19 Haziran 2018
Sayı: KB 2018/24

Düzen partilerinden medet umma, mücadeleye hazırlan!
Seçim-savaş denkleminde Türkiye
Seçimler, parlamento ve parlamentarizm
24 Haziran seçimleri ve sol
OHAL kaldırılır mı?
Faşist saldırganlığı durdurmanın tek yolu direniş!
Emekçiler yasak ve gözaltı saldırılarına karşı mücadeleyi sürdürüyor
2013’ten bugüne 319 çocuk iş cinayetinde can verdi
Karl Marks’ın 200. Doğum Yılı… / 1
G7 Zirvesi’nden yansıyan hegemonya krizi
ABD ve KDHC’nin Singapur zirvesi
Arjantin IMF kapısında, sıra Türkiye’de mi?
Flormar direnişçileriyle dayanışmayı büyütelim!
CHP’nin gençliğe vaatleri ve gerçekler
Bu düzen “Senle yıkılır!”
Gençlik gelecektir!
Devrime adanmış bir ömür: Clara Zetkin
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD ve KDHC’nin Singapur zirvesi

 

ABD Başkanı Donald Trump ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC) Başkanı Kim Jong-un arasında Mayıs’ta yapılması düşünülen görüşme, karşılıklı sataşmalar ve tehditler sonunda iptal edilmişti. Bir dizi diplomatik adımın ardından, görüşmenin 12 Haziran’da Singapur’da yapılması kararlaştırıldı. Ne var ki Kim Jong-un’un nükleer silahsızlanma konusunda yaptığı bir açıklama, Trump, tarafından “öfke ve açık düşmanlık” olarak nitelenmiş ve zirve bir kez daha iptal edilmişti. Trump, bu kararını, Kim’e yazdığı bir mektupta, “Nükleer kabiliyetlerinizden bahsediyorsunuz ancak bizimkiler o kadar devasa ve güçlü ki Tanrı’ya asla kullanmak zorunda kalmamamız için dua ediyorum” tehdidi eşliğinde bildirmişti. Sergilenen bir dizi “tiyatro”nun ardından, “yüzyılın” beklenen görüşmesi 12 Haziran’da nihayet gerçekleşmiş oldu.

Daha düne kadar Kuzey Kore’yi “dünyanın daha önce görmediği… ateş ve öfke” ile “tamamen yok etmek”le tehdit eden Trump’ın, kendi halkına cehennemi yaşattığını iddia ettiği ve “küçük roket adam” diye aşağıladığı Kim, birden bire “halkı için aydınlık bir geleceğe yönelik ilk cesur adımı atan”, “son derece yetenekli, zeki ve harika biri” oldu ve Beyaz Saray’a davet edildi. Yapılan zirveye olağanüstü önemler atfedildi vs.

Emperyalistler tarafından atılan hemen her adım ve girişimin, gerçekleşen zirvelerin, içeriğinden ve sonuçlarından bağımsız olarak, uluslararası medya ve emperyalist şefler tarafından kolayından “tarihsel” önemde addedilmesinin adet haline geldiği biliniyor. Singapur görüşmesi de görevdeki bir Amerikan başkanı ile bir Kuzey Kore lideri arasında tarihteki ilk yüz yüze görüşme olması bakımından “tarihi” oldu ve daha şimdiden “yüzyılın zirvesi” olarak dünyaya ilan edildi. “Yüzyılın zirvesi” dünyanın her yerinden kente akan 2500 gazeteci tarafından izlendi ve “dünya barışı”nın mutlu bir sahnesi olarak sunuldu. Kim Jong-un’un, görüşmeyi kastederek, “Birçok insan bunun bir tür bilimkurgu filminden bölüm olduğunu düşünecek” demesi, sadece “imkansız” görünen bir görüşmenin gerçekleşmesini anlatmanın ötesinde bir anlam ifade ediyor olmalı.

