11 Ocak 2013
Sayı: KB 2013/02

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt sorununda AKP’nin tasfiyeci oyunu
Sermaye devleti “açılım oyunlarını” sürdürüyor
Devlet tasfiye,
Kürt hareketi çözüm istiyor!
Kürt halkına yönelik
ırkçı linç girişimleri sürüyor!
Suriye halkının ekmeğini ve buğdayını çalan bir yağmacı!
Düzen siyasetinin sahte kutuplaşma
çabaları devam ediyor!
AKP taşeron düzenini süreklileştiriyor
İşçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesini büyütelim!
İlaç tekeli Abdi İbrahim’in azgın işçi sömürüsü!
CHP’den sendika düşmanlığı!
Bursa’da metal işçilerine mücadele çağrısı
Demir-çelik işçileri
haklarının peşinde!
Arçelik işçileri işçi kıyımını ve sendikal ihaneti protesto etti
AKP iktidarının yayılmacı/saldırgan
planlarını bozalım!
Teknopark İstanbul İnşaatı İşçileri ile direniş üzerine konuştuk
Teknopark işçilerine polis terörü
Altın Şafak güneşi karartırken
Avrupa’da kapitalist kriz ırkçılığı, burjuvazi faşist hareketleri büyütüyor
Devrimci Kadın Kurultayı’nın güncel çağrısı
Devrimin kartalı: Rosa Luxemburg
Yeraltı Rusyası’nda 20 yıl: Sıradan bir Bolşevik’in anıları
TMMOB’yi savunmak
zorunluluktur!
Hepimiz devletin yasal mermilerinin hedefiyiz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hepimiz devletin yasal mermilerinin hedefiyiz...

Özgür Arda’yı katleden polisler
serbest bırakıldı!

 

22 Aralık 2012 akşamı Diyarbakır’ın Sur İlçesi’nde Alipaşa Mahallesi’nde 30 yaşındaki Özgür Arda isimli bir Kürt genci sivil polisler tarafından “dur ihtarına” uymadığı gerekçesi ile sokak ortasında katledilmişti. Polislere göre Özgür Arda’nın kimlik göstermeyip kaçtığı, hatta silah çektiği, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nün açıklamasına göre ise çatışma yaşandığı iddialarının tamamen yalan olduğu görgü tanıklarının ifadeleri ile ortaya çıktı. Sırtından vurulan, ambulansın geç gelmesi ve ambulansa bindirilmesinin polisler tarafından geciktirilmesi sonucu yaşamını yitiren Özgür Arda, polisin organize bir cinayetinin kurbanı olmuştu.

Diğer polis cinayetlerinde olduğu gibi bir kez daha katil polisler korunup kollandı, tutuksuz yargılanmaları sağlanarak serbest bırakıldı.

Yine aynı ifade: “Düşerken silahım ateş aldı!”

Savcılık tarafından şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan katil polis M.F.K., baştan aşağı düzmece olan ifadesinde şunları söyledi; “Özgür Arda kendisine kimlik sorulması üzerine kaçmaya başladı, aynı anda diğer polisler ile beraber Arda’yı kovalamaya başladık, kovalamaca esnasında ‘dur, kaçma polis’ şeklinde ihtarda bulunulduk, 50-100 metre kovaladıktan sonra Arda’nın elinde silah gördüm, kovalama esnasında uyarı amaçlı bir el ateş ettim, bu arada sendeleyerek dizlerimin üzerine düştüm, o sırada bir el silah sesi duydum, ancak merminin kendi silahımdan mı yoksa başka bir silahtan mı çıktığını anlayamadım, sokağın köşesini döndükten sonra Arda’nın yerde yatıyor olduğunu gördüm, ancak Arda’yı hedef alarak ateş etmedim vs., vs...

Polis katlediyor. Mahkemeler koruyor ve aklıyor!

Özgür Arda’nın katledilişi ile diğer polis cinayetleri arasında bir çok benzerlik var. Polis sokak ortasında, karakollarda ve emniyet binalarında işkence yapıyor, katlediyor. Daha sonra güya yargı önüne çıkartılıyor ve genelde de verilen ifadeler hep aynı olur.

