2 Kasım 2012
Sayı: SİKB 2012/10 (43)

 Kızıl Bayrak'tan
Açlık grevleri kritik bir aşamada
Direniş sermaye devletinin açmazını derinleştiriyor
Polis terörüne rağmen 'topyekûn direniş!'
“Tutsakların talepleri
kabul edilmeli!”
Zindanlarda direnmek
bir büyük devrimci gelenektir!
29 Ekim’de yaşananlar ve ötesi
Paylaşılamayan bir cumhuriyet
Grev hakkı grev yapılarak
kazanılır
2013 bütçesi açıklandı
İzmir Birleşik Taşımacılık Sendikası
(BTS) Başkanı Bülent Çuhadar ile TCDD’nin özelleştirilmesi gündemli konuştuk!
TKİP IV. Kongresi toplandı!
İstanbul Etkinlik Hazırlık Komitesi Sözcüsü ile konuştuk
Ekim Devrimi, Leninist Parti diyalektiği
Birlik ve kardeşlik çağrısı büyüyor!
Alman kapitalist tekelleri büyürken, toplum yoksullaşıyor!
İşçi ve emekçiler ayakta
Avrupa, işçi ve emekçi eylemleriyle çalkalanıyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İstanbul Etkinlik Hazırlık Komitesi Sözcüsü ile konuştuk...

“Etkinlikler aracılığıyla işçi sınıfını
yeni Ekimler yaratma mücadelesine çağıracağız!”

 

- İzmir, Ankara ve İstanbul’da “İşçilerin birliği halkların kardeşliği” şiarıyla düzenlenen etkinlikler 3, 11 ve 18 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek. Etkinliklerin çalışmaları ise üç ilde tüm hızıyla sürüyor. Öncelikle etkinliklerin politik gündemlerinden ve ortaya çıkışından bahseder misiniz?

- İşçilerin birliği halkların kardeşliği şiarı ile gerçekleştirdiğimiz etkinliklerin üst başlığı -etkinliklerin aynı zamanda komünist hareketin 25. Mücadele yılı vesilesiyle yapılıyor olmasından dolayı- devrime hazırlanıyoruz biçimde. Kendi başına bu iki şiar bile birçok şeyi anlatıyor aslında. Bir yandan sömürüye baskıya, savaş ve saldırganlığa karşı işçilerin birliği halkların kardeşline vurgu yapılıyor. Diğer yandan ise tüm dünyada çelişkileri derinleşen ve insanlığı büyük bir yıkımın içerisine sürükleyen kapitalist düzenin yeni devrimlere gebe olduğu ve buna hazırlığın önemi vurgulanıyor.

Zira içerisinden geçmekte olduğumuz sürecin bir yanını emperyalist kapitalist düzen cephesinden gelen çok yönlü saldırılar oluşturmakta, işçi sınıfına, emekçilere ve ezilen halklara yönelik saldırılara her geçen gün bir yenisi eklenmektedir. Sürecin diğer yanını bu aynı durumun bir sonucu olarak sınıf mücadelesinde yaşanan gelişmeler oluşturmaktadır. Uzun yılardır biriken tepkilerin bir sonucu olarak bugün dünyanın dört bir yanında sömürü düzenini hedef alan kitlesel mücadeleler yaşanıyor. Bütün bu gelişmeler “krizler, bunalımlar ve devrimler döneminde” olduğumuzu olgusal olarak doğrulamaktadır.

Bugün milyonlarca işçiyi, emekçiyi açlığa ve sefalete mahkum eden kapitalist düzen çok yönlü bir krizin içerisinde debeleniyor. İktisadi krizin pençesinde boğuşan emperyalist-kapitalist dünyada emperyalistler arası egemenlik kavgaları gün be gün tırmanıyor. Emperyalist nüfuz mücadelelerinin kızışması savaşın ve saldırganlığın boyutlanması, silahlanma yarışının yeni boyutlar kazanması, faşist baskıların devreye sokulması, her türden burjuva gericiliğinin dünyanın her yerinde dizginlerinden boşalması gibi sayılabilecek tüm bu sorunlar düzenin içinde debelendiği krizin dolaysız sonuçlarıdır.

