21 Ağustos 2015
Sayı: KB 2015/32

Kürt halkının onurlu direnişi ile eylemli dayanışmayı büyütelim
Kendi kaderini tayin hakkı meşrudur!
Sahibinin sesi medya da kirli savaşın suç ortağıdır
Sermaye devleti infazlara devam ediyor
Tüm katlettikleriniz için kavga sonuna kadar sürecek!
Bütçe kirli savaşa ayrılıyor
Burjuva hümanizmiyle göğsünün sol tarafında yürek taşımayan “hümanistler”!
Sermayenin gözaltı saldırısı sürüyor
Efendileri hizaya getirdi: PYD’ye operasyon yok
“İster kabul edilsin, ister edilmesin” dönemi
Belirsizlikler ve krizler düzenin doğasında var - C. Ekin
Hacı Bektaş-i Veli’yi anma törenlerinin ardından...
“Güne devrimci müdahalede bulunmalıyız”
Ortadoğu’da gericiliğin başaktörleri AKP iktidarı-Katar emiri ikilisi siyonist İsrail için çalışıyor!
Emperyalizmin Çin çıkmazı - C. Ekin
İran’daki antlaşma emperyalist hegamonya savaşının bir parçası
Kapitalizm öldürür: Yaşanılabilir yegane sistem sosyalizmdir
Kamuda toplu sözleşme görüşmeleri üzerine
MİB MYK Ağustos Ayı Toplantısı Sonuç Bildirgesi
Enpay direnişi üzerine
DEV TEKSTİL Ağustos Ayı Genişletilmiş MYK Toplantısı Sonuç Bildirgesi
İşçiler katledilmeye devam ediliyor
Tutsak sınıf devrimcilerinden mektup var
Sacco ve Vanzetti: İyi bir kunduracı ile yoksul bir işportacının zaferi!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalizmin Çin çıkmazı

C. Ekin

 

Kapitalizmin tüm dünyada yaşadığı bunalım birçok yönüyle su yüzüne çıkıyor. Avrupa bölgesinin yaşadığı kriz… Gelişen ülkeler diye tabir edilen ve BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) kısaltmasıyla ifade edilen ülkelerdeki ‘yavaşlayan’ ekonomik büyüme… Başta AB ve ABD ambargoları olmak üzere birçok diğer faktörle derinleşen Rus ekonomik krizi… Bütün bunların yanında Kuzey Kutup bölgesinden Kafkasya’ya, Asya-Pasifik’ten Ortadoğu’ya kızışan emperyalist rekabet ve savaş süreçleri, emperyalist kapitalizmin yaşadığı bunalımın en çok göze batan görünümlerini oluşturuyor.

Bütün bu süreçlerde sermaye sınıfları kendi örgütlülüklerini sağlamlaştırarak kendi çıkarlarına sahip çıkmak için mücadeleye girişiyorlar. Büyük emperyalist tekeller, kendi köklerinin bulunduğu devletlerde ve uluslararası alanda hegemonyalarını koruma çabasını güdüyor. Örneğin ABD, uluslararası rekabetin yol açtığı bölgesel savaşlara daha doğrudan ve etkin bir müdahale için NATO koalisyonları oluşturuyor. Bu bölgelerdeki ülkelerle yoğun görüşmeler yürütüyor. İncirlik’te olduğu gibi askeri üslerini kullanmak ya da Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi yeni üsler kurmak ve buraları güçlendirmek yolunda adımlarını sıklaştırıyor. Keza Avrupa bölgesinde de büyük tekeller, Yunanistan kriziyle boğuşuyor aynı yöndeki hedeflerini hayata geçirmeye çalışıyor. Bütün bunlar, uluslararası alandaki hegemonyalarını sağlamlaştırmak, bölge halklarından artık-değer emmek ve sömürü mekanizmalarını güvence altına almak amacıyla yapılıyor.

