21 Eylül 2012
Sayı: SİKB 2012/05 (38)

  Kızıl Bayrak'tan
  15 Eylül mitingi ve mücadele görevleri
  Çözümsüzlük sermaye devletini daha da saldırganlaştırıyor!
  Aleviler 7 Ekim mitingine...
Savaş ve saldırganlık trafiği sürüyor...
Polis kirli senaryolarını sürdürüyor!
Sömürünün diğer adı: Zam!
  Gedik Kaynak deneyimi üzerine...
  Güven Elektrik işçileri direnişte!
  Kipa işçilerinden eylem!
  Sınıf hareketinden...
  Ulucanlar katliamı ve direnişinin 13. yılında...
  Ümit Altıntaş’ın annesi Songül anayla konuştuk...
  “Polis terörünün tarihi devletin...
  AB, kapitalizmin yapısal krizinin odağına dönüşüyor - Volkan Yaraşır
  Marikana ve ANC liderliğindeki İttifak’ın* işçi karşıtı rolü - Dr. Vishwas Satgar
  ‘Yeryüzünün lanetlileri’ gelecekleri
için alanlarda!
  Avrupa İstikrar Mekanizması
  Hollanda’da seçimler tamamlandı
  “Okulumuza sahip çıkacağız!”
  Eğitimin özelleştirilmesinde son
halka
  Ortaklaştırılmış eylemliliklerin
gerekliliği ve önemi üzerine
  Yeni öğretim yılında mücadeleyi yükseltelim!
  Haydarpaşa için “yağma ve talan projesi”nin startı verildi!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Sömürünün diğer adı: Zam!


17 Eylül'de Maliye Bakanlığı, 2012 Temmuz Ağustos ayı itibari ile bütçe rakamlarını açıkladı. Bütçede geçen yılın aynı ayına göre 8,5 milyar lira daha fazla açık ortaya çıkıyor. Kendi başına sorun bu bütçe açıklarının oluşması değil. Sermaye devletinin bütçe üzerinden ortaya saçılan kirli yüzüdür. Bütçenin açıklanmasının ardından ise bu açığın kapatılması için hükümetin büyük bir zam paketi hazırlığı içinde olduğu haberleri ortaya çıktı. Kendi yarattığı krizin içerisinde debelenen kapitalizm, zamlarla bu krizin faturasını ve savaş hazırlıklarının bedelini işçi ve emekçilerin sırtına yüklemeye hazırlanıyor. Son bir ay içerisinde petrol ürünlerine iki kere olmak üzere, birçok maddeye zamlar yapıldı. Bunlarla yetinmeyen sermaye devleti, işçi sınıfının ve emekçilerin sessizliğini de fırsat bilerek bu saldırıyı büyüterek sürdürmeyi planlıyor.

Zamlar sömürünün arttırılması, savaşa hazırlığın göstergesidir

Bütçe harcamaları bölümünde personel giderleri, SSK prim giderleri, faiz giderleri, sosyal yardımlar vb. giderler sıralanıyor. Ardından gelir maddeleri olarak KDV, ÖTV, gelir vergileri vb. ifade ediliyor. Ve bunların az olduğu vurgulanıyor. Bütçe açıklarının daha çok, emekçilerin maaşlarına yapılan zamlardan, ödenen SSK primlerinden ve personel giderlerinden kaynaklandığı öne çıkarılıyor.

Bugün sermaye devletinin, bütçesinde açık oluşuyorsa, bunun nedeni “Özgür Suriye Ordusu” adındaki çetelerin beslenmesi sonucudur. Devrimcilerin, işçi ve emekçilerin, Kürt halkının üzerine atılan bombaların, üzerlerine sıkılan kurşunlar için verilen paraların sonucudur. Kontrgerilla olarak kullanılan tetikçilere 'örtülü ödenek' olarak ödenen paraların sonucudur. İşçi ve emekçilerin emeği ve kanı üzerinden yaşayan sermaye sınıfına teşvik adı altında peşkeş çekilen paraların sonucudur.