Elbette bu tablonun bir yerinde de işçi sınıfının-emekçilerin ve ezilen halkların mücadeleleri duruyor. Mısır’dan Tunus’a, Avrupa ülkelerinden ABD’ye kadar kapitalist sömürü düzeninin kapsamlı yıkım saldırılarına ve krizin ağır faturasına duyulan tepkilerin yarattığı eylemsel bir dalga var. Kitleler sokaklara çıkarak düzeni sorguluyor, kimi yerlerde devrim istediklerini dile getiriyorlar, kimi yerlerde kapitalist düzeni hedef alan şiarlar öne çıkıyor. Büyük sermaye gurupları bankalar hedef alınıyor. Grevler, genel grevler, direnişler, fabrika işgalleri birçok ülkede sık sık başvurulan eylem biçimleri oluyor.

Ülkemiz ve içerinde yer aldığımız coğrafya ise dünyada yaşanan tüm bu gelişmeler açısından önemli bir yerde duruyor. Emperyalist saldırganlığın ve nüfuz mücadelelerinin en yoğun yaşandığı bölge Ortadoğu. ABD emperyalizmi­­ Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirerek işbirlikçi iktidarlar yaratmak istiyor. Afganistan’da başlayarak Irak’la devem eden ve bir süre önce Libya ya müdahale ile tırmandırılan bu süreç, bugün de Suriye’ye yönelik saldırılar ile sürmektedir. Bu süreçlerde Türk sermaye devletinin aldığı tutum ise ortadadır. Ortadoğu’ya yönelik emperyalist müdahalelerde sermaye devleti, ABD emperyalizminin sadık bir hizmetkarı olarak hareket ediyor. Bunu Suriye’de yaşananlar üzerinden çıplak bir biçimde görmek mümkündür. Emperyalizmin kuklası ÖSO’nun Türkiye’de üslenmesi ve silahlandırılması, sermaye devletinin Suriye’ye yönelik saldırgan tutumları, özelinde Suriye’yi hedef alan savaş tezkeresinin meclisten alelacele çıkarılması gibi gelişmeler sermaye devletinin emperyalizme kölece bağımlılığının önemli birer göstergesidir. Sermeye devleti aynı zamanda dış politikasındaki bu yönelimlere bağlı olarak içeride de buna paralel tutumlar sergiliyor. Kürt halkına, Alevilere, devrimci ve ilerici güçlere yönelik saldırıların yoğunlaştırılması, faşist baskı ve terörün tırmandırılması sermaye devletinin hizmet ettiği emperyalist odakların çıkarları doğrultusunda şekillendirdiği dış politikanın bir devamı niteliğindedir.

Tüm bu gelişmeler ışığında bakıldığında devrime hazırlanmak vurgusu ile birlikte işçilerin birliği halkların kardeşliği şiarı, işçi sınıfı ve ezilen halklar açısından önemli bir yerde durmaktadır. Bizler komünist hareketin 25. yılı vesilesiyle “devrime hazırlanıyoruz” üst başlığı ile örgütlediğimiz etkinliklerde işçilerin birliği halkların kardeşliği şiarını öne çıkarıyoruz.

- Etkinlik hazırlıkları ile birlikte çağrılar da işçi ve emekçilere ulaştırılıyor. Önümüzdeki süreçte bu hazırlıklar kapsamında neler söyleyebilirsiniz?

- Etkinlik hazırlıkları bir süredir devam ediyor. Bugün hazırlıklar açısından zaten bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Hazırlıkların bir kısmını (teknik vb.) geride bırakmış bulunuyoruz. Bölgelerimizde alanlarımızda etkinlik çalışmasının güçlü örülmesi, olabildiğince yaygın bir çalışmanın ortaya çıkarılması için yapılan planlamalarımız mevcut. Amacımız bizzat bulunduğumuz alanların ötesinde tüm kente hitap eden, en geniş işçi emekçi kitlesine ulaşmayı hedefleyen, daha güçlü bir çalışma kapasitesi ortaya koyarak yeni güçlere ulaşan, bir takım araçlarla ilerici demokrat kamuoyunun gündemine de girerek desteklerini alan bir çalışma ortaya koymaktır.