“Yüzyılın zirve”sinde Trump ve Kim tarafından imzalanan çok kısa deklarasyon, “Kore Yarımadası’nda kalıcı ve sağlam bir barış” konusunda bir anlaşmaya varıldığını ilan ediyor. Adadaki “kalıcı ve sağlam barış”, Trump’ın, “KDHC’ye güvenlik garantisi sağlamayı taahhüt etme”si, Kim’in ise “Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan tam olarak arındırılmasına sıkı ve sarsılmaz bağlılığını tekrar teyit etti”ğini bildirmesi sayesinde “başarılmış” olacak mı, bilinmez.

Bildirgenin bunun dışında bildirdiği öteki anlaşma konuları ise Kuzey Kore’nin, “Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılma sürecinin tamamlanması için çalışacağını taahhüt etmesi”, “her iki ülke halkının barış ve refah arzusu dikkate alınarak, ikili ilişkiler”in kurulması ve “savaşta ölen Amerikalı askerlerin kimliklerinin belirlenmesi ve ülkelerine gönderilmesi için işbirliği” yapılmasıdır. Ortak bildirge, zirvenin sonuçlarının uygulanması için tabii ki “ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve ilgili bir Kuzey Koreli üst düzey yetkilinin önderliğinde mümkün olan en yakın zamanda devam niteliğindeki müzakereleri düzenlemeyi taahhüt etmektedir.”

İşte Trump’ın “Son derece kapsamlı” dediği, New York Times, Washington Post ve Wall Street Journal gibi etkili Amerika basınının yanı sıra Amerikalı uzman ve politikacıların da zirvenin Kim Jong-un ve KDHC için bir zafer olduğu, Kim’in ve ülkesinin büyük bir itibar kazandığı ve nükleer bir güç olarak kabul gördüğü, daha da önemlisi KDHC ve ABD’nin eşitmiş gibi görüldüğünden hareketle ateş püskürdüğü ortak bildirgenin bütün bir özü ve esası bunlardan ibarettir.

Herhangi bir yenilik oluşturmayan ve belirsizliklerle dolu olan bu belge, Trump tarafından “Son derece kapsamlı bir metne imza attık, süreci son derece hızlı başlatacağız. Anlaşmadan tüm dünya etkilenecek. Büyük bir sorunu çözeceğiz, bunu bütün dünya için yapacağız…” diye ölçüsüz ve dayanaksız güzellemelere konu edilirken, Kim Jong-un tarafından da “Dünya, çok önemli bir değişim görecek. Trump ile geçmişi arkamızda bırakmaya karar verdik” ifadeleriyle yüceltildi. “Yeni bir tarih yazmaya, yeni bir sayfa açmaya hazır” olan bu iki ülkenin imzaladıkları bildirgenin akıbetini hep birlikte göreceğiz.

“Barış ve refah” adımı mı sinsi politikalar mı?

Kuzey Kore’nin elinde nükleer silahlar ve kıtalararası füzelerin bulunduğu ve art arda denemelerin yapıldığından hareketle Amerika, sorunu kendi ulusal güvenliği için tehdit kabul ediyordu. Zirvede Kuzey Kore’nin nükleer silahlarının ve kıtalararası füzelerinin tasfiyesine ilişkin hiçbir somut sonuç elde edilmiş değil. Zira gazetecilerin bu yöndeki ısrarlı soruları Kim tarafından aynı ısrarla yanıtsız bırakıldı. Fakat buna rağmen Trump’ın Kuzey Kore’nin artık bir tehdit olmaktan çıktığını iddia etmesi ve Kuzey Kore sorununun daha şimdiden çözüme ulaşmış gibi sunulması Amerikalı kimi politikacıların tepkilerine hedef oldu. Zira Kuzey Kore’nin nükleer başlıklı füzelerin ve nükleer tesislerin tasfiyesini kabul ettiğini ve bu konuda somut adım atacağını gösteren herhangi bir anlaşma ve emare yok. Dolayısıyla Trump’ın, “Başkan Obama Kuzey Kore’nin en büyük ve en tehlikeli sorunumuz olduğunu söylüyordu. Artık öyle değil. Bu gece rahat uyuyun” açıklaması gülümsemelere konu olabiliyor. Çünkü kimi Amerikalı uzman ve politikacıların yanı sıra toplumun siyasal yaşamında etkili olan gazeteciler de imzalanan ortak bildirgenin 1994’tekinden daha zayıf olduğuna dikkat çekiyor ve bildirgenin yaşanan bu kadar heyecana değmediğini ileri sürüyorlar.

