30 Haziran 2017
Sayı: KB 2017/25

Kamu emekçileri iş, onur ve gelecek için direniyor
Hukuka ve adalete dair…
Kazanma hedefine kilitli ve kararlı eylem hattı
Nuriye ve Semih’ten mesaj
“Bir adım ileri atılarak direnişler büyütülmeli”
Kamu emekçilerinin İstanbul’daki direnişi sürüyor
“İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı ciddi mücadele verilmesi gereken bir saldırıdır”
Sınıftan haberler...
Madımak’ı tutuşturan kibrit hâlâ ellerinde!
Ateşte semah dönmeye devam edecek
Katliamcılık bu devletin mayasında var
“Bir devletin trajikomik olarak yapabileceği her şeyi yaptılar”
Sınıf mücadelesi ve meslek liseleri
Sınavlar ve gerçekler
Gericiliğin evrimle imtihanı
Suriye’de çocuklar, dünyada insanlık felç geçiriyor!
Suriye ve bölgede son dönem
ABD ile birlikte nereye kadar?
Fransa seçimleri ve sonuçları
Derby işgali 49. yılında yol gösteriyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD-YPG ilişkileri:

ABD ile birlikte nereye kadar?

 

Rojava özerk bölgesi Suriye’deki kanlı iç savaşın tozu dumanı içinde Kürtler payına ortaya çıkan en önemli kazanım oldu. Rojavalı Kürtler başlangıçtaki koşullardan yararlanarak bir irade ortaya koydular ve Rojava’da kendi yönetimlerini kurmaya giriştiler.

Rojava, Kürt halkının elde ettiği en önemli kazanım oldu. Rojavalı Kürtler onu kendi öz güçleri ve kendi öz mücadeleleri ile, en önemlisi de kardeş halklara herhangi bir zarar vermeden kazandılar. Üç kantondan müteşekkil sınırlı sahalarında kaldılar, iradelerine sarıldılar, bu kazanımlarını savunmakla sınırlı bir mücadele yürüttüler. Zaman zaman Suriye rejimi ile gerilim yaşasalar da, zamanında bundan geri durmasını bildiler. Fırsat bu fırsat demeyip Suriye rejimi ile savaşmadılar, mümkün olduğunca bundan kaçındılar. Böyle yaparak çok akıllıca bir yol izlemiş oldular.

Rojava buradaki Kürtlerin en doğal ve en meşru hakkıydı. Kendi öz eseri, öz kazanımıydı. Rojavalılar hiçbir zaman hiçbir komşu ülke için tehdit ve tehlike de olmadılar. Rojava özyönetimi bölgenin Türk, Arap, Fars ve diğer kardeş halkları için her daim dost oldu. Onlara yakın durdu, ilerici ve devrimci güçleri ile dayanışma içinde bulundu. Tam da bu nedenlerledir ki, ilerici ve devrimci güçlerin de kardeş halkların da sempatisini kazandı, desteğini aldı. Öyle ki, Suriye rejimi dahi, izlediği politikalar nedeniyle yeri geldiğinde Rojava Kürtlerinin silahlı kanadı YPG’yi sahanın tek meşru ve yerli gücü ilan etmiştir.

Elbette buna tahammül etmeyenler de var. En tahammülsüz olan devlet sömürgeci Türk sermaye devletidir. Bölgenin en zorbası olan Türk sermaye devleti ilk andan itibaren Rojava’ya savaş ilan etti, sınırlarına asker yığdı. Hep teyakkuz durumunda tuttu, her fırsatta Kürtlere saldırdı. Esas olarak da emperyalist efendileri ile ortak eserleri olan IŞİD canilerini Rojava’nın üzerine saldı. En sonunda IŞİD Kobanê kapılarına dayandığında AKP şefleri neredeyse zil takıp oynayacaklardı. Rojava ve Kobanê halkı bu haksız ve gerici işgale karşı kahramanca direndi. Kardeş bölge halkları ve ilerici ve devrimci güçlerin, dahası da dünyanın kardeş halklarının da desteği ve dayanışması ile IŞİD işgali kırıldı, IŞİD saldırısı püskürtüldü, “Kobanê düştü, düşecek” diyen Türk sermaye devleti büyük bir hüsrana uğratıldı. Kobanê direnişi Rojava Kürtlerine ve savaş örgütleri olan YPG’ye apayrı bir itibar kazandırdı. Kendi ülkelerini savunmak anlamına gelen bu ölümüne direniş sadece bölgede değil, tüm dünyada yankılar yarattı. Rojava daha bir meşrulaştı. YPG ise emperyalist devletler tarafından bile bir direnişçi güç olarak görülmeye başlandı.

