5 Haziran 2015
Sayı: KB 2015/22

Metal hareketinde kritik günler
“Emeğin Hukuku Kurultayı” ile emeğe saldırı
Metal işçisi sermayenin kölesi, Türk Metal’in askeri olmayacak!
Türk Traktör grevinin ardından...
ICOG heyeti ile konuştuk
Metalde geri dönüş yok
Sermayenin yedek lastiği: Çelik-İş
MİB’li bir işçi Birleşik Metal-İş’e soruyor!
“MİB’li ol güçlü ol!”
Dönemin ruhu, işgal, grev, direniş!
Petkim’de direniş sona erdi
"Artık bürokrasiyle hesaplaşma ve hak kazanımı dönemine giriyoruz!"
Sağlıkçılar: Yastayız yetti artık!
Maden işçisi satış sözleşmesine öfkeli
Bir dönemin sonuna doğru
Emekçilere "Tek yol devrim" çağrısı
Emekçi kadınların talepleri seçim sandıklarına sığmaz!
Çözüm ne seçimde ne mecliste
Haziran Direnişi eylem ve etkinliklerle selamlandı
Koç sermayesinin “acıklı” hikayesi - R. U. Kurşun
Gerçekler saldırılarla gizlenemez!
Bir savaşın en acı tanıkları: Kadınlar
Hapishanelerde çocuklara işkence yapılıyor
Yeni sendika için hazırlanan tüzük taslağı tartışmaya açıldı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TTB'nin Şakran’da hak ihlalleri raporundan yansıyanlar

Hapishanelerde çocuklara işkence yapılıyor

 

Türk Tabipler Birliği (TTB), Şakran Hapishanesi’nde çocuk tutuklulara yapılan işkenceyi rapor haline getirip yayınladı.

Raporda, çocuklarla yapılan görüşmelerde çocukların “disiplin cezalarının keyfi verildiğinden, adaletsiz ve eşitsiz olduğundan, bazı koğuşların ve bazı çocukların korunduğundan, bazılarına ise fazlasıyla uygulanıldığından” yakındığı belirtildi.

Dayak

Rapora göre;

* Görüşülen çocuklardan biri “Baş memurun odasında 4-5 CİK tarafından dövüldüğünü; önce elle vurduklarını, yere düştüğünde tekmelediklerini” belirtti. 1,5 ay içinde üç kez benzer biçimde dayağa maruz kaldığını anlattı. Bu odada kamera da olmadığını; yüzüne vurmadıklarını, vücudunda da iz kalmadığını” söyledi.

* Bir diğer çocuk “Bir infaz koruma memuru sürekli ters bakıyor, ters konuşuyor, tahrik etmeye çalışıyor sanki. Sonra bahçeye alıyorlar (personel bahçesi) orada dövüyorlar” ifadelerini kullandı.

* Bir çocuk da 3-4 ay kadar önce başka bir koğuşta kaldığı dönemde infaz koruma memurlarından dayak yediğini anlattı.

Hayati tehlike

Raporda ağır ruhsal sorunları olan çocukların cezaevinde tutulmaya devam edilmesinin çocuklar için hayati tehlike içerdiği de yazıldı.

Ruhsal sağlıklarının daha da bozulmasına, sorunların kronikleşmesine ve ilerlemesine yol açmaktadır; cezaevinde aynı birimde kalan çocuklar için ek sorunlara yol açmaktadır.” (www.bianet.org)

Raporda yazılanlara bile “vahşet” sözünü kullanmak hiç abartı olmayacak. Ama gerçeklik, raporda ortaya serilen “vahşet”ten misliyle fazladır.

Yaşanan geçeklik, raporda yazılanlardan misliyle fazladır derken, TTB raporunu sınırlamıştır demiyoruz. Sonuçta işkenceyi yaşayan çocuklara sorularak rapor hazırlandı. Çocukların, kendilerine sorulan soruları tam olarak yanıtlamamaları, hatta hiç yanıtlamamaları yönünde, işkencecileri tarafından “uyarılmadıklarını” (tehdit edilmediklerini) düşünmemiz için hiçbir neden yok. 2 yıl önce cinsel istismarla gündeme gelen ve gündemden düşmeyen hapishanede, çocuklar cinsel istismardan neredeyse hiç söz etmiyor.

