19 Nisan 2013
Sayı: KB 2013/16

 Kızıl Bayrak'tan
MESS Grup TİS sürecinde kritik gelişmeler ve görevler
Emperyalist barbarlığa ve kapitalist köleliğe karşı 1 Mayıs’ta alanlara!
Direniş, grev ve 1 Mayıs!
Sınıf devrimcileri
1 Mayıs’a hazırlanıyor
Anayasal hayallere karşı sınıfın devrimci programını yükseltelim!
Akil İnsanlar Heyeti
“ikna” turlarına başladı
Kıdem tazminatının gaspına, taşeronluğa karşı mücadeleye!
İş cinayetlerine karşı mücadeleye!
“Bu şiddet sona Ers!n!”
Demiryollarında grev!
“İnşaat işçileri örgütleniyor!”
Daiyang–SK Metal İşyeri Temsilcisi
Ali Rıza Köse’den açıklama

Kürt Sorunu Üzerine Konferanslar... /6
Stratejik zaaf içinde kısır döngü - H. Fırat

HDK ve “barış” süreci
Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayları’ndan mücadele çağrısı
Kuluçkaya yatmak, sınıfsal öfke ve kini biriktirmek ve büyütmek - Volkan Yaraşır
Venezuela’da sınıf çatışmaları sertleşiyor!
PYD’den gerici muhalefete katılma sinyalleri
Demiri büken ustalar Leydi’yi uğurlarken - T. Kor
Gerici-faşist çetelerin saldırıları boşunadır!
Faşist-gerici ablukaya kitlesel yanıt
Özgürlük ve gelecek için 1 Mayıs’a!
“Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda”
“Burjuvazi katletmekle devrimcileri yok etmeyi başaramadı!” - H. Eylül
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

PYD’den gerici muhalefete katılma sinyalleri

 

ANF’nin haberlerine göre, Halep’teki Kürtlerin yaşadığı Şeyh Maksut ve Eşrefiye mahallelerinde çatışmalar, aralıklı olarak devam ediyor. Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) bağlı çetelerin mahalleye girdiği 29 Mart’ta başlayan çatışmalar, Baas yönetimi ile Kürt hareketi arasındaki zımni ateşkesi sona erdirme riskini arttırmış görünüyor. 

Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) lideri Salih Müslim tarafından ANF’ye yapılan açıklamanın içerdiği mesajlar, Suriye’deki Kürt hareketinin hem Türk devleti hem emperyalistler güdümündeki gerici muhalefete bir yönelim içinde olduğu izlenimi veriyor. Bu böyleyse eğer, PYD, son derece kaygan bir zemine doğru yol alıyor demektir.

NATO’yu Suriye’ye çağıran koalisyona katılma isteği

PYD lideri Müslim, 13 Nisan’da ANF’de yayınlanan açıklamasında, “Suriye Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonuna (SUK) gelince, görüşme kabul ederlerse biz varız, katılacağız bu koalisyona. Ki biz inanıyoruz ki Kürtsüz yapamayacaklar” diyor.

Müslim’in açıklamaları şu ifadelerle devem ediyor, “Onlarla aramızdaki bazı kişilerle ilişkiler var. Onlarda ciddi olarak tartışıyorlar. Örneğin Ahmed Muaz el Hatib’in (SUK Başkanı) verdiği bir istifa vardı. Geri döndürmek istiyorlar, kendisi Kürtler olmazsa ben dönmem diyor.  Şartı var yani. Kendisi dönmesi için Kürtlerin içinde olması gerekiyor. Kürtler içinde olursa o zaman Kürt Yüksek Konseyi olacak, başka birisi değil…”

Müslim’in, kabul ederlerse katılacağız dediği bu koalisyon, emperyalistlerle bölgedeki karşı-devrimci cephenin güdümünde olan, dinci-gerici bir oluşumdur. Müslim’in adını andığı Müslüman Kardeşler şeyhi Muaz el Hatip, hem NATO hem ABD’den Suriye’ye müdahale etmesini talep ettiğini, Katar’ın başkenti Doha’da yapılan Arap Birliği zirvesinde, utanıp sıkılmadan açıklamıştı. 

