14 Aralık 2018
Sayı: KB 2018/47

Yerel seçimler yaklaşırken...
Fiili meşru mücadele dışında bir seçenek yok!
İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret için mücadeleye!
AKP-saray rejimi bütçesi
Mutlusan, Borusan ve Greif’ten dersler
TOKİ direnişi ve ötesi
Kurtuluşumuz sınıfa karşı sınıf mücadelesindedir!
“Birlik olduğumuz koşullarda sorunların üstesinden gelebiliriz!”
Tarihin yeni sayfası açılıyor!
Dünyada sınıf ve kitle mücadeleleri
Fransa’da sınıf ve kitle hareketi sürüyor
Filistin halkı “tasfiye kuşatması”na direniyor
Derinleşen emperyalist rekabet ve petrol savaşları
“Öğrenci olmak da dert, mezun olmak da”
Kapitalist düzende anne olmak ve çocuklarımız
Çözüm sınıfa karşı sınıf!
Anlamak da değiştirmek de ancak Marksizm’de!
19 Aralık Direnişi 18. yılında
Buna da şükür!
İnsanca yaşamaya yeten ücret için mücadeleye!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalist düzende anne olmak ve çocuklarımız...

 

Tam işinizin başındayken birden telefon çalar. Arayan, çocuğunuzu bıraktığınız yuvadaki bir görevlidir ve size 1 yaşındaki çocuğunuzun hastalandığını bildirir. O anda işinizi bırakıp koşa koşa yuvaya gitmeniz, işyerini terk etmeniz gerekir. Patronunuza bunu nasıl anlatacağınız telaşı ve çocuğunuzun sağlık durumunun verdiği stres ve panik içinde kalırsınız.

Özellikle 0-3 yaş arası çocuğu olan bir anneyseniz bu durumu sıkça yaşarsınız ve işinizi kaybetme korkusuyla gidip gelirsiniz işinize. İşini kaybetme korkusu tüm emekçilerin ortak sorunudur ve bu korkuyu kapitalistler her durumda herkese karşı aralıksız kullanırlar. Annenin sorunu sadece anneye ait değil, hepimizin sorunudur.

Almanya’da yuvaların kapanış saatleri 16.30’dur. Eğer iş saatiniz 18.00’e kadarsa, eğitim düzeyiniz ne olursa olsun, patronun istediği saatlerin dışında iş sahibi olmanız mümkün değil. Yarım gün çalışma talebinde bulunabilirsiniz. Eğer bu talebiniz kabul edilirse, maaşınız da yarıya inecektir. Lakin kiraların alabildiğine yüksek olduğu bir ülkedesiniz ve çalışan çiftlerden birinin maaşı kira giderini karşılıyor sadece.

Almanya’da 18 yaş altındaki çocukların yüzde 90’ı yalnız yaşayan annesiyle kalıyor. Babanın ölümü veya ayrılık vb. çeşitli sebeplerle yalnız kalan annelerin üçte biri işsiz, geri kalanı da işini kaybetme korkusuyla karşı karşıya. Üçte ikisi ise olağan durumlar karşısında 1.000 avro birikime dahi sahip değil.

Eğer yalnız yaşayan ve çalışan bir anneyseniz kiranız ve asgari temel ihtiyaçlarınız dışında çocuğunuza sunabileceğiniz başka maddi olanaklarınız yok demektir. Çocuğun okul dışındaki zamanında, onu geliştirecek müzik vb. gibi kurslar, onları sokaktan ve bilgisayar oyunundan uzak tutacak spor kulüpleri, çocuk tiyatroları vs. gibi etkinlik alanlarına ayıracak maddi imkanlarınız yoktur. Her çocuğun en doğal hakkı olan olanaklardan, işçi ve emekçilerin çocukları faydalanamıyor. Oysa ki Sovyetlerde okul zamanı ve sonrası bu saydığımız tüm imkanlar ücretsizdi. Çünkü çocuk eğitimi, toplumun göreviydi.

Kitap okuyan, sosyal bir çevresi olan, spor yapabilen, sinemaya gidebilen, ulaşım ve zaman sorunu olmayan annelerin lüksüne sahip değil bahsettiğimiz anneler. Söz konusu olanaklardan yoksunluk sadece işçi ve emekçi annelerin sorunu kuşkusuz. Dolayısıyla sınıfsal bir sorun.

Anne-babaların psikolojisi: Çocuğumun hatalarından sorumluyum!