Bu aynı düzmece ifadeler ve sözde yargılamaların ardından katillerin mahkemeler tarafından serbest bırakılması yeni polis cinayetlerinin kapılarını aralıyor. Mahkemeye çıkartılan polisler ve bir bütün olarak polis teşkilatı adam öldürdüklerinde devletin sırtlarını sıvazlayacağını, kendilerini koruyup kollayacağını bilerek sokakta ve karakollarda terör estiriyor. Özetle, düzen yargısının polise verdiği mesaj şu oluyor: “Elini korkak alıştırma, devlet sana belinde taşıdığın silahı neden verdi? Sen bunun için maaş almıyor musun?”

İki oğlumu da polis katletti!”

Amed’de polisin katlettiği Özgür Arda’nın babası ve mahalle sakinleri yaşananlara karşı tepkilerini ortaya koydular. “Ben oğlumun öldüğünü sonradan öğrendim. Eşim bana telefon açtı öyle hastaneye gittim. Durumu araştırdım, polis kimliğini sorduktan hemen sonra ateş etmiş ve öldürmüş” diyen Mehmet Arda, polisin cenazeyi kendisine göstermediğini söyledi. Oğlunun açık cezaevinden bir aylığına izin aldığını belirten Arda, bazı yayın organlarında çıkan “Polis eve baskın yaptı” şeklindeki haberlerin doğru olmadığını söyledi. Özgür’den büyük olan oğlu Yılmaz Arda’nın da polis tarafından aynı şekilde öldürüldüğünü söyleyen baba Arda, “5-6 yıl önce Yılmaz, canına kasteden bir kişiyi öldürüyor. Olayın ardından polisler peşine düşüyor. Deniz kenarında Yılmaz, Özgür gibi polis tarafından öldürüldü” dedi.

İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi Özgür Arda’nın katledilişinin ardından düzenlediği basın toplantısında 2009-2012 yılları arasında kolluk kuvvetleri tarafından katledilen ve yaralananlara dair “Kuzey Kürdistan Raporu”nu açıkladı. Rapora göre bölgede son 4 yıl içinde 180 sivil insan devletin silahlarından çıkan kurşunların hedefi olurken, 312 insan da yaralandı. Bu da gösteriyor ki gün be gün artan polis cinayetleri artık tüm toplumu hedef tahtasına çakmış bulunuyor. Bu düzende yasal mermilerin hedefi haline gelmek için hiç de muhalif bir kimlik taşımaya gerek yok. Tüm toplumun üzerinde kurulmak istenen korku imparatorluğu özellikle sivilleri de hedef olarak seçmektedir ki herkes devlet teröründen yılsın ve itaat etsin. Her geçen gün yaşamı daha da çekilmez hale gelen emekçilerin kafasından devletin sopası eksik edilmemektedir ki emekçiler kurulu düzeni değiştirmeyi aklının ucundan bile geçirmesin, yönetenler ise yönetmeye devam edebilsin. Yani devletin zor aygıtının sadece muhalif kesimi değil tüm toplumu tehdit olarak algılaması “bu bezirgan saltanatı bu zulüm bitmesin” diyedir.

İhtar olmadı, polisler hiçbir şey demeden ateş açtı!”

Olay öncesi Arda’nın yanında olan A.O’nu şu sözleri cinayeti tüm açıklığı ile gözler önüne seriyor: “Biz olay öncesi mahalle köşesinde Özgür ile birlikte sohbet ediyorduk. Polis gelip bize kimlik sordu. Özgür kimliğinin evde olduğunu söyledi. O esnada Özgür eve doğru koşmaya başladı. Polis hiçbir şey söylemeden ateş açtı. Biz havaya ateş açtığını düşündük. Sonrasında gördük Özgür’e ateş açılmış, olay yerine gittiğimizde ise Özgür yerde yaralı yatıyordu, polis bizi yaklaştırmadı, ambulans geç geldi ve de bekletildi, Özgür yarım saat can çekişti”. Polisin Arda’yı vurmasının ardından etraflarının çevrilerek gözaltına alındıklarını belirten A.O. “Darp edilerek gözaltına alındık. Karakolda olayın içinde olan polisleri teşhis ettik. Savcılıkta bir polis bana ‘senin de başın yanacak. Arda’dan kimlik istediğimizi, kaçma dediğimizi söyle. Yoksa başın yanar’ şeklindeki sözlerle üzerimizde baskı kurdu” dedi. Yine benzer şekilde silah sesini duyarak sokağa çıkanların olay yerinden uzaklaştırılmaları, tehdit edilmeleri de polisin organize olarak işlediği cinayetin üstünü örtme çabalarından başka bir şey değildir.

