7 Temmuz 2017
Sayı: KB 2017/26

AKP iktidarının savaş ve işgal histerisi
Kürt kentleri neden yıkılıyor?
Suriyelilere yönelik saldırılara dair…
Nuriye ve Semih’i yaşatacak olan, sokakların gücüdür!
“Kitlelerin tepkisi, yolunu bulduğunda patlayacaktır!”
Kamu emekçilerinin İstanbul’daki direnişi sürüyor
“İşçi sınıfı ya devrimcidir ya da hiçbir şey!”
Yazaki’de direniş ve gözaltı saldırısı
TİS ve grev süreçlerinin ardından işçi kıyımları artıyor
Vahşi kapitalizmin pençesinde kıvranan dünya
Kıbrıs sorunu: Çözümün engelleri, çözüm gücü olamaz!
Sömürü çarklarında öğütülen kadın işçiler
“İşçilerin söz ve karar hakkı olmazsa iş cinayetlerini azaltamazsınız”
İş cinayetlerinin son bulması için mücadeleye!
Mesleki teknik eğitimde sömürünün adı: Tematik Lise
Sınıf devrimcilerinden 2 Temmuz anmaları
2. Enternasyonal ve revizyonizm
İnsanlık tarihinde kısa bir öykü: Taşköprü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Suriyelilere yönelik saldırılara dair…

 

Son günlerde Ankara Yenimahalle’de sık sık Suriyeliler ile kavgalar yaşandı. Bunun üzerinden Suriyelilere yönelik sözlü, yazılı ve fiziki ırkçı saldırılar yoğunlaştı. Bu olaylar haliyle toplumun sınıfsal bir mücadele ekseninde değil de milliyetler temelinde karşı karşıya gelmesinin hem bir sonucu olarak yaşanıyor hem de kışkırtıcı bir etkenine dönüşüyor. Ve giderek işçi sınıfının sermayeye karşı bilinç ve örgütlenmesini dumura uğratan bir rol de oynuyor. İşçi ve emekçiler söz konusu soruna egemenlerin penceresinden bakmaktan kurtulmadıkça, kazanan hep düzen güçleri oluyor.

Oysa kardeş Suriye halklarının yaşadığı yıkım ve acıları unutmamak, onlarla en ileri düzeyde dayanışma içinde olmak Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin hem tarihsel görevidir hem de vicdani borcudur. Zira Suriye’deki savaş ve yıkımda en kirli rollerden birini bugüne kadar dinci-faşist yönetim altındaki Türk sermaye devleti üstlenegeldi ve hâlâ da buna devam etmektedir.

Bilindiği gibi bu sömürü düzeni ayakta kalabilmek için her daim çok çeşitli kirli politikalara ve uygulamalara başvurmuştur. İşçi sınıfının sömürüldüğünün üstünü örtmek için kendine yönelen okları başkalarının üzerine çekmeyi başarmıştır.

Örneğin 17 Ağustos 1999’da deprem olduğunda emeklilik yaşını yükselten, mezarda emeklilik diye tabir edilen yasa geçmişti. O dönem sömürünün üzerini insanların gözyaşları ile örttüler. Bunun gibi birçok örnek mevcut.

15 Temmuz’dan beridir de işçi ve emekçilerin üzerinde adeta yoğun bir baskı ortamı oluşturulmuştur. Bu baskı ortamı içerisinde 100 binin üzerinde kamu emekçisi ihraç edildi, zorunlu Bireysel Emeklilik Sigortası sömürüsü hayata geçirildi. Ardından kıdem tazminatını gasp girişimi tekrar gündeme geldi. Ve son olarak da hafta sonu tatili iptal edildi.

Tüm bu saldırılar sürüp gidiyorken Türkiye işçi sınıfının gündemi nedir? Suriyeliler ile yaşanan gerilim!

Suriye’de son beş yıldır bir savaş ortamı var. Ve bu savaş ortamından kaynaklı milyonlarca Suriyeli ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Ülkelerini terk eden Suriyeliler başta Türkiye ve diğer sınır ülkeler olmak üzere göç yollarına düştüler. Şimdi bu ülkelerde ve bir kısmı da Avrupa’da zorlu bir yaşam mücadelesi veriyorlar. Aslında göçmenlik olgusuna yabancı olmayan Türkiyelilerin, Suriyelileri pekala anlamaları beklenir.

