1 Şubat 2019
Sayı: KB 2019/05

Çürümüş rejimin güdümündeki seçimler kimin için “kader belirleyici”dir?
Kokuşmuş rejimin yayılmacı-ilhakçı politikasına hayır!
Erdoğan’ın “demokrasi tramvayı”
Yerel seçim oyunu sürüyor!
Kriz Türkiye’si, fırsatlar ülkesi!
Ekonomik güven dipte, gıda enflasyonu yükseliyor!
Rant kapısına çevrilen sendikalar
Krizin derinleştiği bir yıl bizi bekliyor
DEV TEKSTİL 2019/1 Genel Meclisi kararları
Tekstilde işten çıkarmalar ve haksızlıklar sürüyor
Spartakist Hafta makaleleri - Rosa Luksemburg
ABD emperyalizmi saldırganlıkta sınır tanımıyor!
Emperyalist hegemonya kavgasında silahlanma çılgınlığı
Opel’de sular ısınıyor
Kadın işçiler ve mücadele talepleri
Cinsel istismar suçtur, meşrulaştırılamaz!
Devrim okullarının ardından...
Yalnızlık örgütsüzlükte!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Cinsel istismar suçtur, meşrulaştırılamaz!

 

2016 yılında, çocukların cinsel istismarı suçunun faili ile mağdurun “evlendirilmesi” halinde ceza indirimi, cezanın ertelenmesi, hükmün açıklanmasının ertelenmesi gibi düzenlemeler içeren bir yasa tasarısı gündeme getirilmişti. Başta kadınlar olmak üzere kamuoyunun tepkileri üzerine tasarı geri çekilmişti. Yeni bir seçim döneminde “çocuk istismarcılarına af” yeniden gündeme geldi. 10 bin kişinin faydalanacağı yasanın Mart ayında çıkarılması hedefleniyor.

Her geçen gün çocuk istismarı olaylarında artış yaşanırken, sermaye devletinin istismarcıları koruyup kollaması, kapitalist sistemin çürümüşlüğünde geldiği noktayı gözler önüne seriyor. Cinsel istismar olaylarında dünya sıralamasında 3. sırada yer alan Türkiye’de, cinsel istismar davaları son 10 yıl içinde 3 kat artış göstermiş bulunuyor. Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre yılda ortalama 8 bin çocuk, cinsel istismara uğruyor. Son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu evlendirilirken, son 18 ayda 21 bin 957 çocuk doğum yaptı.

Son dönemlerde çocuğa yönelik cinsel istismar olaylarında yaşanan artış tesadüf değildir. Bu çürümenin, sömürü ve köleliğin günümüzdeki biçimi olan kapitalist sistemin yaşadığı krizle dolaysız bir bağlantısı vardır. Sömürüyü dizginsiz arttırmanın yolunu bulmaya çabalayan sistem, kendini yeniden ve yeniden üretemediği oranda büyük bunalımlar yaşarken, toplumu da bu buhranın içine sürüklüyor. Toplumun ahlak yapısını bozarken, eğitim sistemiyle de çürümeyi derinleştiriyor. Çocuk yaşta dinsel gerici ideolojisini aşılarken, sağlıksız bireyler topluluğunun oluşmasına da zemin hazırlıyor. Böylelikle toplumda taciz, tecavüz, çocuğa yönelik cinsel istismar olaylarında gün geçtikçe artış yaşanıyor.

Cinsel istismarın önünü açan sermaye devleti, diğer yandan, istismarcıları kollayıp aklayan yasaları gündeme getiriyor. Özellikle son dönemde AKP iktidarının krizin de etkisiyle yönetemediği bir süreçte istismarcıları kollayıp, onlara yönelik af yasasını gündeme getirmesi, açıktır ki bir yandan yaklaşan seçim döneminde alacakları oyları garantileme, diğer yandan toplumda gerçekleşen cinsel istismar suçunu cezasız kılma ve meşrulaştırma hedefinde olduklarını gösteriyor.

Cinsel istismar suçtur! Hiçbir şekilde meşrulaştırılamaz. Her fırsatta gündeme getirilerek kamuoyuna sunulan bu yasa asla kabul edilemez. Nasıl ki yasa ilk gündeme geldiğinde sokağa taşan öfke bu saldırıyı geri püskürttüyse, şimdi de aynı saldırı, ancak örgütlü bir şekilde yürütülen mücadele ile sokakta yok edilir!

Devrimci Gençlik Birliği
Ocak 2019

 

 

 

 

Çocukların katili sermaye devletidir!

 

2018 yılı, iktidar tarafından “Çocuk işçilik ile mücadele yılı” ilan edilmişti. Oysa AKP iktidarı, çocuk işçilikle mücadele etmek bir yana, çocuk işçiliği yaygınlaştıran ve meşrulaştıran yasal düzenlemeler yapmaya devam etti. 2018 yılı aynı zamanda en ufak muhalefete KHK’lar ile saldırıldığı, tüm hakları tırpanlamak için sürekli yasaların çıkarıldığı bir yıl iken, çocuk işçiliği engellemeye yönelik tek bir yasa dahi çıkartılmadı.

Bizler etrafımızda, yani fabrikamızda, yürüdüğümüz sokakta, oturduğumuz kafede çocuk işçileri her gün görüyoruz. Yaklaşık 2 milyona yakın çocuk çalışmak zorunda bırakılıyor. Eğitimin paralı hale getirilmesi, yaşam koşullarının ağırlaşması biz liseli gençlerin ya okulu bırakmasına ya da okuyabilmek için çalışmasına neden oluyor.