Mahkeme, katil polisin tutuklanması talebini reddederken “delilleri karartılma ihtimalinin olmadığını” öne sürmüştür. Zaten polis olayın hemen ardından cinayeti hasır altı etmeye kalkmış, olabildiğince tehdit vb. yöntemle toplanacak delil bırakmamaya uğraşmıştır. Esasında mahkeme de neyin nasıl yapıldığını çok iyi bilmektedir. Diğer yandan mahkeme heyetinin tutuklama reddine ilişkin “şüphelinin kamu görevlisi olması” ifadesi “şüphelinin polis olması” şeklinde okunmalıdır. Çünkü bugün cezaevlerinde yüzlerce çeşitli kamu emekçisi öğretmen, sağlık çalışanı vb. bulunmakta, mahkemeler bunda herhangi bir sakınca görmemekte, hatta “terörist” ilan edip tutuklama terörünü meşrulaştırmaya çalışmaktadır. “Devlet için kurşun atanlar” yıllardır bu topraklarda sırtı sıvazlanmıştır. Kapitalist düzende, muhalif de olsa sıradan sivil bir insan da olsa polis gerekli gördüğü yerde itina ile “etkisiz hale getirir” ve düzen mahkemeleri de katilleri koruyup kollar.

Fakat bütün buların hesabı er yada geç sorulacaktır. Asıl hesaplaşma kapitalist düzenin ve onun zor aygıtı olan devletin yıkılmasıyla, tarihin çöplüğüne gömülmesiyle son bulacak ve işte hesap defteri de o büyük gün geldiğinde kapatılacaktır.

C. Yiğit

 

 

 

 

Rum asıllı olmak soruşturma sebebi

 

Öğretmen Ahmet Sarıtaş, okulda Rum asılı olduğunu söylediği için “uyarı” cezası aldı.

Eğitimde gerici uygulamalar her geçen gün artıyor. Daha bir kaç gün önce gündeme gelen ve edebiyat klasiklerini dahi “sakıncalı” ilan eden gerici zihniyetin son icraatı, Rum olduğunu söyleyen öğretmene ceza vermek oldu.

Pendik Milli Eğitim Vakfı İlköğretim Okulu’nda öğretmenlik yapan Ahmet Sarıtaş 21 Aralık’ta kamu emekçilerinin iş bırakma eylemine katıldıktan sonra hakkında bir çok öğretmene olduğu gibi soruşturma açıldı. Ancak soruşturmanın sonuçlanmasının ardından Sarıtaş’a ulaşan evrakta “Okulda zaman zaman kendisinin Rum asıllı olduğunu dile getirdiği, ülkemizle gelişmiş ülkeleri kıyaslama anlamında düşüncelerini açıklarken, milli manevi değerlerimizin aşağılandığı algısının oluşmasına sebep verdiği” gerekçesiyle “uyarma” cezasına çarptırıldığı belirtiliyordu.

Ayrıca Sarıtaş’a okul değiştirme cezası da verildiği ancak bunun iptal edildiği öğrenildi.

İddiaların dayanağı ise Sarıtaş’ın bir gün Yunanistan ile ilgili bir tartışma sırasında diğer öğretmenlere kendisinin de Rum olduğunu söyleyip Yunanistan’da krize rağmen koşulların ve bir dizi hakkın Türkiye’den iyi olduğunu söylemesiydi.

Resmi olarak bu soruşturmanın açılması, NAZİ Almanyası’nda bile görülmeyecek bir uygulama zira en ırkçı faşist rejimler dahi bu gibi ırkçı uygulamaları fiili olarak uygularken resmiyette farklı biçimlerde sürdürürler. Ancak AKP faşizan uygulamalarını o derece pervasızlaştırmakta ki artık alt kademe bürokratlar da her tür gericiliği yasal olarak da sürdürebileceklerine dair büyük bir güven duymaktalar.