SUK ABD’nin, AKP iktidarının ve Katar emirinin destek ve yönlendirmesiyle hareket eden dinci-gerici bir oluşumdur. Hal böyleyken, PYD lideri Müslim’in, bu oluşuma katılmak için çağrı beklemesi, son derece talihsiz bir durumdur. Zira SUK’a katılmak, gerekçe veya niyet ne olursa olsun, sonuç itibariyle emperyalistler güdümündeki karşı-devrimcilerin değirmenine su taşımak anlamına gelecektir.

Bu arada  Müslim, ÖSO’ya bağlı “Faruk Tugayı” adlı silahlı çeteyle anlaştıklarını da açıklıyor. Oysa bu çete işkence, tecavüz, cinayet, yağma, göç ettirme gibi icraatlara imza atan, sicili kirli/kanlı bir oluşumdur. Vurgulamak gerekiyor ki, bu karşı-devrimci güçlerden Kürt halkı adına medet ummak, abesle iştigaldir.

Belirtmek durumundayız ki, SUK’a katılmak, Kürt halkının özgürlüğü uğruna mücadele etmek için kurulan bir hareketin meşruluğunu, ilerici-devrimci güçler nezdinde tartışmalı hale getirecektir.

AKP’ye diyalog çağrısı…

PYD’nin hem siyasi hem askeri liderleri tarafından yapılan çok sayıda açıklamada ifade edildiği üzere, AKP iktidarının desteği ve yönlendirmesi ile hareket eden silahlı çetelerin saldırıları başlayana kadar, Kürt bölgeleri Suriye’deki yıkıcı savaşın dışında kalmıştı.

Silahlı çetelerin Kürt halkı üzerine salınması şaşırtıcı olmadı, zira Tayyip Erdoğan’la müritleri, PYD belli kentlerde denetimi ele geçirdiğinde, buna seyirci kalmayacaklarını ilan etmişlerdi. Hal böyleyken, Salih Müslim, AKP iktidarıyla da işbirliği yapmak istediklerini, aynı açıklamada dile getiriyor. Ancak bunun için herhangi bir şartın koşulmaması gerektiğini de ekliyor.

Müslim’in böyle bir kayıt koyması, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “üç şartı yerine getirirse PYD’yi muhatap alırız” açıklamasından kaynaklanıyor.

Ahmet Davutoğlu, PYD’yi, Baas rejiminin yanında yer almamak, Suriye halkının seçimle işbaşına getireceği parlamento oluşana kadar emrivaki yapmamak, Türkiye’de “teröre” destek vermemek koşuluyla muhatap alacaklarını açıklamıştı.

Davutoğlu’nun dayattığı şartları kabul etmediklerini ifade eden Müslim, Türk hükümetiyle koşulsuz bir şekilde görüşmeye hazır olduklarını vurguluyor.

Salih Müslim’in aynı anda hem SUK’a katılmaya hem Türk devletiyle işbirliği yapmaya hazır olduklarını ilan etmesi, PYD’nin, emperyalistler güdümündeki gerici güçlere doğru dümen kırmaya hazır hale geldiğine işaret ediyor.

Gericilerle işbirliği ezilen hakları özgürleştiremez

PYD’nin bu talihsiz yönelimi; ister İmralı’da devam eden gizli pazarlıklardan kaynaklansın, ister alanda yaşanan bir sıkışmanın sonucu olarak gündeme gelsin, sonuç değişmiyor; dinci-gerici AKP iktidarı ve emperyalistler güdümündeki SUK’la aynı mevziye girmek…

Hem Türk devleti hem SUK, Ortadoğu’daki karşı-devrimci cephenin bileşenleri arasında yer alıyor. Tepesinde emperyalist/siyonist güçlerin bulunduğu bu cephenin amacı sadece Baas yönetimini devirmek değil, bölgeyi etnik, dinsel, mezhepsel temelde parçalamak, halkları birbirine kırdırmak ve köleleştirmektir. Böyle bir plandan Kürt halkı payına özgürlük çıkabilir mi?

