10 Mayıs 2013
Sayı: KB 2013/19

 Kızıl Bayrak'tan
İmralı sürecinde “ikinci aşama”
başlayacak mı?
Dinci-Amerikancı iktidarın saldırganlığı artıyor
Asıl marjinaller bir avuç sömürücünün
çıkarlarını koruyanlardır!
Dersim katliamı ve gerçekler!
Örtülü ödenek, aleni savaş!
DİHA muhabirleri
polis terörünü anlattı
Alevilere gerici kuşatma raporda
Sosyalist Kamu Emekçileri’nden
çağrı
İş güvencesine yeni bir darbe!
Sınıf hareketinden
Türk Metal’den
zoraki grev kararı
MİB MYK Mayıs Ayı Toplantısı
DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ile 1 Mayıs üzerine konuştuk
2013 1 Mayısı’ndan yansıyanlar ve
sınıf hareketine sunduğu imkânlar
Kırşehir’de 1 Mayıs’ta
yaşananlar üzerine
Her yer Taksim, her yer direniş
Taksim’de Deniz anmalarına polis terörü
Komünistler Denizler’i mezarları
başında andı
İzmir BDSP’den Denizler anması
Denizler mücadele sloganlarıyla anıldı!
İsrail saldırısının ardından
Lavrov-Kerry görüşmesi
Neo-nazileri “yargılama tiyatrosu” başladı
İstanbul’a 3. havalimanı ihalesi sonuçlandı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

DİHA muhabirleri polis terörünü anlattı…

Devlet politikalarını teşhir etmeye devam edeceğiz!”

 

- Galatasaray Lisesi önünde Denizler’in katledilişinin 41. yıldönümünde gerçekleştirilen anmayı muhabir olarak izlemeye gitmiştiniz. Fakat gözaltına alındınız. Neler oldu anlatır mısınız?

Rojda Korkmaz: Muhabir arkadaşım Sevdiye Ergürbüz ile Taksim Galatasaray Lisesi önünde haber takibi yapıyorduk. Polisin Denizleri anmak için bir araya gelen BDSP üyelerine tazyikli su, gaz ve copla saldırması üzerine, polisin girdiği sokağa yönelerek haber takibine devam etmek istedik. Bu sırada sivil giyimli ve yüzünde gaz maskesi olan bir polis kolumdan tutarak beni gözaltına almaya çalıştı. Basın olduğumu belirttikten sonra kolumu bırakarak yanımdan uzaklaştı. Bu sırada biz de haber takibi yapmak için sokağa yöneldik. Sokağa girerek barikat kuran polisi görüntülemeye çalışırken resmi giyimli bir amir yanındaki iki çevik kuvvete beni göstererek, “alın bunu” diye bağırdı. Basın olduğumu ve önce kimliğime bakmaları gerektiğini defalarca kez belirtmeme rağmen kollarımı plastik kelepçe kullanarak ters kelepçelediler ve bir başka polis de bağırmamam için elleriyle ağzımı kapattı. Bu sırada duruma müdahale etmek için yanıma gelen ve basın olduğumuzu söyleyen muhabir arkadaşım Sevdiye Ergürbüz de polisler tarafından alıkonuldu. Ellerim kelepçeli iken kameramı almak istediler vermeyince sağ kolumu tutan polis sağ el başparmağımı geriye doğru büktü, sol kolumdaki polis ise saçlarımdan tutarak kafamı öne doğru eğdi. Bu sırada olayı görerek yanımıza gelen gazeteci arkadaşımız Zeynep Kuray da bizimle aynı muameleye maruz kalarak alıkonuldu. Bizi alıkoyan polisler beni, Zeynep’i ve Sevdiye’yi yol boyunca darp ederek çevik aracına götürdüler. Beni sürükleyerek getirdikleri çevik aracında kameramı elimden çekerek almaya çalıştılar. Ben kameramı vermeyince sağ tarafımdaki polis bana küfrederek tokat attı. Bu sırada aracın dışındaki bir başka sivil polis bizim basın olduğumuzu belirtmesi üzerine hiçbir şey olmamış gibi bizi araçtan indirdiler. Sorumlu amire basın olduğumuzu, bu yapılanın yasal olmadığını ve beni darp eden polisi teşhis etmek istediğimi çünkü şikâyetçi olacağımı söyleyince de, “git nereye şikayet edersen et, git kendin teşhis et. Beni ilgilendirmez” şeklinde alaycı bir şekilde cevap verdi.

Sevdiye Ergürbüz: Çevik kuvvet anma gerçekleştirmek isteyenlerin etrafını sararak coplamaya başladı ve ardından biber gazı kullanarak kitleyi ara sokağa kadar sürükledi. Bunun ardından yaşananları ajansa bildirmek için telefonla konuşuyordum. Rojda’yı gözaltına almaya çalıştıklarını görünce basın olduğumuzu söyleyerek yanlarına gittim ve iki çevik kuvvet kolumu arkaya doğru bükerek beni de gözaltına almaya çalıştı. Israrla basın olduğumuzu ve basın kartlarımızı gösterebileceğimizi söyledim, ancak hiçbir şekilde dinlemediler. Karga tulumba çevik kuvvet otobüsüne bindirildik. O sırada yanımıza gelen Zeynep Kuray da gözaltına alındı.