Sermaye devleti oluşan bütçeyi toplumun refahı için değil, sermaye iktidarının sefil çıkarları için, sömürü üzerine kurulu olan kapitalizmin bekası için kullamaktadır. Polise ayrılan bütçeden, Diyanet İşleri'ne kadar ayrılan bütçenin arttırılması bunun en somut göstergesidir. Silah üretimi için ayrılan pay savaş hazırlıklarını gösteren bir veridir. Her türlü vergiden, ürüne yapılacak zam açıklaması Ortadoğu'da girilecek savaşın bedelinin işçi emekçilere ödettirilmesinin hazırlığıdır.

Emekçinin değil, sermayenin bütçesi

Açıklanan bütçe rakamları, daha çok yaşam koşullarının iyileşmesi için maaşlarına zam bekleyen milyonlarca işçi ve emekçiye karşı bir kalkan olarak kullanılıyor. Bütçe rakamlarının ardından yapılan zam açıklamaları, devletin işçilere ve emekçilere “bizden bir şey beklemeyin biz sizden daha çok almaya geliyoruz” mesajı adeta.

Bugün milyonlarca işçi ve emekçinin olduğu ülkemizde, yaşam için gerekli olan tüm ihtiyaçlarımızı ücret ile temin ediyoruz. Hem bu alışverişlerde, hem de aldığımız ücretin içinden vergi ödüyoruz devlete. SSK pirimlerimiz maaşlarımızdan kesiliyor. Eğitimden sağlığa, yiyecekten ulaşıma her şey ücret karşılığında alınan bir ürüne dönüşmüş durumda. Hatta yeterli parası olmayan işçi ve emekçiler hastane kapılarında ölüyor, borç senetleriyle borçlu olarak taburcu oluyor. Kayıt ücretlerini ödeyemeyenlerin çocukları küçük yaşta ya fabrikalarda sömürü çarklarının içine giriyor, ya da sokaklarda kapitalizmin yozluğuna, çürümüşlüğüne kurban gidiyor. Sokaklarda açlıktan çöplerde buldukları yiyecekleri yiyenler, artık alıştığımız görüntüler içerisinde.

Sonuç olarak, devletten yaşamımızı sürdürmek için hiçbir kamu hizmeti ya da 'sosyal hizmet' almıyoruz. Parasıyla alıyoruz yani. Çalışarak üretiyoruz, emeğimizin sonucu verilen maaşlarla yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Maaşlarımızın düşüklüğü, ürettiklerimizin hepsinden birer tane almaya bile yetmiyor.

Sermaye düzeninin has kalemşörleri gazete köşelerinde bütçenin gelir giderleri hakkında sayfalarca yazı yazarak, gelecek zamlara 'vatandaşı' hazırlıyor. Bu da ücretli kölelik düzeninde medyanın kitleler üzerindeki rolünü en açık şekilde gösteriyor. Öyle ki, yazılarda bu açığın zamlarla kapıtılmasının 'normal'liği açıktan gerekçelendirilerek savunuluyor. Oysa asgari ücret için yapılan açıklamalarla ilk 6 aylık dönemde yüzde 5.9, ikinci dönemde yüzde 6.09 olmak üzere yıllık toplamda yüzde 12.37 zamlandı. 16 yaşından büyükler 2012'nin ilk yarısında net 701 TL, ikinci yarıda 739.80 TL alıyor. Brüt asgari ücret ilk 6 ay için 886.50 lira, ikinci 6 ay için 940,50 TL olarak belirlendi. Bu tablo karşısında utanmadan bütçe açığının emekçilere verilen zamlardan olduğunu savunmaya çalışmak ve emekçilerin bu zamlarla hayatlarını daha da zorlaşacağını saklamak tam bir ikiyüzlülüktür. Dolayısıyla bütçenin toplum için kullanıldığı bayat bir yalandan ibarettir.

