5 Eylül 2014
Sayı: KB 2014/36

12 Eylül rejimi sürüyor...
AKP 12 Eylül düzeninin devamcısıdır!
Düzenin çözümsüzlüğü derinleşiyor
Erdoğan – IŞİD ortaklığı devam ediyor
Dershaneler özel okul oluyor, eğitimde gerici uygulamalar arttırılıyor!
Bir rant ve iktidar kavgası alanı: Dershaneler
“Çözüm süreci” savaş ve saldırganlık projesidir!
"Mücadeleyi, örgütlenmeyi tartışmalıyız!"
İhanet derinleşiyor
“Sağlığımızı çalanlar
işimizi de elimizden alıyorlar”

Ege MİB Eylül Ayı Olağan Toplantısı gerçekleşti!

‘Kölelik Sarayı’nda
adaletsizliğe karşı direniş!

Kamu emekçileri hareketi ve görevler

Şişecam grevi, sendikal bürokrasi ve ihanet çemberi
20. yıl: Sınıfın, devrimin ve sosyalizmin sesi!
Lear patronu öncü işçileri kafese kapattı!
“Denizlere çıkar sokaklar”
DGB’den kayıt dönemi faaliyetleri
İşte devletin koruduğu çocuklar!
Sosyalizm ve çocuk
Mamak'ta binler festivalde buluştu!
Mamak Kültür Sanat Festivali devrimci kitle mücadelesinin tok bir sınıf mevzisidir! - Evrim Erdoğdu
Devrim sinemasında delikanlı bir komünist, militan bir Don Kişot: Yılmaz Güney
Kavganın tüm kızıllığıyla Kızıl Bayrak’a selam olsun!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Sağlığımızı çalanlar işimizi de elimizden alıyorlar”

 

TAYSAD’da kurulu bulunan EKU Fren Kampana fabrikasında meslek hastalıkları yoğun bir şekilde görülmekte. EKU patronu meslek hastalığına yakalanan işçileri, iş yapamaz olarak niteleyerek veya başka gerekçelerin arkasına sığınarak işten atıyor. Son süreçte meslek hastalığına yakalanan 8 işçinin işine son verildi. İşten atılan işçilerden ikisiyle konuştuk…

- İşten atılma sürecinizi ve nedenlerini anlatabilir misiniz?

Kahraman Ağırbaş: Ben 2010 yılında burada işe başladım. Aylık 550 TL maaş ile başladım. Bizim bölümün komplesi aynı ücrete çalışıyordu. Meslek hastalığına yakalandım. Bel fıtığı oldum, ameliyat geçirdim. Sonra beni yine aynı yere verdiler. Ben dilekçe yazdım, gittim durumumu anlattım. Çeşitli önlemlerin alınması için de konuştum ama beni kimse kaale almadı. Sonrasında iyice kötüleştim, bacağım felç oldu, % 60 hissiz sol tarafım. % 60 engelli raporum var. İş göremez raporumdan kaynaklı işten çıkartıldım.

Vücudum tamamen işlevini kaybetti, belime takılan platinden kaynaklı fazla hareket edemiyorum. Yarım saatten fazla oturmamam, aynı şekilde uzun süre hareket etmemem gerekiyor. Bir nevi hayatım bitti benim. Yeni doğan bir çocuğum var, onu parka götürürken kucağımda taşıyıp gezdiremiyorum.

Belin haricinde şimdi bir de ciğerlerden de çekiyorum. Hepsi fabrikada çalışma döneminden kalma hastalıklar. Ben titreşimli bir yerde çalışıyordum, titreşimi çok yüksek. Aslında bu şekilde olan bir yerde 4 saatten fazla çalışmamak gerekiyormuş. Burada çalışmayla ilgili bir sürü yöntem önermiştim, hiçbiri yapılmadı o zaman. Vücudumda titremeler başladı, benim ileride parkinson hastalığına yakalanma riskim çok büyük. Unutkanlık yavaş yavaş başladı zaten. Patron sağlığımı elimden alıp beni dışarı attı, olan o. 50 yaşında beni ortada bıraktı, kimse bu yaştan sonra beni işe de almaz.

Sağlığımı elimden alanlar, işten çıkartırken rahat bir şekilde “sen artık özürlü olmuşsun seninle çalışamayız” dediler. Fabrikada daha uygun bir yerde çalıştırılabilirdim ama işten çıkarmayı tercih ettiler. Ben sendika değiştirme sürecinde göze batan işçilerdendim. Hiçbir zaman lafımı esirgemedim. İşten çıkartılmamın asıl nedeni buydu bence.

İsmail Altın: Ben fabrikaya başvurdum, beni ilk olarak taşlama bölümüne aldılar. Kimse çalışmıyor bu bölümde. Kısa bir zaman önce bir işçi hayatını kaybetmiş, herkeste bundan kaynaklı korku var. Taş patlaması sonucunda işçi korkudan ölmüş. Patlamanın nedeni de takılan motor, motorun devri fazla yüksekmiş.

