21 Ekim 2017
Sayı: KB 2017/41

Sömürü, baskı ve zorbalığa karşı mücadeleye!
Evrimi içinde burjuva cumhuriyeti ve dinsel gericilik
Baskı ve zorbalık artarken…
ABD-AKP gerilimi farklı mecralarda sürüyor
2018 bütçesi: Emekçilere yıkımı dayatan savaş ekonomisi!
Özakça’ya tahliye, Gülmen’e tutukluluğa devam kararı
Sermayenin can simidi: Kiralık işçilik
TİS sürecinde satışa hazırlanılıyor
CSUN fabrikasında neler oluyor!
Şişecam’da direnişin muhasebesi
“Buz kırılmış, yol açılmıştır!”
1917-2017… Yüzyılın kadınlara çağrısı
Dinci gericilik ve kadın
Gerici yasalara karşı mücadeleyi büyütelim!
Eğitimde yeni değişikliklerin amacı
YÖK’ten yapısal “reform”
Kapitalist sistemin krizi ve iki yol
Güney Kürdistan dersleri
Avrupa’da Ekim Devrimi seminerleri
Otuz beşinci yaş gününde, suskunlukla geçen yirmi bir yıl
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

CSUN fabrikasında neler oluyor!

 

2013 yılında Tuzla Serbest Bölge’de kurulan CSUN fabrikası Çin sermayesine ait olup güneş panelleri üretiyor. Dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın açılışını yaptığı fabrika kurulduktan 2 yıl sonra işçiler Birleşik Metal-İş’te örgütlendiler. Geçtiğimiz aylarda TİS sürecine giren fabrikada patronun zam talebini kabul etmemesi sonrası süreç tıkanma noktasına geldi.

Patronun ayak oyunları

CSUN yönetimi son görüşmede sendikanın %23’lük zam talebini kabul etmedi. Sonrasında ise işçileri TİS hakkında bilgilendirme bahanesi ile beşer beşer yanına çağırmaya başladı ve işçileri kendi isteklerine razı etmeye zorladı. Kriz koşullarından, fabrikanın kapanabileceğinden dem vuran yönetim, zarar ediyoruz söylemleri ile işçileri kandırmaya çalıştı. Toplantılara sendika temsilcilerinin girmesini istemeyen patron, temsilcilerin işçilere söz hakkı tanımadığını ve işçilerin fabrika hakkında ya da çalışma koşulları hakkında ne düşündüklerini bilmek istediklerini ifade ederek sendikaya karşı güvensizlik ortamı yaratmaya çalıştı. Çin’den bir yetkilinin de katıldığı toplantılarda işçilerin sorunlarını önemsedikleri görüntüsü çizildi. “Biz şu an size %14 zam veriyoruz, eğer kabul etmezseniz, hakem heyeti üzerinden ‘enflasyon oranında’ bir zamma razı olursunuz” diyerek işçileri sıkıştıran patron olası bir grev oylamasında işçilerin “hayır” demesini isteyerek aksi durumda lokavt ilan edileceği ve herkesin işsiz kalacağı tehditlerini de savurarak, aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmedi.

Peki, Birleşik Metal-İş bu sürece nasıl hazırlandı?

Sendika, birçok fabrikada yaptığı gibi işçileri sözleşme sürecine katmadı. İşçiler ise sendikanın TİS taleplerini patronun yaptığı toplantılarda öğrenebildiler. Öncesinde işçilere hiçbir bilgi vermeyen sendika temsilcileri “biz sizin için en iyisine karar veririz” havasındalar. Gelinen yerde sendika temsilcileri kendi seçtikleri komite ile birlikte bütün işçiler adına kararlar alıyor. Sendikanın ‘patronun toplantısına katılmayın’ kararına işçilerin uymaması da bu yüzden yaşanıyor.

İşçiler sendikanın bürokratik yapısına müdahale etmezse hep kaybeden kesim olacak. Çünkü sendikal bürokrasi girdiği her fabrikada kendi hakimiyetini kurarak işçilerin kazanımları yerine kendi çıkarlarını ön planda tutuyor. Bugün CSUN’da olan da budur. Temsilcilerini seçim yaparak seçen ve fabrika komiteleri kurarak işçilerin taban iradesine yaslandığını iddia eden Birleşik Metal-İş, gerçekte işçilerin mücadele ve örgütlenme süreçlerinden çok kendi çıkarlarını esas almaktadır. CSUN süreci bunu bir kez daha doğrulamıştır.

CSUN işçileri sürecin öznesi olmak zorunda!

