5 Eylül 2014
Sayı: KB 2014/36

12 Eylül rejimi sürüyor...
AKP 12 Eylül düzeninin devamcısıdır!
Düzenin çözümsüzlüğü derinleşiyor
Erdoğan – IŞİD ortaklığı devam ediyor
Dershaneler özel okul oluyor, eğitimde gerici uygulamalar arttırılıyor!
Bir rant ve iktidar kavgası alanı: Dershaneler
“Çözüm süreci” savaş ve saldırganlık projesidir!
"Mücadeleyi, örgütlenmeyi tartışmalıyız!"
İhanet derinleşiyor
“Sağlığımızı çalanlar
işimizi de elimizden alıyorlar”

Ege MİB Eylül Ayı Olağan Toplantısı gerçekleşti!

‘Kölelik Sarayı’nda
adaletsizliğe karşı direniş!

Kamu emekçileri hareketi ve görevler

Şişecam grevi, sendikal bürokrasi ve ihanet çemberi
20. yıl: Sınıfın, devrimin ve sosyalizmin sesi!
Lear patronu öncü işçileri kafese kapattı!
“Denizlere çıkar sokaklar”
DGB’den kayıt dönemi faaliyetleri
İşte devletin koruduğu çocuklar!
Sosyalizm ve çocuk
Mamak'ta binler festivalde buluştu!
Mamak Kültür Sanat Festivali devrimci kitle mücadelesinin tok bir sınıf mevzisidir! - Evrim Erdoğdu
Devrim sinemasında delikanlı bir komünist, militan bir Don Kişot: Yılmaz Güney
Kavganın tüm kızıllığıyla Kızıl Bayrak’a selam olsun!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Erdoğan – IŞİD ortaklığı devam ediyor

 

Gericiliğin şefi Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması ile birlikte devlet içerisindeki kurumsallaşmasını pekiştirmiş oldu. Yeni makamına geçer geçmez, Al Jazeera Arapça ile röportaj yapan Erdoğan, sadece Türkiye değil, tüm Arap kamuoyuna da doğrudan seslenebildi. Röportajın en dikkat çekici başlıklarından birisi ise IŞİD üzerine söyledikleri oldu. Daha önce kendisi ve AKP kurmaylarının söylediklerinden farklı bir şey söylemeyen Erdoğan, daha diplomatik bir dil ile eli kanlı IŞİD çetesini meşru gördüğünü bir kez daha dolaylı olarak belirtmiş oldu. Ona göre el Nusra, IŞİD gibi kanla beslenen örgütler, aslında ‘Esed’ yönetiminin zulmünün yansımaları idi. Erdoğan, bu örgütlere olan desteğini açıktan söylemese de, aynı cephede olduklarını, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturur oturmaz kaydetmiş olması ayrı bir önem taşıyor.

AKP, gerici çeteleri Suriye’de iç savaşın başlamasından bu yana doğrudan destekledi. Batılı emperyalistlerin ilk başta destek verdiği dinci örgütlerin, savaş içerisinde yerlerini daha radikal olanlara bırakması, özellikle ABD’nin onlarca örgüt içerisinde tercih yapma ihtiyacını doğurdu. Batılı emperyalistler, giderek güçlenen IŞİD ve el Nusra yerine kendi çizdikleri sınırlar içerisinde kalabilecek örgütleri destekleme ve Suriye savaşını onlarla büyütme amacı taşıdı. AKP ise büyük ümitlerle körüklediği, yanı başındaki kirli savaşta Baas rejimine karşı savaşan ve vahşette sınır tanımayan çeteler arasında bir ayrım yapmamayı tercih etti.

Gerici emellerine ulaşmak için her yolu deneyen AKP iktidarı, topraklarını açtığı, TIR’lar dolusu silah verdiği el Nusra’nın ABD tarafından ‘terör örgütü’ ilan edilmesine tepki göstermişti. Amerika ise Erdoğan’ın MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Washington’a yaptığı ziyarette AKP’ye yönelik tepkisini Obama üzerinden göstermişti. Obama, Fidan’ı Erdoğan’ın yanında el Nusra ile olan bağları sebebiyle azarladı. İlerleyen aylarda eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’da el Kaide çizgisindeki örgütlerin dünya kamuoyuna yansıyan katliamlarını dahi kabul etmedi. Bunların Baas rejiminin ajanları tarafından yapıldığına veya yapanların rejime hizmet ettiğine dair açıklamalar yaptı. Ki utangaç kınama açıklamaları olsa dahi bu çetelere TIR’lar dolusu silah gönderilmeye devam edildi, hala da ediliyor. Kınama açıklamaları ya da zaman zaman zikredilen ‘terör’ tanımlamaları bu çetelere verilen desteğin üzerini örtmek için kullanılıyor.

