05 Nisan 2013
Sayı: KB 2013/14

 Kızıl Bayrak'tan
“İmralı sürecinin” yeni aşaması
Sermaye ve düzeninden bağımsız, bürokratik yozlaşmadan arınmış devrimci bir DİSK için öncü işçiler görev başına!
İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için
1 Mayıs’a!
“Geri çekilme” tartışmaları sürüyor
4+4+4 gericiliğine son!
“Sınıfın devrimci tutumunu
ortaya koymayı amaçlıyoruz!”
“Kurultay önemli bir eşiktir!”
MESS dayatmalarına karşı Birleşik Metal-İş’ten yürüyüşler
Türk Metal’den “uyuşmazlık” eylemleri
Bosch işçileri direnişte!
MİB MYK Nisan Ayı Toplantısı

Ulusal sorun ve kuyrukçu sol
H. Fırat

Çin’de ‘yeni dönem’
Geleneksel Paskalya yürüyüşleri
Latin Amerika’da sol dalga
Fas’ta sendikalar
dinci-gerici hükümeti uyardı
Kapitalist kriz kıskacında Kıbrıs
Halep’te çatışmalar
Kürt mahallelerine sıçradı
1 Mayıs’ta kavga alanlarına!
Genç komünistler
Çayan’ın mezarı başındaydı!
ON’ların mirası
komünistlerin elinde!
Avukatlara yönelik polis terörü sürüyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Avukatlara yönelik polis terörü sürüyor…

Polis terörüne karşı mücadeleye!

 

Sermaye devleti toplumsal yaşamın tüm alanlarına yaydığı terörü artırıyor. Avukatlar da bu terörden fazlasıyla paylarını alıyorlar. Genelde toplumsal yaşamın tüm alanlarına, özelde avukatlara yönelik saldırıların temel nedeni emperyalist-kapitalist sistemin gerici çıkarları açısından tehdit olan herkesi baskı altına almaktır. Daha önce ÇHD Genel Başkanı ve yöneticilerine dönük gözaltı ve tutuklama terörüne yeni bir halka daha eklendi. İstanbul Barosu avukatlarından Bülent Kurt polis terörüne maruz kaldı.

Avukat Bülent Kurt müvekkilleri olan Ali Sarıkaya ve Ahmet Sarıkayı’nın gözaltına alınmasının ardından karakola gitti. Karakolun girişinde iki polis tarafından tartaklandı. Tartaklanma görüntüleri ortaya çıktı. İşkenceci polisler Avukat Bülent Kurt’tan şikayetçi oldular. Bülent Kurt’ta polislerden şikayetçi oldu. Savcılık polisin şikayetini inceledi. Bülent Kurt’un direnme eylemini gerçekleştirmediği kanaatine vararak dosyayı kapattı. Buna rağmen Adalet Bakanlığı soruşturma izni verdi.

Avukat Bülent Kurt yaptığı açıklamada yaşananları kamuoyu ile paylaştı. Bülent Kurt her şeyin Urfa’lı iki kişinin PKK’li olmakla suçlanmasıyla başladığını belirtti. Bu nedenle karakola giden Bülent Kurt hakarete maruz kaldığını belirtti. Kurt iki polis tarafından tartaklandı ve nezarethaneye kondu. Avukat Bülent Kurt’un açıklamalarını kamera görüntüleri ve bilirkişi raporu da doğruladı. Tüm bu kanıtlara rağmen Adalet Bakanlığı’nın izni ile “polise direnme suçlaması” ile Bülent Kurt hakkında dava açıldı. Dava İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Polislerin yargılanıp, yargılanmayacakları ise henüz netleşmedi.

