5 Haziran 2015
Sayı: KB 2015/22

Metal hareketinde kritik günler
“Emeğin Hukuku Kurultayı” ile emeğe saldırı
Metal işçisi sermayenin kölesi, Türk Metal’in askeri olmayacak!
Türk Traktör grevinin ardından...
ICOG heyeti ile konuştuk
Metalde geri dönüş yok
Sermayenin yedek lastiği: Çelik-İş
MİB’li bir işçi Birleşik Metal-İş’e soruyor!
“MİB’li ol güçlü ol!”
Dönemin ruhu, işgal, grev, direniş!
Petkim’de direniş sona erdi
"Artık bürokrasiyle hesaplaşma ve hak kazanımı dönemine giriyoruz!"
Sağlıkçılar: Yastayız yetti artık!
Maden işçisi satış sözleşmesine öfkeli
Bir dönemin sonuna doğru
Emekçilere "Tek yol devrim" çağrısı
Emekçi kadınların talepleri seçim sandıklarına sığmaz!
Çözüm ne seçimde ne mecliste
Haziran Direnişi eylem ve etkinliklerle selamlandı
Koç sermayesinin “acıklı” hikayesi - R. U. Kurşun
Gerçekler saldırılarla gizlenemez!
Bir savaşın en acı tanıkları: Kadınlar
Hapishanelerde çocuklara işkence yapılıyor
Yeni sendika için hazırlanan tüzük taslağı tartışmaya açıldı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Emeğin Hukuku Kurultayı” ile emeğe saldırı

 

Bursa’dan esen metal fırtınanın başka illerde de etkisini gösterdiği şu günlerde ne ilginçtir ki Türk-İş tarafından örgütlenen Emeğin Hukuku Kurultayı, 27-28 Mayıs 2015 tarihlerinde Ankara'da gerçekleştirildi. İşbirlikçi-bürokratik-uzlaşmacı sendikal çizginin iflas ettiği günlerde gerçekleştirilen bu kurultaya Hak-İş ve DİSK de katıldı. Kurultayda Türk-İş Başkanı Atalay’ın yaptığı konuşmada Türk Metal’e sahip çıkılırken grev hareketi ve dolayısıyla işçiler hedef alındı.

Kurultay, adına her ne kadar “Emeğin Hukuku” denilse de beklendiği gibi işçi ve emekçiler kurultay salonunda yoktu. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, DİSK Genel Başkanı Kani Beko ile bazı hukukçular, akademisyenler, sendika başkanları ve basın mensupları işçiler için düzenlenen bu kurultayın tek katılımcıları oldu.

Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun konuşmasıyla başlayan kurultay, Ergün Atalay’ın konuşması ile devam etti. Bu kurultayın bir ilk olduğunun altını çizen Atalay, metal işçilerinin direnişiyle ilgili olarak şunları söyledi:

Şu anda Bursa’da malumunuz 45 gündür devam eden kamuoyunun bildiği 10 gündür devam eden bir gelişme var. İşçi arkadaşlarımızın Renault’ta başlattığı eylemlerin arkasından başka fabrikalara da problemler yayıldı. Büyük bölümü iş başı yapmasına rağmen 2-3 yerde bu olaylar devam ediyor. Sendikaların karşısında hükümet işveren olur ona göre bir duruş sergilersiniz. Şimdi sendikaların, sendikacıların özellikle ülkedeki patronların ve ülkeyi idare edenlerin düşünmesi gereken bir şey var. Sendikalar ve sendikacılar olarak berrak ve şeffaf olmak durumundayız. Bursa’dan hepimize büyük bir mektup var, iyi okumamız lazım. 30 yaşın altında örgütsüzlenmeye doğru giden bir yapı var. Diyorlar ki biz sendika istemiyoruz, Bursa’da Türk-İş’e bağlı 55 bin metal işçisi var, Türk Metal’e bağlı toplam 180 bin metal işçisi var. Bunlarla ilgili ders çıkarmak durumundayız. Metal sendikamız sosyal sendikacılık yapısını Türkiye’de uygulayan iyi sendikalardan bir tanesi. Ama biz 30 yaşın altındaki insanları anlamakta zorluk çekiyoruz. Sosyal alemde bilgisayarın başında işi olmayan beş altı kişi bu işi sevk ve idare ediyor. (…) Kamuoyu önünde derdimizi anlatmıyoruz sanki potansiyel suçlu gibi, sendikayı beğenmezseniz değiştirirsiniz, şubeyi beğenmezseniz değiştirirsiniz, Türk-İş başkanını beğenmezsiniz değiştirirsiniz, Türk-İş’i beğenmezseniz değiştirirsiniz ama örgütsüzlük o kadar tehlikeli bir yapı ki onu özellikle bu ülkede belli insanlar körüklüyor.”

