18 Ağustos 2017
Sayı: KB 2017/32

Sermaye iktidarı baskıyı yoğunlaştırıyor
Düzen partilerinin seçim hazırlıkları başladı
İşine-ekmeğine sahip çıkan herkes “terörist”
Kamu hareketinde yaşanan gelişmeler üzerine… - 1
İstanbul’da ihraçlara karşı direniş sürüyor
Birleşik Metal-İş’in MESS Sözleşme Taslağı
TİS sürecinde mevcut sendikal düzen ve sınıf mücadelesi
TİS süreçleri ve görevler
Ekim Devrimi’nde işçi sınıfının belirleyici rolü üzerine
Türk Metal “Kadın Kolları” ile neyi hedefliyor?
Göçmen çocuk emeği sömürüsü
Asya-Pasifik’te gerilim had safhada
Barzani’nin bağımsızlık referandumu üzerine
ABD müdahalesi ve Venezuela’da yol ayrımı
Büyüyen korkuları, irademizi biliyor!
“Güzel kokular saçan bir yasemin demeti”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Barzani’nin bağımsızlık referandumu üzerine

 

Belirsizlik, istikrarsızlık, her an yeni bir altüst oluşa gebe olmak, bunların toplam sonucu olarak parçalanıp küçülmek, halihazırda Ortadoğu’yu en iyi ifade eden olgulardır. Bölge devletleri kelimenin gerçek anlamıyla, kendi toprak bütünlüklerini koruma telaşındadırlar. En başta bölgenin hakim güçleri olan ABD ve Rusya gibi emperyalist büyük devletler olmak üzere, tüm bölge devletleri ve bölgede etkin olan tüm güçler yeni harita ya da haritaların kendi çıkarları temelinde çizilmesi için çok yönlü ve çok yoğun bir çabanın içerisindedirler.

21 Eylül’de Güney Kürdistan’da yapılacağı açıklanan bağımsızlık referandumu bu koşullarda gündeme gelmiş bulunuyor.

Emperyalistlerin ve bölge devletlerinin referanduma karşı tutumları

Mesut Barzani’nin “bağımsızlık” düşüncesi yeni değil, konu daha önceki tarihlerde de dile getirilmişti. Ancak, yoğun tepkiler sonucu, esas olarak da koşulların henüz böylesi bir adım için yeterince elverişli olmaması sebebi ile geleceğe ertelenmişti. Hemen belirtmek gerekir ki, Barzani’nin bağımsızlık referandumu kararına bugün de yoğun tepkiler var.

ABD başından itibaren, bağımsızlığın Kürtlerin hakkı olduğunu belirtmiş, buna karşın referandum kararını zamansız bulmuştur. En son olarak ABD Dışişleri Bakanı Tillerson, bir kez daha ABD’nin bu minvaldeki düşüncesini tekrarlamış ve Barzani’den bundan vazgeçmelerini istemiş, ileriki bir tarihe ertelemelerini tavsiye etmiştir. Almanya da benzer bir tutum takınmıştır. Rusya, Kürtleri karşısına almama kurnazlığının ifadesi bir tutum takınarak, bağımsızlığın Kürtlerin doğal hakkı olduğunu belirtmiş ve fakat açık bir destek de vermemiştir. Fransa, açıktan bağımsızlık referandumunun Kürtlerin hakkı olduğunu belirterek diğerlerinden farklı bir tutum izlemiştir.

Bölge devleti olarak İran, hem kendi bünyesindeki Kürt sorununu alevlendireceği ve hem de bağımsızlık yönlü eğilimi tetikleyeceği düşüncesi ile Barzani’nin bağımsızlık referandumu kararına kesin olarak karşı durmuştur. Irak merkezi hükümetine gelince, diğer şeyler bir yana, bu referandumun aynı zamanda Kerkük’ün statüsünü de belirleyeceği, daha açık bir ifade ile Kerkük’ü hiçbir bölgeye bağlı olmayan bir kent olmaktan çıkartıp, resmen bir Güney Kürdistan kenti haline getirmek gibi bir sonucu da olacağı nedeniyle, referanduma karşı çıkmıştır. Güneyli güçlerin bu kararı gözden geçirmelerini, en azından şimdilik geleceğe ertelemelerini, varsa sorunların diyalog yolu ile çözülmesini istemiştir.