Öncelikle bir ülkenin toplumunun tamamının savaşçı olamayacağını unutmamak gerekir. Ama her ne hikmetse Türkiye’de, “Suriyeliler neden buraya geldiler, madem ülkelerinde savaş var, onlar da orada savaşsınlar, ama bizim askerimiz Suriye’de savaşarak onları koruyor, Suriyeliler burada sefa sürüyor” gibi absürt şeyler savunulabiliyor. Birincisi, Suriyelilerin tamamı bu ülkeye gelmedi. İkincisi, Suriyelilerin kendi ülkelerinde (ne için olduğundan bağımsız) savaşanları da var. Üçüncüsü, “bizim” askerimiz Suriye’de emperyalist nüfuz mücadeleleri hesabına işgalci bir pozisyondadır. Ki bu durum ileride kimi zenginliklere ortak olmak ve ucuz iş gücü sömürüsünde pay kapmaya doğru dönüşecektir. Nitekim daha bugünden dönüşüyor da zaten. Dördüncüsü, Suriyelilerin ezici bir kısmı bu ülkede sefa sürmüyor. Tersine bir işyerine girince paralarını bile almadan kovulan azımsanmayacak Suriyeli işçi var. Bu işçiler sırf gurbette olduklarından ve örgütsüz olduklarından ucuz iş gücü olmak zorunda kalıyorlar.

Hatırlanırsa Ankara’da patlamalar olduğunda insanlar Kızılay’a bile gitmeye korkmuşlardı. Aynı insanlar Suriyelilerin neden kendi ülkelerinde kalmadıklarını yargılıyorlar. Geçtik bunu, 1950’lerden itibaren Türkiye işçi sınıfının iş için Avrupa’ya göçü nasıl unutulabiliyor? Almanya’da Almanlardan sonraki en büyük nüfusu Türkiyeliler oluşturuyor. Şimdi Almanlar da “Türkiyeliler geldiler rahatımızı bozdular” mı desinler?

Emek evrensel bir değerdir, işçi sınıfı da evrensel bir sınıftır. Alnının teriyle çalışan bir insan -Türkiyeli de olsa Suriyeli de olsa- eğer kapitalizmin egemen olduğu sömürü düzeninin içinde yaşıyorsa, dünyanın her yerinde aynı sömürüye maruz kalıyordur. Ayrıca savaş ortamının olduğu bir ülkede iki kat zulme maruz kalıyordur.

Suriyeliler ülkelerinden kopup Türkiye topraklarına sığındıklarında haliyle yabancı bir yere gelmiş oluyorlar. Ve dolayısıyla her şeyi uçlarda yaşamak zorunda kalıyorlar. Tepkileri yıllardır aynı yerde yaşayan biriyle kıyaslanamaz. İnsan, hele de savaş dehşetinden kaçmış biri, ister istemez savunma psikolojisi ile hareket etmek zorunda kalacaktır. Örneğin memleketinden yeni gelmiş bir Suriyeliye bir başkası küfür etse ya başını önüne eğip arkasını dönüp gidecektir ya da tartışmadan direkt saldıracaktır. Dikkat edilirse ikisi de uç tepkilerdir. Yine aynı Suriyeliler birbirlerini koruma güdüsü ile hareket edeceklerdir. Kendilerini, birbirlerini korumak isteyeceklerdir. Bu gayet normaldir. Aynı Almanya’ya giden Türklerin hep aynı yere yerleşerek “Türk mahallesi” oluşturmaları gibi…

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki bizler bu insanlarla aynı mahallelerde oturuyor, aynı otobüsleri kullanıyor, aynı marketten alışveriş yapıyor ve aynı işyerlerinde, fabrikalarda çalışıyoruz, çalışacağız. Otobüse zam yapıldığında bu insanlar da fazla para verecek, domatese zam geldiğinde aynı fazla parayı vereceğiz. Fabrikada bir hakkımız yendiğinde aynı muameleye maruz kalacağız, ki Suriyeliler daha fazla hak gaspına maruz kalıyorlar. Birçok yerden, çalıştırılıp ücreti verilmeyen Suriyeliler olduğunu öğreniyoruz.

Bir diğer sorun ise “Suriyeliler geldi, ahlak bozuldu, hırsızlık arttı” vb. söylemlerdir… Suriyeliler gelmeden önce Türkiye’de hırsızlık yok muydu? Geçelim yoksul insanların yaptığı hırsızlık suçunu, bu ülkenin iktidarı ayakkabı kutuları ile ünlendi(!) AKP bu konuda uzman bir parti. Ensar Vakfı’nda çocuklara tecavüz edilmesi bu ülke insanının zihninden kesinlikle silinmeyecek. Oysa ne AKP Suriyeli ne de Ensar Vakfı’nın tecavüzcü yöneticileri…

Dolayısıyla Suriyelilere dışımızdaki insanlar mantığı ile yaklaşmaktan çok bulduğumuz her fırsatta onları savaşın gerçek sebebi olan kapitalizme ve AKP’ye karşı bilinçlendirmeli ve örgütlemeliyiz. Eğer böyle davranmazsak Suriyeliler de Türkiyeli işçi ve emekçiler de faşist politikaların maşası olur. Ve bu da yalnızca sömürü düzeninin kendi ömrünü uzatmasına yarar.

F. Deniz

 
§