4 Nisan 2014
Sayi: KB 2014/14

Yerel seçim sonuçları
Yerel seçimler üzerine bazı gözlemler
Çözüme giden yol sandıklardan değil,
sınıf savaşımından geçer!
Parlamenter hayaller değil, meşru militan mücadele
Yerel seçimler ve
ortalığa saçılan pislikler! - H. Yağmur
Hangisi suç?
Devrimci seçim çalışmasından 1 Mayıs’a... - S.Soysal
1 Mayıs yasağı için
bahane bulundu!
Ankara’da
1 Mayıs hazırlıkları!
BDSP’lilere saldırı protesto edildi
Direniş, özgürlük, 1 Mayıs...
Kızıldere’nin yolundan gidenler kızıl bayrağı yükseltiyor!
Yasa yürürlükte işçiler kapı önünde
Luna işçilerine
dayanışma çağrısı
Greif direnişi ve güncel görevler
“Bir kez daha ihanete uğradık, ama son sözü biz söyleyeceğiz!”
Eren Korkmaz: Çamurlu sularda yüzen
bir ihbarcı ve işbirlikçi
Bürokrasi içinde yolunu şaşıranlar
şimdi de dükkancılığa soyundu!
Greif’te efendiler ve hainler!
Greif ile dayanışma büyüyor!
Greif direniş günlüğü
Kadın işçiler
“Mücadeleye devam” dedi!
Greif direnişi Köln’deki Greif işçilerine taşındı
Yalanlara sığınanların
savaş tezgahı
“Bu resmi siz mi yaptınız?” - Z. Eylül
“Bir resmi yalan daha açığa çıktı!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Bir kez daha ihanete uğradık, ama son sözü biz söyleyeceğiz!”

 

Greif’te fabrika işgalini sürdüren işçiler son günlerde büyük bir oyunla yüz yüze kaldılar. Greif yönetimi, sendika yöneticileri ve taşeron patronlarının işbirliği ile oynanan oyun yoluyla işgal kırılmaya çalışıldı. Rıdvan Budaklar’ın aktif bir biçimde rol oynadığı bu oyunda, DİSK yöneticileri de işçileri, çeşitli vaatler ve diplomasiyle oyalayarak bilerek ya da bilmeyerek ortak oldular. Fakat bu oyun da daha öncekiler gibi işçiler tarafından boşa düşürüldü.

Tüm bu yaşananlarla ilgili olarak direnişin önderlerinden Orhan Purhan’la konuştuk. Purhan bize ihaneti çeşitli yönleri ve ayrıntılarıyla anlattı.

Vaatler ve diplomasiyle oyalandık”

- Greif’te son günlerde neler yaşadınız?

- DİSK Tekstil Genel Merkezi’nde nöbete başlamamızın nedeni, sendika yöneticilerinin bizi sürekli olarak sırtımızdan hançerlemesiydi. DİSK yönetimi, Rıdvan Budak’ın şikayetiyle sendikaya girerek işçileri gözaltına alarak çıkarmaya çalışan polisin ardından devreye girdi. Polisler ilk gelişlerinde işçilerin direnciyle karşılaştı, olay hemen basına yansıdı, sosyal medyada yayıldı. DİSK heyeti bunun ardından gelerek, polisin DİSK’e bağlı sendikaya girerek, DİSK üyesi işçilere müdahale etmesinin kabul edilemeyeceğini, Tekstil Sendikası’nın Greif direnişi sürecini yönetemediğini belirtti. Tekstil Sendikası’nda yaşanan kriz nedeni ile değil, Greif işçilerinin direnişinin kazanması için bir Komisyon kurduklarını dile getirdiler. DİSK’in tarihinde ilk defa TİS sürecine bir Komisyon ile müdahale edildiğini belirttiler. Artık bütün sorumluluğun bu Komisyon’da olduğu, bu inisiyatifi Rıdvan Budak ve Tekstil Sendikası yöneticilerinin de verdiğini söylediler. Bize de, eğer siz de kabul ederseniz artık bu süreci bu Komisyon yürütecek dediler. Biz de kabul ettik ve sendikadaki nöbeti bitirdik.