Cinsel istismar Şakran’da sadece bir sapkınlık olarak ele alınsa bile, yaklaşık 3 yıl önce Pozantı Cezaevi’nde “taş atan çocuklara” yapılan cinsel istismar, sapkınlık olduğu kadar, siyasal bir saldırganlıktır da. Ki bunlar basına yansıyanlar. Neredeyse bütün çocuk tutuk evlerinde, Pozantı ve Şakran’da basına yansıyan saldırıların çok daha fazlası oluyor.

Çocuğun hapse atılması bile işkencedir

Özgürlüğü için “taş atan” çocuklar, Filistin’deki “taş generalleri”in Kürdistan yansımasıdır. “Taş generalleri”in tutuklanması, hatta katledilmesi, İsrail Siyonizmi’nden farksızlaşmaktır. Ki hiçbir farkları yok. Yani “taş generaller”in tutuklanması, Kürt halkına yönelik saldırının bir parçasıdır. Bundan ayrı ele alınamaz.

Bir başka örnek; Ogün Samast da nüfus kağıdı yaşı olarak Hrant Dink’i katlettiğinde 18 yaşın altındaydı. Bu yüzden, 2007’de Samast’ın fotoğrafını yayınlayan gazeteler bile ceza almıştı. Yani sermaye devleti kendi yarattığı katilini “çocuk” diye korumuştu.

Öte yandan baklava çaldı diye çocuklara yılları bulan cezalar verdiler. Bu çocuklar hapishanede hiç işkenceye uğramasalar bile, çocuğu tecritte tutmasa bile, hapsetmek işkence değil mi? Türk Ceza Kanunu'n (TCK) suç saydığı her şey, yazılı olmasa da, gerçekte işçi ve emekçi çocukları için yürürlüktedir. Uyuşturucu kullanımından, hırsızlığa kadar hapishanelerdeki çocukların ezici bir çoğunluğu emekçi çocuklarıdır. Onları “suça” iten temel neden de yokluk, yoksulluktur. Çocukların işlediği “suç” karşısında onlara ne yapılacağı değil, öncelikli olan, onları “suça” iten nedenleri ortadan kaldırmaktır.

Çocukları “suç”a iten nedenlerin kaynağı kapitalizmdir. Kapitalizmde işçi ve emekçi çocuğu sadece yoksul değil, aynı zamanda geleceksizdir de. Onları bekleyen en ideal gelecek, anne ve babası gibi işçi ve emekçi olmasıdır. İşsiz kalma ihtimali ise güçlü bir olasılıktır. Eğitim paralı olduğu için okuma şansı da giderek yok oluyor. Öte yandan her çocuk mahallesinde üniversiteyi bitirdiği halde iş bulamayan abi ve ablalarını görüyor. Hastalansa o an ailesinde para yoksa hastaneye bile gidemiyor. Özcesi bugünün kapitalist Türkiye’sinde yoksul çocuğun TCK’nın suç saydığı şeyleri yapması, olağan bir durum.

Çocukların, Şakran gibi hapishanelere konulmasının nedeni kapitalizmse, çocukları bu işkenceden kurtarmanın tek gerçekçi yolu, kapitalizmi tarihin çöp sepetine göndermektir. İşçi ve emekçi çocukları için de tek kurtuluş devrim ve sosyalizmdir.

Bu bilimsel bir doğru. Ama bu çocuklara uygulanan işkenceye bugün sessiz kalınması anlamına gelmiyor. TTB’nin yaptığı bu temelde anlamlı bir çalışmadır. Biz işçi ve emekçiysek, yarın bizim çocuklarımız da şu veya bu nedenle hapsedilebilir. Çocuklarımıza işkence edilmesine sessiz kalamayız. Çocuklarımızın hapse atılması gibi bir işkenceye karşı sesimizi yükseltmeliyiz.

M. Kurşun

 
§