Daha ilk açıklandığı zaman ortaya konan tepkilerden de açıkça anlaşıldığı üzere Türk sermaye devleti, özünde hele hele bağımsızlık gibi tehlikeli bir boyut da taşıyorsa, kesin olarak bağımsızlık referandumunun karşısında olacağını vurgulamış, kabul edilemez bulmuştur. Fakat sermaye devleti bugünlerde bu konuda çok manidar bir suskunluk içindedir. Hatta referanduma karşı hayırhah bir tavır alacağını ima etmektedir. M. Barzani’nin Türk sermaye devleti ve başındaki Erdoğan’la dostluğu bilinmektedir. Güney Kürdistan’ın Türk sermaye devletinin bölgede en çok yatırım yaptığı, Kerkük petrollerinden nemalanmak da dahil çok yönlü kirli çıkarlarının olduğu bir yer olduğu da sır değil. Tam da bu nedenledir ki sermaye devletinin bu sessizliği ve olası bir referanduma karşı takınacağı hayırhah tutumun hiç ama hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır. Bu tavır, olsa olsa kirli çıkarlara dayalı, baştan aşağı hesaplı ve ikiyüzlü bir tavırdır.

Dikkate değer olan, İsrail’in açıktan Barzani’nin bağımsızlık referandumu kararını destekleme yönünde bir duruş içinde olmasıdır. Henüz resmen teyit edilmese de İsrail’in bu konuda bir lobi çalışması içinde olduğu bir başka veridir. Bunu, sürpriz bir gelişme olarak, Körfez’in en gerici devleti olan Suudilerin bağımsızlık referandumunun Güneylilerin hakkı olduğunu belirtmesi tamamlamaktadır.

Barzani cephesinde kararlılık

Mesut Barzani nihayetinde bir feodal-burjuva olarak kendi çıkarları konusunda bir açıklığa sahiptir. Üstelik de oldukça deneyimlidir. Zamanın “Kürtlerin zamanı” olduğunu düşünmektedir. Tam da bölge haritasının yeniden belirleneceği bir momentte, tüm Güney Kürtlerinin, hatta günümüz koşullarında -hak edip etmemesinden bağımsız olarak- tüm Kürtlerin temsilcisi sıfatıyla öne çıkmak ve inisiyatif almak istemektedir. Ve dahası Kürt sorununun gelinen yerde tartışmasız biçimde bir bölge sorunu haline gelip çözümünü dayattığını, Kürt hareketlerinin bölgenin en etkin güçlerinden biri haline geldiğini, hiçbir gücün bunu görmezden gelemeyeceğini, ister istemez dinleyip muhatap alacağını ve nihayet, tüm bu bakımlardan koşulların bağımsızlık için her zamankinden çok daha elverişli hale geldiğini de düşünmektedir. Sağdan soldan referandum kararını geri çekmesi ve ertelemesi yönlü çağrılara, yapılan telkinlere ve bazen kaba görünümler kazanan baskılara rağmen, referandum kararlılığını koruması ve şaşırtıcı düzeyde bir rahatlık içinde olmasının gerisinde de bu inanç vardır.

Öyle ki en başta Barzani, bağımsızlık için referandumun zamansız olduğunu söyleyen efendisi ABD’ye ve onunla aynı minvalde görüş bildiren bölge devletlerine, “Şimdi değilse ne zaman?” diyebilmiştir. Keza bu inançla, ABD’nin erteleme telkinlerine ve çağrılarına karşılık, haklı olarak, “Bize geleceğe dair güvenceniz var mı? Ertelemeye karşı alternatifiniz nedir?” sorularını sorabilmektedir. Başbakan Neçirvan Barzani de benzer bir rahatlık içindedir. Bu rahatlıkla, ABD ve bölge devletlerinden gelen tepkiler için “normaldir” demekte, “tepkileri anlıyoruz” mealinde sözler etmektedir.

Mesut Barzani bu referandumdaki en önemli hedeflerinin tüm dünyayı, Kürtlerin ne istediğinden haberdar etmek olduğunu belirtmektedir. En dikkate değer yanı ise, belli bir soğukkanlılıkla, “Bağımsızlık tüm uluslar gibi bizim de en doğal ve en meşru hakkımızdır” şeklindeki açıklaması ve bunun zamanının geldiğini belirtmesidir.