ABD-Türkiye-İsrail koalisyonu, kokuşmuş ortaçağ zihniyetli körfez şeyhleri­­­ ile Müslüman Kardeşleri içeren bu cepheye yedeklenmek Kürt halkına özgürlük değil, olsa olsa yeni felaketler getirebilir. Nitekim PYD’nin ÖSO çeteleriyle anlaşmasından sonra çatışmaların Kürt mahallelerine taşınması, bunun ilk işaretlerini veriyor. Kürt kaynakları, göç edenlerin sayısının şimdiden yüz bini aştığını belirtiyorlar. Olayların seyrine bakılırsa, yazık ki, Suriye’deki yıkıcı savaşın Kürt mahalle ve kentlerine yayılma olasılığı artıyor.

Tekrar vurgulayalım ki, Kürt halkı dahil, tüm Ortadoğu halklarının kardeşleşmek ve emperyalizme, siyonizme ve onlar adına tetikçilik yapan dinci gericiliğe karşı mücadele etmek dışında bir çıkış yolları bulunmuyor. Bölge halklarının kaderi birbirine bağlanmıştır. Halkları parçalayıp köleleştirmeyi hedefleyen emperyalist/siyonist plan bozulmadığı sürece ne Kürt halkının ne diğer halkların payına özgürlük düşmeyecektir.

 

 

 

 

17 Nisan Filistinli Esirler Günü’nde eylemler

 

Cenevre anlaşmasına göre “savaş esiri” kabul edilen İsrail zindanlarındaki Filistinli tutsakların sorunları, aylardan beri Filistin halkının önemli gündemlerinden birini oluşturuyor. Zira İsrail zindanlarında baskı, işkence, keyfiyet ve kaba hak gaspları, Siyonist yetkililer için “sıradan icraat” sayılıyor. Son haftalarda biri işkenceyle diğer tedavi edilmeyerek iki tutsağın katledilmesi, esirler sorununu Filistin halkı açısından daha da önemli hale getirdi.

Yaklaşık 8 aydır süresiz açlık grevinde bulunan Samir el-İsavi, tutsak yakınları ve tutsaklarla dayanışma örgütlerinin düzenlediği eylem ve etkinliklerde simge isim haline geldi. Keyfi bir şekilde tutuklanan el İsavi, eylemini serbest bırakılana kadar sürdürme kararı almıştı.

Tutsak yakınları, tutsaklarla dayanışma örgütleri ve emekçilerin katılımıyla gerçekleştirilen eylemlerde, Filistinli esirlerle dayanışma şiarları yükseltilirken, tutsaklar özgürlüğüne kavuşana kadar mücadelenin devam edeceği ifade edildi.

Filistin Yönetimi’nin uluslararası anlaşmaların esirlere tanıdığı haklara dayanarak Siyonist rejime karşı hukuksal mücadele başlatmasını talep eden tutsak yakınlarıyla tutsaklarla dayanışma örgütleri, ırkçı-siyonizme karşı her koldan mücadele edilmesi gerektiğini vurguladılar. İsrail zindanlarındaki tutsakların, ancak farklı cephelerde yürütülecek bir mücadele ile özgürlüklerine kavuşabilecekleri öne çıkan bir diğer vurgu oldu.

Filistinli Esirler Günü dolayısıyla gerçekleştirilen eylem ve etkinliklere Gazze’deki Hamas ile Batı Şeria’daki El Fetih yönetimlerinin ise kayda değer bir ilgi göstermedikleri bildirildi. Görünen o ki, kendi hapishaneleri Filistinli gençlerle dolu olan her iki yönetim de, esirler konusunda açık tutum almaktan uzak duruyor.

Esirler günü vesilesiyle açıklama yapan tutsaklar ise, taleplerinin karşılanması için ırkçı-siyonist rejime 45 gün süre tanıdılar.

Tutsaklar adına yapılan açıklamada, bu süre içinde taleplerinin İsrail yönetimi tarafından karşılanmaması durumunda, farklı eylem biçimleriyle siyonist zindanlardaki direnişin daha güçlü daha kitlesel bir şekilde devam ettirileceği belirtildi.

236’sı çocuk, 1200’ü hasta, 120’si hakkında herhangi bir dava açılmadan (idari tutuklu) tutuklanan, toplam 4 bin 900 Filistinli tutsak, halen İsrail zindanlarında tutuluyor…