Denizli’de Cumhuriyet Lisesi’nde 10. sınıf öğrencisi olan 16 yaşındaki sıra arkadaşımız Zinnur Tomay da okul haçlığını çıkartabilmek için yarıyılda çalışmak zorunda kalan binlerce liseliden biriydi. Çalıştığı işyerine gitmek için yolun karşısına geçtiği sırada minibüs çarpması sonucu yaşamını yitirdi.

Antalya’da 24 Ocak’ta meydana gelen hortumda ölen mevsimlik tarım işçisi 13 yaşındaki Berivan Karakeçili, iş cinayetinde yitirdiğimiz bir başka çocuktu. 13 yaşındaki Berivan Karakeçili’nin babası Kazım Karakeçili, “Yağmur da yağsa, taş da yağsa çalışacaksınız” diyerek zorla çalıştıran patronların, kızının ölümünden sorumlu olduğunu söyledi. Babanın bir gazeteye verdiği röportaj durumu özetler nitelikteydi:

Maddi durumumuz olmayınca mecburen gittik. Kaldığımız yer çadır değildi. Ancak ev de değildi. Kaldığımız yer baraka gibi bir yerdi. Üstü sac ile kaplıydı. Zaten oraya da kira ödüyorduk. Günlüğümüz 60 ya da 70 liraya geliyordu. Bütün çocuklarım küçüktü. Beri çalışan tek çocuğumdu. Okuyordu, onu burada yalnız bırakamadığım için yanımıza aldık. Beri de (Berivan) çalışıyordu. İş imkanı olsa, ekonomik gücüm olsa kızımı okuldan çıkarıp gitmezdim oralara. Çalışırken boyu kadar çamura batıyordu. Su ve çamur içinde mecburi çalışıyorduk. İmkan olsa insan onca kilometre uzakta çalışmaya gider mi? 10 çocuğumla bir araca doluşup gidiyoruz. Yolda ya da orada başımıza bir şey gelse bir aile yok olacak. Mecbur olmasak böyle bir yola çıkmazdık.”

Diyarbakır’da ise 16 yaşındaki İbrahim Halil Oruç iş cinayetinde katledildi. Oruç’un babası Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde çalışırken, bir gecede çıkartılan KHK’lar sonucu haksız hukuksuz yere ihraç edildi, milyonlarca kamu emekçisine yapıldığı gibi. “İhraç edilenler ağaç kökü yesin” diyenler, Oruç ailesini de açlık ile terbiye etmek istedi. Yaşanan ekonomik krizin aileyi daha fazla zora sokması sonucu liseli İbrahim okulu bırakıp sanayi bölgesinde çalışmaya başladı. İbrahim Oruç 26 Ocak günü işyerinde harlanan yağ sobasının patlaması sonucu ağır yaralandı ve aynı gün hastanede yaşamını yitirdi.

Her gün onlarca çocuk iş kazalarında ağır yaralanıyor, yaşamını yitiyor. Çocukların katledilmesine susmak bu suça ortak olmak demektir. Çocuk katili sermaye düzeni yıkılmadıkça, evde, okulda, sokakta, fabrikada çocuklar çalıştırılmaya ve katledilmeye devam edecek.

Meslek Liseliler Birliği

 

 

 

 

 

Faşist saldırıya uğrayan DGB’liye uzaklaştırma cezası

 

25 Kasım öncesinde, İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nde yürüttüğü faaliyetle gençleri kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye çağıran bir DGB’li faşist saldırıya uğramıştı. DGB’li, ertesi gün de saldırıyı teşhir etmişti. Faşist saldırılar karşısında sessiz kalan üniversite yönetimi ise DGB’liye “okulda izinsiz eylem yaptığı” iddiasıyla 1 hafta uzaklaştırma cezası verdi.

Konuya ilişkin açıklama yapan Devrimci Gençlik Birliği (DGB), faşist saldırılara ve soruşturma-ceza terörüne karşın mücadeleyi sürdüreceklerini belirtti. DGB’nin açıklamasında şunlar ifade edildi: “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü çağrısını İstanbul Üniversitesi’ne taşıyan DGB’li yoldaşımız Fen-Edebiyat Fakültesi’nde ülkücü faşistlerin saldırısına uğramıştı. Ertesi günlerde faşist saldırıyı teşhir eden yoldaşımıza ‘okulda izinsiz eylem’ yaptığı gerekçesi ile 1 hafta uzaklaştırma cezası verildi.

İstanbul Üniversitesi faşist saldırıya uğrayan yoldaşımıza sayısız disiplin soruşturması ve ceza terörü uygularken, doğrudan ÖGB-polis ile işbirliği içinde olan faşistleri ise koruyup kollamaya devam ediyor. Okulda fırsat buldukları her anda devrimci-ilerici-muhalif öğrencilere saldıran faşist çetelerin arkasında kimlerin olduğunu ise gayet iyi görebiliyoruz. Üniversitelerimizde devrimci-ilerici fikirlere ‘siyaset yasağı’ uygulanırken, dinci gericiliğe, ülkücü faşist çetelere ise her geçen gün bizzat devlet tarafından alan açılıyor. Yüzlerce arkadaşımıza sayısız soruşturma, uzaklaştırma cezaları veriliyor. En temel hakkımız olan eğitim hakkımızı bizlere ‘bedavacılığa alışmayın’ diyerek parayla satmaya çalışanlar, eğitimi her geçen gün ticarileştirenler, niteliksizleştirenler bugün yaşanan saldırıların bizzat arkasındalardır.

Üniversitelerimizi bizler için zindana çevirenlere karşı bizler üniversitelerimizi mücadele alanlarımız olarak görmeye devam edeceğiz. Yaşadığımız faşist saldırılardan, disiplin soruşturma teröründen bizzat görebiliyoruz ki onların korkularını büyütüyoruz! Korkularını büyütmeye devam da edeceğiz. Faşist saldırılar, baskılar bizleri yıldıramaz.”