Güneylilerin ve dolayısıyla da M. Barzani’nin referandumdaki bu genel hedefin yanı sıra bir de çok önemli bir özel hedefi var. Halihazırda hiçbir bölgeye ait olmayan, demek oluyor ki gerçekte statüsüz ve üstelik de başta Türk sermaye devleti ve Bağdat hükümeti tarafından Kürt kenti olarak kabul edilmeyen bir konumda olan Kerkük’ü, Güney Kürdistan’ın bir kenti haline getirmek istemektedir. Bu onların en büyük kazanımı olacaktır. Zaten cıngar da bu nedenle kopmaktadır. ABD ve tüm muhatapların yegane derdi öteden beri Kerkük petrolleri olmuştur, şimdi de budur. Tarih boyunca bu zengin petrol yatakları hoyratça yağmalanmış, buna karşın Kürtlerin özgürlüğü zerrece umurlarında olmamıştır. Kürtlerin bağımsızlığı üzerine, bunun Kürtlerin hakkı olduğu üzerine bugün edilen lafların da hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır ve tam bir ikiyüzlülükten ibarettir.

Başarılıp başarılamayacağından bağımsız olarak, M. Barzani, bir feodal-burjuva olarak “zamanıdır” deyip, bu hususta da belli bir kararlılık göstermekte ve sonuç almaya çalışmaktadır.

Barzani’nin özel durumu ve içerideki sıkıntılar

Barzani’yi bu yönlü bir karar almaya ve kararlılık göstermeye iten özel nedenler de var. Bilindiği üzere, Barzani’nin başkanlığı 2015 yılından beridir sona ermiştir. Ne var ki Barzani her defasında bir gerekçe ile seçimin yenilenmesini engellemiştir. Bu nedenle bu tutumu bir gasp olarak nitelenmiştir. Benzer bir başka husus da Goran hareketi ile yaşanan sorunların bahane edilip parlamentonun toplanamaz hale getirilmesi ve işlevsizleştirilmesidir. Bu iki önemli husus zaman zaman çok sert eleştirilerin vesilesi olmakta, gerilim yaratmaktadır. En önemlisi de Barzani’yi yıpratıcı olup, sıkıntılara zemin hazırlamıştır.

Örneğin en son açıklaması baz alınırsa, önemli bir gücü olan Goran hareketi başta olmak üzere Güney’deki kimi partiler başından itibaren bağımsızlık referandumuna mesafeli olabilmişlerdir. Goran hareketi ilk anda referandumu erken bulmakla birlikte, boykot etmeyeceğini açıklamıştı. Gelinen yerde ise iktisadi, siyasi vb. koşulların referandum için henüz uygun olmadığını ileri sürüp ertelenmesini istemektedir. En önemlisi de bağımsızlık referandumu kararının bir ortak konsensüse dayalı olmadığını, parlamentoya getirilmediğini, tek taraflı olarak Barzani’nin ve KDP’nin kararı olduğunu belirtmektedir. PKK çizgisindeki partiler cephesinde ise, referandum kararı belli eleştirilerle karşılanmış, ama yine de bağımsızlık referandumunun meşru bir hak olduğu belirtilmiş, Kürt halkına yararlı sonuçlar üretmesi temennisinde bulunulmuştur. Bunlardan da anlaşılacağı gibi içeride de sıkıntı var. Ve gün geçtikçe Barzani sıkışmaktadır.

Mesut Barzani, bağımsızlık referandumu konusunda kararlı durarak, bundan alacağı bir olumlu sonuçla işte tüm bu sıkıntıları bertaraf edeceğini düşünmektedir. Referandumla hem içerdeki muhaliflere ve hem de merkezi Irak hükümetine karşı elini güçlendirmek istemektedir. 6 Kasım’da başkanlık ve parlamento seçimlerinin yapılacağını açıklaması, Barzani’nin gerçekten de bu yönlü hesaplar içinde olduğunun da kanıtıdır.

Temel ulusal bir hak olarak Kürt halkının özgürlük ve bağımsızlık sorunu

Özgürlük ve bağımsızlık tüm uluslar gibi Kürt ulusunun da en doğal ve en meşru hakkıdır. Hiçbir güç bu hakkı gasp etmek, şu ya da bu yönde saptırmak hakkına sahip değildir. Komünistlerin her şart altında kayıtsız ve koşulsuz biçimde ulusların, en başta devlet kurma hakkı olmak üzere, ulusal kaderini tayin hakkını savunmaları bundandır. Güneyli Kürtler de dahil her dört parçadaki Kürtlerin kendi kaderlerini istedikleri yönde belirleme hakları vardır. Bu konuda kararlaştırıcı olan sadece onlardır. Kürtlerin bölge çapında, yani dört parçanın toplamında bağımsız ve birleşik Kürdistan’dan yana bir irade ortaya koyma hakları da vardır. Bu da en doğal ve en meşru haklarıdır. Komünistler bu hakkı da kayıtsız koşulsuz savunurlar.

