21 Eylül 2012
Sayı: SİKB 2012/05 (38)

  Kızıl Bayrak'tan
  15 Eylül mitingi ve mücadele görevleri
  Çözümsüzlük sermaye devletini daha da saldırganlaştırıyor!
  Aleviler 7 Ekim mitingine...
Savaş ve saldırganlık trafiği sürüyor...
Polis kirli senaryolarını sürdürüyor!
Sömürünün diğer adı: Zam!
  Gedik Kaynak deneyimi üzerine...
  Güven Elektrik işçileri direnişte!
  Kipa işçilerinden eylem!
  Sınıf hareketinden...
  Ulucanlar katliamı ve direnişinin 13. yılında...
  Ümit Altıntaş’ın annesi Songül anayla konuştuk...
  “Polis terörünün tarihi devletin...
  AB, kapitalizmin yapısal krizinin odağına dönüşüyor - Volkan Yaraşır
  Marikana ve ANC liderliğindeki İttifak’ın* işçi karşıtı rolü - Dr. Vishwas Satgar
  ‘Yeryüzünün lanetlileri’ gelecekleri
için alanlarda!
  Avrupa İstikrar Mekanizması
  Hollanda’da seçimler tamamlandı
  “Okulumuza sahip çıkacağız!”
  Eğitimin özelleştirilmesinde son
halka
  Ortaklaştırılmış eylemliliklerin
gerekliliği ve önemi üzerine
  Yeni öğretim yılında mücadeleyi yükseltelim!
  Haydarpaşa için “yağma ve talan projesi”nin startı verildi!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“1/5000 ölçekli Haydarpaşa Garı ile Kadıköy Meydanı ve Çevresi Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı” onaylandı…

Haydarpaşa için “yağma ve talan projesi”nin startı verildi!


Sermaye devleti, Ekim ayında 30 ilde kentsel dönüşüm projeleri kapsamında yıkımların başlayacağını duyurmuş, bu kapsamda rant projelerine hız verileceğini açıklamıştı. İşçilerin, emekçilerin barınma hakkını hiçe sayan, toplumsal faydaya değil sermayedarların taleplerine göre şekillenen kentsel dönüşüm projelerinden birisi olan “Haydarpaşa Garı ile Kadıköy Meydanı ve Çevresi Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı” için Koruma Kurulu’nun istediği düzenleme geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nden geçti. Böylece 2007 yılında ilk adımları atılan ve “Haydarpaşa Port” olarak bilinen Haydarpaşa ve çevresi için “yağma ve talan” projesi için onay alınmış oldu.

Haydarpaşa: Sermaye devleti için “prestij”, İstanbul için “yağma ve talan” projesi

“Haydarpaşa Garı ve Liman Dönüşüm Projesi” İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından İstanbul’un en önemli prestij projelerinden birisi olarak tanımlanmakta. Bu da Haydarpaşa’da yaşanacak yağma ve talanın çok daha büyük boyutlarda olacağı, yapılacak ihalelerde yerli ve yabancı sermaye arasında bu kapsamda sert bir rekabet yaşanacağı anlamına geliyor.

Proje kapsamında tarihi gar “Kültürel Konaklama ve Turizm Alanı” olarak ayrılırken, gar binasının giriş katı ulaşım amaçlı kullanıma devam edecek. Garın üst katlarında müze ve sergi salonları oluşturulması düşünülürken bir kısmı da otel olarak planlanacak. Böylece kent belleği açısından önemli bir yeri olan ve İstanbul için işlevi ile sembolik bir değer taşıyan Haydarpaşa Garı ranta kurban edilecek. Ayrıca proje kapsamında kültür, turizm alanları, dört adet dini tesis, konaklama tesislerinin yapılması planlanıyor.

Projenin ilk açıklandığı dönemde projede yedi gökdelenin yer alacağı açıklanmış, ancak oluşan tepkiler üzerine gökdelen planları projeden çıkartılmıştı. Bu kapsamda projede maksimum yükseklik sınırının Haydarpaşa Garı’nı aşmayacak şekilde belirlendiği, böylece projenin kent siluetine uygun hazırlandığı iddia edilmekte. Ancak uzmanlar yaptıkları açıklamalarda Haydarpaşa garı etrafında yapılacak yeni yapılaşmanın silueti etkilememesinin mümkün olmadığının altını çizmekte.

