22 Temmuz 2011
Sayı: SİKB 2011/28

 Kızıl Bayrak'tan
Eşitlik ve özgürlük iradesini kırmak için ırkçı-şoven saldırganlık…
Uşak etkin taşeronluğa hazırlanıyor! ..
Kürt halkına karşı topyekün
saldırıya geçtiler
DTK’dan ‘Demokratik Özerklik’ ilanı
Faşist güruhlar sokaklara salındı!.
Sermayenin saldırı stratejisi
ortaya çıktı!
Kıdem tazminatı hakkı gaspedilmek isteniyor
"Yalanlarla göz boyayıp dikensiz gül bahçesi yaratmayı hedefliyorlar”
Kamu TİS’leri ve
sendikal ihanet gerçeği!
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Temmuz Ayı Toplantısı Sonuçları!
GEA’da kanunsuz lokavt
Mas-Daf’ta engeller aşıldı
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
Mısır’da sınıfsal çizgiler netleşiyor, talepler farklılaşıyor
Yemen’de halk hareketinin
dinamikleri ve açmazları
Douwe Egberts’te direniş kazandı!
Şili’de öğrencilerden militan gösteri
Artık tek bir zayıf halka yok! - Volkan Yaraşır
Libya Temas Grubu İstanbul’da toplandı
Kıbrıs’tan kirli elinizi çekin!.
“Ben bölücü ve terörist
değilim, bir Kürdüm”
Parti değerlerini
özümsemenin önemi
“8. Mamak Kültür-Sanat
Festivali’nde buluşuyoruz!”.
Kapitalizm, yabancılaşma ve DÖNÜŞÜM
Cumartesi Anneleri’nden
sessiz protesto.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Washington-Ankara ittifakı sağlamlaştırılıyor...

Uşak etkin taşeronluğa hazırlanıyor!

Arap dünyasındaki halk hareketlerini yozlaştırıp hedefinden saptırmak amacıyla ABD tarafından başlatılan karşı saldırılar, Ankara’daki işbirlikçi takımı ile Washington’daki efendileri arasındaki ilişkileri daha da pekiştiriyor. Beyaz Saray’ın, Pentagon’un, CIA’nın şeflerinin peşpeşe Ankara’ya gelmesi, pekişen suç ortaklığının göstergesidir. Kapalı kapılar ardındaki görüşmelerin bazen günler sürmesi, dahası görüşmeler hakkında resmi bir açıklamanın yapılmaması ise, tarafların kirli planlar/pazarlıklar yaptığına işaret ediyor.

Resmi açıklama yapılmasa da, bu uğursuz görüşmelerin esas gündeminin Türk burjuvazisi ile hükümeti ve devletinin bölgede üstlenmeye çalıştığı “etkin taşeronluk” konusu olduğu konusunda yaygın bir kanı var. “Etkin güç” olma yolunun ABD emperyalizminin bölgesel çıkarlarına hizmet etmekten geçtiği ise artık kimse için bir sır değil.

ABD-İsrail ikilisiyle aynı saftalar

Halk hareketlerini etkisizleştirmek ve giderek emperyalist/siyonist çıkarlarla uyumlu hale getirmek için çok yönlü bir saldırı kampanyası icra ediliyor. Başını ABD’nin çektiği bu saldırıya İsrail ve Suudi Arabistan’la diğer körfez ülkeleri, bir kısım kökten dinci örgüt ve bazı AB devletleri destek veriyor.

Sermaye iktidarı ve onun başını çeken AKP hükümeti, bu karşı saldırıda özel bir rol oynamaya çalışıyor. Tunus’tan Mısır’a, Yemen’den Bahreyn’e, Libya’dan Suriye’ye… Dinci gericilik odağı AKP hükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan, olayların farklı şekilde seyrettiği bu ülkelerle ilgili politikasını, ABD emperyalizminin politikasıyla uyumlu hale getirmiştir. İlk günlerde bazen farklı şeyler söylense de, hızla Washington’daki savaş baronlarıyla uyum sağlandı.

Bunlara İsrail’le yaşanan sorunların aşılması için harcanan çabaları da ekleyebiliriz. Zira iki gerici rejimin aradaki pürüzleri gidermesini isteyen ABD’dir; bu konudaki ısrarın arkasında, her iki işbirlikçi rejimi etkin bir şekilde kullanma ihtiyacı var. Zira bu saldırının bölgesel güçlerin katılımıyla icra edilmesi, ABD’nin doğrudan işe karışmasından çok daha etkili olacağı varsayılıyor.

Bu saldırganlık hareketine komuta eden Washington’daki savaş baronlarının, AKP hükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan’a özel bir rol biçtiğine kuşku yoktur. AKP hükümetini “model” olarak pazarlamak için, farklı güçler tarafından harcanan çaba, bu olguya işaret ediyor. Hem dinci/gerici hem Amerikancı hem neo liberal… İşte emperyalistlerin Arap halklarına yutturmaya çalıştığı “model!”

Emperyalist/siyonist güçlerin elinde bundan başka “model” bulunmuyor. Bundan dolayı “ustalık” dönemi süren AKP ile şefi Tayyip Erdoğan, Beyaz Saray, Pentagon ve CIA şeflerinin yakın ilgisine mazhar oluyorlar.

Sermaye iktidarını “etkin suç ortaklığı”na hazırlıyorlar

Libya halkını hedef alan NATO saldırısının gidişatı ve bu ülke zenginliğinin yağmalanmasını tartışan emperyalist güçlerle suç ortaklarının oluşturduğu “Libya Temas Grubu”nun dördüncü toplantısına katılmak için Türkiye’ye gelen ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, sermaye iktidarının geniş yelpazeye yayılan “sivil” temsilcileriyle görüşmeler yaptı. Ordu ve istihbaratla görüşmeleri ise, bilindiği üzere Pentagon ve CIA şefleri hallediyor.

