19 Haziran 2018
Sayı: KB 2018/24

Düzen partilerinden medet umma, mücadeleye hazırlan!
Seçim-savaş denkleminde Türkiye
Seçimler, parlamento ve parlamentarizm
24 Haziran seçimleri ve sol
OHAL kaldırılır mı?
Faşist saldırganlığı durdurmanın tek yolu direniş!
Emekçiler yasak ve gözaltı saldırılarına karşı mücadeleyi sürdürüyor
2013’ten bugüne 319 çocuk iş cinayetinde can verdi
Karl Marks’ın 200. Doğum Yılı… / 1
G7 Zirvesi’nden yansıyan hegemonya krizi
ABD ve KDHC’nin Singapur zirvesi
Arjantin IMF kapısında, sıra Türkiye’de mi?
Flormar direnişçileriyle dayanışmayı büyütelim!
CHP’nin gençliğe vaatleri ve gerçekler
Bu düzen “Senle yıkılır!”
Gençlik gelecektir!
Devrime adanmış bir ömür: Clara Zetkin
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Devrime adanmış bir ömür: Clara Zetkin

 

Clara Zetkin, 5 Temmuz 1857 tarihinde, dönemin Alman devletlerinden biri olan Saksonya’da doğdu. O dönem Saksonya’da, sosyal demokrat önderler Wilhelm Liebknecht ve August Bebel öncülüğünde faaliyet gösteren Saksonya İşçi Birliği dernekleri bulunmaktaydı. Clara’nın babası öğretmendi ve Clara küçük yaşlardan itibaren sanat ve edebiyatla iç içe büyüdü. Felsefe, şiir ve romana yatkınlığı küçük yaşlardan itibaren kazandı. Okudukları içerisinde 1789 Fransız Devrimi’ne dair yazılar da bulunuyordu.

Dünyada sınıf tarihinde gelişmeler

Clara’nın yaşadığı çağ insanlığın ilerleyişinde özel bir evredir. Avrupa’yı sarsan 1848-49 burjuva devrimleri kapitalizme büyük bir itilim sağlar, sanayinin gelişmesine proletaryanın gelişimi eşlik eder. 1850-70’de Almanya, İtalya, Romanya, Sırbistan olmak üzere dört yeni devlet doğar. Rusya’da kölelik kaldırılır. Rusya, Avusturya ve Prusya arasında bölüşülen Polonya’da başkaldırılar gerçekleşir. Öte yandan kapitalizm bütün dünyayı sarmaktadır. 1864 yılına gelindiğinde kapitalizmin sefil bir yaşama ittiği işçilerin biriktirdiği mücadele dinamikleri Marx ve Engels öncülüğünde proleter partisi kurulmasına doğru yol almaktadır. Dünya çapında ilk işçi örgütlenmesinin, I. Enternasyonal’in kuruluşu bu döneme denk gelir.

1871’de ilk proleter devrim olan Paris Komünü gerçekleşir. Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) liderleri, A. Bebel ve W. Liebknecht Paris Komünü’nü alkışladıkları için 1872 yılında “vatana ihanet”le suçlanıp mahkemeye çıkarılırlar.

Paris Komünü yaşanırken henüz 14 yaşında olan Clara, öğretmen okulunu bitirdikten sonra, 20 yaşına geldiğinde son nefesine kadar kalacağı mücadele saflarında yerini alır.

1870’li yıllar Almanya’da sanayi gelişiminin hızlandığı dönemlerdir. Karteller, tröstler oluşmaya başlar. Sanayinin gelişimi, aynı zamanda işçi sınıfı saflarının kalabalıklaşmasını doğurur. Sosyalist hareket filizlenmektedir. Bismarck hükümeti, büyüyen sosyalist harekete karşı önlemler almaktadır. Sosyalistlere yönelik özel bir yasa, “istisna yasası” çıkarılır. Sendikalar kapatılır, sosyalist basın yasaklanır, sosyalist içerikli kitaplar toplatılır. Kitleler halinde tutuklamalar gerçekleşir. Yargılama seremonilerine dahi başvurulmadan partili militanlar sürgün edilir. Baskılara rağmen Almanya Sosyal Demokrat Partisi kitleler içerisinde sosyalizm propagandası yapmaya devam eder.