Belli ki, Türk-İş’in patronu işçilerin artık eskisi gibi sendikal bürokrasiye boyun eğmemesini kabullenemiyor. İşçilerin, sırtlarında kene gibi taşıdıkları Türk Metal’den kurtulmalarını örgütsüzlükmüş gibi göstermeye kalkıyor. Oysa işçiler eskisi gibi bir çete değil, yeni bir sendikayı tartışıyorlar. Asıl şimdi örgütlü davranıyorlar. Öte yandan adı “emeğin hukuku” olan bir kurultayda metal işçilerinin sendika değiştirme özgürlüklerinin nasıl bir hukuksuzlukla engellenmek istendiğine ise tabii ki değinilmedi!

3’ü bir yerde!

Bu konuşmanın ardından Hak-İş adına Mahmut Arslan, DİSK adına da Kani Beko konuşmalar gerçekleştirerek genel geçer şeyler söylediler. Ancak bu konuşmalarda metal işçilerinin direnişine değinmediler. Metal işçilerinin istifaları sonrası kendilerini adres gösteren Hak-İş ve DİSK’in ise gerçekte farklı olmadığı böylelikle bir kez daha görüldü. ‘Koca konfederasyonların’ cüret edemediği greve “Harranlı” işçilerin cüret etmesine duydukları öfkeden olsa gerek, bu direnişi yok saymayı tercih ettiler. 3’ü bir yerde, aynı kurultayda buluşarak metal işçilerinin grevlerini görmezden geldiler. Böylece tümünün toplamının eşittir sendika ağalığı olduğu bir kez daha ortaya çıktı.

Açılış konuşmalarının ardından “Emeğe Etkileri Bağlamında Özelleştirmeler”, “Taşeronluk ve Özel İstihdam Büroları”, “Yargı Kararları Işığında İşçilik Hakları ve İşçilik Haklarının Tahakkuku ile İş Güvencesi”, “Uluslararası Normlar Karşısında Türk Mevzuatı ve Uygulamasında Sendikasızlaştırma” başlıklı oturumlara geçildi.

Atalay, açılış konuşmasında bu kurultayın nasıl bir ihtiyacı karşıladığını belirtmek için kullandığı “biz sendikacıların daha çok ihtiyacı var” sözüyle asıl mesajı da vermiş oldu. Bir taraftan metal işçilerinin kendi inisiyatifleriyle yarattıkları örgütlülüklere nasıl bir tahammülsüzlük içinde olduklarını itiraf ederken, direnişin yol göstericisi MİB’e de saldırmaktan geri durmadılar.

Sendika ağaları, patronu oldukları ve sürekli satış sözleşmeleri imzaladıkları sendikalara işçileri çağırırken, sanki mümkünmüş gibi “beğenmiyorsanız bizi değiştirin” demeyi de unutmadılar. Sendika patronlarının on yıllarca saltanat sürdükleri sendika koltuklarına nasıl yapıştıkları belliyken, metal işçilerinin uğradıkları ihanetlere karşı “Harranlı” olmayı tercih etmelerini anlamadıklarından değil, tam da mesajı çok iyi aldıklarından işçilere sendikalı olmayı öğütlüyorlar. Mevcut sendikaların üye sayılarının düşük olmasının tek nedeni kendileri değilmiş gibi suçu kendi üzerlerinden atmaya kalkıyorlar. Örgütlü olunan fabrikalarda bile taşeronları örgütlemeye yanaşmayanların işçilere kendilerini alternatif göstermeleri elbette nedensiz değil.

Metal işçisinin bu tarihi direnişi en çok da sermaye sınıfını korkutuyor. Sermaye, işçi sınıfı üzerindeki denetimi sendika ağaları üzerinden sağlayıp işler tıkırında giderken, binlerce metal işçisinin bağımsız tutum almasını ve karşılarına kendi örgütlülükleri, kurulları, komiteleri ile çıkmasını istemiyor. Bu nedenlerden ötürü Atalay gibilerinin duyduğu kaygı sermaye sınıfının duyduğu kaygıdan başka bir şey değil. Zira aynı günlerde kamudaki TİS sürecinin ihanetle sonuçlandırılması da sendikal ihanet çetelerinin bildiklerini okumaya devam ettiklerinin göstergesi olmuştur. Zonguldak’ta Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) önünde toplanan maden işçilerinin, Kamu Toplu İş Sözleşmesi Çerçeve Anlaşma Protokolü’ne imza atan sendika ağalarını protesto etmesi, artık sermaye sendikacılığının devrinin biteceğinin metalden sonraki bir diğer işaretidir.

Bu daha başlangıç!

Haziran Direnişi ile milyonların diline dolanan “Bu daha başlangıç!” sloganı, Greif İşgali’nin 60 Uzun Günü’nde de temel bir şiar olmuştu. Şimdi bu slogan metal işçilerinin direnişi ile hayat bulmaya devam ediyor. Önleri sendika patronları tarafından her defasında kesilen işçi sınıfı kendi yolunu direnerek buluyor. Gelişmeler göstermektedir ki, yükselen işçi dalgası, mevcut sermaye sendikalarına karşı sınıf sendikacılığının mevzilerini yaratacak bir sürecin başlangıcı olacaktır.

 
§