17 Ağustos 2018
Sayı: KB 2018/32

Kriz derinleşiyor…
Erdoğan ve yancıları
Sermaye ve AKP iktidarının döviz telaşı
“Yeni Ekonomi Yaklaşımı” ve Sabancılar
Dinci faşist iktidarın uşaklık imtihanı
“Döviz krizi” ve Avrupalı emperyalistlerin korkuları
“Avukatlar olarak direnmeye devam edeceğiz!”
“Mücadelemiz nesilden nesle devam edecektir!”
Rant odaklı kentleşme ve doğal afetler
Gre(if)v yargılanamaz!
“Greif’teki işgal, grev, direniş yargılanamaz!”
Cevabımız: İşgal, grev, direniş!
DEV TEKSTİL: Kriz bahane, işten atmak şahane!
Patron zihniyetli sendika bürokrasisine karşı mücadeleye!
Direnişin 3. ayında Flormar işçileriyle artan baskı ve saldırıları konuştuk
İşçi ve emekçilerin kaleminden ekonomik kriz
Almanya “ne pahasına yeniden nükleer bir güç haline gelebilir?”
İran’da kepenk kapatma ve grev
Korku hücresi
Faşizmin demir yumruğu altında şiirler okuyan Federico Garcia Lorca
Kriz, kapitalizmin ve tek adam rejiminin krizidir…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Almanya “ne pahasına yeniden nükleer bir güç haline gelebilir?”

K. Ali

 

Günlük Die Welt gazetesi, Almanya Başbakanı A. Merkel’in Hristiyan Demokratlar Birliği (CDU) partisine yakın bir yayın politikası sürdürüyor. Haftada altı gün, günlük olarak yayınlanan gazetenin, oldukça geniş hacimli ve çok yönlü olarak yayınladığı bir de “Welt am Sonntag” isimli Pazar eki bulunuyor.

Welt am Sonntag Temmuz ayının son sayısında, Alman tekellerinin ve elbette devletinin de derinliklerinde tartışılan silahlanma, militarizm ve Almanya’nın nükleer bombaya sahip olmasına dair geniş bir makaleyi kapaktan yayınladı. Söz konusu makaleye en üst perdeden bir silahlanma propagandası hakimdi. Almanya bayrağının renklerine boyanmış bir nükleer bomba resmini ön plana çıkartan akademisyen-gazeteci Christian Hacke, makalesine oldukça çarpıcı bir de başlık atmıştı: “Bombaya ihtiyacımız var mı? Evet!”

Makalede, “Berlin, askeri stratejik kategorilerle düşünme ya da hareket etme iradesi ve becerisi geliştirmelidir. Ticari çıkarların korunması gibi jeopolitik değerlendirmeler, yeni meydan okumalar karşısında acildir” ifadeleriyle, durumun aciliyetine hararetle vurgu yapılıyor.

Hacke, “Siyasi doğruluk, medeni cesaret yokluğu ve yetersiz askeri stratejik değerlendirmeler” artık “güvenliğimizin nükleer bileşenini bastırmaya” izin vermemelidir diyor ve ekliyor; “başlıca soru şudur: Avrupa’nın merkezi gücü, hangi koşullarda ve ne pahasına yeniden nükleer bir güç haline gelebilir?”

Welt am Sonntag’ın yazarının dile getirdiği saldırgan, savaş kışkırtıcısı görüşler elbette onun kişisel görüşleri değildir. Makale yazarının ilişkileri de bunu doğruluyor. Milliyetçi-muhafazakar kesimde önde gelen bir akademisyen olarak tanınan Christian Hacke’nin hükümet, ordu ve dış politika kurumları içindeki belli başlı kişilerle sıkı bağları bulunuyor. Onun siyasi kariyeri de Merkel’in CDU’ya bağlı Hristiyan Öğrenciler Birliği’nin (RCDS) önderi olarak isim yaptığı 1960’lara kadar uzanıyor. Hamburg’daki askeri üniversitede ders veren Hacke, Almanya Dış İlişkiler Konseyi’nin, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün, Atlantik Araştırmaları Komitesi’nin ve Dünya Güvenlik Ağı’nın da üyesidir. Bu kadar çok unvanı elinde bulunduran savaş kışkırtıcısı bir zatın görüşleri elbette kendisini aşan boyutlarda olur. Kısacası o, tekellerin ve devletin karanlık odalarında konuşulan/planlanan konuları kamuoyuna açıklamakla ve taraftar oluşturmakla görevli bir figürandır. O, sahibinin sesidir.

Hacke’nin makalesinin yayınlandığı günlerde, AB’nin ABD karşısındaki pasifliğine ve son NATO zirvesinde Almanya’nın Trump karşısındaki aczine dikkat çeken bir başka yorum da ekonomi gazetesi Handelsblatt’ta yayınlandı. Ekonomik gücün güç olabilmesinin yolunun militarist bir güç olmaktan geçtiğine vurgu yapılan yazıda, “Avrupa’nın büyüklük iddiası ile Avrupa’nın aczi arasındaki fark hiç şimdiki kadar bariz olmamıştı. Avrupa dünya politikasının büyük aktörlerinden olduğunu sanıyor ama ABD’ye diş geçirecek durumda değil. Yeni İpek Yolu projesi Çin’in de çıkarlarını Avrupa’ya kabul ettirebildiğini gösteriyor. İşgücü verimliliğinde kriz ülkesi Yunanistan’ın bile gerisinde kalan Rusya da Avrupa’yı korkudan titretebiliyor. Avrupa büyük devlet statüsünü sadece büyük laf sallamada hak ediyor” denilerek, kışkırtıcı bir dille silahlanma çağrısı yer alıyordu.