Clara’nın, öncesinde yayınlarını takip etmeye başladığı SPD saflarına geçişi bu döneme rastlar. Clara, baskı koşullarının mağdur ettiği göçmen ailelerine yönelik çalışmalarda yer alır. Sonradan evleneceği Osip Zetkin’le bu çalışma içerisinde tanışır.

Aileyle bağlarını koparan Clara, çalışmak durumundadır, zengin ailelerin çocuklarına öğretmenlik yapar. Çalışırken aşağılanmayı bizzat yaşar, emeği görmezden gelinir, ayrımcılığa uğrar.

Bismarck hükümetinin saldırıları kesintisiz sürmekte ve şiddetlenmektedir. Siyasi göçmenler sürülür, Osip sınır dışı edilir, Fransa’ya gider. Clara ise olası bir tutuklanma tehdidine karşın İsviçre’ye yola çıkar. Clara ve Osip, yola çıkmadan önce birbirlerine duydukları sevgiyi itiraf ederler ve bir daha buluşmak için birbirlerine söz vererek ayrılırlar.

Clara, İsviçre’de SPD’nin yayın organı Sozial Demokrat’ın Almanya’ya ulaşması için kuryelik görevini üstlenir. Genç ve deneyimsiz olmasına rağmen Alp Dağları’ndan Almanya sınırına ilerleyen tehlikeli yolcuklara çıkar ve her seferinde devrimci yayınları muhataplarına ulaştırmayı başarır.

Sonrasında Paris’e giden Clara, sözleştikleri gibi Osip’i bulur ve evlenirler. Paris’te, Fransız İşçi Partisi içinde çalışma yürütürler. Marx’ın kızı Laura’yla ve eşi Paul Lafargue ile tanışırlar. Zetkin çiftinin burada çok zor bir yaşamları olur. Geçimlerini ilerici gazete ve dergilere yazdıkları makalelerden, çevirilerden ve verdikleri derslerden sağlamaya çalışırlar. Kadın yazarlara daha düşük ücret verildiği için Clara yazılarında Osip’in imzasını kullanır. Çocuklarıyla birlikte çok sefil bir yaşam sürerler. Kötü yaşam şartları nedeniyle bir süre sonra Osip veremden ölür.

SPD 1890 yılındaki Reichstag (Meclis) seçimlerinde 1,5 milyon oy alır. Öte yandan parti içinde olumsuz gelişmeler yaşanmaktadır. Seçim sonuçlarını bir ölçüt olarak değerlendiren Bismarck hükümeti, kitlelerin hoşnutsuzluğunun ileriye sıçramasından korkar, anti-sosyalist yasayı uzatmaya cesaret edemez. Sıkıyönetim koşullarının ortadan kalkmasıyla devrimci militanlar bu süreçte Almanya’ya dönmeye başlarlar. Clara da bunlar arasındadır. Almanya’yı bir baştan bir başa dolaşır, kadın ve çocuk emeğini de içine katarak azgınca sömüren vahşi kapitalizmi yakından gözlemler. Özellikle kadınların çalışma koşullarına dikkat çeker ve kadınların mücadele saflarına çekilmesi için özenli bir çalışmanın, özgül örgütlenmelerin olması gerektiği yönlü düşüncelerini olgunlaştırır.

Burjuva sınıfının azgın sömürüsü tüm çıplaklığıyla görülürken, SPD burjuva politikalarını benimsemeye başlamaktadır. 1891 yılında Erfurt Kongresi toplanır. Kongrede SPD yeni bir program benimser. İktidar perspektifi terk edilir. İşçi sınıfı mücadelesi reformlara indirgenir, proleter devrimden vazgeçilir. Alman sosyal demokrasisinde oportünizm gittikçe gelişir. Bernstein gibi burjuva politikası sözcüleri çıkar. Devrim cephesi terk edilir. Almanya’da tekellerin hızla geliştiği, Alman kapitalizminin emperyalizme yol aldığı, yeni sömürge, fetihler, ilhak hedeflerini yoğunlaştırdığı bu süreçte SPD, hızla burjuvaziye entegre olma yolunda ilerlemektedir.

