1 Temmuz 2016
Sayı: KB 2016/25

Katil sermaye devleti ve dinci-gerici AKP iktidarıdır!
Gericiliğe karşı devrimci direnişin toplumsal dayanağı işçi sınıfıdır!
Türkiye-İsrail anlaşması; dinci gericilikle ırkçı-Siyonizm aynı safta!
AB kapısı, Türkiye ve sahte umutlar
Atatürk Havalimanı’nda bombalı saldırı
Sermaye baronları teftişte!
“Birlik olursak kazanırız, bölünürsek yok oluruz!”
Soma AŞ ile sendika işçilerin tazminatlarını geciktiriyor
MİB MYK Haziran Ayı Toplantısı Sonuç Bildirgesi
İSDEMİR’de neler oluyor?
Emperyalistler arası hegemonya kavgasında yeni bir dönemeç
Fransa’daki sınıf ve kitle hareketinin anlamı, etkileri ve geleceği
Brexit: ‘AB hülyası’na ağır darbe
Metal Fırtına ve Çerkezköy B/S/H/ deneyimi
Derby Lastik Fabrikası işgali deneyimi ışığında...
Georgi Dimitrov sosyalizm mücadelesinde yaşıyor!
Gençlik mücadelesinde üniversiteler
Eğitimde dinci gericiliğin geldiği nokta
Sivas Katliamı’nın 23. yıldönümü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Eğitimde dinci gericiliğin geldiği nokta:

“Kadınlar ait olmayı, erkekler sahip olmayı yeğler”

 

Kadınlar tespih gibi olmalı, varlığı hoşluk, yokluğu boşluk vermeli.”

Genelde erkekler güç gösterisine, kadınlar ise cilve histerisine meyillidir.”

Kadınlar ait olmayı, erkekler ise sahip olmayı yeğlerler.”

Erkekler doğayı, kadınlar yuvayı sever.”

Bu sözler İstanbul’da öğrencilere 10 liraya dağıtılan “Hariçten Sözler” kitabından. Eğitimde dinci gerici politikaların geldiği noktayı gözler önüne seriyor. Her bir “söz”, kadını ikinci plana iten, kadını erkeğin mülkü olarak gören bakışın toplumda yaygınlaştırılması çabasının bir ifadesi.

Kocaeli/Kozluk Yavuz Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde dağıtılan Mecit Dönmez Bilek’in yazdığı “Adab-ı Muaşeret” isimli kitapta ise “Kocasına itaat etmek, kocası için süslenmek, kocasının yanında yüksek sesle konuşmamak, kocasını adıyla çağırmamak, her şeye itirazda bulunmamak, kocasının sözünü kesip önüne geçmemek ve beyini utandırmamak” gibi ifadeler yer alıyor.

MEB tarafından, tüm öğretmenlere verilen kitap listesinde tek zorunlu kılınan ve birinci sırada yer alan Nurettin Topçu’nun kaleme aldığı “Türkiye’de Maarif Davası” adlı kitapta, Alevilik inancına “çürümüş” diye hakaret ediliyor, liselerde karma eğitimin kaldırılması gerektiği, dini kurallara göre yapılması öneriliyor.

Bu kitaplar ne ilk ne de tek örnekler. Başka birçok örnek de verilebilir. Mesele salt kitaplarla bitmiyor. Bu gericiliği norma dönüştürme çabalarına, bir de birçok proje eşlik ediyor.

Örneğin Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Müftülük işbirliği ile “çocuklara maneviyat kazandırmayı” amaçlayan, 4 gün okul-1 gün cami uygulamasına dayanan “Minik Yürekler Kardeşlik Bilincinin Farkında” projesi, Eğitim Sen’in itirazı ile durdurulmak zorunda kaldı. Ki bu, durdurulabilen istisnai örneklerden biri.

Peki bu uygulamalar sadece okulları mı kapsıyor? Elbette ki hayır. Okul öncesini de hedefliyor.

Diyanet-MEB işbirliğiyle ülke çapında açılan 2.000’in üzerindeki “kreş görünümlü” Kuran kursu aracılığıyla 4-6 yaş grubundaki 55.000 çocuğa dini eğitim veriliyor. Okul öncesi eğitim olarak anaokulundan itibaren gericilik tahkim edilmeye başlanıyor.

Gerici politikaların sınıfsal temeli

Bir sınıfın başka bir sınıf üzerindeki baskı aygıtı olan devlet mekanizması tüm kurumlarıyla buna uygun davranmaktadır. Parlamentosuyla, askeri-polisiyle, yargısı-eğitim kurumları-medyasıyla, işçi ve emekçileri susturmak, düzene -ama güzellikle, ama zorla- boyun eğdirmek ve düzenlerini devam ettirmektir tüm amaçları. Bugün bu bakışın eğitim alanındaki yansımaları açıkça karşımızda durmaktadır.