Taşlamayı bir süre sonra bana devrettiler. Şu anda taşlamada çalışan arkadaşları ben yetiştirdim. Taşlamanın olduğu yerde yoğun bir şekilde toz olur. Bundan dolayı taşlamanın olduğu yeri komple çevirdiler, bizi oraya hapsettiler. Havalandırma falan yok. Aradan 5-6 ay geçtikten sonra öylesine göstermelik bir havalandırma koydular. Kendi makinelerimizin başına geçecek alan bile vermediler. Bantların üzerinden atlayarak makinelerin başına geçtik. Defalarca söyledim ayağımız kayarsa ne olur. Bunu iş güvenlikçisine de söyledim. Çok toz olduğundan kaynaklı biz o tozu yutuyorduk. Ben o zaman ekip başıydım. Bu tozun ileriki zamanlarda bizim için vahim durumlar yaratacağını söyledim. Herkesle bu konu üzerine konuştum. Hatta en son genel müdür olan Sami Bey'le bile konuştum.

Bu konuda önerilerim vardı. Önerilerimi paylaştım. Hatta Proje Müdürü Erhan Bey'le de mutabık olduk. Fakat gel gör ki Sami Bey kabul etmedi. "Ben böyle bir şey için böyle bir masrafı yapamam" dedi. "İşinize gelirse çalışırsınız, işinize gelmezse çalışmazsınız" dedi. Ben de "Bu benim işime gelmiyor, benim çıkışımı verin ben hayatımı yerde bulmadım, burası beni öldürecek ve çalışan herkesi öldürecek" dedim. "Ben sana çıkış vermem, çıkmak istiyorsan kapı orada" dedi.

Tabi bu arada bizim tazminat hakkımızı vermemek için ve çok konuştuğumuz için yıpratma politikaları başladı. Vardiya sorumluları, ustabaşları çeşitli bahanelerle benimle kavga etmeye başladı.

Yaşadığım bir olayı unutamıyorum, kış zamanıydı ben bronşit olmuşum. Gececiydim. Gece saat iki civarıydı. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Vardiya amirine gittim dedim ki, amirim ben hiç iyi değilim kendimi çok rahatsız hissediyorum. Bana fabrika sağlık birimine gitmemi söylediler. Nasıl gideyim, kendimi yürüyebilecek güçte hissetmiyorum. Sabahı bekleyeyim diye düşündüm. Sabah saat 04:30, ben artık takatten kesildim. Yerde bir karton vardı onun üzerine uzandım. Aradan biraz zaman geçti, Yalçın diye bir ustabaşı vardı, geldi. Beni ayağıyla dürtmeye başladı, “ne yatıyorsun”, “nasıl yatarsın” diye tekmeliyor. Ben o halimle bir şey yapamadım ama çıldırdım, deliye döndüm. İnsan normalde kış günü betona yatar mı, insan bir anlamaya çalışır. Ertesi gün ben amirlere, yöneticilere, sendika temsilcilerine –o zaman Çelik-İş vardı- bildirdim. Hiçbiri aldırış etmedi, boşu boşuna konuştum. Benim o günden kalma mesleki kronik bronşitim var, ayrıca koah hastalığı ve silikozis de var.

Tozlu yerde çalışmamam gerektiğini yazan raporu getirdim, buna rağmen beni aynı yerde 7-8 ay çalıştırdılar. Ben defalarca kez uyardım. Sonra çalışabilir raporu getir dediler. Bu durumda alabilmem pek mümkün değildi, 37 gün beni öyle beklettiler. SSK’dan beni uyardılar, bunun üzerine ben başbakanlık şikayet hattını aradım. Çelik-İş Kartal şubesine gittim. Beni resmen kovdular, git kendi işini kendin hallet dediler. Madem öyle ben halledeceğim, bu sendika niye var. Bu telefondan sonra benle bir arkadaşı depoya attılar. Biz bu süreçte sendika değiştirmeyi düşünüyorduk çünkü sendika patron ne isterse yapıyordu. Biz 208 kişiyle Çelik-İş’ten Birleşik Metal-İş’e geçtik. Bir senedir çetin bir mücadele veriyoruz. Bundan kaynaklı işten çıkartıldım. Meslek hastalığı bahane olabiliyor ama patronun asıl bahane olarak gösterdiği icralık olduğum. Borcum var diye çıkartıyorlar, işsiz kalırsam nasıl yatıracağım. Ki ben takside bağlamışım her ay ödüyorum. Bu bahaneleriydi, sendika değişimi ve hak aramadan kaynaklı atıldım. Ben hep doğru olanı söyledim, mahkemede de söylenmesi gereken her yerde de. Sendika orada 22 yıldır saltanat sürüyor. Yönetime yakın davranan işçiler kayırılıyor. Makinaları tanımayanlar ustabaşı oluyor.

- Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?

İsmail Altın: Ben mahkemeye vereceğim. Hakkımız olan neyse alacağız. Kaç yıl sürerse sürsün davamızın arkasında olacağız. Hiçbir şeyi yanlarına kar bırakmayacağız. Bu sorun sadece EKU’da değil her yerde yaşanıyor. Yapacaklarımız TAYSAD’a yol gösterecek. Geçen seneki süreçten beri yaptıklarımızın TAYSAD’daki diğer fabrikaların işçilerini nasıl etkilediğini gözlemleyebildik, bu meselede de bunun farkındalığıyla davranmamız gerekiyor. Bizler geleceğe inanıyoruz, bireysel bakamayız.

Kahraman Ağırbaş: Ben sağlığımı geri istiyorum. Eski Kahraman’ı bana geri versinler. Paralarında pullarında değilim. EKU yönetimine kendimizi göstereceğiz. Atılmış olabiliriz ama onları rahatsız etmeye devam edeceğiz.

Kızıl Bayrak / Gebze



 
§