Şunu belirtmeliyiz ki kitle etkinliklerini bir araç olarak değerlendirerek yukarıda ifade ettiğimiz gündemler çerçevesinde güçlü bir politik kitle çalışması yürütüyoruz. Var olan tüm olanaklarımızı en iyi biçimde kullanarak her türlü ilişkimizi bu açıdan değerlendirerek ve yeni ilişkiler geliştirerek faaliyet kapasitemizi zorlayan ve daha da güçlendiren bir biçimde süreci örmeye çalışıyoruz. İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna kadar, bir başka ifade ile Esenyurt’tan Gebze’ye kadar güçlü bir propaganda faaliyeti ile kitlelere ulaşmaya çalışıyoruz. Bu amaçla çıkardığımız onbinlerce bildirimiz ve binlerce afişimiz var. Bu materyallerin önemli bir kısmını kullanmış bulunuyoruz. Ayrıca bazı ilerici radyo ve TV kanallarından da yararlanarak etkinliğin duyurusunu yapacağız. Aynı zamanda İstanbul’un dört bir yanında bazı merkezi noktalarda açacağımız stantlar aracılığıyla etkinliğimizin duyurusunu yapacağız. Yaptığımız hazırlıklarda bu yöndedir. Etkinlik hazırlıkları kapsamında oluşturduğumuz etkinlik hazırlık komisyonları var. Komisyonlar aracılığı ile bu kapsamda geniş bir kitle çalışması örme çabası içerisindeyiz.

Tüm bu hazırlık sürecinde ve bu açıdan kullanılan araçların tamamında kitleleri sadece etkinliğe çağıran değil aynı zamanda kapitalist düzeni teşhir eden, onun yaratığı çok yönlü sorunları ortaya koyan ve kitleleri devrim mücadelesine çağıran bir hat izliyoruz. Bir yandan kapitalist sömürüye, emperyalist savaşa ve saldırganlığa karşı kitleleri mücadeleye çağıran aynı zamanda çözümün devrimde ve sosyalizmde olduğunu güçlü bir biçimde ifade eden bir çalışma.

- Etkinlikten beklentiniz ve temel hedefleriniz nelerdir?

- Aslında ikinci sorunuza verdiğimiz yanıtta yapmak istediklerimizi ortaya koyarken aynı zamanda hedeflerimizi de belirtmiş oluyoruz. Etkinlik çalışması üzerinden geniş bir kitle çalışması, güçlü bir devrim ve sosyalizm propagandası yürütüyoruz. Biz 25 yıldır kesintisiz bir şekilde yürüttüğümüz siyasal faaliyetlerde işçi ve emekçilerin sorunlar karşısında duyarlılıklarını güçlendirme, aynı zamanda taraflaştırarak devrime kazanma hedefiyle hareket ediyoruz. Son etkinlik çalışmalarının hedefleri de bundan bağımsız değil. Dolayısıyla etkinlik faaliyetleri üzerinden hareketimizin 25. Yılı vesilesiyle bir kez daha işçi sınıfını ve emekçileri partisiyle buluşmaya çağıracağız.

Gerek ön sürcinde gerekse etkinliklerin kendisinde sosyalizmin güncelliğini, işçi sınıfına bu mücadelede önderlik edecek, yol gösterecek partinin programını, politikası ve pratiği ile sınıf mücadelesinde 25 yıldır var olduğunu en yaygın biçimde dile getirecek, etkinlikler aracılığıyla işçi sınıfını yeni ekimler yaratma mücadelesine çağıracağız.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

 

 

 

Mikail Aslan ile etkinlikler üzerine konuştuk!

 

- Bugün Türkiye Ortadoğu’da ABD adına taşeronluk yaparak halkları tehdit ediyor. Somutta Suriye’ye yönelik tehditler, savaş ve saldırganlığın kapıda olduğunu gösteriyor. Siz emekten yana saf tutan bir sanatçı gözüyle gelinen durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mikail Aslan: Kendi içindeki sorunları çözemeyen bir devlet başka ülkelerin sorunlarını çözemez. Sözgelimi devlet, sözüm ona bu ülke halklarına demokrasi ve insan haklarının verilmesini istediğini iddia ediyor. Bu çok gülünç bir iddiadır. Çünkü, o bunu yapmıyor, tersine Suriye'ye ve bu ülke halklarına dönük savaş çığırtkanlığı yapıyor. Türkiye'de yaşayan halklar bu durumdan çok rahatsız. Biliyoruz ki savaş bir çözüm değil. Irak'a giren Amerika'nın sonu ne oldu herkes biliyor. Suriye'ye gidecek bir ordunun da sonu böyle olacaktır. Bence işbaşındaki hükümet kendi iç sorunları konusundaki çözümsüzlükten dolayı bu yola başvuruyor. Savaş çığırtkanlığının da, tehditkar tüm davranışlarının da gerisinde bu çaresizlik var. Bu nedenle tehditleri kof geliyor bana.