2014 Aralık ayında toplanan 19. MEB Şûrası ile eğitimde gerici politikalarda yeni düzeye gelinmişti. “Değerler Eğitimi” dersinin tartışılması, zorunlu din dersinin 1. sınıflara inmesi, karma eğitimin son bulması, zorunlu Osmanlıca dersinin getirilmesi gibi tartışmaların yaşandığı şûrada açılış konuşması yapan Erdoğan, “Bizim bazı sıkıntılarımız var hâlâ. Bu sıkıntıları anaokulundan başlayarak bir hayat tarzı sunarak yeneceğiz” diyerek, dindar bir nesil yetiştirmek için kolları sıvadıklarını, topluma daha anaokulundaki çocuklardan başlayarak boyun eğdireceklerini ifade ediyordu.

Bugün, savaş ve saldırganlığı tırmandıran, Kürt halkına yönelik kirli savaşı sürdüren, hayatın her alanına dini yayan ve dini kurallara göre yaşamayı bir yaşam tarzı olarak dayatan, baskı ve devlet terörünü arttıran ve devlet mekanizmasının tüm kurumlarını ve olanaklarını tek elde toplamaya çalışan bir düzen gerçekliği var karşımızda.

Bu düzenin, devletin bütün kurumlarında dinci ve milliyetçi gericiliği, bireyciliği, özel mülkiyeti beslemesinden daha doğal ne olabilir ki?

Bunu yapmadığı koşullarda tüm politikalarının karşısında ortaya çıkacak tepkinin, artacak öfkenin karşısında duramayacağını biliyor düzen güçleri. Geçtiğimiz ay bir dizi lisede düzenin gericiliğine karşı ayağa kalkan, ses çıkaran liseliler bunun en somut örneği.Böylesi örnekler tekrar yaşanmasın diyedir tüm çabaları.

R. U. Kurşun

 

 

 

 

Kartal DLB geride kalan dönemi değerlendirdi

 

Kartal Devrimci Liseliler Birliği (DLB), kapsamlı yıl sonu değerlendirmesi yaptı. Liselilere dönük politikalar ve gündemler, yaz dönemine hazırlık, okul odaklı çalışma ve geçmiş dönem faaliyetleriyle DLB’nin müdahaleleri üzerine tartışmalar yürütüldü. Dönemin atmosferi üzerine ve liselilerin genel tablosuna dair tartışmaların yapıldığı değerlendirmeye başlarken şu ifadeler dile getirildi:

Kapitalist-emperyalist sistem bir kriz içerisinde debelenmeye devam ediyor. İşçi sınıfına yönelik saldırı politikalarını günden güne ağırlaştırdığı gibi sermaye devleti biz liselilere yönelik çok yönlü sömürü ve saldırı politikalarını da hayata geçirmeye devam ediyor. Bu saldırı ve sömürü politikalarına karşı DLB olarak liseli gençliği harekete geçirmeye çalıştık. Yıl boyunca neler yaptığımızı ve yapamadığımızı, yakıcı süreçlerde gündeme müdahalelerimizde eksiklerimizi ve yetersizliklerimizi tartışmak bizi ileriye taşıyacaktır.”

İlk olarak DLB’nin misyonu ve mücadele tarihi üzerine sunum gerçekleştirildi. Ardından okul odaklı çalışmanın önemi ve sorunları üzerine konuşuldu. Okul meclislerinin önemine vurgu yapıldı. Meslek Liseli Buluşması, LYS karşıtı şenlik, piknik ve yereldeki bir dizi etkinlik üzerine konuşuldu. Etkinliklerin DLB için bir birikim ve deneyim olduğu söylendi. “Okulların kapanmasına yakın İstanbul Erkek Lisesi’nin ‘Karanlığa teslim olmayacağız’ diyerek gericileşen eğitim sistemini ve sosyal etkinlikleri iptal eden okul idaresine sırtını dönerek başlattığı protesto birçok liseye yansıdı ve öğrenciler bildiriler yayımladı. DLB bu süreçte etkin rol oynayamasa da bulunduğu okullarda eylem ve bildiri yayımlayarak ‘Ses ol, ışık ol, yumruk ol’ çağrısı yaptı” denildi.

Ardından 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri, Suruç ve Ankara katliamları, Cansel Buse Kınalı’nın intiharı, Ensar Vakfı’ndan yayılan pislik, 1 Mayıs, Kürdistan’da yürütülen kirli savaş üzerine konuşuldu. Okullarda ve yerelde bu gündemlerin nasıl işlendiği tartışıldı. “1 Mayıs’ı sınıfsal anlamına uygun olarak kutlamak için DLB olarak Taksim’e çıkma cüreti gösterdik, gözaltına alındık, işkence gördük yine de tutumlarımızdan ödün vermeyerek geri adım atmadık” denildi. Tartışmaların ardından tarihsel gündemlerde neler yapıldığına dair konuşuldu.

 
§