Marx ve Engels’in büyük özen gösterdiği SPD’nin kapitalizmden sosyalizme barışçı ve aşamalı geçiş düşünceleri ve parlamenter hayranlığı, Engels tarafından şiddetle eleştirilir. 1895’te Engels’in ölümünden sonra II. Enternasyonal’de oportünistlerin nüfuzu güçlenmeye başlar. I. Enternasyonal’le devrimci işçi partilerinin kurulması çağrısı, II. Enternastyonal’de toplumsal reform partileri adımlarına dönüşmüştür. Bu yozlaşmaya gerici burjuva rejiminde bakanlık görevini kabul eden “sosyalist” Millerand olayı eşlik eder.

Almanya örneğinde geriye doğru giden gelişmeler yaşanırken, Rusya’da işçi hareketinin ileriye çıkışlarına tanık olunmaktadır. Clara, Osip üzerinden yakından tanıma fırsatı bulduğu Rus devrimci hareketi tarihinde 1905 yılında gerçekleşen devrimi de selamlar ve Rosa ile birlikte mitingler, gösteriler, eylemler örgütleyerek, dayanışmada bulunur. Bu enternasyonalist dayanışmadan ötürü, “Halklar arası düşmanlık tohumları ekmek” nedeniyle mahkemeye verilir.

Marksizm’in ilkelerinden kopmayan Clara, 1907 yılında II. Enternasyonal’in 7. Kongresi’nde emperyalist savaş karşıtı konuşmalar yapar. Kadınlara oy hakkı mücadelesinde Avusturyalı sosyal demokratların gericiliğini ve bu sorunu burjuvazinin çözüme kavuşturacağı yanılsamalarını şiddetli bir şekilde eleştirir. Ayrıca ilk sosyalist kadın konferansının toplanmasında belirleyici rol oynar. İşçi sınıfının, özelinde emekçi kadınların eşitlik ve özgürlük taleplerinin günü olan 8 Mart’ın tarihe yazılmasına öncülük eder. 1910 yılında, Danimarka’da II. Enternasyonal’e bağlı İlerici Kadınlar toplantısında her yılın 8 Mart’ının, grev yaparken çıkan yangında ölen kadın işçilere atfedilmesini önerir. Kadın işçileri sosyal-demokrat işçi hareketine çekmek için muazzam bir çalışma yapar ve yaptığı çalışmalarla insanlığın bağımsızlığı için dövüşen proleterleri, insan soyunun yarısının esirliğe mahkum olmasını kabul etmemeye çağırır.

Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda (1914-18) Clara, Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Franz Mehring’le birlikte bu yağma savaşının iç yüzünü teşhir eder. Clara Rusya, Fransa, İtalya, İngiltere ve İsviçre’de emperyalist savaşa karşı olan kadın örgütleriyle temasa geçer. Bern’de Kadınlar Konferansı’nı toplar. Vatana ihanet suçundan tutuklanır, hastalığı nedeniyle yoldaşlarının temin ettiği kefaletle serbest bırakılır.

SPD’nin devrim kaçkınlığından sonra bu çizgiyle ayrışan Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Clara gibi enternasyonalistler Spartakistler Birliği’ni kurarlar.

1917’de Sosyalist Ekim Devrimi Rusya’da zafer kazanır. 1918 Kasım’ında Almanya’da ayaklanmalar yaşanır. SPD bu kez Alman devrimine ihanet eder ve karşı-devrimci safa geçer. Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg katledilirler. Bu süreçte çok ağır hasta olan Clara Zetkin, sağlığına kavuştuğunda SPD ile tüm ilişkilerini keser. Almanya Komünist Partisi’nin merkez komitesine girer.