CSUN işçisi artık “söz, yetki, karar” hakkını eline almalıdır. Patronun her türlü oyunlarına ve saldırılarına, sendika bürokrasisinin icazetçi, uzlaşmacı anlayışına karşı tek çözüm budur. Sendikanın göstermelik eylemliliklerinden çıkıp gerçekten sınıfın gücünü gösteren ve üretim süreçlerine vuran eylemler gerçekleştirilmelidir. Birleşik Metal ve CSUN patronu arasında yapılan görüşmeler şeffaf olmalı ve işçilerin kararı olmadan hiçbir madde kabul edilmemelidir. Süreç böyle ilerlerse CSUN işçisi kazanır. Bunun için CSUN işçisi kendi birliğini kurmalı ve “sınıfa karşı sınıf” tutumunu benimsemelidir.

Tuzla’dan sınıf devrimcileri

 

 

 

 

Şişecam’da anlaşma sağlandı

 

Kırklareli Paşabahçe Cam fabrikasında işten atılan 90 işçinin hakları için verdiği mücadelenin sonucunda işçiler ile Şişecam genel merkezi arasında anlaşma sağlandı.

Atılan işçiler 20 Ekim’de Kristal-İş Sendikası Lüleburgaz Şubesi önünde toplanarak Şişecam’ın İstanbul Tuzla’daki genel müdürlüğüne doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüşün ilk günü polisin baskısına rağmen destekçilerle beraber Kırklareli’nin Evrensekiz ilçesine kadar devam etti ve işçiler geceyi burada çadırlarda geçirdi.

Yürüyüşün 2. gününde Kırklareli Valiliği OHAL bahanesiyle yürüyüşü yasakladı. Sabah yürüyüşe başlayan işçiler Büyükkarıştıran’da jandarma ve çevik kuvvet tarafından ablukaya alındı.

İşçilerin yürüyüşü engellenirken desteğe gelen herkes ve hatta işçilerin çadır kurduğu benzinlikte yakıt almak için duranlar dahi GBT kontrolüne tabi tutuldu.

Şişecam merkezi ile 23 Ekim’de yapılan görüşmede de işçilerin talepleri kabul dilmezken işçiler ertesi gün (24 Ekim) otobüslerle Tuzla’ya geçerek taleplerini Şişecam yönetimine taşıyacaklarını duyurarak Büyükkarıştıran’daki bekleyişlerini sonlandırdılar.

Ancak 24 Ekim sabahı Lüleburgaz’da sendikada toplanan işçiler yaptıkları toplantının ardından anlaşmaya vardıklarını açıklayarak eylemlerini sonlandırdılar.

“90  Trakyalı cam işçisi” olarak yapılan açıklamada, atılan bütün işçilerin özlük hakları ile birlikte Eskişehir’deki fabrikaya alınacağı, ancak istemeyen işçilerin ise teşvik primi ile işten ayrılabileceği belirtildi. İşçilere, 27 Ekim Cuma gününe kadar süre verildiği ve herkesin tercihini bireysel olarak yapacağı ifade edildi.

Anlaşmayı “Bugün itibarıyla 90 cam işçisinin işe iadesinin yolu açılmıştır” diye karşılayan işçiler, mücadelelerinde kendilerine destek verenlere teşekkürlerini sundu.

 

 

 

 

Arabuluculuk kanunu Resmi Gazete’de yayımlandı

 

Sermaye devletinin patronları iş davalarından kurtarmak için gündemine aldığı 7036 sayılı “İş Mahkemeleri Kanunu” 25 Ekim’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Bu yasayla birlikte işçilerin doğrudan dava açabilmesinin önü kapatılırken aynı zamanda devreye girecek arabulucular eliyle davaların patronların aleyhine sonuçlanması engellenmek isteniyor.

Yasaya göre arabulucu süreci işletilmeden iş kazaları ile bağlantılı konular dışında iş davaları açılamayacak.

Arabulucu görevlendirildiği tarihten itibaren en geç 3 hafta içinde süreci sonuçlandıracak. Ancak “bu süre zorunlu hallerde arabulucu tarafından en fazla bir hafta” uzatılabilecek.

“Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin” toplantıya katılmaması nedeniyle “sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerine bırakılacak.”

Anlaşmaya varıldığı durumda arabulucu ücreti (aksi bir karar olmadığı durumda) iki tarafa eşit olarak bölüştürülecek. Görüşmeler iki saati aşmışsa ve anlaşma sağlanamamışsa yine arabulucu ücreti her iki taraftan eşit olarak alınacak.


 
§