Singapur görüşmesinden sonra “Kuzey Kore nükleer silah tesislerini yok etmeye başladı bile” diyerek yalan söyleyen Trump, zirveden önce “saygısızca olacağı için” geçen hafta Kuzey Kore’ye yönelik 300 yeni yaptırım planını durdurduğunu açıkladı. Trump, ancak nükleer silahların “artık bir tehdit olmadığından” emin olması durumunda mevcut yaptırımların kaldırılacağını, dolayısıyla yaptırımların uygulanmaya devam edeceğini söyledi. “Askerlerimizi Kore Yarımadası’ndan geri çekmek istiyorum. Askerlerimizi çekerek ekonomik anlamda büyük bir tasarruf sağlayacağız. Ama askerleri geri çekmek şimdilik masada değil” diye eklemeyi de ihmal etmedi. Amerika’nın Güney Kore’de 32, Japonya’da 45 bin askeri olduğu söyleniyor. Filolar, donanmalar, savaş uçaklarından oluşan devasa askeri varlığıyla ABD bölgede duruyorken, Kim’in nükleer silahları bir yana bırakması pek olası görünmüyor. ABD’nin Kuzey Kore’yi yerle bir edecek tüm askeri gücü Japonya ve Güney Kore’de yerli yerinde duruyor ve Kuzey Kore ekonomisine büyük zararlar veren yaptırımlar devam ediyor.

Elbette Kim Jong-un’un ifadesiyle “bu aşamaya kolay gelinmedi.” Serüvenin gerisinde ve zirvenin gerçekleşmesinde Asya’nın devi olan Çin’in büyük bir rol oynadığı kesindir. ABD ve Kuzey Kore arasında Singapur’da yapılan zirvede, bildirgeye yansıyan ve kapalı kapılar ardında tutulup yansıtılmayan pazarlıkların gerisinde Çin’in olduğundan kuşku duyulmamalıdır. Zira söz konusu olan, Asya-Pasifik’te emperyalist devlerin karşı karşıya gelmesi ve bu coğrafyanın emperyalist hegemonya sahasına dönüşmüş ve kavganın burada da sertleşmiş olmasıdır. Dolayısıyla Washington’ın Kim Jong-un ile ilişkisinde belirleyici olan politika, söz konusu ülke şahsında bölgede barış arayışı değil, ABD emperyalizminin bölgedeki çıkarlarını koruması, Rusya ve Çin gibi rakipleri karşısındaki konumunu güçlendirmesidir.

Bunun içindir ki Singapur’daki “yüzyılın zirvesi”nin arka planında barış ve refah adına emperyalist çıkar ve hesaplara özgü sinsilikler yatmakta, emperyalist hegemonya mücadelesinde yeni adımlar atılmaktadır. Olup bitenlerin gerçekte “dünya barışını geliştirmek”le uzaktan yakından bir alakası bulunmamaktadır.

Zirvenin herhangi bir kazanımından söz edilecekse eğer, bunun da Kim Jong-un’un hesabına yazılacağı genel kabul gören düşüncedir. Zira Kuzey Kore ve onun şefi, zirvede herhangi bir taviz vermiş görünmediği gibi konumunu ve gücünü kabullendirmiş, Amerika’yla eşit sayılan bir düzeye yükseldiğine ilişkin yaygın bir kanı yaratmış bulunuyor.