Sorun, Almanya’nın “elini kolunu bağlayan eski anlaşmalar”ın nasıl aşılacağında

Alman emperyalist tekelleri, başlattıkları ikinci emperyalist savaşta, Sovyetler Birliği önderliğindeki anti-faşist devrimci güçlerin destansı mücadelesiyle ezilerek yenilgiyle uğratıldılar. Savaştan yenilgiye çıkan Alman emperyalist devletine SSCB’nin baskısıyla silahlanma ve militarizm alanında sınırlamalar getirildi. Alman tekellerinin azgın ve dinmek bilmeyen Stalin düşmanlığının arkasında bu tarihsel gerçekler bulunuyor.

Alman tekelleri bu sınırlamayı aşmak için her zaman çok yönlü manevralar yaptılar. SSCB’nin resmen dağıtılmasını bu amaçlarına ulaşmak için bulunmaz bir fırsat olarak gördüler. AB içerisinde 2000’li yıllarda ekonomik olarak öne çıkmalarıyla birlikte bu amaçlarına hız verdiler. Hacke, Alman tekellerinin arka odalarda uzunca yıllardır dillendirdiği, muhataplarıyla pazarlığını yürüttüğü bu sıkıntılı durumunu aşmak için bir figür olarak, tekeller adına öne çıkartıldı. Savaşlarda değişmez kuraldır; mayınlı tarlaya önce mayın eşekleri sürülür.

Almanya, uzunca bir zamandır güçlü bir Alman ordusunun kurulması için çok yönlü bir çalışma yürütüyor. Zorunlu askerlik ve paralı askerlik seçenekleri üzerinden yoğun bir propaganda faaliyeti sürdürülüyor. Bu propaganda çalışmaları okullara kadar taşınmış durumda. Bundandır ki savaş karşıtı güçlerin temel taleplerinden biri de okullarda ve üniversitelerde militarist propagandaya son verilmesi olmuştur.

Brüksel’de yapılan son NATO zirvesinde Trump’ın, Almanya’yı biraz da aşağılayarak alenen hedef almasını bir fırsata çevirmek isteyen Alman tekelleri, militarist amaçlarına ulaşmak için bu durumu kamuoyu önünde çok yönlü olarak kullandılar. Handelsblatt, Welt am Sonntag ve daha birçok burjuva yayın organı yaptıkları yorum ve haberlerle tekellerin militarist politikalarına destek oldular.

Tekellerin öncü gücü neo-nazi cinayetlerin ve AfD’nin işlevi

AfD eliyle yaratılacak olan milliyetçi-faşist iklimin militarist amaçları için oldukça kullanışlı bir zemin hazırlayacağını hesaplayan Alman tekelleri bu kirli amaçları için, AfD’nin güçlenmesini çok yönlü olarak destekleyerek teşvik ettiler. Alman tekelerinin çok yönlü desteğiyle büyütülen neo-nazi güçler, Alman tekellerinin beklentilerini karşılamak için sonsuz hizmetlerde bulunuyorlar.

Neo-nazi güçlerin giderek artan pervasızlık ve saldırganlığına dikkat çeken Financial Times, solcu sanatçılara yönelik fiziksel saldırılara ve ölüm tehditlerine kadar varan saldırganlıklarına dikkat çekerek, AfD “Almanların geçmişlerini görme şeklini değiştirmek istiyor” vurgusunu yapıyor ve şunları ekliyor: “Onun ideologları, uzun süredir, Almanya’nın, Üçüncü İmparatorluk’a ve Hitler rejiminin suçlarına ve katliamlarına aşırı odaklandığını savunuyorlar. Onun önderlerinden biri olan Björn Höcke, geçtiğimiz yıl, bu anma kültüründe ‘180 derecelik bir dönüş’ çağrısı yaptı ve Berlin’in merkezinde Avrupa’da öldürülen Musevilerin anısına yapılan anıta saldırdı. O, ‘Almanlar, başkentlerinin göbeğine bir utanç anıtı diken dünyadaki tek halk’ dedi.“

Alman tekelleri, militarist amaçlarına ulaşmak için kanlı tarihlerine yeni bir bakış açısının şekillendirilmesine hizmet eden her aracı ne pahasına olursa olsun kullanmakta bir mahzur görmüyorlar. NSU cinayetleri ve bu cinayetlerin arkasındaki devlet ilişkilerinin açığa çıkartılmasının önünü kesmekten AfD’nin desteklenmesine kadar uzanan kirli ilişkilerin hepsi bu amaca hizmet ediyor. Alman tekelleri için artık ertelenemez olan bu amaca ulaşmada “başlıca soru şudur: Avrupa’nın merkezi gücü, hangi koşullarda ve ne pahasına yeniden bir nükleer güç haline gelebilir?”

Arkadan gelerek birinci ve ikinci emperyalist savaşların başlatılmasının başlıca sorumlusu olan Alman emperyalist tekellerinin ekonomik güçlerini nükleer bir güçle birleştirmeleri dünya halkları ve barışı için büyüyen tehlikeyi çok daha ciddi bir boyuta taşıyacaktır.

Büyüyen bu tehlike savaşa ve faşizme karşı mücadelenin anti-kapitalist bir perspektifle birleştirilerek büyütülmesini çok daha yakıcı hale getirmiştir.