Harem Otogarı’ndan, Kadıköy Moda’ya kadar 1 milyon 300 bin metrekarelik alanı kapsayan proje ile İstanbul Boğazı’nın en güzel ve merkezi bölgesi ranta kurban edilirken kamu yararına hiçbir düzenleme yapılmamakta. Proje kapsamında Haydarpaşa’ya uluslararası turistik gezilerin yapıldığı kurvaziyer liman yapılması planlanırken bu alanın halka kapatılacağı belirtilmekte.

Mimarlar Odası iki ayrı dava açmaya hazırlanıyor

Haydarpaşa için onayın verilmesinin ardından başta Mimarlar Odası olmak üzere pek çok meslek örgütü ve akademisyen karara tepki göstermeye başladı.

Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhcu “Gar fonksiyonunun zeminde kalacak olması tamamen toplumsal tepkileri bertaraf etmek ve bu yağma projesini meşrulaştırmaya yönelik bir girişimdir. Gara otel ve benzeri fonksiyonların yüklenecek olması, Haydarpaşa Garı’nın işlevinin değiştirilmesi anlamına gelir. Bu girişim hem uluslararası hem de ulusal koruma hukuku ilkelerine açıkça aykırıdır. Onay sürecinin olması projenin mutlaka hayata geçirileceği anlamına gelmez. Haydarpaşa Dayanışması ve İstanbullular projenin durdurulması için tüm demokratik ve yasal hakları kullanacak.” derken Mimarlar Odası Kadıköy ve Üsküdar sınırlarını kapsadığı için iki ayrı Koruma Kurulu’nda geçen proje için iki ayrı dava açmaya hazırlandıklarını açıkladı.

Mimarlar Odası Anadolu Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Saltık Yüceer’in “Kat yüksekliği 4 kata indirildi ve Haydarpaşa Garı ile Selimiye Kışlası’nın siluetini bozmayacak deniyor. Ancak zaten bu binaların çevresinde o kadar yoğun bir yapılaşma olacak ki ortada bir silüet bile kalmayacak. Kadıköy için bu proje, inşaat, insan ve trafik yoğunluğu demek. Halka ekonomik bir getirisi olacağı da doğru değil. Aksine TCDD’de çalışanların işsiz kalması söz konusu.” açıklaması da projenin somut sonuçlarına işaret etmekte.

Haydarpaşa’nın ardından sıra Galata’da

“Haydarpaşa Port”un onaylanmasının ve yağma ve talan projesi için startın verilmesinin ardından sırada İstanbul’un en büyük Liman projesi olan “Galata Port” bulunmakta. Temmuz ayında Özelleştirme İdaresi Başkan Vekili Ahmet Aksu sene sonuna doğru Galata için ihale açılacağını, bu bölgenin hem Türkiye’nin hem Avrupa’nın en önemli cazibe merkezlerinden bir tanesi olacağını açıklamıştı. Haydarpaşa için atılan adımların ardından Galata için de sürecin hızlandırılacağı açık.

Haydarpaşa’da yaşanacak dönüşümün adı her ne kadar “koruma planı” olarak belirtilse de projenin “koruma” ile bir alakasının olmadığı ortadadır. Haydarpaşa Port, ondan sonra sırada olan Galata Port ve son dönemde hızlanan ve somut adımları atılmaya başlanan tüm kentsel dönüşüm projeleri sermaye devletinin son dönemde arttırdığı saldırı politikalarının kentsel mekana yansıyan uygulamaları olarak karşımıza çıkmaktadır.

