13 Şubat 2015
Sayı: KB 2015/06

Sınıfın devrimci baharını örgütlemek
Sınıfın direnişini büyütelim!
Sınıf hareketinde yeni bir döneme doğru
Daha derin kazıyoruz! - B. Olgun
Türk-İş, Yol-İş ve AKP'nin komisyon manevrası
Boytaş işçilerinin fiili grevi ve gösterdikleri
Bini aşkın işçi ve emekçi 'İşgal Grev Direniş Gecesi'nde buluştu
Devrimci işçi kürsüsü
Onların maceraları...
MİB MYK Şubat ayı toplantısı
Ejot Baştemsilcisi İlker Tetik: Fırtınayı dindirdiler
Reformizm ve devrim - 1 - H. Fırat
Avrupa: İşçi hareketi ve parlamentarist hayaller - A. Eren
Syriza ve Podemos: Gelecek için dersler
‘Uluslararasılaşan sermayeye karşı uluslararası işçi hareketi’
Obama savaş yetkisi istedi
Akdeniz’de kemer sıkma ve ölüm!
Bilecik’te seramik işçileri ayakta
Yasaklara, asimilasyona karşı on binler Kadıköy’deydi
Avukatlardan adalet nöbeti
Hasta tutsak Erdoğdu’ya getir-götür işkencesi
Twitter’ın Şeffaflık Raporu şaşırtmadı
Kadına yönelik aşağılamalar sürüyor
İşgal ateşi ile Şubat’ı ısıtanlara…
DGB Türkiye Meclisi toplandı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Twitter’ın Şeffaflık Raporu şaşırtmadı

 

Twitter geçtiğimiz hafta 2014 yılı Şeffaflık Raporu’nu yayınlamıştı. Raporun yayınlandığı gün öğleden sonra, raporun yayınlandığı sayfaya ulaşım sağlanamazken akşam saatlerinde ise, raporda veri hatası olduğu ve bu nedenle raporun 9 Şubat Pazartesi günü yeniden yayınlanacağı açıklanmıştı. Yayınlanan bu ilk rapora göre, Twitter’a içerik kaldırması için son 6 ayda dünya genelinde yapılan 1982 talebin 1820’si Türkiye’den gelmişti. Twitter’ın 2014’ün ilk yarısı için açıkladığı rapora göre de Türkiye birinci sıradaydı. İlk 6 ayda Türkiye’den 304 hesap ile ilgili 183 Tweet silme talebi gelmiş ve bu talepler doğrultusunda bu mesajlar silinmişti.

Twitter, geri çektiği Şeffaflık Raporu’nu daha sonra tekrar yayınladı. Buna göre Türkiye hala dünyada içerik kaldırılmasını ve kişisel bilgi paylaşılmasını en çok isteyen, tweete sansür uygulanmasını en çok talep eden ülke durumunda. Aynı şekilde Twitter da en çok Türkiye’den gelen sansür taleplerini yerine getiriyor.

Twitter’ın Şeffaflık Raporu’na göre:

* Türkiye 2014’ün son altı ayında toplam 496 kullanıcı hakkında 356 defa bilgi talep etti. Bu taleplerin hiçbiri yerine getirilmedi. Türkiye 2014’ün ilk 6 ayında 27 hesap hakkında 24 defa, önceki dört yarı yıl boyunca da birer hesap hakkında birer defa bilgi talep etmişti. Twitter, Türkiye ile ilgili hiçbir kullanıcı bilgisini paylaşmadı.

* Türkiye, 328 mahkeme, 149 idari taleple 2642 hesapla ilgili içerik kaldırma talebinde bulundu. Twitter bu taleplerin yüzde 50’sini gerçekleştirdi. 62 Twitter hesabı, 1820 tweet buzlandı. Dünya genelinde Twitter toplam 1982 tweeti buzlamıştı. Türkiye bu rakamla dünyada en çok tweet buzlatan ülke oldu. Buzlanan 85 hesabın da 62’si Türkiye’den.

Twitter mivitır’ anlamazlar!

Hatırlanırsa Erdoğan Haziran Direnişi’nin ilk günlerinde 2 Haziran 2013 günü, Habertürk televizyonunda katıldığı bir programda twitter için “Tam bir baş belası” demişti.
Yine Erdoğan, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının ardından da sosyal medya üzerinden yayılan ses kayıtlarına ve paylaşımlara sert bir tepki göstermişti. 11 Şubat 2014’te AKP’nin TBMM’deki grup toplantısında, “Tweetle hiç işim yok, takip ettiğim de yok. Benim bu kadar boş zamanım yok. Twitter kullananlara hakaret etmiyorum ama benim bu kadar zamanım yok” diyerek eklemişti: “Gece-gündüz demeden işime bakıyorum.”

30 Mart 2014’te yapılan yerel seçimler öncesindeyse “çok önemli bir ses kaydının yayınlanacağı” iddiaları gündemdeydi. Erdoğan bunlarla ilgili olarak da yaptığı konuşmada, “Bu Twitterlar falan var ya şimdi mahkeme kararı çıktı, Twitter falan hepsinin kökünü kazıyacağız. Efendim işte uluslararası camia şöyle der, böyle der, hiç beni ilgilendirmiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gücünü görecekler” demişti. Hemen ardından Twitter ve Youtube kanallarına erişim engellenmişti.