Biz işçilerden iki temsilci, Tekstil Sendikası’ndan Muzaffer Şubaşı’yla birlikte iki yönetici, Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, Limter-İş Sendikası Başkanı Kamber Saygılı, DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Celal Ovat ve DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ile oluşan bir Komisyon oluşturuldu.

Amaç Greif direnişi sürecini, eylemliliklerle işletmekti. Amerika’daki ve Avrupa’daki sendikalarla bağımız var. Buradaki işverenlere ulaşamazsak, Amerika’daki işverenlere ulaşırız. Avrupa’da Hollanda’da Greif’in genel merkezi varmış, orada eylemlilikler yapar bu karardan vazgeçirir, 135 işçi arkadaşı aldırırız. İşçilerin de kabul edeceği bir Toplu sözleşmeyi imzalarız denildi. Fakat cuma günü DİSK’te gerçekleşen son toplantıda Komisyon’un bu planları hayata geçirmek için değil, sadece bizi DİSK Tekstil Sendikası’ndan çıkarmak için kurulduğunu, bir haftalık süreçten bunu anladığımızı söyledik. Çünkü biz Tekstil Sendikası’ndan çıktıktan sonra bu komisyon toplanmadı. Greif yönetiminin kararını değiştirmediğini belirtmesi ile DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu’nun artık hiçbir şeyin yapılamayacağını belirtmesinden bu sonuç çıkıyor.

Biz Tekstil Sendikası’nda nöbetimizi bitirdikten sonra Komisyon hiçbir varlık göstermedi. Greif yönetiminden randevu istendiği söyleniyor, istenip istenmediği de belli değil. Çünkü biz bir hafta bekliyoruz cevap gelmiyor, cuma günü DİSK’e gidiyoruz, toplantı sırasında Greif yönetimi arayıp fabrikayı kapattığını söylüyor. Bir ara dışarı çıkıp geri gelen Arzu Çerkezoğlu bu bilgiyi bize aktarıyor. Burada da bir muğlaklık var. Kimin aradığı konusunda.

Kani Beko’nun da toplantıda bir açıklaması oldu. “Burada bir oyun dönüyor. Burada dönen oyunların içerisinde ben olmayacağım” diyor. Açıkçası biz onlara da ifade ettik. Hem DİSK Tekstil’in hem de bu Komisyonu’nun bu şekilde tavır alması, işçilerin içerisinde bir bölme girişiminin olması, Komisyon’un artık bir şey yapmayacağını açıklaması da dahil, hepsinin bir oyun olduğunu belirttik.

Arzu Çerkezoğlu da “Hayır kesinlikle biz böyle bir oyunun parçası olmayız. Ama siz başından beri yanlış yaptınız. Hem sendikaya hem de bize hakaret ettiniz. DİSK’e hakaret ettiniz” dedi. Gerçekte yapmadığımız şeyleri bize yaptı diye atfederek, kızgınlığını ifade etti. Bu konuşmaların sonucunda daha anlıyoruz ki, DİSK’in komisyon kurmasının nedeni bizi DİSK Tekstil Sendikası’ndan çıkarmakmış.

Biz Kani Beko’ya “neden böyle bir sorun çıkıyor, artık biz bir şey yapamayız diye bir şey açıklıyorsunuz” dediğimizde, Kani Beko kendisinin İzmir’deki direnişleri, Arzu Çerkezoğlu’nun da Greif direnişi ile ilgili süreci yürütecek şeklinde bir görev dağılımı yaptıklarını belirtti. Buradaki sürece hakim olmadığını, sorumluluğun Arzu Çerkezoğlu’nda olduğunu söyledi.

Bir kez daha Budak ve Doğan’ın ihanetine uğradık”

- Son yaşadığınız ihanet sürecini nasıl öğrendiniz?

