2 Kasım 2012
Sayı: SİKB 2012/10 (43)

 Kızıl Bayrak'tan
Açlık grevleri kritik bir aşamada
Direniş sermaye devletinin açmazını derinleştiriyor
Polis terörüne rağmen 'topyekûn direniş!'
“Tutsakların talepleri
kabul edilmeli!”
Zindanlarda direnmek
bir büyük devrimci gelenektir!
29 Ekim’de yaşananlar ve ötesi
Paylaşılamayan bir cumhuriyet
Grev hakkı grev yapılarak
kazanılır
2013 bütçesi açıklandı
İzmir Birleşik Taşımacılık Sendikası
(BTS) Başkanı Bülent Çuhadar ile TCDD’nin özelleştirilmesi gündemli konuştuk!
TKİP IV. Kongresi toplandı!
İstanbul Etkinlik Hazırlık Komitesi Sözcüsü ile konuştuk
Ekim Devrimi, Leninist Parti diyalektiği
Birlik ve kardeşlik çağrısı büyüyor!
Alman kapitalist tekelleri büyürken, toplum yoksullaşıyor!
İşçi ve emekçiler ayakta
Avrupa, işçi ve emekçi eylemleriyle çalkalanıyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Alman kapitalist tekelleri büyürken, toplum yoksullaşıyor!

 

Burjuva medya, kapitalist dünya krizle boğuşurken Alman tekellerinin büyüme trendlerini sürdürmesini Alman kapitalizminin başarısı olarak sunuyor. Krizinin nedenini ise Almanya dışındaki ülkelerin yanlış yönetilmesine bağlıyor.

Bu aynı süreç kapitalizmin genel bunalımından en çok etkilenen ülkelerin aşağılanması, kötü yönetilmesi ve rüşvetçilikle suçlanmasına eşlik eden Almanya’nın iyi, üstün ve yetenekli yöneticiler tarafından yönetildiği ırkçı-şoven propagandasıyla at başı yürütüldü. Devlet başkanlarından, savunma bakanlarına kadar uzanan geniş bir yönetici elitin rüşvetçiliği, bilim hırsızlığı (intihal) unutturulmaya çalışıldı. Alman tekellerinin üstünlüğü, Almanların yeteneklerine yorularak, faşist hareketlerin büyümesi için gerekli olan ırkçı-şoven toplumsal iklim sağlandı. Neonazi çetelerin eylem ve propaganda özgürlükleri devletin güvencesine alındı. Alman tekellerinin semirmesi sonucu toplumun yoksullaştırılması ve çalışma yaşamanın giderek daha barbar bir iklime doğru çekilmesi gerçeği şoven-ırkçı propagandayla gizlenmeye çalışıldı.

Servet ve sefaletin kutuplaşması derinleşiyor

Kapitalist sistemin krizi ve ondan çıkış yollarını tartışan, politika oluşturan burjuva politikacılardan, profesyonel ‘düşünce’ kuruluşlarına, burjuva iktisatcılardan sisteme yamanmış, kapıkulu üniversitelere ve burjuvazinin uşağı gerici sendika bürokratlarına kadar uzanan zevat, krizden çıkış için kapitalist üretimin daha çok geliştirilmesi gerici ve aldatıcı yalanlarında birleşiyorlar. Kapitalist üretim sürecini daha çok geliştirmenin kaçınılmaz sonucu olarak dış politikada emperyalist rekabet ve emperyalist savaşların tırmanması, içte ise yoksulluğun ve açlığın yagınlaşarak kitleselleşmesi gerçeği gizleniyor. Kapitalizmin gelişmesi kaçınılmaz olarak sermayenin daha çok büyümesine, merkezileşerek tekelleşmesine yol açarken karşı kutupta yoksulluk ve açlıkta aynı yoğunlukta artıyor. Kapitalist sistemi karakterize eden bu toplumsal gerçekler görmezlikten geliniyor.

Alman emperyalist devletinin iki kurumu, Federal Çalışma Bakanlığı ve Federal İstatistik Dairesi’nin yaptırdığı araştırma raporları da kapitalizmin toplumsal alanda yarattığı ve giderek derinleştirdiği yıkımı gözler önüne seriyor. İki kurumun araştırma sonçları malumun ilanından başka birşey değildir.

Federal İstatistik Dairesi’nin geçen hafta kamuoyuna sunduğu “2011’de Avrupa’da Yaşam” adlı rapora göre 2011’de Almanya’da yoksulluk oranı yüzde 19,9. Rapora göre, kapitalist gelişmenin zirvesindeki Almanya’da her beş kişiden biri yoksul. Kapitalizmin bundan ala iflasının ilanı olur mu?

Yayınlanan rapor kapitalist sistemdeki kadının ekonomik durumunu da gözler önüne seriyor. Rapora göre en çok yoksulluk tehdidi altında olanlar, yüzde 21,3’lük oranla kadınlar. Erkeklerde bu oran yüzde 18,5 dolayında. Yıllarca çalışıp emeklilik primi ödeyen emekliler arasındaki yoksulluk da yüzde 15,3.

Yaygınlaşan yoksulluk, “kapitalist gelişmenin” zirvelerinde yer alan Almanya’da nüfusun yüzde 10 ila 15’ini elektrik faturasını artık ödeyemez duruma getirdi. Elektrik şirketlerinden verilen bilgiye göre, her yıl ödenememiş faturalar yüzünden yaklaşık 600 bin hanenin elektriği kesiliyor. Kuzey Ren-Vestfalya Tüketiciyi Koruma Merkezi’nden Birgit Höltgen, özellikle düşük gelirlilerin sorun yaşadığına dikkat çekerek, “Elektrik faturasını ödeyemeyenler arasında çok sayıda emekli ve çocuğuna tek başına bakmak zorunda olan anne veya baba var” diyor (04 Mayıs 2012 basından).

İki dünyanın güçleri karşı karşıya geliyor

Burjuva ideologların bu duruma karşı çözüm (!) olarak ileri sürdükleri tek argüman ise, kapitalist gelişmenin daha çok sağlanması yalanıdır. Bu büyük bir yalandır, zira örnek olarak aldığımız ülkenin, Almanya kapitalizminin, az geliştiğini kimse iddia edemez. Aksine Alman ve diğer kapitalist ülkelerin ekonomileri çok geliştiği ve sermaye giderek daha çok merkezileştiği için, emperyalist rekabet keskinleşmekte ve buna bağlı olarak militarist harcamalar sürekli artmaktadır. Buna ters orantılı olarak ise yoksulluk ve açlık da kitleselleşerek katlanmaktadır. Gelir dağılımı da burjuva devletin zoruyla, burjuvazi lehine düzenlendiği için, bolluk içerisinde yoksulluk yaygınlaşmaktadır. Bu durum kapitalist toplumu eleştirerek, daha kapitalist gelişmenin şafağında “Bolluk, sıkıntının ve yoksulluğun kaynağı olur“ diyen ve kapitalist gelişmenin, yada moda değimle kapitalist kalkınmanın yol açacağı toplumsal yıkımı şaşmaz bir bilimsel öngörüyle ortaya koyan Fourier’in, öngörüsünün doğrulanması olmuştur.

Federal Çalışma Bakanlığı tarafından yapılan bir araştırma ise, 2030 yılından itibaren her 3 emekliden birinin sosyal yardıma muhtaç olacağını ortaya koyarak, bu öngörüyü yeniden teyit etti. Emeklilik yasalarında yapılan gerici değişikliklerle, emeklilik yaşının yükseltilmesinin yanı sıra, emelilik maaşının hesaplanmasındaki oranlarda da kapitalistlerin lehine köklü değişiklikler yapıldı. Gerici yasadan önce emekliye ayrılan birisi, aldığı net maaşın yüzde 51’ini emekli maaşı olarak kazanırken, kademeli olarak düşürülen bu oran 2030 yılında yüzde 43’e gerileyecek. Bakanlığın araştırması bu durumu şöyle ortaya koyuyor; “Bugün 2500 Euro brüt maaş alan ve 35 yıl boyunca bu maaşla çalışan bir kişi 2030 yılından sonra emekliye ayrıldığı zaman 688 Euro emekli maaşı alacak.” Bugünün kapitalist Almanyası’nda, yeni işe alınan hiçbir işçi ve emekçiye, brüt 2500 euro ücret verilmediği bir gerçektir. SPD’nin ileri sürdüğü ve hükümet partilerinin kabul etmediği en yüksek (!) asgari ücret talebi 8 eurodur. Bu durum bize kapitalist Almanya’daki toplumsal sefaletin bugünkü ve gelecekteki boyutlarının, Federal Çalışma Bakanlığı tarafından ortaya konlandan çok daha yıkıcı olacağını göstermektedir.