AB polisi baskı ve işkencede sınır tanımıyor…

Tüm bu yaşanan baskı ve işkenceler, geçtiğimiz yıllarda yeniden düzenlenen Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile yasal zemine kavuşturulmuştu. PVSK’da yapılan değişikliklerden güç alan polis baskı ve işkencenin dozajını iyice artırdı. Polis kurşunu ve şiddeti nedeniyle yaşanan ölümler hızla artmaya başladı. Kolluk güçleri son dönemde hukukçuları da hedefe çaktılar. Avukatlar da polis teröründen paylarını almaya başladılar. ÇHD operasyonu sürecinde yaşananlar, bu durumun en açık kanıtıdır.

Avukatlar açısından karakolda müvekkilleriyle görüşmek tam bir işkenceye dönüşmüş bulunuyor. PVSK’dan güç alan kolluk güçleri görevlerini yapmaya çalışan Avukatlara şiddet uygulama konusunda en ufak bir tereddüt yaşamıyorlar. Avukatların tekme tokat dövüldükten sonra dışarı atılması türünden olaylar normalleştirilmek isteniyor.

Son olarak Avukat Bülent Kurt’un yaşadıkları polisin yasalarla belirlenmiş resmi hukuku dahi ayaklar altına aldığının en açık kanıtıdır. Üstelik bu pervasızlığa üst makamların tümü göz yummakta, son olayda olduğu gibi Adalet Bakanlığı mağdurların yargılanması kararlarının altına imza atmaktadır.

Bir yandan faşist sermaye devleti sözcülerinin ağzından demokratikleşme masalları dökülüyor, öte yandan polis terörü yaygınlaşıyor. Polislerin sokak ortasında yaptığı işkenceler artarak sürüyor. Polis istediği kişileri ve araçları “suç işleyebilir” gerekçesiyle durdurabiliyor. Kimliklerine el koyabiliyor.

Sermaye iktidarı, sömürü, baskı ve devlet terörü üzerine kurulmuştur. Polisin, Avukat Bülent Kurt’a karakolda uyguladığı terörün kaynağı, sermaye devletidir. Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu polisin işçi ve emekçilere yönelik terörünü meşrulaştırmanın araçlarından biridir.

Sermaye düzenin bekçileri olan kolluk güçlerinin faşist şiddetine en büyük desteği yine bizzat sermaye devleti verdi. Devlet terörünün iyi bir icracısı olan kolluk güçleri kolayca yüksek makamlara tırmanabildi. “Bin operasyon”a imza atmakla, cinayetlerle, katliamlarla övünen Mehmet Ağar vb. polis şefleri üst görevlere yerleştirildi.

Adalet Bakanlığı kolluğu korumaya ve kollamaya devam ediyor

Mahkeme savcısı Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne yazdığı yazıda, “Direnme eyleminin Kurt tarafından gerçekleştirildiğine dair delil elde edilemediği gibi bu konuda kanaatin de oluşmadığı” için koğuşturma verilmemesini istedi. Buna rağmen Ceza İşleri Genel Müdürlüğü kovuşturma izni verdi.

Avukat Bülent Kurt’un yargılanması için düğmeye basan Adalet Bakanlığı’nın ilk kirli icraatı bu değildir. Adalet Bakanlığı daha önce de birçok kirli icraatın altına imza atmıştır. Adalet Bakanlığı halen birçok cezaevinde tutsaklar arasındaki sosyal teması engellemektedir. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan politik tutsaklar üzerindeki tek kişilik hücre işkencesi sürüyor. Havalandırma hakları ise 1 ile 4 saat arasında sınırlandırılıyor. Tutsakların hapishaneye her girişlerinde çırılçıplak soyularak aranması vb. onur kırıcı uygulamalar sürüyor. Uygulamaya boyun eğmeyen tutsaklar “görevli memura direnme ve hakaret etme” vb. sudan gerekçelerle hücre cezalarına maruz bırakılıyorlar.