Görüşme maratonuna çıkan Clinton Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, CHP şefi Kemal Kılıçdaroğlu, MHP’li Meral Akşener, BDP adına Selahattin Demirtaş ile MÜSİAD, TÜSİAD, TÜMSİAD, TOBB başkanlıyla görüşmelerde bulundu.

Dikkatlerin Ortadoğu ve Kuzey Afrika üzerine yoğunlaştığı bu kritik dönemde Clinton’ın bu geniş görüşme trafiğine girişmesi, sermaye düzeninin tüm taraflarının “etkin suç ortaklığı”na destek vermesini önemsediğini gösteriyor. Bu arada AKP hükümetinin onayı ile NATO’nun Türkiye topraklarına kurmaya hazırlandığı “füze kalkanı” projesinin de gündeme gelmesi, bölge halklarına karşı geniş bir kapsamlı bir hazırlık yapıldığına işaret ediyor.

Sermaye kodamanlarıyla siyasi arenadaki temsilcilerinin Clinton önünde sıraya girmeleri, utanç verici bir görüntü sergiledi. Ancak sistemin doğası gereği bu itici tabloların resmedilmesi kaçınılmazdır. Çünkü emperyalist güçler, işbirlikçileri “etkin suç ortaklığı”na hazırladıkları zaman, egemenler cephesinden “çatlak ses” duymak istemezler.

Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüşmenin ardından Clinton’un sarfettiği sözler, sermaye devletine önemli roller biçtiğini hatırlatıyor.

AKP şeflerinden Davutoğlu’nun, “Terörle mücadelede uluslararası işbirliği çok önemli. Türkiye ABD ilişkileri, küresel barışa katkı yapan en stratejik ilişki olmuştur. ABD ile ilişkilerimizi model ortaklığın gereği olan en üst düzeye çıkarmaya kararlıyız…” sözlerine Clinton şu yanıtı verdi:

“ABD, müttefikimiz Türkiye’nin bölgesel istikrarını tehdit edenlere karşı her zaman yanında olacaktır. Türkiye’ye desteğimiz kaya gibi sarsılmazdır. Bağlarımız sağlam, dostluğumuz emin ve köklüdür…”

Davutoğlu-Clinton paslaşması, Kürt halkı başta olmak üzere, bölge haklarına karşı oluşturulan gerici ittifakı gözler önüne seriyor.

Halklar Amerikancı “model”e itibar etmiyor…

Beşar Esad dışta tutulursa halk isyanlarının hedef aldığı tüm diktatörler emperyalistlerle işbirliği yapıyordu. Mısır, Tunus, Bahreyn, Yemen diktatörleri ise, bölgenin en Amerikancıları arasında yer alıyorlar. Hal böyleyken Barack Obama, “halklar kendi geleceklerini belirleme hakkına sahiptir, biz bu hakkı destekliyoruz” türünden sözler ediyor.

Bu ikiyüzlü söylemi öne çıkartan ABD’nin, Arap halklarına önerdiği model ise, dinci-gerici, neo liberal, Amerikancı AKP’dir. AKP ile şefi Tayyip Erdoğan ise, “bölgenin lideri” söylemini terk etmek zorunda kalınca, ABD’nin önerdiği role daha bir hevesle sarılmaya başladı. Bu ise tarafların birbirine muhtaç olduğunu ortaya koyuyor. Washington-Ankara ilişkilerinin efendi-uşak temeline dayalı olması bu gerçeği değiştirmiyor.

Halkların kendi geleceklerini belirleme hakkına saygılı olduklarını iddia eden Obama ile Ankara’daki işbirlikçileri, riyakarlığın tüm sınırlarını alt-üst ediyorlar. Zira bu aynı güçler, Kürt halkına ve hareketine karşı imha savaşı yürütme konusunda anlaştıklarını, bu savaşı birlikte yürüttüklerini bizzat kendileri açıklıyor.

İsyan eden Arap halklarına önerilen modele gelince, Müslüman Kardeşler gibi karşı-devrim safına geçmiş birkaç dinci-gerici akım dışında buna dönüp bakan bile yok. Mısır ve Tunus’ta ilerici-devrimci güçler işçi ve emekçilerin taleplerini karşılayacak, sosyal adaleti temel alan bir yönetimin işbaşına geçmesi için çaba sarf ediyorlar. Dahası Amerikancı, neo-liberal rejimlerin halk isyanlarını zorunlu hale getirdiği henüz unutulmuş değil.

Meşru/militan mücadeleye devam eden işçi ve emekçilerin gerici modellere ihtiyacı yok; onlar, bizzat mücadele içinde aradıkları modeli bulacaklardır. Bu modelin dinci-gerici, Amerikancı veya neo-liberal olmayacağı kesindir.

 

 

Şimdi de CIA Başkanı!

ABD heyetlerinin ve devlet yöneticilerinin yol geçen hanı haline getirdiği Ankara’ya bu kez CIA Başkanı Peatraeus geldi. ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin “ısındığı”, son olarak Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın düzen cephesinden görüşmedik kimse bırakmadığı ziyaretinden sonra CIA başkanının bu ziyareti dikkat çekiyor.

Kürt hareketine yönelik operasyonlar ile sermaye devletinin Ortadoğu’da üstlendiği rollerin bir gereği olduğu düşünülen ziyaretle ilgili henüz herhangi bir açıklama yapılmış değil.

Peatraeus’un selefi olan Panette da geçtiğimiz günlerde Ankara’ya gelip 6 gün süren gizli tutulan bir ziyarette bulunmuştu.