28 Ekim 2011
Sayı: SİKB 2011/41

 Kızıl Bayrak'tan
“Milli birlik-bütünlük” değil, mücadeleyi ve dayanışmayı
büyütme zamanı!
Özgürlük için direnen
halklar kazanacak!
Deprem değil devlet öldürüyor!
Deprem bir kez kapitalizm her gün öldürür!
Faşist kudurganlığa karşı devrimci direniş!
“Bir başka ulusu ezen her ulus,
kendisini zincire vurur”- H. Eylül
Kirli savaş için birleştiler
25 Sefer oldu zafer olmadı
Gençliğin 6 Kasım hazırlıklarından
Genç komünistler III. Ümit Altıntaş Gençlik Kampı’nda buluştu
Tarihsel dönem ve devrimci parti
İzmir’de kıdem tazminatı forumu
DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası TİS Uzmanı İrfan Kaygısız: “Kıdem tazminatı cephe savaşıdır”
Bir Çel-Mer işçisinden Birleşik Metal Gebze Genel Kurulu üzerine
BEDAŞ işçilerinden yürüyüş
Grevsiz sendika yasası ve KESK’in tutumu üzerine
Tunus’ta seçimlerin galibi dinci parti oldu
“İşgal et” eylemlerinepolis terörü
Yunanistan’da eylemlere
‘sol içi çatışma’ gölgesi
Her şeye rağmen umut insanda!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tunus’ta seçimlerin galibi dinci parti oldu...

Emekçilerin talepleri seçimle değil, meşru/militan mücadeleyle kazanılacak!

İşsizlik, yoksulluk ve polis şiddetini protesto etmek için kendini yakan Muhammed Buazizi’nin eylemiyle Tunus’ta fitili ateşlenen isyan, kısa sürede emperyalizmin uşağı diktatör Bin Ali’yi alaşağı ederek, Arap dünyasındaki halk isyanları dalgasını başlatmıştı. Diktatörü kovduktan sonra diktatörlükle mücadeleye devam eden işçi, emekçi ve gençlerin, Tunus devriminde kilometre taşı olan isyanı önemli kazanımlara ulaşsa da, kapitalist sistem halen ayakta, dolayısıyla temel sorunların hiçbiri köklü çözüme kavuşmuş değil.

Diktatörün kovulmasından sonra yeni bir evreye giren sınıflar mücadelesi, her sınıfın konumunu daha net bir şekilde ortaya koymasını sağlamıştır. Diktatörün kovulması için ortak mücadele yürütenler, gelinen yerde zıt iki cephede konumlanmış bulunuyorlar. Zira burjuva kesimler için esas sorun Bin Ali ve çetesinin tasfiyesi ya da etkisizleştirilmesi iken, işçi sınıfı, emekçiler ve sistemin geleceksizliğe mahkum ettiği genç kuşaklar için sorunlar çok daha kapsamlıdır. Emekçilerin isyanı, Bin Ali’nin yanısıra, sistemin yapısal sorunları olan işsizlik, yoksulluk, zorbalık, yolsuzluk ve rüşvete de karşıydı. Diğer bir ifadeyle birincilerin kapitalizmle bir sorunları yokken, ikincilerin temel sorunu kişilerden öte bizzat sistemin kendisiyledir.

“Devrimin kazanımlarını koruma komitesi” kuran ilerici devrimci güçler, süreci ilerletmek için mücadele ederken, eski rejimin kalıntılarıyla yeni dönemde iktidar için avuç ovuşturan burjuva güçler, biran önce düzeni sağlayıp sömürü ve kölelik çarkının işlemesi için yollar arıyordu. Geçen dokuz aylık sürede burjuvazi defalarca hükümet kurdu, ancak emekçilerin sokaklara taşan öfkesi karşısında geri adım atarak kurulmuş hükümetleri bozup yenilerini oluşturmak zorunda kaldı. Yedinci girişimde geçici hükümeti kuran burjuvazinin ilk işi seçim kararı almak oldu. Bu adımla belli bir kitle desteği olan, meşru bir hükümet kurmaya öncelik veren burjuvazi, sarsılan iktidarını yeniden tahkim etmeye hazırlanıyor.