Son dönemde avukatlara yönelik olarak yoğunlaşan baskı ve şiddetin asıl mesajı işçi ve emekçilere yöneliktir. Zira işçi ve emekçilerin iradesi teslim alınmak isteniyor. Peki neden? Çünkü işçi ve emekçiler teslim alınmadan emperyalist savaş ve kapitalist sömürü politikalarının başarıya ulaşması mümkün değildir. Sosyal yıkım programlarının hayata geçirilmesi ham bir hayaldir.

Düzen ve devrim cephesi arasındaki çatışmanın en çıplak haliyle yaşandığı, düzenin saldırılarının avukatları da kapsayacak şekilde genişlediği bu dönemde uygulanan devlet terörüne karşı örgütlü devrimci mücadeleyi yükseltmek gerekiyor. Yapılması gereken emperyalist savaşa, kapitalist sömürüye, faşist baskı ve işkencelere karşı devrimci mücadeleyi yükseltmek, devrimci sınıf mücadelesini büyütmektir. Bu mücadeleyle elde edilecek kazanımlar genelde faşist devlet terörünün, özelde avukatlara yönelik polis şiddetinin son bulması için önemli bir adım olacaktır.

 

 

 

 

ÇHD hapishane raporunu açıkladı

 

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi Cezaevi İzleme Komisyonu, Tekirdağ 1 ve 2 No’lu Cezaevi’nde yaptığı incelemeler sonucunda hazırladığı Mart 2013 Hak İhlalleri Raporu’nu, 1 Nisan günü yaptığı basın toplantısı ile kamuoyuna açıkladı.

İstanbul Barosu Orhan Adli Apaydın Konferans Salonu’nda yapılan toplantıyı, Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi Cezaevi İzleme Komisyonu’ndan avukatlar Halil Kocabaş, Ekim Bilen Selimoğlu ve Evrim Deniz Karatana gerçekleştirdi.

Yaklaşık 50 tutuklu ve hükümlü ile yapılan görüşmeler sonucunda hazırlanan rapor, sağlık, yiyecek, sohbet hakkı, kitap-dergi-gazete okuma ve edinme, işkence ve kötü muamele, radyo edinme hakkı, açık ve kapalı görüş, iletişim, dilekçe, infaz hakimliğine başvuru ve diğer haklar olarak ayrılarak sıralanıyor.

Raporda, kitap sınırlamasının mahkumların ve kamuoyunun tepkisi ile geri çekildiği de hatırlatılarak şu ihlallere değiniliyor:

- Göz doktorunun gelmemesi, çözücü müdahalelerde bulunmaması. Cezaevi doktorunu sevkleri 10-15 gün ertelemesi,

- 10 kişi ile 10 saat olan sohbet hakkının, 6 kişi ve 6 saat olarak 2,5 ve 3,5 saatlere bölünerek uygulatılması,

- Bayella marka sağlıksız gıdaların tutuklulara verilmeye devam edilmesi,

- Kürtçe yayın yapan radyoların dinlenmesinin önlenmesi için radyoların toplanması,

- Mektupların en az bir ay gecikmeyle verilmesi, mektupların üzerinin karalanması ve fotokopisinin verilmesi,

- İnfaz hakimliğine verilen itirazların hiçbirisinin kabul edilmemesi,

- Ayağında platin olduğu hapishane yönetimi tarafından raporlandığı halde, Mehmet Kocalar adlı mahkumun sürekli ince arama dayatması yapılarak işkenceye tabi tutulması,

- Hücrede renkli kalem çıkması nedeni ile tutukluların saldırıya uğraması ve sürgün sevke uğratılması.

Toplantıda, tutuklulara yönelik keyfi nedenlerle saldırıldığını, soruşturmalar açıldığını ve cezalar verildiği vurgulanarak, bu yöntemlerle infazların yakıldığına dikkat çekildi. Şu an bir çok tutuklunun bu yolla tahliyelerinin ertelendiği ifade edildi.

Kitap uygulamasının özellikle siyasi tutuklulara yönelik olduğu vurgulanan toplantıda, tutukluların politik kimliklerine bir saldırı uygulamasına dönüştürüldüğü ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul