31 Ekim 2014
Sayı: KB 2014/43

Emperyalizmin kirli oyunlarına karşı Kürt halkıyla dayanışmayı büyütelim!
Kobanê ve “insan hakları emperyalizmi” - A. Eren
Kobanê’de direniş çetelere geçit vermiyor
Baskı ve terör yasaları genişliyor
Validebağ’da direniş, talanı frenledi!
Yağma ve talanın yeni adresi Validebağ Korusu
Ellerindeki kanı yalanla temizlemek istiyorlar
“İş cinayetlerinin hesabı sorulacak!”
İşçi sınıfı hareketi çıkış yolu arıyor
Sermaye topyekün saldırıya hazırlanıyor
“Üniversite Ar-Ge laboratuvarına dönüştürülüyor”
Ekim Devrimi üzerine - V. İ. Lenin
Ukrayna seçimleri ve “Demokrasi” oyunu - E. Eren
Toplu mezarlar ülkesinde öfke büyüyor!
Öfke büyüyor, emekçiler sokakta!
Meclisler kurula hazırlanıyor
DLB İstanbul Meclisi toplandı
Hangi cumhuriyet?
Binler Cumartesi Anneleri’nin yanında!
Vardık, varız, var olacağız!
Yaşamın yarısından kavganın yarısına...
Şer’i adaletin terazisinde kadın düşmanlığı ağır basıyor
Fotoğraf karesinden yansıyanlar, fotoğraf karesine sığmayanlar
Savaşsız, sınıfsız, sömürüsüz, yaşanabilir bir gelecek için 6 Kasım'da alanlara!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Emperyalizmin kirli oyunlarına karşı Kürt halkıyla dayanışmayı büyütelim!

 

IŞİD çetesi yaşadığı hüsrana rağmen Kobanê’ye yönelik saldırılarını sürdürüyor. Fakat bu artık ilk haftalardaki özgüvenden yoksun, çöküşe-çözülüşe gidecek bir sürecin önünü kesmenin can havlini yansıtmaktadır. Kürt halkının bir buçuk aydır ölümüne sürdürdüğü Kobanê direnişi ise dünya emekçi halklarında oluşan sempati ve hayranlığı büyütmeye devam etmektedir.

Dünyanın ilerici ve sol çevreleri tarafından 1 Kasım’ın “Dünya Kobanê Günü” ilan edilmesi ve tüm dünyada eylem çağrısı yapılması, haklı bir halkın onurluca direndiğinde nasıl bir dayanışmayla karşılanacağının en yalın ifadesidir. Kürt halkının güvenebileceği tek “dış destek” dünya işçi ve emekçilerinin bu dayanışmasıdır. Kobanê savaşının 40’lı günlerinde geride bırakılan sürece bakıldığında bu daha net görülecektir.

Emperyalizmin bozulan hesapları

İlk haftalarda ABD’nin başını çektiği emperyalist koalisyonun hesabı Kobanê’nin düşeceği üzerineydi ve bunun öncelikli bir sorun olmadığını, IŞİD’le uzun vadeli bir savaşa odaklandıklarını, bir başka deyişle Kobanê’yi pek de dert etmediklerini sözcüleri aracılığıyla defalarca açıkladılar. Fakat Kürt halkının beklenmedik direnişi tüm hesapları altüst etti. Direniş Kuzey Kürdistan ve Türkiye’nin büyük kentlerinde kitlesel-militan çatışmalara, başta Avrupa olmak üzere dünyanın pek çok yerinde de kitlesel eylemlere yol açınca, emperyalistler daha görünür bir şekilde sahneye çıkma ihtiyacı duydular. Zira direnişin gücü her geçen gün Kürt hareketinin prestijini büyütürken, son NATO zirvesinde kurulan emperyalist savaş koalisyonunun, “IŞİD terörüne karşı” uygar dünyanın ittifakı olarak sunulmasının inandırıcılığını da darbeliyordu.

Bu aşamadan itibaren ABD emperyalizmi AKP yönetimindeki Türk sermaye devletini de hizaya çeken adımlar atmaya başladı. Daha çok bombardıman, PYD ile ilişkilerin geliştirilmesi, Güney Kürdistan yönetiminin tutum değiştirmesi, havadan silah yardımı, Türk devletinin “koridor açmaya” razı edilmesi gibi gelişmeler, emperyalizmin “kurtarıcı” edasıyla inisiyatifi ele almaya yönelmesinin ifadesidir.

Kürt hareketini sisteme entegre etmenin olanakları

Kapitalist üretim ilişkileriyle hiçbir sorunu olmayan “demokratik modernite” çizgisi, Kürt hareketini çoktandır emperyalist-kapitalist dünya sistemi için bir tehdit olmaktan çıkarmış bulunuyor. Bu açıdan Rojava deneyimi, Kürt basınındaki bazı isimlerin de açıkça ifade ettikleri gibi sistemin dışında değil, emperyalist dünya düzeninin insanlığın “demokratik uygarlığı” olarak reforma tabi tutulmasının bir uygulamasıdır. Kürt hareketinin özellikle son 15 yılda defalarca sergilenen aldatmacalara ve kesintisiz zulme rağmen Türk sermaye devletiyle ve emperyalist dünyayla ilişkilenişini belirleyen bu çizgidir. Muhataplarının aşağılayıcı tutumlarına rağmen ısrarla sürdürdüğü “barış, çözüm vb.” politikasının temelinde de bu yatmaktadır.