Seçimin galibi dinci An-Nahda neoliberal bir partidir

23 Ekim Pazar günü gerçekleştirilen seçimlerden galip çıkan dinci gerici An-Nahda partisi, tarihi boyunca ne kapitalist sisteme ne emperyalizme muhalefet etmiştir. Müslüman Kardeşler çizgisinde olan bu hareketin programı, Bin Ali muhalifliği ile sınırlıydı. Halk isyanının patlak vermesine yol açan neoliberal politikalara karşı olmak bir yana, bizzat bu zihniyetin temsilcilerinden biridir. Bin Ali rejimine muhalefet etmesi, egemenler arası iktidar ve rant savaşını kaybetmesi ve ardından diktatörlüğün baskılarına maruz kalmasıyla ilgilidir.

Koalisyon kurmaya hazırlanan An-Nahda ne işsizliğe, yoksulluğa, yolsuzluk ve rüşvete karşı mücadele etmiş ne sosyal adalet, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması için çaba sarf etmiştir. Geçen aylarda Türkiye’ye gelen parti şefi Raşid Gannuşi’nin, AKP’yi model aldıklarını ilan etmesi, An-Nahda’nın çizgisi hakkında net bir fikir veriyor.

Nitekim kesin olmayan seçim sonuçları belli olduğunda, parti adına ilk açıklamayı yapan An-Nahda şeflerinden Abdülhamit Celazzi’nin, “yabancı yatırımcıların ve uluslararası ortaklarının korkmalarını gerektirecek bir durum olmadığını” belirterek, ilk mesajı uluslararası mali sermayeye vermesi bir tesadüf değil.

“Kurucu mecliste istikrarlı bir siyasi ittifak kurmak için hiçbir çabamızı boşa harcamayacağız. Yatırımcılara ve uluslararası ekonomik ortaklarımıza garanti veriyoruz” şeklinde konuşan Celazzi, önceliğin isyan eden emekçilerin taleplerini karşılamak değil, “yabancı yatırımcıların” içini rahatlatmak olacağını ilan etmiş oldu.

Belirtildiğine göre Nahda, 217 sandalyeli meclisin yüzde 40’ını elde etti. Buna göre 217 sandalyeden 90’ı Nahda’nın kontrolünde olacak. Bu rakam tek başına hükümet kurmaya yetmediği için, koalisyon kaçınılmaz olacak. “Kurucu Meclis”in görevi geçici hükümeti kurmak ve bir yıl içinde yeni anayasayı oluşturmak. Ayrıca başkanlık ve parlamento seçimlerinin süreci de bu meclis tarafından işletilecek.

Ilımlı İslam” elbisesi Tunus’a uymayacak…

Washington’daki savaş baronları tarafından tasarlanan ve AKP’nin modelliği ile pazarlanan “ılımlı İslam” projesi, önümüzdeki süreçte An-Nahda eliyle Tunus’a uyarlanmaya çalışılacak. Gerici güç odakları, dinci partinin seçim galibiyetini bu yönde atılmış önemli bir adım kabul ederek, Tunus’ta sürecin kontrollerine gireceğini varsayıyorlar.

Bu partinin aylar öncesinden seçimlere hazırlandığı, seçim kampanyasının, AKP’nin de kampanyalarını düzenleyen Erol Olçak tarafından, “ücretsiz” bir şekilde organize edildiği, medya tekellerinin aylar öncesinden An-Nahda’yı “Tunus’un tek güçlü partisi” ilan ettiği vb. gelişmeler dikkate alındığında, emperyalistlerle işbirliği halindeki gerici güçlerin iktidarı tahkim etme yönünde ciddi adımlar attığı anlaşılıyor.

Tüm bunların, halk isyanını “ılımlı İslam” modeliyle yozlaştırmak ve emperyalistlerle işbirliğine hazır, neoliberal güçlerin iktidara yerleşmesi için yapıldığı açıktır. Bu uğursuz planın başarısı, isyanla büyük bir sıçrama gerçekleştiren Tunus işçi ve emekçilerini gerisin geriye karanlığın dipsiz kuyusuna gömmek anlamına gelecektir.