Sermaye devletinin iletişim özgürlüğüne yönelik tahammülsüzlüğünün bedelini geçmişte özgür basın emekçileri hayatlarıyla ödemişlerdi. Bu nedenle “basın özgürlüğü” bu ülkede hakkında en çok konuşulan ama hiç olmayan bir haktan ibaret. Kaldı ki Azadiya Welat dağıtımcısı Kadri Bağdu’nun Adana’da katledilmesinin üzerinden sadece 5 ay geçti. Yine Fransa’da 12 çalışanını kanlı baskında kaybeden Charlie Hebdo’nun son sayısından bazı karikatürlere yer vereceği bilgisi üzerine polisin Cumhuriyet gazetesinin basıldığı matbaaya baskın düzenlenmesinin üzerinden de çok geçmedi.

Ecdatlarının izinden gidiyorlar

Bu düzende hükümet koltuğunda kim oturursa otursun hiçbir dönem basın özgür olmamıştır, doğası gereği olması da mümkün de değildir. AKP ise çok öykündükleri o Osmanlı’nın izinden gitmektedir. Ecdatlarının yaptığı gibi matbaayı yasaklayamasalar da matbaaların basacakları yayınları yasaklayabilmekte, kimi zaman henüz basıma bile hazır değilken tümden imha edebilmektedirler. Ve elbette yine ecdatları gibi özgür, muhalif, devrimci basın çalışanları için ölüm fermanları çıkarabilmektedirler.

Twitter’ın Şeffaflık Raporu vesilesiyle bir kez daha belirtmek gerekir ki mahkemelerce 2010’da 4, 2011’de 36, 2012’de 43, 2013’te 42 ve sadece 2014 yılının ilk altı aylık döneminde 24 olmak üzere toplam 149 yayın yasağı kararı alınmıştır. Roboski Katliamı’yla, rüşvet ve yolsuzluklarla, MİT TIR’larıyla ilgili haberlere yayın yasağının getirildiği bir ülkede basının ne kadar özgür olduğu yeterince açıktır.

 

 

 

 

Sınırsız despotluk AKP’yi dahi korkuttu

 

Haziran Direnişi’nde “yüzde 50’yi zor tutuyoruz” söylemiyle seçmen kitlesi üzerinden direnişi tehdit eden AKP şefleri şimdilerde despotluklarını itiraf eden açıklamalara başvurmaya başladılar.

Bu yöndeki son açıklamalar AKP’nin “iyi polis” rolünü oynayan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan geldi. Arınç, katıldığı bir televizyon programında “Biz yüzde 50 oy alıyoruz. Fakat geriye kalan yüzde 50’de bir nefret söylemine dönüşüyor. Bu, bizim yüzde 50 oyumuza engel olmaz. Ama Türkiye yönetilebilir bir ülke olmaktan çıkabilir” ifadelerini kullandı.

AKP’nin izlediği siyasetin toplumda “Kemikleşme, kamplaşma” yarattığı itirafında bulunan Arınç, AKP’nin geleceği hakkında tespitlerde bulunmayı da ihmal etmedi. Arınç şöyle konuştu:

Haksızlık yapmamış olmak lazım. Haktan yana olmak lazım. Bu unsurları yaşatırsak bizi top tüfek yıldıramaz. Ama adalette, haksızlık yapmakta veya emaneti ehline vermemekte, kısa devre ve çıkara dayalı siyaset yapmakta adım atmaya başlarsak veya birileri böyle bir tehlikeyi karşımıza getirirse o zaman sıkıntı olabilir. Böyle bir şey var mı Ak Parti’de? Olabilir. Nihayet malzemesi insan olan bir partiden bahsediyoruz. Emanet ehlinde olmalı. Onun bunun yakınında, tarafında, şurasında, burasında kesinlikle olmaz. ANAP’ı yıkan budur, DYP’yi yıkan budur. CHP’yi bu halde bırakan budur. Bir tanesi bu…”

Arınç, despotlukta sınır tanımayan dinci-gerici partinin sınır tanımazlığının kendisini de “korkuttuğunu” ise şu sözlerle açıkladı:

Biz eskiden sokağa çıkardık taraftarımız bizi çok severdi. Karşıdaki muhalifler de saygı duyardı. Şimdi bir nefretle bakış seziyorum. Kemikleşme, kamplaşma var. Bu bizim yüzde 50 oyumuza engel olmaz. Ama Türkiye yönetilebilir bir ülke olmaktan çıkabilir. Biz yumuşatmalıyız. Siyasette yumuşak dil çok önemlidir. Bağırarak, çağırarak, küçülterek onu güçsüz kılarak bir noktaya getirdiğiniz zaman misal doğru mudur bilmiyorum ama kediyi çok sıkıştırırsanız sonunda yüzünüzü cırmalar.”

 
§