'Her türlü dolaylı vergi kaldırılmalı, artan oranlı gelir ve servet vergisi konulmalı'

Sonuç olarak işçi ve emekçilerin emeği ve hayatının sömürüsü üzerine kurulu olan kapitalizmde, zamlar bu sömürüyü arttırmanın sadece bir yolu. Kendi emekleri ile yaşamlarını sürdüren işçi ve emekçiler, bütçenin gerçek sahipleridir. Fakat bu bütçe ile sermaye devleti emekçileri kapitalizmin karanlığına hapsetmek için kullanıyor. Sömürü, işsizlik, yoksulluk ve savaş yaratan sermaye iktidarının bekası için kullanıyor. Bu durum karşısında, bütçenin oluşumunda büyük bir paya sahip olan vergiler için, 'her türlü dolaylı verginin kaldırılması, artan oranlı gelir ve servet vergisinin konulması' talebi yükseltilmelidir. Bununla birlikte tüm giderlerin (sağlık, eğitim, ulaşım, barınma) kamu fonları üzerinden karşılanması talep edilmelidir.

Bizler bu taleplerle mücadeleyi sürdürmeli, fakat kalıcı ve gerçek çözümün ise sermaye iktidarının yıkılarak, yerine işçi sınıfının iktidarı ile olacağını unutmamalıyız. Her türlü talep için mücadeleyi siyasal bir sınıf hareketine dönüştürmeden, işçi sınıfının yaşamında kalıcı bir refaha ulaşılamayacağını bilmeliyiz. Fabrikalarımızda oluşturacağımız komitelerle birleşik militan bir mücadele yaratmak, önümüzdeki saldırıları durdurmanın tek yoludur. Ya insanca yaşayabileceğimiz sosyalizm için mücadele edeceğiz, ya da barbarlık sistemi kapitalizmin içerisinde çürüyerek yok olacağız.

 

 

 

 

 

 

Yapı-Yol Sen: HGS soygundur!

Yapı, Altyapı, Bayındırlık, Tapu ve Kadastro Kamu Emekçileri Sendikası (Yapı-Yol Sen) İstanbul Şubesi, otoyol ve köprülerde uygulanmaya başlayan Hızlı Geçiş Sistemi (HGS) ile otoyol ve köprülerin özelleştirilmesine ilişkin basın toplantısı düzenledi.

19 Eylül Çarşamba günü Kadıköy’deki KESK binasında düzenlenen toplantıda, köprü ve otoyolların özelleştirilmesi planları, personelin yaşadığı mağduriyet ve HGS uygulamasına ilişkin bilgilendirmede bulunuldu.

Basın toplantısında, Yapı-Yol Sen İstanbul Şubesi adına basın açıklamasını okuyan Yapı-Yol Sen İstanbul Şube Başkanı Nizamettin Orhan, şimdiye kadar köprü ve otoyolların özelleştirilmesine karşı birçok eylem ve etkinlik gerçekleştirdiklerini hatırlattı.

Orhan, Karayolları 1. Bölge Müdürlüğü bünyesinde çalışan 600 civarında gişe memurunun, her gün işlerine “bugün acaba başımıza ne gelecek” tedirginliğini yaşayarak gittiklerini belirtti.

Karayolları’ndaki özelleştirmenin 31 Ekim 2012 tarihinde yapılacağını hatırlatan Orhan, Yapı-Yol Sen olarak yapacakları eylem ve etkinliklerle karayollarının özelleştirilmesine karşı duracaklarını duyurdu.

Basın toplantısında ayrıca, köprü ve otoyolların ücretsiz olması talebi dile getirildi.

Açıklamanın ardından söz alan Yapı-Yol Sen İstanbul Şube Sekreteri Kaan Dinç ise, AKP’nin ulaştırma politikalarında yaptığı yatırımların, Türkiye’yi açık bir pazar haline getirme amacıyla yapıldığını söyledi. Dinç, KESK’e yönelik gözaltı ve tutuklamalara da dikkat çekti.

Kızıl Bayrak / İstanbul