Clara, mücadele hayatı boyunca parti içerisinde kadın hareketini örgütlemek, ona devrimci yön vermek, kadınlar arasında özel bir çalışma yürütecek parti seksiyonları oluşturmak vb. alanlarda büyük bir özveri gösterir, çalışma hattı çıkarır. Kadının hem ağır şekilde sömürülmesi hem de erkek kölesi ikinci cinse indirgenmesi nedeniyle daha özel bir çalışmanın, ajitasyon-propagandanın hedefi yapılması gerektiğini savunur. Bu soruna yönelik ilgisizliği ya da dogmatik tutumları sürekli eleştirir. Buna yönelik çalışmanın önemini kavratmakta ve ortaya somut bir çalışma koymakta büyük bir çaba gösterir. Bu çabasında, Lenin Clara’yı yalnız bırakmamış ve destek olmuştur.

Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini önderliğinde faşist dalga güçlenmeye başladığında, ilerleyen yaşına rağmen Clara yine tarihsel görevlerinin sorumluluğuyla davranır. Faşizmle Uluslararası Savaşım Komitesi başkanlığına getirilir. “Faşizm dünya burjuvazisinin işçi sınıfına karşı genel saldırısının en yoğun biçimidir” diyen Clara Zetkin, bugün de mücadeleye ışık tutmaktadır.

Yaşamının son yıllarına doğru Almanya meclisine (Reichstag) seçilir. Ağır hastalığına rağmen meclise giderek, en yaşlı üye olarak konuşmasını yapar. Konuşmasını Rusya’da gerçekleşen Ekim Devrimi’nin yol göstericiliğinde Alman Sovyet meclislerinin kurulması temennisiyle bitirir.

Faşizm Almanya’da daha da güçlenir. Reichstag faşistler tarafından yakılır ve suçu komünistlere yıkılmaya çalışılır. Almanya Komünist Partisi kapatılır, tutuklamalar ve faşistler tarafından katliamlar yoğunlaştırılır. Hitler iktidara gelir. Clara, hasta yatağında “Lenin’in bütün dünya kadınlarına vasiyeti” broşürünü yazdırır. Alman emperyalizminin gittikçe artan saldırılarına karşı işçi sınıfını uyarır. Emperyalizmin 1917’de Kızıl Ekim tarafından yenilgiye uğratılmasının öcünü almak için emperyalistlerin yeni bir dünya mezbahası açmaya çalıştıklarını ve bunun onlar için ölüm dirim kavgası olduğunu söyler. Bütün ulusların kadın ve erkek emekçilerinin enternasyonalist dayanışma içerisinde olmasının zorunluluğunu belirtir. Kapitalizmin esaretinin ancak devrimle yıkılacağını söyler.

Bir ömür boyu sosyalizm mücadelesiyle yaşamış Clara Zetkin, 20 Haziran 1933 tarihinde hayata gözlerini yumar.

Hayatın olduğu her yerde savaşmak istiyorum!” diyen Clara Zetkin, doğup büyüdüğü toprakların yanı sıra, mücadelenin ve devrimci ihtiyaçların gerektirdiği pek çok yerde bulundu ve son nefesine kadar devrimci mücadelenin ön saflarında yer aldı. N. Krupskaya’nın dediği gibi, “Clara Zetkin, gerçek anlamda bir enternasyonalistti!”

Adı ve mirası dünya devrim mücadelesinde daima yaşayacaktır…

 

 

 

 

Sınıf dayanışması ile kazanacağız!

 

Belki birçoğumuz Flormar’daki sendikalaşma süreci ile başladık hak arama mücadelesine. Flormar’da yaşadık düşük ücreti, hak gaspını, onur kırıcı davranışları… Kimilerimiz çalıştığımız başka yerlerden aşikar patronların, şirket yöneticilerinin sömürü ve mobbing politikalarına. Ve bizler yine çalışma yaşamının dışında bir de evde sorumluluklar yüklüyüz. Çifte sömürü ile geçen yaşamlarımızda “artık yeter” dedik ve yaşamın yarısı olan bizler kavganın da yarısı olduk.

Flormar’daki birkaç aylık sendikalaşma sürecinde, işten atılma süreçlerinde, özellikle direnişin geride kalan bir ayında çok şey öğrendik. Flormar patronu arkamızı dönüp gideceğimizi sandı, mücadeleye devam dedik. İçeride olanlarımızı korkutmaya çalıştılar, sendikayı, direnişçileri açıktan sahiplenmekten geri durmadık. Üç günde 90’ımızı alkışladığı, ıslık çaldığı, el salladığı için işten çıkardılar. Yılmadan, başımız dik çıktık ve direnişte yerimizi aldık.