- DİSK bünyesinde oluşturulan komisyonun çalışmalarını beklerken, Rıdvan Budak ve Kazım Doğan’ın, fabrika içerisinde bir grup işçinin kafasını karıştırarak, bir operasyona başladıklarını öğrendik. Varolan temsilciler ve komitenin yerine kendilerine uygun temsilciler ve yeni bir komiteyi geçirmeyi planlıyorlardı. Greif yönetiminin “iş akitlerini feshettim” dediği 135 kişiden 5 kişinin işe alınmaması, taşeronların kadroya alınmadığı bir taslağı oylamaya sunmaya hazırlanıyorlardı.

Bu oyuna dahil olan işçileri ortaya çıkardık. Genel bir toplantı yaptık. Bu işçiler genel toplantıda kimlerle görüştüklerini ve ne konuştuklarını anlattılar. Ardından da yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyerek özür dilediler. Ertesi gün sabah bu grup fabrikayı terk edip karakola giderek, 29 Mart’a kadar direnişte olduklarını, bundan sonra bir ilgilerinin kalmadığını belirten ifadeler verdiler. Bu ifadeyi de Greif yönetimine fakslayarak direnişten ayrıldılar. Bu gruptaki işçiler, Rıdvan Budak ve Kazım Doğan’dan söz aldıklarını ve onların aracılığıyla bu işi yaptıklarını dile getirdiler. Yine arkadaşlarımız birçok kişiyle bu konuyu görüşerek kayda alıyorlar. Hem bu işçilerle hem de Kazım Doğan’la yapılan görüşmeler bunlar. En son Kazım Doğan’ın söylediği şu: “Gidin o arkadaşlarınızla görüşün, karakola gidip ifade verin ve ifadeyi işverene fakslayın.”

Bundan sonra bölümlerde toplantılar yaptık, yapılanların nasıl bir oyun olduğu tartışıldı. Herkes artık oyunun tüm ayrıntılarına hakim. DİSK Tekstil Sendikası yönetimi ile yapılmış bir oyun bu. Amaçları belli. Hadımköy’deki fabrikada üretim yapmadığımız için, Dudullu fabrikasında kumaş sıkıntısı yaşanıyor, üretim yapamıyorlar. 2 Nisan’dan sonra yasal olarak greve çıkma hakkımız doğuyor. Bu süreci baltalamak, kendi yaşadıkları sıkışmışlığı gidermek için bu tür ayak oyunlarına başvurmaya devam ediyorlar. Tabi bunu sendika yönetimiyle birlikte yaptıkları için de yarattıkları tahribat büyük oluyor.

Yaklaşık iki haftadır eylemlilikler gerçekleştiremiyorduk. Bu işi organize edenlerin arasında olan arkadaşlarımızın birçok konuda ayak diremesinin aslında nedeni de böylece ortaya çıktı. Fakat yaklaşık 45 gündür burada yatıp kalkmalarının ardından çekip gitmeleri, böyle bir oyuna katılmaları üzücü. Karakola gidip tazminatlarını zora sokan ifadeler vererek, Greif yönetimine fakslamaları kendi emeklerine yaptıklarına büyük saygısızlık ve haksızlıktır.

Bundan sonra direnişte kalan 300’ün üzerindeki arkadaşımızla, hem Greif yönetimine hem de bizi her defasında arkamızdan hançerleyerek ihanet eden sendikacılara birliğimizin ve beraberliğimizin gücünü göstereceğiz.

Kişisel ve grupsal kaygılarını kurumsal sorumluluklarının karşısına koydular”

- Budaklar’ın bu ihanetini DİSK yöneticilerine aktardınız mı?