İçeride ve dışarıda savaş ve saldırganlık pozisyonu alan, işçilere, emekçilere yönelik azgın sömürü politikaları uygulayan sermaye devleti bu kapsamda kentleri de yağmaya açmıştır. Ekim ayında yıkımların aynı anda başlayacağı açıklaması ile sermaye devleti yaşanacak yağma ve talan için büyük bir seferberlik başlatılacağını duyurmuş oldu. Haydarpaşa için onay alan sözde “koruma planı” da bunun en güncel örneği olarak karşımızda durmaktadır.

Barınma hakkını tehdit eden, kamu yararını, tarihi ve doğal zenginliği hiçe sayan bu “yağma ve talan” projeleri karşısında güçlü bir karşı koyuş sergilemediği takdirde işçi ve emekçiler adına yaşanacak kaybın çok büyük olacağı açıktır. Bu kapsamda başta TMMOB’ye bağlı meslek odaları olmak üzere tüm işçi ve emekçilerin mücadele etmesi kaçınılmaz bir gereklilik olarak durmaktadır.

 

 

 

 

Sağlık Bakanlığı aşı bulamamış!

Piyasacı zihniyetin sonuçları sağlık alanında süreklileşen sorunlarla kendini gösteriyor. Sermaye devletinin sağlık hizmetlerindeki son icraatı geçen yıl 1 milyon çocuğun tetanoz ve difteri aşılarını zamanında temin edilememesi bahenesiyle yapmamak oldu. 2011-2012 öğretim yılında 8. sınıf öğrencilerine toplum sağlığı merkezleri tarafından okullar gezilerek yapılması gereken aşılar, Sağlık Bakanlığı’nın elindeki aşıların tükenmesi nedeniyle aksamıştı.

Geçtiğimiz yıl eczanelerde ve hastanelerde tetanoz aşısı bulunamazken Sağlık Bakanlığı’nın hastaları Özel Medikal Park Hastanesi’ne yönlendirmesi, sağlık hizmetinin piyasalaşmasının ulaştığı sonuçları gözler önüne sermişti. Geçen yıl ellerindeki aşının bozuk çıktığı açıklamasını yapan sermaye devleti, şimdi ise 1 milyon çocuğun aşılanması için ‘14 yaşındaki çocuklarınızı mutlaka aşılamaya getirin’ çağrısında bulundu. Devletin ücretsiz olarak yerine getirmesi gereken ve ölümcül-salgın hastalıklara karşı temel koruyucu sağlık hizmetleri arasında yer alan aşı uygulamasının aksamasının nedeni sağlık alanının tamemen ticarileştirilmiş olmasıdır.

Ölüm riski olan tetanoz ve difteri hastalıklarına karşı koruma, her bireye yaşam boyunca yapılan 5 doz aşılama ile sağlanıyor. 14 yaşında yapılan doz ise bu aşılamanın son parçasını tamamlıyor. Bu yıl okulların açılmasıyla birlikte sağlık bakanlığı geçen yıl aksattığı aşılamayı okullarda yapmama kararı aldı. Bunun sonucunda tüm veliler çocuklarının aşılanması için aile hekimlerine yönlendiriliyor. Sağlık Bakanlığı çocukların hepsinin aşılama hizmetine ulaşmasının zorluğundan kaynaklı kamuoyundan oluşan tepki büyünce aşıların yaptırılıp yaptırılmadığının okullarda denetleneceğine dair açıklama yapmak zorunda kaldı.

Bu son olay, sermaye iktidarının koruyucu sağlık hizmeti uygulamasında son kalan kırıntıları da yok etmek istediğini göstermektedir. SSGSS kapsamında Sağlık Ocakları’nın Aile Hekimliği haline getirilmesi ile koruyucu sağlık hizmeti uygulaması geride kalmıştır. Genel Sağlık Sigortası uygulaması sağlık hizmetine tüm toplumun ulaşmasının önünde büyük bir engeldir. Aile hekimliğine geçişle sağlık pirimi ödemeyenlerin sağlık hizmeti alması engellenmektedir. Yani aile hekimleri aşılanması gerekenlerin kendileri tarafından bulunmasının mümkün olmadığını, hastaların kendilerine getirilmesi gerektiğini söylerken SSGSS kapsamında prim ödeyen hastaları dikkate almaktadırlar.