Tam da bu aşamada tıpkı IŞİD’in Şengal katliamının son kertesinde olduğu gibi, yine havadan attıkları yiyecek-içecekleri ve barınma çadırları ile, yine kurtarıcı pozlarında ABD devreye girdi. Havadan helikopterlerle ve son anda açtıkları koridorlardan Rojava’ya giriş yaptılar. Bir daha da çıkmadılar. YPG ile ilişkilendiler. Sınırlı sayıda askeri uzmanları ile alandaki savaşa yön vermeye başladılar. YPG ile ortak mesaiye başladılar. YPG sahanın tek yerli ve meşru gücü idi. Sahayı en iyi onlar tanıyordu. Ve en önemlisi de bölgenin en diri ve en savaşkan örgütüydüler. Her girişimleri sonuç alıcı idi. En sonunda 40 bini bulan bir ordulaşma, hem de kadınların ağırlıklı olduğu bir ordulaşma söz konusu idi. Kısacası, oldukça “kullanışlı bir güçtü”. ABD bunu gördü ve 60 yıllık uşağı Türk sermaye devletinin dur durak bilmeyen tacizlerine aldırmayıp, YPG ile her geçen gün daha da derinleşen ilişkilere girdi, daha yoğun mesailer yapmaya başladı. Önceleri Rojava’yı savunmakla sınırlı olduğu söylenen bu ilişkiler giderek geniş bir alana doğru seyretmeye başladı.

İlk hamle Menbic seferi idi ve bu, IŞİD’in yolunu kesmek amaçlıydı. Sırada Rakka vardı. Ötede Deyr ez-Zor duruyordu. ABD ile ilişkiler iyiden iyiye gelişti, mesai, “amaçlarını” aşma doğrultusunda ilerledi. Bir yandan karşılıklı yararlanma amacı, bir yandan Türk sermaye devletinin sonu gelmez saldırı ve tehditleri YPG’nin ABD ile ilişkiler kurmasını her geçen gün biraz daha koşulladı. Rakka operasyonu vesilesiyle ABD YPG’ye ağır silahlar verdi. Şimdi birlikte Rakka operasyonunu yürütüyorlar. Daha şimdiden Rakka’dan sonra Deyr ez-Zor seferinin başlatılacağı söyleniyor.

Öte yandan, Rojava yönetimi ne düşünürse düşünsün, hangi izahı getirirse getirsin ABD burada üslenmiş, askeri üsler kurmuştur. Sözde koruma ve kollama adı altında özellikle Türkiye sınırlarında ABD bayrakları dalgalanmaktadır. Elbette ki Kürtlerin çok gönüllü oldukları söylenmese de ABD YPG’yi Rakka operasyonuna da çekmiştir. Besbelli ki, Deyr ez-Zor’a da birlikte girilecektir.

Gündemde şimdi bir de ABD’nin İran’ı kuşatma stratejisi var. ABD Suudi gericiliği aracılığıyla İran’a dönük bir haçlı seferi düzenliyor. Kürt ve bölge halklarının başına bela olan IŞİD canilerinin palazlandırılmasında en az şimdi bu nedenle cezalandırılmaya çalışılan Katar gericiliği kadar suçludur Suudiler. Ne yazık ki, Rojava Eşbaşkanı Salih Müslim bu gerçeği bile bile yakın günlerde sorulan bir soru üzerine “Suudi Arabistan ile akrabalık bağı olan birçok Arap aşiretinin Rojava’daki bağımsız yönetimde yer aldığını ve bundan gurur duyduklarını” söyleyebiliyor.

Tam da burada sorulacak sorular var: ABD ile birlikte nereye kadar? Suriye’deki savaş giderek Rojava’yı savunma haklı ve meşru savaşı olmaktan çıkmaya başlamamış mıdır? Bu anlama gelmek üzere, başka halkların düşmanlığını kazanma yönünde ilerlememekte midir? Bu sorular haklı ve meşru sorulardır ve cevap bekliyor.

Komünistler olarak her daim “Kürt halkının Kürdistan’ın tüm parçalarında elde ettiği ulusal demokratik tüm kazanımları destekleme”ye ve “bunları gasp etmeye ya da sınırlamaya yönelik tüm girişimlere karşı kayıtsız şartsız Kürt halkının yanında yer alma”ya devam edeceğiz. Fakat, Kürt işçi ve emekçilerine karşı devrimci sorumluluğumuzun gereği olarak, onların her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğu şu uyarıyı yapmayı unutmadan:

Bütün kazanımlarına ve çoğalan avantajlarına rağmen bölgenin toplamında Kürt sorununun akibeti henüz belirsizliğini korumaktadır. Bunun gerisinde bölgenin yeni altüst oluşlara gebe olması gerçeği ile birlikte bölge gericiliğinin halihazırdaki gücü vardır. Belirsizliklerle dolu bu istikrarsızlık ortamında Kürt halkı kendi gücüne dayandığı ve bölge halklarıyla devrimci kader birliği çizgisinden kopmadığı ölçüde süreçten en iyi kazanımlarla çıkmayı başarabilecektir. Emperyalizmin bölgeyi kendi çıkarlarına göre yeniden şekillendirme çabalarından yarar umduğu ve daha da kötüsü buna alet olduğu ölçüde ise bölge halklarıyla birlikte bunun acısını çekmek akibetiyle yüz yüze kalacaktır.” (TKİP IV. Kongre Bildirisi, Ekim 2012)

 
§