An-Nahda’nın AKP kadar pervasız icraatlara girişmesi olası görünmüyor. Zira isyan ederek acımasız bir diktatörü kovmuş bir halkın bunlara katlanması mümkün değil. Nitekim seçim sürecinde demokrasiden, çoğulcu yönetimden, kadın haklarına saygıdan, azınlıklara karşı eşit davranmaktan dem vuran An-Nahda’nın şefleri de, Tunus’taki ilerici devrimci dinamiklerin farkında olduklarını gösterdiler. Yine de AKP’yi model aldıklarını söyleyenlerin, gerici programlarını hayata geçirmek için taktikler geliştireceğinden şüphe edilemez.

Neo liberal çizgiyi savunan An-Nahda, ayaklanmanın dinamiklerini biriktiren politikanın sürdürücüsü olmak zorunda; halen isyanın canlı etkisi altındaki işçi, emekçi ve genç kuşakların ileri kesimleri ile ilerici devrimci güçlerin ise bu çizgiye boyun eğmeleri mümkün değil. Dolayısıyla “ılımlı İslam” adlı “deli gömleği”nin Tunus’a bol geleceğini şimdiden söylemek mümkündür.

Temel sorunlar yerinde duruyor, yeni isyanların dinamikleri de…

Diktatörün kovulmasından sonra ilerici devrimci güçlerin önemli kazanımları olsa da, rejimin baskıları devam ediyor. Nitekim “devrimci alternatif” olarak seçim çalışmalarını gerçekleştiren Tunus Komünist İşçi Partisi’nin (TKİP) aday ve militanları, defalarca siyasi polisin saldırısına uğradılar, gözaltına alındılar, işkence gördüler. Saldırıları protesto eden TKİP açıklamalarında, (albadil.org) siyasi polisin icraatlarının Bin Ali dönemini hatırlattığı vurgulandı. Öte yandan TKİP’nin seçim çalışmalarına sansür uygulayan resmi/özel burjuva medya da saldırıların parçası oldu.

Kaba yolsuzluklar olmasa da, TKİP’nin maruz kaldığı baskılar, bu ilk seçimin bile tüm güçler için eşit koşullarda gerçekleşmediğine işaret ediyor.

Tunus seçimleriyle ilgili haber yapan medya tekelleri de, An-Nahda dışında parti yokmuş gibi davranıyorlar. Dinci parti 217 milletvekilinin sadece 90’ını kazandığı halde diğer partilerin oy oranlarına dair kayda değer haberlere rastlanmadı. Seçimlerden iki gün sonra 127 milletvekilinin hangi partiler tarafından paylaşıldığına dair bir habere rastlamak mümkün olmadı.

Seçimlerin gerçekleştirilmesi elbette bir kazanımdır. Zaten bu kazanım da emperyalistlerin ya da burjuvazinin lütfu değil, militan kitle mücadelesiyle kazanılmıştır. Fakat bu kazanım emekçilerin temel sorunlarının hiçbirinin çözümüne yetmez. Kazanımların geliştirilmesi ve güvenceye alınması, meşru/militan mücadelenin devamına bağlıdır.

Tunus’taki ilerici devrimci güçler bu gerçeğin farkında görünüyor. Nitekim “Devrimin kazanımlarını koruma ve devrimi ilerletme” vurgusunu öne çıkaran TKİP ile bazı ilerici güçler, mücadeleye devam edeceklerini her fırsatta dile getiriyorlar. Seçim başarıları hakkında henüz net bilgilere ulaşılamasa da, bu güçlerin seçim sonuçlarına takılmadan işçi sınıfının, emekçilerin ve genç kuşakların talepleri uğruna mücadele etmeye kararlı oldukları gözleniyor. Bir kesimi An-Nahda partisini desteklese bile, emekçilerin de neo liberal çizginin kendileri için bir çıkış olmayacağını görmeleri zor olmayacaktır. Dolayısıyla bu iki dinamiğin mücadele alanlarında buluşması kaçınılmaz görünüyor.