11 Eylül 2015
Sayı: KB 2015/35

Kirli savaşa, faşist baskı ve zorbalığa karşı...
Kirli savaş üniversitelere taşınacak!
Faşizme karşı sınıfın ‘barış’ı için mücadeleye!
Sermayenin sözcüleri saldırıları körüklüyor
MİB: Fabrikada sömürülüp kıyılan da biziz, cephede ölen de!
Sermaye devleti faşist çeteleri sokaklara saldı
Polis terörü artarak devam ediyor
Demirtaş: Kararı Erdoğan ve Davutoğlu aldı
“Boşuna çırpınmayın MİB yakanızı bırakmayacak!”
ORS işçileri: Beklenmeyen taş
GMİS yöneticilerinden Yeraltından Sesler’e saldırı
Pamsan işçileri direnişi patronun kapısına taşıdı
"Mülteci krizi" değil, kapitalist barbarlık!
Türkiye’nin ikiyüzlü göçmen politikası
Emperyalizmin “güvenlik konsepti” ve Ortadoğu işgali! - A. Serhat
Emperyalist rekabette son yapılan hamleler
FHKC Filistin Ulusal Konseyi toplantısına katılmayacak
Dünyada işçi ve emekçi eylemleri
Öğrettikleri, hatırlattıklarıyla Greif Direnişi
DEV TEKSTİL Eylül Ayı Genişletilmiş MYK Toplantısı Sonuç Bildirgesi
Yeni Greifler’in, yeni metal fırtınaların yolu: Meslek Liseleri!
İşçi bültenleri mücadeleyi yükseltmeye çağırıyor
“Güçlü bir kadın işçi örgütlenmesi için güne yüklenmeye!”
12. Mamak Kültür Sanat Festivali gerçekleştirildi!
Victor Jara’nın namuslu gitarı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Victor Jara’nın namuslu gitarı

 

On bir el buradayız
üretmekten yoksun bırakılmış.
Ne kadarız hepimiz tüm ülkede?
Başkanımızın kanı, yoldaşımızın,
Daha güçlü vuracak bombalar ve
makineli tüfeklerden!
İşte böyle vuracak bizim yumruğumuz da
yeniden!

Victor Jara
(Santioago Stadyumu’nda öldürülmeden
hemen önce yazdığı son bestesi...)

Onun namuslu gitarının sesi dünyanın yüreğinden çıkarak bir güvercin gibi kanatlı yükseliyordu ezilen Şili halkının ufuklarında. Kutsal su gibi şefkatli, okşadı gitarı savaşarak ölen yiğitleri. Hem duygulu hem de haklıydı bu gitar. Yoldaş oldu Jara’ya yaşamı boyu. Grevlere gitti onunla, kalabalık meydanlara, yürüyüşlere gitti. Jara’nın dertlerini anlattığı işçilerin, madencilerin, emekçi köylülerin, yoksulların şarkılarını çaldı.

Öyle oldu ki faşizme karşı da direndi Jara’nın ellerinde, Jara ile birlikte. Gitarı Jara’yı, Jara gitarını ölürken bile yalnız bırakmadı. Önce bu gitar kırıldı, düşmana karşı bir siper oldu adeta sahibine, sonra Jara’nın onu çalan parmakları… Kırıldılar ardı ardına. Ama kırılmakla tükenmediler, Şili’nin direngen halkı gibi.

Jara ve beş bin kişi

Victor Jara, devrimci halk ozanı, Şili’nin bağrından yükselen isyanın yanık sesi… Victor Jara bir ülkenin egemenlere karşı verdiği savaşın şiirsel bir anlatımını sığdırıyor şarkılarına. Yani belgesel niteliğinde bir müzik onun yaptığı; şarkıları halkının mücadele tarihinden kesitler taşıdığı için toplumsal bellekte sadece güzel şarkılar olarak değil, tarihten önemli kesitlerin birer yansısı olarak yer ediniyor.

Faşist Pinochet cuntası Şili’nin dört bir yanına yayılan yıkıcı bir fırtına gibi önüne bir, iki, üç… Ve sonra beş bin kişiyi katarak ölüme sürüklüyordu. Böylece akşam boş duran Santiago Stadyumu, zindan oldu sabaha. Bu beş bin kişi muhalif ezilenlerinden oluşuyordu Şili’nin. Faşist Pinochet’in unuttuğu bir şey vardı: Bu beş bin kişi beş bin yürek taşıyordu!

Jara, bu beş binin ezgili yüreğiydi, Ruhi Su misali. Koyun gibi başı öne eğik kurban kesilmeyi beklemeyecekti. Kısık bir ses bozdu korkunun sessizliğini. Küçük bir damla düşer gibi oldu bin yıldır uyuyan bir okyanusun derinliğine. Besteleriyle müziğin devrimci kültürünü yaşamı boyunca taçlandıran Jara, müziğin gerçek anlamını işte o gün, o stadyumda ölümüyle doruğa ulaştırdı. Kafasına doğrulan silahlara karşı “Biz kazanacağız!” diyen bir ezgiyi mırıldanıyordu çatlamış dudakları. Susuz kalmış diğer beş bin dudak yağmuru çeken topraklar gibi sarıldı bu ezgiye. Kısık ses gürleşiyor, damla dalgaya dönüyordu. Vurdular sırtına, karnına, içi yıldızlar kadar güzel ve korkunç kafasına Victor Jara’nın. Acıması yoktu faşist kölelerin, efendilerinden buyruğu almıştılar; Victor Jara ölecekti!

Pinochet akılsız faşistin tekiydi, onun göremediği Jara’nın öleceğini ilk andan beri bilmesiydi. Fakat esas mesele, bu ölümün kimin istediği şekilde gerçekleşeceği idi. Faşist Pinochet’in mi, yoksa devrimci Jara’nın mı? Jara, zafer türküsü söyleyerek ölmeyi tercih etti. Ne zordu şarkı söylemek, dehşetin şarkısı olunca. Dehşetti yaşadığı Jara’nın, ölümü dehşetti… Gördüğü kendisiydi oncasının arasında ve oncasının sonsuzluk anı içinde sessizliğin ve çığlıkların ezgileri oldu şarkısının noktalandığı: “Onlar için kan madalyadır, kıyım kahramanlık gösterisi. Tanrım, senin yarattığın dünya bu mu, çalışıp hayran kaldığın yedi günlük emek bu mu?”

Kırdılar gitar çalan parmaklarını! Olsun! Bir sanatçı, eğer devrimciyse, gitarsız da türkü söylemeyi bilir! Kestiler türkü diyen dilini! Olsun! Bir sanatçı, eğer devrimciyse, dili yasaklansa da kesilse de sadece yanık sesiyle türkü söylemeyi de bilir! İşte böylece ortaya koyduğu devrimci irade sanatçı iradesiyle o anda bütünleşiverdi Jara’nın. Kalp atışları durana dek zaferin türküsünü söyledi. Böylece düşmanın zulmüne karşı zafer kazanan devrimci iradenin müziksel ifadesi oldu türküsü. Ölümünden hemen önce, o stadyumda, hani o beş bin kişinin arasında yazdığı son bestesinde dediği gibi yeni bir tohumun doğumu oldu onun ölümü… Ölürken de gitarı kadar namuslu ve umutluydu Jara. O, faşist Pinochet’in istediği gibi değil, kendi istediği gibi, şarkı söyleyerek öldü! Bu yüzden o kazandı ve bu yüzden biz kazanacağız! Venceremos!

 
§