 

- Devlet ve polis terörünün toplum üzerinde giderek arttığı bu dönemde, devrimci-ilerici basına ve Kürt basınına yönelik tırmandırılan baskıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rojda Korkmaz: Türkiye’de özgür basına yönelik katliam, baskı ve sindirme politikaları, özellikle 1990’lı yıllardan beri devlet politikasıyla paralel olarak günümüzde de devam ediyor. Özgür basın emekçisi arkadaşlarımız geçmişte sokak ortasında katledilirken, bugün cezaevlerinde tutsak edilerek susturulmaya çalışılıyor. İşte, AKP hükümetinin “ileri demokrasi”si tam da bu noktada kendi kendini çürütüyor. Yani onların ileri demokrasi anlayışları, “sizi öldürmediğimize dua edin” halidir. Bu saldırılar devletin kendisi gibi olmayanları susturmaya, korkutmaya yönelik sistematik politikalarının ürünüdür. Çünkü o, bunu yapabildiği oranda taşeronluğunu yaptığı sistemi ayakta tutabilecek, devamlılığını sağlayabilecektir. Bu nedenle, AKP hükümeti taşeronluğunu yaptığı sistemin iktidarını rahatsız eden ve onun politikalarını teşhir eden özgür, devrimci basını susturmak için, başta burjuva basın olmak üzere sistemin tüm ideolojik aygıtlarını kullanarak pervasızca saldırı politikaları geliştiriyor. Aslında üzerinde durulması gereken en önemli nokta, basın emekçilerine ve ezilenlere yönelik bu saldırıların her defasında, boyutu her ne olursa olsun burjuva basın tarafından ya meşrulaştırılıyor ya da görmezden geliniyor olması. Bu durum toplumsal algıyı belirleyen temel etkenlerden birini oluşturuyor. Dolayısıyla, 1990’lı yıllarda gazete binalarımızın bombalanması, onlarca basın emekçisi arkadaşımızın katledilmesi, bugün halen 62 gazeteci arkadaşımızın cezaevinde olması ve bu saldırı, baskı ve imha uygulamalarının halen devam ediyor olması devletin ideolojik aygıtlarının işbirliği sonucunda gelişen politikaların sonucudur. Ancak bizler özgür basın mirasını kimden aldığımızın farkındayız. Kimliğimiz ve dilimiz bellidir. Bu bilinçle başta Kürt halkı olmak üzere ezilen, yok sayılan, hakları gasp edilen tüm halkların, emekçilerin, kadınların sesini duyurmaya, devlet politikalarını teşhir etmeye devam edeceğiz. 

Sevdiye Ergürbüz: Hayatın her alanında, toplumun her kesimine uygulanan baskı kendini son dönemde Taksim yasağı ile gösterdi. 1 Mayıs’tan beri biz de polis şiddeti aracılığıyla kurulmak istenen bu baskıyı belgelemeye çalışıyoruz. Bu baskı bizzat yakından gördüğümüz haliyle insanların yaşam hakkına doğrudan kasteden bir hal aldı. Hekimler, biber gazının “amacına uygun” kullanımının bile sakıncalı olduğunu vurgularken, biber gazının ateşli bir silah olarak kullanıldığı, insanların hedef alınarak, kafalarından, gözlerinden vurulduğu günler yaşıyoruz. Biz de, tabii ki basın olarak bu yaşananları aktarmak zorundayız. Basına yapılan saldırı, bireysel olarak yarattığı ihlalin haricinde bir de halkların haber alma, öğrenme hakkını ihlal ediyor. 5 Mayıs’ta yapılmak istenen de oydu. Çevik kuvvet anma yapmak isteyenlere hukuksuzca saldırdı ve biz bunu belgeleyince de hedef olduk.

Bu, daha önce olmamış bir şey değil. 90’lı yıllarda gazetecilerin sokak ortasında infaz edildiğini, gazete binalarının bombalandığını hepimiz biliyoruz. Devlete yedeklenmeyen, toplumu, insani değerleri merkez alan bir gazetecilik anlayışı benimsemenin nelere yol açtığını her dönem gördük. 2011 yılında Kürt basınına ‘KCK’ adı altında bir operasyon düzenlendi ve onlarca basın emekçisi tutuklandı. Tüm bu baskılar ülkedeki hukuksuzluk sürdüğü sürece olacaktır.

Tüm bunların ötesinde orada hedef olmamızın bir diğer nedeni de kadın olmamızdır. Devlet, her alanda olduğu gibi medyada ve basında da kadınların özne olmasını istemiyor. Devlet erkek medya istiyor. Uygulanan şiddetin kadınların gözünden, kaleminden teşhir edilmesinin devlet aklını daha çok rahatsız ettiğini düşünüyorum.

Öte yandan orada bulunan ana akım medya mensuplarının biz gözaltına alınırken kameralarını kayda almaması da devletin ana akımdaki gazetecilere sansür uygulamasına gerek kalmadığının ispatıdır. Türkiye’de ana akımda çalışan her muhabir otosansürü içselleştirmiş durumda. Devletin onlara neyi yazıp yazmayacağını söylemesine hiç gerek yok. Onlar zaten neyin devleti rahatsız edeceğini bilip yazmıyorlar. 

Kızıl Bayrak / İstanbul