- Biz DİSK’e cuma günü gittiğimizde, Rıdvan Budak ve Kazım Doğan’ın Greif yönetimi ile görüştüğünü, bunun sonucunda işçilerle gizlice buluşup, konuşup farklı bir komite ve temsilcilerle, sözleşmeden bahsettiğini, beş kişi hariç herkesin işe alınacağını söylediklerini, onlarla görüşen işçilerin bunları anlattığını ifade ettik. Burada inisiyatifi siz almıştınız, bunları nasıl açıklıyorsunuz diye sorduk. Bu sizin inisiyatifinizi de yok sayan bir tutum dedik. Fakat onlar bu meseleyi de geçiştirdiler. Sendikacıların, Greif yönetimi ile görüşebileceklerini, tam olarak her şeyi bilmediklerini, öğreneceklerini dile getirerek yuvarlak cevaplar verdiler.

Arzu Çerkezoğlu’nun da, meseleyi bir direnişin başarısı üzerinden değil de, kendisi üzerinden kişisel bir mesele olarak ele alması ve her tartışmada da kendisine yapılanları, söylenenleri ön plana çıkarıp, oradan tutum alması, buradaki kurumsal olarak DİSK’in sorumluluklarının önüne geçen bir tutum olarak karşımıza çıktı.

Direnişe hiçbir katkılarını göremedik. DİSK Yönetim Kurulu’nun, konfederasyonlarına bağlı olan bir sendikanın üyesi olan işçilerinin böylesi bir direnişine kayıtsız kalması, kendisine bağlı sendika yöneticilerinin direnişi yönetemediği kararına varıp bir adım atmaması ve gerisin geri tüm inisiyatifi DİSK Tekstil yöneticilerine bırakmasını yorumlamayı, artık kamuoyuna bırakıyorum.

Tabi Kani Beko’nun da sorumluluğu Arzu Çerkezoğlu’na bırakarak, bu sürecin yaşanmasın da bir payı olduğunu düşünüyorum. Bu saatten sonra Kani Beko’ya, DİSK adına muhatabımızın kendisi olduğunu, bundan sonraki süreçten de Beko’nun sorumlu olduğunu, başka bir yönetici de tanımayacağımızı söyledik. Çünkü, bugüne kadar muhatap olduğumuz yöneticilerin, direnişe mücadelenin ihtiyaçları çerçevesinde değil, dar grupçulukla yaklaştı.

Son sözü biz söyleyeceğiz!”

- Greif yönetiminin saldırılarını yoğunlaştırması, sürekli polis saldırısını gündeme getirerek işçiler üzerinde yaratılmak istenen korku atmosferi, sendikacıların direnişteki işçileri bölen ve yönetimin saldırılarına açık hale getiren ihanetçi pratiği direnişimize yönelik sistemli bir saldırının parçalarıdır. Fakat bu tablo, aynı zamanda Greif yönetimi ile işbirlikçilerinin sıkıştığını da gösteriyor.

Artık sürecin son aşamasına gelinmiştir. Burada bir taraf kırılacak ve kaybedecek. Elbette ki biz işçiler olarak hem Greif yönetimini, DİSK Tekstil Sendikası yöneticilerini hem de içimizdeki Truva atlarını ve DİSK Genel Merkezi olmak üzere tüm bu cephelerde ayak oyunlarına karşı mücadele verdik. Direniş sürecinde yaşadığımız sıkıntılar da zaten DİSK Tekstil Sendikası’nın yürüttüğü politikaların ürünüydü. Biz bunları aşarak, mücadelemizi fiili-meşru çizgide sürdürerek zaferle sonuçlandıracağız. Eylem ve etkinliklerimize devam edeceğiz. Dağılıp parçalanacağımızı düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Onlara asla istedikleri fırsatı vermeyeceğiz.

Greif yönetiminin de ne kadar sıkıştığını biliyoruz. Her türlü kirli oyunu oynamaya devam ediyorlar. Ama istediklerini asla alamayacaklar. Greif’in tüm fabrikalarına yine gideceğiz, oradaki çalışmalarımız da yine devam ediyor. 2 Nisan’dan sonra yasal grev hakkımız da doğacak, bu hakkımızı da kullanacağız. Son sözü biz söyleyeceğiz, direnenler söyleyecek...

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

 

 

 

İşgale karşı kirli işbirliği deşifre oldu!