Türk sermaye devleti tasfiyeci bir manevra yaptığında veya emperyalist devletlerin uzattığı bir eli gördüğünde Kürt hareketinin heyecanla ona uzanması, “reel politikanın taktik ustalığı” olarak sunulsa da gerçekte bu, dar ulusal istemlere dayalı stratejinin belirlediği malum pragmatizmden başka bir şey değildir. Bugün Kürt hareketinin yayın organlarında Türk sermaye devletine akıl verilmesi, gönül rahatlığıyla Türk-Kürt ittifakı olmazsa ABD-Kürt ittifakı denilebilmesi ve Abdullah Öcalan’ın 2013 Newroz bildirisi bu açıdan tam olarak örtüşmektedir.

Sorun, bölgesinde etkin bir güç olmaya can atan ve bir zamanlar bunun yanılsamasına kapılan AKP yönetimindeki Türk sermaye devletinin emperyalist-kapitalist sistemin zayıf halkalarından biri olmasından çıkmaktadır. Emperyalizme göbekten bağımlı Türk sermaye düzeni, parçalanma korkusu yaşamaksızın Kürt sorununda özerklik, federasyon vb. türden bir burjuva çözümü bile göze alamamaktadır. Emperyal hayaller ve girişimler ile emperyalist bir güç olmak arasında büyük bir uçurum bulunmaktadır. Bunalımlar, savaşlar ve sosyal çalkantılarla karakterize olan bir dönemde, hele de dört bir tarafının bölgesel boğazlaşmalarla karmaşaya gömüldüğü, iktidar dümenine oturtulan dinci-gerici partinin içerde ve dışarda sürekli “sıfırlandığı” ama alternatifinin de yaratılmadığı bir konjonktürde, Türk burjuvazisinden bölgesel planda Kürt sorunu üzerinden çıkan olanakları değerlendirip kanatlanmasını beklemek beyhude bir hayaldir.

Gerek son “çözüm süreci”ne de kaynaklık eden Rojava inisiyatifi, gerekse görkemli Kobanê direnişi AKP iktidarı altındaki Türk sermaye devletinin dış politikasını çökertirken, batılı emperyalist ittifakın daha rahat hareket etmesinin yolunu düzlemiştir. Kürt halkının kolayca dize gelmeyeceğinin anlaşıldığı aşamadan itibaren ABD emperyalizmi ile bölgedeki en temel taşeronu Türk devleti arasındaki iplerin iyice gerilmesi bundandır. Emperyalistler Kürt halkı üzerindeki kıskacı perçinlemek uğruna AKP iktidarına artık şamar üstüne şamar indirmekten çekinmemektedirler.

Emperyalizmin ehlileştirme manevraları

Fakat emperyalistler ile yerli uşakları arasındaki çelişkilerin derinleşmesine bakıp daralan emperyalist kıskacı yok saymak, dahası gönül rahatlığıyla bunu teorize etmek, başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halkları açısından yeni felaketlere davetiye çıkarmak olacaktır. “Özgür Suriye Ordusu”nun kuruluşunda ve cihatçı sürülerinin Suriye’ye akışında başrolü AKP iktidarı üstlense de ona bu rolü veren, batılı emperyalist ittifaktı. Dinci-gerici çetelerin semirip güçlenmesi emperyalizmin ve başta Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere yerli işbirlikçilerinin doğrudan desteğiyle mümkün oldu. Dolayısıyla Suriye’deki bu bataklıktan doğan IŞİD öncelikle batılı emperyalist ittifakın eseridir.

Şüphesiz dinci-gerici çeteleri 2 yıldır Kürt halkının üzerine AKP yönetimindeki Türk sermaye devleti salmıştır. Keza IŞİD’in Kobanê saldırısıyla büyük umutlara kapılanların birinciliği ondadır. Ancak bu gerçek, şimdi “kurtarıcı” rolüyle sahneye çıkıp PKK-PYD’yi Barzani ve ÖSO’yla ittifaka razı edenin, Kürt halkının destansı direnişini ve kazanımlarını ehlileştirmeye çalışanın batılı emperyalist ittifak olduğu unutturmamalı.

20. yüzyılın tüm ölümcül deneyimlerinin ve şu son 15 yıldır yaşanan boğazlaşmaların da ispatladığı gibi emperyalizm yalnızca kölelik ve egemenlik peşindedir. Onun Kobanê direnişinden devşirmek istediği de bundan başka bir şey değil.

Kürt halkıyla etkin dayanışmaya!

Emperyalizmin bu manevralarını boşa çıkarmak, Kürt halkıyla birlikte tüm işçi ve emekçilerin de omuzlarındaki tarihsel bir sorumluluktur. Son kertede gidişatı belirleyecek olan, Kürt hareketinin gerek “çözüm süreci” aldatmacası, gerekse emperyalist ehlileştirme politikaları karşısındaki zaaflı çizgisi değil, Kürt halkının özgürlük uğruna militan direnişi olacaktır. Kürt halkı kendisine ve bölge halklarına takılmak istenen emperyalist boyunduruğa karşı direnişini sürdürdükçe reformist politikaların iflas etmesi kaçınılmazdır.

Kürt halkının direncini kararlılıkla sürdürebilmesi ve yönünü işçi sınıfı ve emekçilerle birleşik devrimci mücadeleye, gerçek çözüm ve kurtuluşun yegane yolu olan sosyalizme yönelmesi ise dünya işçi sınıfı ve emekçilerinin en etkin ve militan desteğini gerektirmektedir. İşçi ve emekçiler 1 Kasım’da Kobanê direnişine kitlesel bir şekilde sahip çıkarak, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin hesaplarını bu açıdan da boşa çıkarabilmelidirler.

 
§