7 Aralık 2018
Sayı: KB 2018/46

Orta oyunu başladı, çay-simit hesabıyla asgari ücret belirleniyor
Düzen muhalefetinin asgari ücretle imtihanı
“Enflasyon düştü”, peki ya hayat pahalılığı ve ekonomik kriz?
Kızıl Bayrak’a Efrîn davasında ilk duruşma
Sermaye iktidarının yeni torba yasası
Kapitalizmde ilaç ve sağlık sektörü
Asıl sorun hangisi: Endüstri 4.0 mı, kapitalist üretim ilişkileri mi?
Flormar direnişi 200’lü günlerde
Siyasal bir taşeron: Limak
BDSP’den kriz gündemli panel-forum
Kadın mücadelesi ve örgütlenmesinin yakıcılığı
Kadına yönelik şiddete karşı tepki büyüyor!
Bir dava insanı!
Emperyalistler arası nüfuz kavgası şiddetleniyor!
“Ulusal birlik” bir yanılsama, Devrimci önderlik birleştiricidir!
Almanya’da ırkçı-faşist hareketler ve anti-faşist mücadele!
Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak! Yaşasın İntifada!
“Kaynayan cehennemler” ve
“hazır cennetler”
Erdal olup geleceğiz ve değişecek dünya!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kaynayan cehennemler” ve “hazır cennetler”*

 

Genç kuşakların ülkeden “kaçışı” bir hayli yoğunlaşmış bulunuyor. Bu konu hem düzen muhalefetinin hem de AKP’nin temel gündemlerinden birini oluşturuyor. Düzenin bir bütün olarak “beyin göçü” diye tanımladığı olgu bir yanıyla eğitimli kişilerin yurtdışını tercih etmesidir. Söz konusu olgunun bir diğer boyutu ise sermaye göçüdür. Dünyada bu süreçte en çok milyoner kaybeden ülkeler sıralamasında Türkiye üçüncülüğe yükselmiş durumda. Son üç yılda 13 bin sermayedar Türkiye’yi terk etmiştir. Konunun AKP’yi ilgilendiren yanı sermaye açısından ülkenin güvenlik ve istikrardan yoksun oluşudur. Sermayedarlar gittikçe, para kaybedilmektedir.

Sorunun öneminin anlaşılması açısından Türkiye’den “kaçış”ın verilerine bakmak gerekmektedir. 2012 ile 31 Mart 2016 arasında sadece Almanya’ya göç edip oturum izni alan Türkiye vatandaşı sayısı 37 bin 729. Bu rakam 12 Eylül faşist askeri cuntasında 30 bin kişiymiş. CHP AR-GE Bilim Yönetim ve Kültür Platformu tarafından hazırlanan rapora göre, Türkiye’den yurtdışına gidenlerin sayısı bir yılda %63 arttı. 2016 yılında yurtdışına “kaçan” sayısı 69 bin 326 iken, 2017 yılında 113 bin 326 oldu. Göçen her beş kişiden ikisi 20-34 yaş aralığında. Yurtdışına gidenler arasında eğitimliler ve kentliler geniş yer tutuyor. 2016 yılının verilerine göre gidenlerin binden fazlasını mühendis ve mimarlar oluşturuyor. Meslek kolları arasında hekimler ve başta akademisyenler olmak üzere eğitimciler de yer almaktadır.

Bunun nedenleri geçtiğimiz 16 yılın tablosunda saklı. Din istismarcısı AKP iktidarı döneminde ilerici birikimin tasfiyesi anlamına gelen birçok uygulama hayata geçirildi. Bu birikimin temsilcisi olan eğitimciler KHK’larla işsizleştirme, baskı ve saldırılara maruz kaldılar. “Barış için akademisyenler”e karşı başlayan siyasal linç ve ihraç furyası Boğaziçi Üniversitesi’nde “yerli ve milli olmamak” suçlaması ile devam etti. “Cizre’ye nasıl girdiysek ODTÜ’ye de öyle gireriz”den “Komünistlere okuma hakkı tanımayacağız”a uzanan bir saldırı süreci yaşandı. Bu yaşananlar, en çok bu kesimin yurt dışına kaçmasında büyük rol oynadı.

Kaçanların büyük bir kısmı “okumak” için değil, “yaşamak” için kaçıyor. Artan siyasal baskı ve ekonomik olarak geleceksizlik önemli bir etken durumunda. AKP iktidarı, ülkede muhalefet adına ne varsa ezmeyi ve herkesi hapishanelere doldurmayı hedefliyor. 1950 ve 60’larda işçi göçü yaşanıyordu. El kapılarına gidip de dönememek bir kuşağın neredeyse kaderi idi. 1980’de siyasal nedenlerle “kaçış” yolları vardı. Şimdi ise tek adam diktasından kaçanlar soluğu Avrupa’da alıyor.