Sonuç olarak, kapitalist üretim sürecinin gelişmesi veya kapitalist kalkınmanın sağlanması, işçi sınıfı ve çalışan emekçiler için yoksulluğun aşılması bir yana sefaletin katlanarak artmasından başka bir sonuç yaratmıyor, yaratmayacak da.

Kapitalist-emperyalist sitemin varlığından kaynaklanan ve yıkılmadıkça da kaçınılmaz olarak yol açaçağı genel emperyalist savaş ve yıkımlarından sonra, üretici güçlerin tasfiyesi ve toplumsal zenginliklerin yok edilmesinin, yeniden üretim yapabilme olanağını sağladığı kısa süreli refah dönemleri (bu da ancak belli başlı emperyalist metropollerle sınırlıdır) dışta tutulursa kapitalist gelişmenin emekçi halklara verdiği tek şey bolluk içerisinde sefalet olmuştur. Kısa süreli ve sınırlı bir kesim için “refah” dönemleri de, insanlığın, doğanın, üretici güçlerin ve toplumsal zenginliklerin emperyalist savaşlarla yokedilmesinden sonra gelmiştir. Kapitalist-emperyalist sistem, kendi krizine, azami kar marjının düşmesine kapitalist sistem içerisinde‚ “çözüm” bulabilmek için, insanlığı bugün de yeni ve daha büyük bir yıkımın uçurumuna hızla yaklaştırıyor. Yeni bir genel savaşlar dönemini başlatıyor.

Fakat öte taraftan kapitalist barbarlığa karşı sermayenin karşıt kutbunda yer alan emekçi halklar ayağa kalkıyorlar. Burjuvazinin yıkım politikaları ve uygulamalarına karşı hareketleniyorlar. “Bizler” ve “onlar” diyerek sınfsal ayrımlarını ortaya koyuyorlar.” Kapitalizmin krizinin faturasını ödemeyeceğiz” şiarı etrafında milyonlar birleşiyor. Krizin kapitalist sistemden kaynaklandığını doğal yaşamları içerisinde öğreniyorlar. Bugün emekçiler kapitalizme karşı devrim ve sosyalizm şiarını yükseltiyorlar. Zaman tarihsel hesaplaşmaya doğru hızla akıyor. İnsanlık toplumu, yeni ve daha gürbüz bir devrimler dönemine giriyor. Emperyalist savaşlar döneminin anti-tezi olarak devrimci başkaldırı ve devrimlerin fırtınalı dönemleri başlıyor.

Geleceğin eylem şiarının sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm olacağı gerçeğini, bugün daha devrimci bilinç ve örgütlenme bakımından emekleme aşamasında da olsa proletarya ve emekçi hareketi ortaya koyuyor. Dünyanın kaderini sömürü düzenleri her geçen gün çöken ve çürüyen burjuvazi ile sınıfsal bilinç ve program açıklığına sahip komünizm güçlerinin arasındaki kavganın sonucu belirleyecektir.

Sıkı durun! Kaçmadık. Yenilmedik... Çünkü Spartaküs ateş ve ruh demektir, yürek ve can demektir, proleter devrimin iradesi ve eylemi demektir. Çünkü Spartaküs zafer özlemini, sınıf bilinçli proletaryanın mücadele azmini temsil etmektedir... Bunlar elde edildiği zaman, biz ister yaşayalım, ister yaşamayalım, programımız yaşayacaktır ve kurtulan halkların dünyasına egemen olacaktır. Herşeye rağmen!” (Karl Liebknecht)