Bununla birlikte ‘yükselen’ sermaye sınıfları da uluslararası alandaki etkilerini hegemonik güce dönüştürme ve kendi ekonomik istikrarlarını tekrar sağlama hedefiyle hareket ediyor. Rusya yaşadığı ekonomik krize rağmen Kuzey Kutup bölgesine nüfuz etmek için BM’ye tekrardan “bu bölge benim” başvurusunda bulunuyor. Bir yandan bu bölgedeki petrol ve doğal gaz rezervlerine kendisi el koymak istiyor, diğer yandan da ABD ve Kanada gibi devletlere bölgede gözdağı veriyor.

Emperyalizm, ‘yükselen’ ekonomiler ve Çin

Emperyalist rekabet birçok açıdan kızışırken dünya kapitalizmi ekonomik büyüme sorunuyla karşı karşıya. Bu, dünya ekonomisindeki büyümenin durma noktasına doğru gitmesi olarak göze çarpıyor. Dünya ekonomisindeki büyümenin yaklaşık üçte ikisini karşılayan gelişen ülke ekonomileri, büyüme oranlarındaki düşüşle bu sorunu daha da büyütüyor. En başta da ‘yükselen’ bir ülke olmasının da ötesinde dünya ekonomisinin büyümesindeki yüzde 40’a varan rolüyle Çin, uluslararası sermayenin kendisini büyütebilmesi için temel bir yerde duruyor. Son döneme kadar düzenli olarak büyüyen Çin ekonomisi, sermaye için güvenli bir alan olarak gözüküyordu. Fakat Çin de dünya genelindeki bunalımdan etkilenmiş durumda. Dünya mal ticaretindeki düşüş, yatırımların azalması ve fiyatların düşmesi gibi eğilimler, kimilerince ‘alternatif’ yol olarak gösterilen Çin ekonomisini de vurmuş bulunuyor.

Temmuz ayında Çin üretici fiyatları, geçen yıla oranla yüzde 5,4’lük bir düşüş sergiledi. Ek olarak, ihracatta da Çin geçen seneye göre yüzde 8,3’lük bir gerileme yaşadı. Bütün bunlar, Çin’in büyüme oranları giderek düşerken gerçekleşti. Sermayedarlar, Çin’in üretim alanındaki bu yavaşlama eğilimine alternatif olarak son bir yıldır Çin borsasına yönelmiş ve borsada hayali sermayeye yatırım yaparak finansal piyasalarda “balon” olarak tabir edilen bir şişkinliğe yol açmıştı. Bu balon da Temmuz ayına girilirken patlamıştı. Bütün bu kriz dinamiklerine müdahale için Çin sermaye devleti, Salı gününden itibaren para biriminde üç gün arka arkaya devalüasyona gitti. Bu ise hem Çin’in kendi ekonomik büyümesini rayına oturtma, hem de uluslararası piyasalarda Çin para birimi yuanın etkinliğini arttırma amacı taşıyor.

İlk olarak devalüasyon, yani Çin para birimi yuanın Amerikan Doları’na kıyasla değer kaybetmesi, Çin mallarının dolarla işlem yapılan uluslararası piyasalarda ucuzlaması anlamına geliyor. Böylece Çin mallarına olan talebin arttırılması amaçlanıyor. Bu bir yandan Çin’in işine gelse de, Çin’in ihracat pazarlarındaki ülkeler bundan olumsuz etkileniyor. Bunlar da devalüasyona giderek, kendi ihraç ettikleri ürünlerin göreli fiyatlarını düşürerek bu pazarlardaki rekabet güçlerini arttırma yoluna gidebilir. Bu da dünya mal fiyatlarında daha da fazla düşüşlere neden olabilir. Bunun sonucu ise kâr oranlarının ciddi miktarda düşmesi, sermayenin yüzleşmek zorunda olduğu kriz gerçeğini daha da yakınlaştıracaktır.

Diğer yandan Çin; Amerikan Doları, Euro ve İngiliz Sterlini’yle birlikte uluslararası rezerv para birimleri arasına yuanın da dahil olması için girişimlerini bir süredir hızlandırmıştı. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkeyle Amerikan Doları kullanmadan kendi para birimleriyle ticaret yapmak için antlaşmalar yapan Çin, rezerv para olma yolunda da IMF’ye başvuru yapmıştı. Çin finansal sistemi, Çin devletinin doğrudan müdahaleleri ile işletilirken IMF bunun için Çin’in finansal liberalizasyona gitmesi, yani dünya çapındaki finansal işleyiş yasalarına ve kurumlarına tabi olması gerektiğini ortaya koymuştu. Çin’in son devalüasyon adımları da para biriminde sabit kur rejiminden çıkılması yolunda atılan adımlar olarak değerlendirildi. Zira Çin’in ihracatındaki düşüşleri karşılaması için %10’luk bir devalüasyona gitmesi öngörülürken, Çin merkez bankasından böyle bir değer kaybına ihtiyaç duyulmadığı ve daha da fazla değer kaybı olursa müdahale edileceği açıklaması yapıldı. Bundan yola çıkılarak Çin’in finansal sistemini piyasanın işleyiş yasalarına açmaya dönük adımlar attığı yorumları yapıldı. Nitekim, uluslararası alanda yuanın etkin olabilmesi için aynı zamanda değerinin de fazla düşmemesi gerekiyor.

Çöküş yaklaşırken tek yol sınıf savaşını büyütmek

Özetle Çin sermaye devletinin, son atmış olduğu adımlarla, uluslararası alanda etkinliğini arttırma çabası içerisinde olduğu; bunu hem karşı karşıya olduğu ekonomik durgunluğu aşmaya çalışarak hem de emperyalist rekabette güçlenerek yapmaya çalıştığı görülüyor. Ancak burada da kapitalizmin bir çıkmazı daha belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. Çin, bir yandan yuanın değerini düşürdüğü oranda, dünya mal fiyatlarındaki düşüşü hızlandırarak uluslararası piyasalarda kâr oranlarının düşme eğilimini yükseltiyor. Öte yandan, yuanın değeri yüksek olduğu oranda ise hem Çin’in hem de ona göbekten bağlı bütün bir dünya ekonomisinin büyümesi tehlikeye girmiş oluyor. Her iki yolda da dünya ekonomik krizinin giderek yakınlaşmakta olduğu sonucu ortaya çıkıyor.

Krizin kapıda olduğu gerçeğiyle yüzleşen sermaye sınıfları, kendi örgütlülüklerini sağlamlaştırarak kendi çıkarları için daha yoğun bir hazırlık içerisindedir. Başta da belirttiğimiz gibi, tüm gelişmeler bunu açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye topraklarında da sermaye devletinin hazırlığı bu yöndedir. Her ne kadar “koalisyon” kurulamamış ve istikrarsızlık daha da görünür olmuş olsa da, hali hazırda tüm gelişmeler sermaye devletinin güçlendirilmeye çalışıldığını göstermektedir. Kamu emekçilerine yönelik sefalet dayatmasından baskı ve yasaklara; gözaltı ve tutuklama furyasından ‘güvenli bölge’ hazırlıklarına; devletin yargı, istihbarat, emniyet, ordu, bilim vb. birçok kurumundaki tasfiyelerden “teröre karşı milli birliğimizi güçlendirelim” yalanlarına Türk sermayesi kendi sınıfının savaşına hazırlanmaktadır.

Bu nedenle, işçiler başta olmak üzere tüm sömürülen sınıflara da, sermayenin yaşadığı krize kendi çıkarları doğrultusunda müdahil olmak gibi bir sorumluluk düşüyor. Bu müdahale, kuşkusuz ki bu sömürü düzenini tarihin çöplüğüne göndermek olmalıdır. Bunun için ise komünistler olarak daha yoğun bir hazırlık içerisine girmeli, bu dönemi örgütlenme seferberliğine dönüştürmeliyiz. Emperyalizmin ve işbirlikçi Türk burjuvazisinin kendi sınıf çıkarlarının üstünü örtmek için kullandığı ulusal, dinsel, mezhepsel çelişkilere karşı sınıf savaşını yükseltmeliyiz. Krizden tek çıkış yolumuz işçilerin, emekçilerin ve tüm sömürülen sınıfların örgütünü güçlendirmek, sermaye iktidarına karşı mücadeleyi büyütmektir.

 

 

 

 

Çin’de günde 4 bin kişi ölüyor

 

ABD merkezli çevre kuruluşu Berkeley Earth tarafından yapılan araştırma, kapitalizmin yarattığı çevre tahribatının insan hayatına etkisini de gözler önüne serdi. Berkeley Earth, araştırmasında Çin’deki ölümlerin yüzde 17’sinin hava kirliliğinden kaynaklandığına dikkat çekti.

Geçen yıl dört ay boyunca yapılan araştırma sırasında hava kirliliği toplam bin 500 ayrı noktada ölçüldü. Çin nüfusunun yüzde 38’lik kısmının “sağlıksız” olarak tanımlanabilecek bir havayı soludukları saptandı. 

Pekin’de insan ömrü
saat başı 20 dakika azalıyor 

Hava kirliliğini günümüz dünyasının en önemli çevre felaketi olarak tanımlayan araştırmacılardan Richard Muller, Pekin’i son ziyaretinin hava kirliliğinin endişe verici boyutlara ulaştığı bir ana denk geldiğini belirtti. Muller, “Kirli havayı soluduğum her saat hayat beklentim 20 dakika kısaldı. Bu, her erkek, her kadın ve her çocuğun saat başı 1,5 sigara içmesine benzetilebilir” dedi.  

Çin’de insan sağlığını en çok ince toz tehdit ediyor. Çapı en az 2,5 mikrometrenin altında partiküllere ince toz adı veriliyor. Akciğerlere giren ince toz kalp krizine, felce, akciğer kanserine ve astıma neden olabiliyor.

Enerjide kömür tercihi havayı kirletiyor

Çin’de hava kirliliğinin büyük kısmı kömür kullanımından kaynaklanıyor. Çin enerji ihtiyacının üçte ikilik kısmını kömürden elde ediyor.

Dünya genelinde her yıl ortalama üç milyon kişi hava kirliliğine bağlı hastalıklardan ötürü hayatını kaybediyor. Berkeley Earth yetkilisi Elizabeth Muller, kirliliğin AIDS, sıtma, diyabet ya da veremden daha çok can almasına rağmen uluslararası kurumların harekete geçmemiş olmasını eleştiriyor.

 

 

 

 

Yemen’de şiddetli çatışmalar

 

Yemen’in Taiz kentinde Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun donattığı ve havadan destek sunduğu Hadi yanlıları ile Husiler arasında 16 Ağustos’ta sert çatışmalar yaşandı. Hadi yanlılarının kentte ilerlemeye devam ettiği iddia edilirken Husilerin 61, diğer tarafın ise 33 kayıp verdiği öne sürüldü.

Diğer yandan Taiz’deki istihbarat binasının ele geçirilme aşamasında öldürülen Husilerin cansız bedenlerinin sosyal medyada paylaşılması tepki çekti. Suudi yanlısı HDG Koordinasyon Konseyi, “ahlaki değerleri” ile çeliştiği iddiasını savunsa da suçu yine Husilere attı.

Kızıldeniz’de konuşlanan gerici koalisyona bağlı firkateynler ise Husi militanlarının kontrolündeki Hudeyde Limanı'nı bombaladı. Diğer yandan eş zamanlı olarak bölgeye hava saldırısı düzenlendiği öğrenildi. Saldırılarda çok sayıda sivil yaralandı.

Suudi Arabistan sınırında ise 2 Suudi askeri, Husi militanları tarafından öldürüldü.

 
§