Fabrika işgalini sürdüren Greif işçileri yaptıkları son açıklamayla sınıf düşmanlarının yeni oyunlarını deşifre ettiler.

Alttan alta dümen çevirmişler

İşçilerin ayrıntılarıyla anlattığı üzere, 14 Mart tarihindeki saldırılarının püskürtülmesinin ardından Greif patronu ile DİSK/Tekstil bürokratları işgali kırmak üzere yeni bir oyun hazırlığına girişmiştir. Bu amaçla bir yandan Greif yönetimi “fabrikayı kapattım” havası yaratırken diğer yandan da fabrikadan korkutarak ya da satın alarak devşirdikleri işbirlikçiler yoluyla direnişi alttan alta oymak istemişlerdir.

Greif işçilerinin uyanıklıkları sayesinde ipliği pazara çıkarılan bazı işbirlikçilerin itiraflarına göre, sendika yöneticileri Rıdvan Budak ve Kazım Doğan bu işbirlikçilerle görüşerek işgalin öncülerinden 5 işçinin işten atılması ve Greif yönetiminin razı geldiği bir toplu sözleşmeye imza atılması karşılığında olası bir satışın yolunu düzlemeye çalışmaktadırlar.

Kirli işbirliği karakola uzandı

Fakat bu oyunun deşifre edilmesinin hemen ardından yaşanan gelişmeler oyunun bu kadarıyla sınırlı olmadığını göstermiştir. Öyle ki Budaklar’ın ayartmaya çalıştığı zayıf davranan bazı işçiler ile taşeron şirket elemanları, karakola giderek artık direnişe katılmadıklarını bildirmişlerdir. Bu hamleyle eş zamanlı olarak işçileri arayan Greif yöneticileri ve taşeron patronları işçileri fabrikadan ayrılmaları için korkutmaya çalışmışlardır.

Tüm bunlar birarada, “fabrikayı kapattım” diyerek vurdumduymaz bir görüntü çizmeye çalışan Greif yönetimi ile sendika bürokratlarının direnişi kırmak için nasıl da kirli bir işbirliği içerisinde olduğunu belgelemektedir. Belli ki bu sömürücüler ve onların soysuz işbirlikçileri direnen işçileri bölüp parçaladıktan sonra işgali polis zoruyla bitirmeyi amaçlamaktadır.

Peki DİSK yöneticileri bu oyunun neresinde?

Kuşkusuz bu işbirliği yeni değildir ve kimseyi de şaşırtmamaktadır. Fakat burada netleştirilmesi gereken asıl nokta DİSK yönetiminin nerede durduğu ve tüm bunlar olurken ne yaptığıdır.

DİSK yöneticileri (özelde de Çerkezoğlu ve Ovat) bu zaman zarfında, devreye girerek Greif işçilerinin dikkatlerini pazarlık sürecine çekmiş ve bu arada da işçilerden DİSK/Tekstil binasında yaptıkları eylemi sürecin sağlıklı bir şekilde yürümesi için bitirmelerini istemişlerdir. İşte onlar işçileri eylemden uzak tutup hiçbir sonuç vermeyen-vermesi de mümkün olmayan pazarlıklarla oyaladıkları sırada, Greif yönetimi ile Rıdvan Budaklar da bu kumpası çevirmişlerdir.

İşte ortaya çıkan bu tablo da gösteriyor ki, DİSK yöneticileri tıpkı 14 Mart’taki taşeron saldırısı sırasındaki tutumlarında olduğu gibi, ya Budaklar’ın oyununa gelmişlerdir ya da bu oyuna bilinçli olarak katılmışlardır.

Bunun için DİSK yöneticilerinin Greif işçilerine bir açıklama yapmaları ve eğer kendileri de aldatıldıysa Rıdvan Budaklar’a karşı net bir tutum almaları zorunludur. Aksi halde, başta Arzu Çerkezoğlu olmak üzere tüm DİSK yöneticileri, bugüne kadarki pratikleriyle sınıfta kaldıkları Greif’te, bu kez de zan altında kalacaklardır.


 
§