- Bu savaş, sömürü ve şovenizm atmosferinde sınıf devrimcileri “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!” şiarıyla bir etkinlik örgütlüyor. Sizin de yer alacağınız bu etkinlik hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Halkların kardeşliği bence günümüzde ülkemizde en önemli sorunlardan biridir. Halkları birbirine kırdırtmak Osmanlı’dan bu yana, yüzyıllardır bu cografyada adeta bir gelenek haline gelmistir. Buna son vermek için halklarımızın en yakıcı ihtiyacı olan kardeşliği yeniden tesis etmek için çok ciddi bir çaba ortaya koymak gerekiyor. Kardeşliği ve gönüllü bir birlikteliği var edecek olanlar ise bizleriz. Ben de, zaten, bizzat işci ve emekçiler arasında gerçek bir kardeşligi ve gönüllülüğe dayalı bir birlikteliği tesis etmek amacı ve umudu ile düzenlemiş bulunduğunuz geceye katılıyorum.

Çeşitli kollardan yürüttüğümüz bu çabaların eninde sonunda halklarımızın ihtiyacı olan kardeşçe ilişkileri inşa edeceğine inanıyorum. Geceniz bunun bir küçük adımıdır.

Kızıl Bayrak

 

 

 

 

Penta Elektronik 2. Temsilcisi Özlem Kalaycı:

Etkiliğin çalışmalarına eşitlik ve özgürlük için mücadele eden bir işçi olarak ben de katılıyorum!”

 

- Bugün Türkiye Ortadoğu’da ABD adına taşeronluk yaparak halkları tehdit ediyor. Somutta Suriye’ye yönelik tehditler, savaş ve saldırganlığın kapıda olduğunu gösteriyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Türk sermaye devleti dünden bugüne iç ve dış politikasını aslında genel anlamıyla değiştirmiş değil, sadece bugün saldırının boyutunu daha da şiddetlendirmiş durumda. Artık çok daha açık bir şekilde, akıllarda hiçbir soru işaretine yer bırakmaksızın kardeş halkların kanı üzerinden çıkar sağlamak için emperyalist devletlere uşaklık etmek şöyle dursun, adeta onlarla yarışıyor. Deyim yerindeyse, kraldan çok kralcılık yapıyor. Savaşta baş rolü kapmak için sabırsızlanıyor. İçeride sosyal yıkım saldırılarını hayata geçirirken, açlık ve sefaleti daha da derinleştiren bir dizi yasayı tek seferde geçirirken, işçi ve emekçilerin temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri son kuruşu da almak için türlü türlü politikalar uygularken, aynı şekilde dışarıda da ABD’nin taşeronluğunu yaparak pastadan aldığı payı daha da büyütmeye çalışıyor. Üstelik bunu yaparken büyük bir pişkinlikle işçileri, ezilen halkları yok saydığını gösteriyor. Kapitalist bir ülkede yaşadığımız için, bugün ABD ile yarın başka emperyalist devletlerle bu şekilde flört edilmesine şaşmamak gerekir tabi ki. Acak medyanın biz işçilere empoze etmeye çalıştığı düşünceye de kanmamak, savaş kışkırtıcılığı yapanların oyununa karşı uyanık olmak ve dik durmak da gerekir. En önemlisi de onların planlarını altüst etmek, tüm oyunlarını bozmak için “Yaşasın halkların kardeşliği” şiarını özellikle fabrikalara, sanayi havzalarına taşımak gerekir.

- Bu savaş, sömürü ve şovenizm atmosferinde sınıf devrimcileri “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!” şiarıyla bir etkinlik örgütlüyor. Siz bu etkinlik hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Etkiliğin çalışmalarına eşitlik ve özgürlük için mücadele eden bir işçi olarak ben de katılıyorum. Bugün sermaye devletinin hızlandırdığı sömürü ve savaş politikalarına karşı haykırılacak en iyi slogan “Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği” sloganıdır. Bu sloganı tüm işçilere ve ezilen halklara anlatabilmek sermaye devletine atılmış bir tokat olacaktır. Etkinlik bu yüzden çok önemli. Çalışmalar sırasında “...sanatçılar da varmış, gidelim” diyen işçi arkadaşlarla karşılaşıyorum. Sınıf devrimcilerinin düzenlediği bir etkinliğe devrimci kültürü taşıyacak olan sanatçıların katılması elbette ki oldukça önemli. Fakat, etkinliğin politik içeriğini kavrayabilmek ve etkinlikten sonrasında uygulamaya dönük sonuçlar çıkarabilmek bence çok daha önemli. Bunu etkinlik süresince başaracağımızı düşünüyorum ve tüm işçi arkadaşlarımı, emekten yana tüm dostları “Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği” demek için etkinliğe katılmaya çağırıyorum.

Kızıl Bayrak / İstanbul