Kapitalist sistemde anne ve babaların hata yapmaktan başka alternatifleri yoktur. Çocukları büyüttüğümüz zemin baştan aşağıya hatalı bir zemindir. Her türlü madde bağımlılığı, oyun bağımlılığı, tüketim hastalığı, cinsel objeliğe özendiren güzellik yarışı vb. ile yozlaşmanın her alanı kapladığı bir gündelik yaşamın ortasına ister istemez bıraktığımız çocuklarımızı ancak devrimci bilincimizle koruyabiliriz. Fakat bunun sınırları bellidir. Dolayısıyla düzen denilen bataklığın etkileri salt bireysel çabalarla giderilemez. Bu sorun tüm toplumsal sorunlar gibi sınıfsaldır.

Çocuk düşmanı kapitalist emperyalist dünya düzeninde iyi anne olmak mümkün değildir. Bir yandan dünyanın başka bir ucunda çocuk işçileri sömüren, diğer yandan da çocukların çalışma yaşlarını sınırlandıran sahte yasalar çıkaran devlette, anne olmak çok zordur. Örneğin iki kardeşiyle birlikte sağlıksız koşullarda, tek çocuk odalı, üstelik de sağlıksız evlerde ders çalışan bir çocuk ile özel öğretmenleri olan, her türlü sosyal-kültürel aktivite imkanına sahip, ayrıca orta sınıf eğitimli bir aileden gelen bir çocuğun okul başarısı eşit olabilir mi? Ya da örneğin kendisi de ağır sömürüye maruz kalan bir düzende 8 yaşındaki çocuğunu çalıştırmak zorunda olan bir anneye, kötü anne deme hakkımız var mı? Çocuklara karşı cinsel istismarın ve her yönden gelen, her türlü şiddetin olduğu bir düzende nasıl iyi anne olabiliriz ki?

Herhangi bir davranış bozukluğu gösteren çocuklar söz konusu olduğunda, ilk suçlama anneye-babaya yapılır. “Anne ve babadan kaynaklanan sorunlar bunlar” denir. Bu ithama sosyal danışmanlar ve psikologlar da dahil olurlar. Dolayısıyla düzen cephesinde başvurabileceğiniz hiçbir danışma ve yardım kurumu samimi ve gerçekçi değildir. Onların tek yaptığı, sorumluluğu toplumun ve onu şekillendiren kapitalist sistemin üzerinden alıp bireylere ve en çok da düzenin baskısı ve sömürüsüyle boğulan işçi- emekçi annelere atmaktır. Çocuğunun temel ihtiyaçlarını gidermeyi, ona iyi bir eğitim-öğretim sunmayı, onun sosyal-kültürel-ruhsal açılardan gelişmiş olmasını her anne ister. Çocuğunun sağlıklı ve duyarlı bir kişilik olmasını her anne ister.

Ne var ki sözüm ona her türlü sosyal güvencenin ikiyüzlülüğü içinde olan Almanya’da bile annelere doğumun ilk yılında maaşının yüzde 70’ini ödeyen devlet, diğer iki yılda anneyi kendi kaderiyle baş başa bırakır. Üretimden ve sosyal yaşamdan uzaklaşan anne giderek daha çok soyutlanır ve sadece çocuğuyla evde baş başa kalır. Bu çocukta ve annede karşılıklı bunalıma sebep olur. Sağlıklı bir sosyal gelişim, gerçek anlamda sosyal bir toplumda mümkün sadece.

Çocuklarımız toplumun en değerli öğeleridir

Eğer ekonomi zenginlerin çıkarlarına göre değil, çocukların ihtiyaçlarına göre şekillenirse, geleceğimiz olan çocuklar değil sadece, anne ve babalar da kurtulur. Sovyetlerde kreşler, yurtlar, eğitim toplulukları vs. çocuk bakımını annenin üzerinden alıp, bununla birlikte annenin hem üretime katılmasına hem de sosyal-kültürel imkanlardan yararlanmasına olanak açtı.

Bu yüzden sosyalizmde çocuk bakımı ve eğitimi toplumun görevidir. Gerçek çocuk sevgisi ancak sosyalizmde mümkündür ve bizler çocuklarımızı ancak kolektif bir anne sevgisiyle kucakladığımızda onlar artık sömürü düzeninin değil, bizim çocuklarımız olacaklar.

Çocukların neşeyle şarkılarını ve türkülerini söyleyecekleri tek sistem sosyalizmdir.” (Victor Jara)

G. Tanya