Erdoğan’da verdiği röportaj ile IŞİD hakkında ‘Müslüman Müslüman’a bunu yapmaz’ ifadelerini kullanarak bu politikayı sürdürüyor. Röportajda söylenenlere dair derin okumalar yapmaya da gerek bulunmuyor, çünkü birkaç yıldır sürdürülen politikanın devamlılığını gösteriyor. Kaba hatlarıyla AKP için Sünni İslamcıların hakimiyet savaşı, Erdoğan’ın neo-halifelik hayaline bir katkı olarak görülüyor. Irak özelinde IŞİD ile bağların sadece Suriye savaşı ile bağlantısı da yok. Geçtiğimiz yıllarda Irak’ta yapılan seçimlerde Erdoğan, Maliki’ye özel bir düşmanlık yürüterek, iki ülke arasındaki ilişkileri koparma noktasına getirmişti. Eski Irak Cumhurbaşkanı Talabani’nin yardımcığını yapan Sünni Tarık el Haşimi, Maliki’ye ve Şiilere karşı desteklenmiş, Irak içişlerine doğrudan müdahaleler yapılmıştı. Irak cephesinde istediğini elde edemeyen Erdoğan, Haşimi’nin Şiilere yönelik gerçekleştirilen bombalı saldırıların faili olduğu ortaya çıkması ile Haşimi’yi sahiplendi ve onu MİT korumasında Türkiye’ye yerleştirdi. Haşimi, halihazırda Irak el Kaide’si ile olan ilişkisine dair şüpheleri ortadan kaldırdı ve IŞİD Musul’u ele geçirir geçirmez onu sahiplendi. Davutoğlu’da Haşimi’nin çizgisinde açıklamalar yaparak, IŞİD’in terör örgütü değil, öfkeli, ezilen Sünnilerin bir patlaması olduğunu söylemişti.

Özellikle AKP ve yandaş medya IŞİD’in elindeki rehineler sebebiyle IŞİD’i hedef alan söylemlerin kullanılmadığını iddia etse de bunun hiçbir inandırıcılığı bulunmuyor. ‘IŞİD’i terör örgütü listesine koyamıyoruz, çünkü rehinelerimiz var’, ‘ticaret yapıyoruz, lojistik destek veriyoruz, çünkü rehinelerimiz vardı’, ‘ zorunda kalmıştık’ diyebilmek için ve rehineler eğer geri gelirlerse, bu büyük başarıyı kutlamak için kurulan bir danışıklı dövüş, AKP’nin kimyasına da uygun bir politikayı gösteriyor.

Erdoğan’ın söyledikleri ile birlikte el Nusra üzerinden kamuoyunu yanıltmak için alınan ‘terör örgütü’ kararı geçtiğimiz aylarda ilan edildi, belli bir süre sonra ise bu karar kaldırıldı. Bir süre kamuoyunu yanıltmak için yapılan bu hamleler ile birlikte Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren çetelere hem doğrudan verilen desteğin devamlılığı sağlanmış oldu hem de bu örgütlere büyük kaynak sağlayan Arap iş adamlarının önleri açıldı.

Kısa bir süre önce Bakanlar Kurulu el Kaide’yi Usame Bin Ladin ile birlikte kuran Wael Hamza Abd al Fatah Julaidan’ı “mal varlığı dondurulanlar” listesinden çıkardı. Resmi Gazete’nin 26 Ağustos tarihli sayısında Julaidan’a yaptırımın kaldırılmasıyla ilgili herhangi bir gerekçe gösterilmedi. Resmi Gazete’de yer alan ibareler şu şekilde: “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararlarıyla listelenen kişi, kuruluş veya organizasyonların tasarrufunda bulunan malvarlığının dondurulmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararındaki listenin “El Kaide ile Bağlantılı Gerçek Kişiler” başlıklı bölümünün 148. sırasında yer alan Wael Hamza Abd al Fatah Julaidan adlı şahsa ilişkin hüküm yürürlükten kaldırılmıştır.”

Julaidan, 1988 yılında Usame bin Ladin ve Abdullah Yusuf Azzam ile birlikte El Kaide’yi kurmuştu. Aynı zamanda ‘teröre destek veren örgütlerin çatısı’ olarak nitelenen Rabıta Trust örgütünün genel sekreteri olan Julaidan, Erdoğan’ın ‘hayırsever’ iş adamı Yasin El Kadı’nın en yakınındaki isimlerden birisi. Dış basının iddialarına göre IŞİD, Fatih’te gayriresmi bir büro açtı, Avrupa’dan Irak ve Suriye’ye militan akışını buradan koordine etmeye başladı. Son günlerde bu kirli ortaklığın kanıtlarına dair bir başka olay da el Nusra’nın Türkiye sınırları içerisinde bir kamp kurduğuna dair görüntüler oldu.

Sayılan olaylar, el Kaide – IŞİD – AKP ortaklığının sadece son günlerde basına yansıyan kısımları. Son birkaç yıldır hergün basında bu kirli işbirliğini gözler önüne seren haberler yer alıyor. Bundan sonra da yer almaya devam edecek. İnsanlığa karşı büyük suçlar işleyen, etnik ve dini soykırımlar gerçekleştiren bu örgütlere verilen açık destek işçi ve emekçilerin hafızasından kolay kolay silinmeyecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun koltuğu da ancak Ortadoğu’daki diğer diktatörler kadar sağlam olabilir. Haziran Direnişi sırasında yüzünde büyük korku ifadesi yer alan Erdoğan, bu korkuyu hala yaşamaya devam ediyor. Bu yüzden bu kadar hiddetli ve saldırgan davranıyor. Ne zaman geleceği bilinmez ama mayalanmaya devam eden sınıfın büyük öfkesi Erdoğan ve hempalarını hak ettiği şekilde yargılayacak ve insanlığa karşı işledikleri suçların cezasını da verecektir.

 
§