Fakat öte yandan bilinmelidir ki, UKKTH’yi her şart altında kayıtsız koşulsuz savunmakla, o hakkın her gerçekleşme biçimini desteklemek farklı şeylerdir. Ulus özgürdür, tek tek ülkelerde ve bağımsız-birleşik Kürdistan biçiminde karar verme hakkı sadece ona aittir. Söz konusu ulusun işçi ve emekçi kitleleri şu ya da bu nedenle kendi feodal-burjuva sınıflarının ardından gitse dahi, komünistler kendi kaderini tayin hakkını savunmaktan asla vazgeçmezler. Ne var ki, onlar da özgürdürler ve bu hakkı kayıtsız koşulsuz savunmakla birlikte, bunun her gerçekleşme biçimi konusunda kendilerini bağlayıcı olmazlar.

Zira her ulus gibi Kürt ulusu da sınıflardan oluşan bir topluluktur. Ulusal sorun burjuvazinin de sorunudur. O elbette ki ulus adına sorunu çözmek için harekete geçebilir. Ulusu oluşturan tüm sınıflar adına çözmek üzere inisiyatif alabilir. Ancak kabul edilmelidir ki her sınıfın ulusal soruna dair kendi programı, kendi çözümü vardır ve o sorunu kendi çıkarları temelinde çözmeyi esas alır. Bu aynı şey o ulusun proletaryası için de olduğu gibi geçerlidir. O da kendi çözümünü ileri sürer ve bunun kavgasını verir. Eş deyişle, komünistler genel olarak ulusal kaderini tayin hakkını savunurlar, bu bazen desteklenemez bir biçimde olsa da, onu şu ya da bu şekilde engelleme tutumu içinde olmazlar, fakat sorunun o ulusun içindeki işçi ve emekçilerin çıkarları temelinde çözülmesini esas alırlar. Bu bir marksist-leninistle burjuva ya da küçük burjuva milliyetçisi arasındaki temel farkı anlatır.

M. Barzani’nin bağımsızlık referandumu konusuna gelince, niteliğinden bağımsız olarak ve Barzani hangi saiklerden hareketle bağımsızlık referandumunu gündeme getirirse getirsin, bu Güneyli Kürtlerin temel bir hakkıdır. Ne ABD ve karşı duran diğer emperyalistlerin ve ne de karşıt konumdaki bölge devletlerinin bunu engelleme hakları vardır. Bu yönlü açıklamaların hiçbir meşruiyeti bulunmamaktadır.

Sorun şudur ki, tüm gövdesi ile emperyalizme, esasta da ABD emperyalizmine bağımlı olması, hele de sadece Kuzey Kürdistan’da değil, tüm bir bölgede özellikle de Kürt halkının özgürlük ve eşitlik hakkı ve özleminin günümüzdeki en büyük düşmanı ve engeli olan Türk sermaye devleti ile tümüyle kirli temelde sürdürmekte olduğu ilişkileri sebebiyle, Barzani’nin gündeme getirdiği bağımsızlık referandumu oldukça sıkıntılıdır ve tartışmalıdır. Bu referandum ilk elden Barzani’nin sınıfsal niteliği nedeniyle, öte yandan da bu saydığımız sebeplerle, Güneyli Kürtlere biçimsel bir bağımsızlık kazandırsa da bu, gerçek bir bağımsızlık olmayacaktır.

Güneyli Kürtler üzerinde emperyalizmin, bir başka deyişle ABD emperyalizminin vesayeti ve Barzanilerin Türk sermaye devleti ile tümüyle kirli temellere dayalı ilişkileri devam edecektir. Güney’deki ve diğer parçalardaki Kürtler içinse gerçek özgürlük, eşitlik ve bağımsızlık bir özlem olarak hep var olacaktır.

 

 

 

 

IŞİD kurbanlarının toplu mezarı bulundu

 

Cihatçı IŞİD’in Irak’ta gerçekleştirdiği katliamların ardından bir toplu mezar daha bulundu. Irak hükümeti, Tikrit’in hemen dışındaki Speicher Üssü’nde 2014’te katledilen 267 kişinin cansız bedeninin yer aldığı toplu mezarın ortaya çıkarıldığını açıkladı.

Tikrit’teki El Kusor el Reasia bölgesinde bulunan mezarla birlikte, IŞİD’in Speicher Üssü’nde katlettiği kişi sayısı resmen 2 bin 694’e yükseldi. Şu ana dek, cenazelerin sadece 527’sinin ailelerine teslim edilebildiği, kalanların kimlik tespiti için çalışmaların sürdüğü belirtildi.

 
§