Dünya ölçeğinde bu “kaçış”lar kriz dönemlerinde ivmeli bir hız kazanıyor. Kriz sonrası Yunanistan’da yarım milyon insan, İspanya’da 2008 sonrası 2 milyon genç ve Fransa’da bir milyonun üzerinde genç ülkelerinden “kaçtı”lar. Umutsuzluğun, çaresizliğin, bıkkınlığın bir ifadesi olan kaçış bir yanıyla da bir arayışa dönüşebiliyor. ABD’de yapılan araştırmalar genç kuşakların sosyalizmi bir alternatif olarak gördüklerini söylüyor.

Kendi ülkelerindeki geleceksizlik ve baskıdan kaçan milyonlar için Avrupa’da bir “hazır cennet” bulunmuyor. Göçmen karşıtı ve yabancı düşmanı hareketlerin hükümetlere geldiği, militarizm ve faşizmin yükseldiği bir dönemde her yer bir cehennem. Hem siyasal olarak hem de ekonomik olarak böyle bu. Krizin dünya genelindeki etkisi ilk olarak kazanılmış hakların tırpanlanması oluyor. O Amerikan rüyalarının, “hazır cennet” beklentilerinin de giderek karşılığının olmadığı bir süreçteyiz. Fransa’da huzursuz milyonlar “sarı yelek”leriyle meydanlardalar. İspanya’da, Yunanistan’da öfke sokaklara taşıyor. Ülkelerin sınırlarına kitlesel yürüyüşler düzenleniyor.

Emperyalizm sınırlarını belirlemeye çalıştığı dünyada sermayeye dolaşım hakkını tanırken, emeğe sınırlar getirmeye çalışıyor. Yine kendi çıkarları gereği sınırlarını talan eden savaşlar sonrası göçler ve kaçışlarla dünyanın her yerinden emekçileri yan yana getiriyor. Ancak dünyanın farklı uluslarına ait, emeğine sahip çıkan milyonlar cehennemi cennete çevirebilirler.

* Hrant Dink öldürülmeden önce son yazısında, “Kaynayan cehennemleri bırakıp hazır cennetlere kaçmak her şeyden önce benim yapıma uygun değildi” demişti.

G. Umut

 

 

 

 

Ankara DGB-DLB Aralık ayı İl Meclisi

 

Devrimci Gençlik Birliği (DGB) ve Devrimci Liseliler Birliği (DLB) Ankara İl Meclisi Aralık ayı toplantısını gerçekleştirdi.

Gençliğin gün geçtikçe artan siyasal baskı ve saldırılardan en çok payını alan toplumsal kesimlerden biri olduğu üzerinde durulan değerlendirmelerde; okullardaki muhalif her sesin bastırılmaya çalışıldığının, okul, yerleşke ve kampüslerinin adeta birer ‘yüksek güvenlikli hapishane’ye çevrildiğinin altı çizildi.

Öğrenci burs ve kredilerinin oldukça az olmasına rağmen yemekhane, yurt, ulaşım ve ders kaynaklarına gelen zamlar nedeniyle birçok öğrencinin çalışmak zorunda kaldığı ve böylelikle de öğrencilerin eğitimden uzak kaldığı vurgulandı.

Okullarda gerici-faşist çetelerin devlet desteğiyle kök salmaya çalıştığı ortaya kondu.

Dünyanın genelinde neo-liberal politikalara karşı işçi sınıfının kendiliğinden hareketlilikler içerisine girdiğine ve birçok ülkede sosyal patlamalar yaşandığına işaret edildi. Macron, Erdoğan, Putin, Trump gibi temsilciler şahsında sermaye iktidarlarının, işçi sınıfı ve emekçilerin haklarını hedef alan çok yönlü saldırı rejimlerini devreye sokarak işçi sınıfının yükselişinin önünü kesmeye çalıştığı belirtildi.

Liselerde fahiş kantin fiyatları yüzünden öğrencilerin evden yemekler getirmeye başladığı, değişen müfredatla birlikte bazı derslerde geçen senelerde işlenen konuların tekrar edildiği aktarıldı.

Bunun yanı sıra, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ihraçlardan bu yana yaşanan süreç ele alınarak okulun eğitim kalitesinin günden güne düştüğü, akademik personelinin istifalar ve emekliliklerle eksildiği ifade edildi. Hukuk Fakültesi’nde gerici-faşist çetelerin yoğunlaşmasının etkisiyle birçok akademisyenin siyasi baskılar yüzünden çekinik kaldığına da değinildi. ODTÜ’de İrem Kütük’ün ölümüyle birlikte yaşanan süreç hakkında konuşulan mecliste, Verşan Kök’ün başında bulunduğu ODTÜ Rektörlüğü’nün okuldaki ilerici birikimi tasfiyeye yönelik atmaya çalıştığı adımlara ilişkin örnekler tartışıldı.

Meclis, kararların alınması ve 13 Aralık’taki ölüm yıldönümünde Erdal Eren’in mezarında anma yapılması kararıyla sonlandırıldı.