Flormar’da direnişin coşkusu bizleriz. Flormar’ın kadın işçileri olarak direnişin simgesi olduk. Birçok direniş biz kadın işçilerin en direngen, en kararlı olduğuna tanık oldu. Tek başına direnirken bile bizi hiçbir şey vazgeçiremedi. Desa Deri’de, Entes’te, Kiğılı’da, Yazaki’de gördüler kararlılığımızı. Kalabalık direnişlerin de en önünde duran, en sonuna kadar mücadeleye güç katanlarız. Sümerbank’ta, TEKEL’de, Aymasan’da, Hey Tekstil’de, LCW-Meha’da, Novamed’de, Greif’ta ve daha nicelerinde...

Flormar’ın patronlarına karşı Flormar’ın işçileriyiz!

Bizler Flormar’ın kadın işçileriyiz. Ne diyoruz Flormar patronuna? “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek” diyoruz. Kadını ile erkeği ile tek yumruk olmasını bilirsek o yumruk patronların üzerine iner.

Patronlar karşımızda bir sınıf, kadını ile erkeği ile. Karşımızda bir sınıf varsa biz de işçi sınıfı olarak örgütlü davranmalıyız. Kadını ile erkeği ile gücümüzü büyütmeliyiz. Kadın bir patron, kadın bir sermaye sınıfı sözcüsü ile bizler nasıl bir dayanışma içerisinde olabiliriz. Biz tüm iyi niyetimizle kadın olmaktan dolayı yaşadığımız sorunlarda ortaklaşırız diyerek adım atsak da sermaye sınıfının ve patronların düzeninden yararlanan kadınlar buna karşılık bir adım atarlar mı? Bir kere onlar bizimle aynı sorunları yaşamıyorlar, sorunlarımız ortak değil. Ve en az bunun kadar önemlisi, onların sömürü düzeninin devam edebilmesi için bizlerin işyerinde ucuz işgücü olması, evde yemekten temizliğe, çocuktan yaşlı bakımına her şey üzerimize yıkılması baki kılınır. Çünkü o kadın patronlar demezler ücretsiz ve nitelikli kreş açalım, demezler kadın işçilerin yaşadıkları bölgelerde ücretsiz yemekhaneler, çamaşırhaneler açalım.

Kadın patronlar demiyor ki bu benim hemcinsimdir, ona ayrıcalıklı davranayım. O da benim gibi kadın, derdini anlamaya çalışayım. Gördünüz mü böyle bir örnek, duydunuz mu? Kadın dayanışması diyenler patronların örgütlerinin başına, şirketlerin başına, patronları temsil eden devlet kurumlarının başına kadınlar gelince alkış tutuyorlar. Günlerce fabrika önünde direnen Hey Tekstil işçilerinin patronu bir kadındı, üstelik patronlar örgütlerinden biri TOBB’un yöneticilerindendi. Ne yaptı? Sendikalaştığı için işçileri işten attı. İşten attıklarının hakkını vermedi. Direnen kadın işçiler de dahil tüm işçilere polisi saldırttı, gözaltına aldırttı.

Biz kadın işçilerin sömürüyü çifte yaşamasının sonuçları olarak daha özel sorunlarımız, bize has taleplerimiz var elbette. Kadın işçiler olarak daha güçlü olmamız, daha kararlı durmamız gerek, bunun için gücümüzü birleştirmekten elbette vazgeçmeyelim. Ama kazanmak için erkek sınıf kardeşlerimizin de bizim sorunlarımızın farkına varmalarını, bizim taleplerimiz için de mücadele etmelerini sağlamamız gerek. Ayrıştırmak, ayrı durmak değil. Ortak mücadele yürütmek, hak ve özgürlük mücadelesi için büyük önem taşımaktadır. Sınıfımızı bilelim, kadın işçiler olarak kenetlenelim, yaşamın her alanında hep daha ileriye çıkalım. Erkek sınıf kardeşlerimizle omuz omuza olmayı sürdürelim.

İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları