4 Mart 2011
Sayı: SİKB 2011/09

 Kızıl Bayrak'tan
Bahar dönemi, olanaklar,
tehlikeler ve görevler
Erbakan: ABD’nin “Yeşil Kuşak
Projesi”nin “mücahidi”!
Diktatörlüğe karşı ayaklananlar emperyalist işgale de direnecektir!
Aleviler İzmir mitinginde buluşuyor
Emekçi kadınlar
8 Mart’a yürüyor.
Deride toplu sözleşme
süreci başladı
Kapitalistler servetlerini katlıyor
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Mart Ayı
Toplantısı Sonuçları
Mehmet Beşeli: 30 yıllık bir düzen çatırdamaya başladı
D.S.C işçilerine polis terörü
“Metal işçisi kazanırsa
hepimiz kazanırız”
Yaşasın Ontex / Canbebe direnişimiz!
Ontex işçileri boykota çağırıyor
Eğitim Sen şubelerinde
genel kurullar
Tuzla’da yaygın faaliyet
Tunus ve Mısır’da emekçilerin mücadelesi devam ediyor.
“Ankara elini yakamızdan çek!”
Ortadoğu’da emekçiler ayakta!
Gazi direnişi 16. yılında.
Uluslararası yağma kurultayı
AÜ’de eylemler
Üniversitelerde soruşturma ve
ceza terörü
İsyan ruhu fabrikalara, havzalara taşınıyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bahar dönemi, olanaklar,
tehlikeler ve görevler

Bahar dönemine emekçi halk isyanlarının estirdiği rüzgarla giriyoruz. Hava mücadeleden yana esiyor. İşçiler, emekçiler ve ezilenler cephesinde umutlar canlanırken, emperyalistler ve işbirlikçileri cephesinde ise büyük bir korku ile birlikte kara bulutlar dolaşıyor. Çünkü yıllar boyunca devasa polis ve asker ordularıyla tahkim ettikleri rejimlerin başına diktikleri tiranlarla sömürdükleri ülke emekçilerinin öfkesi karşısında ne yapacaklarını bilemez haldeler. Bugün için tek güvenceleri, ayağa kalkanların devrimci bir siyasal bilinçten ve önderlikten yoksun olmalarıdır. Ancak bir kez güçlerinin farkına vardıklarında, işçi ve emekçileri durdurmak o kadar kolay değildir.

Bugün yaygınlaşan kitlesel mücadeleler içerisinde hızla örgütlenenler, yarın düzeni tümden değiştirebilecek siyasal sınıf örgütlerini de yaratacaklardır. Elbette bu zorlu bir tarihsel süreç olarak yaşanacaktır. Bir dizi yenilgiden dersler çıkarılacak, varılan noktadan daha ileri gitmek yolunda arayışlar hep sürecektir. Bu arayışlar içerisinde işçi sınıfının merkezinde olduğu hareketler ve siyasal önderliklerin öne çıkması kaçınılmazdır. Siyasal bakımdan tüm yetersizliğine ve örgütsüzlüğüne rağmen işçi sınıfının özellikle Mısır ve Tunus’ta oynadığı rol belirgindir. İşçi sınıfı bu haliyle dahi ayaklanmada önemli bir yer tutabilmektedir.

Bu koşullarda girdiğimiz bahar döneminde, siyasal sınıf çalışması bakımından çıkarılması gereken en dolaysız sonuç, emekçi halkların isyan dalgasından aldığımız güçle bulunduğumuz alanlarda sınıf mücadelesinin görevlerine yüklenmektir. Bunun sınıf devrimcileri payına somut anlamı, sınıfı örgütleme seferberliğini yoğunlaştırmaktır. Çünkü işçi sınıfını kazanmadan, ona bağımsız siyasal bir kimlik kazandırmadan ve düzeni sarsacak düzeyde bir militan mücadeleyi omuzlayabilecek örgütsel donanıma kavuşturmadan, bu yolda kalıcı başarılar elde etmek mümkün değildir. Sınıf devrimcileri bu bilinçle sınıfı örgütleme seferberliği içindedirler. Görev bu seferberliği daha da büyütmektir.

İşçi sınıfını örgütleme seferberliği, sermayenin dizginsiz saldırıları karşısında birikmiş öfkeyi açığa çıkarmak ve örgütlemek demektir. Sınıfın örgütsel mevzilerini büyütmek, grev ve direniş çadırlarını çoğaltmak demektir. Bu yolda mücadele ve örgütlenmenin önündeki engellerle hesaplaşmak ve bu engelleri aşabilmek üzere militan bir inisiyatif gösterebilmek demektir. Aynı zamanda işçi sınıfı ile diğer ezilen kesimler arasında bağlar kurmak, toplumsal mücadeledeki çeşitli kesimleri sınıfsal bir eksende bir araya getirmek ve düzene karşı devrimci bir eksende mücadeleye sokabilmek demektir.

Bahar döneminin devrimci mücadele günleri bu yönde önemli olanaklar sunmaktadır. Çünkü bu günlerin taşıdığı devrimci siyasal öz ve tarihsel mücadele geleneği, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin mücadele sahnesine daha büyük bir güven ve istekle çıkmalarını sağlamaktadır. 8 Mart’ta emekçi kadınlar, 21 Mart’ta Kürt emekçi halkı, 1 Mayıs’ta işçi sınıfı ve emekçiler alanlarda olacaklardır.  Önemli olan, bu mücadele günlerinde kitlesel bir biçimde ve düzeni hedef alan devrimci bir ruhla, sınıfsal öfke ve taleplerle alanlara çıkabilmektir. Bu her bir tarihsel günde sınıf ve kitle mücadelesine itilim sağlayacak ve onu ileriye taşıyabilecek sonuçlar elde edebilmektir.

Bu bakımdan önümüzde önemli olanaklar ile birlikte bazı önemli tehlikeler de vardır.

İşçi sınıfı cephesinde en büyük olanak metal işçilerinin yaktıkları grev ateşidir. MESS’e karşı verilen mücadele sınıf mücadelesinde dengeleri değiştirebilecek dinamikler barındırmaktadır. Çünkü bu çapta bir grevin gerçekleştirilmesinin yaratacağı etki bir yana, grevin gerçekleşeceği sektör kapitalist ekonominin can damarıdır. Böyle bir grev sınıf mücadelesinde yol açıcı bir rol oynayabilecek, TEKEL direnişinden sonra işçi sınıfının bir kez daha siyasal gündemi belirleyebilecek bir konum elde etmesini sağlayabilecektir. Bugünden bu yönde bir dizi işaret bulunmaktadır. MESS’in grevi kırmak için başlattığı seferberlik, grevlerin yasaklanması yolunda hükümet nezdinde yaptığı girişimler, tüm bunları yaparken açık bir siyasal sınıf bilinciyle hareket etmesi, metal işçisine verilecek sosyal-ekonomik hakların değil, böylece atılacak geri adımın sınıflar mücadelesinde baskı ve zorla yaratılmış dengeleri bozabilme ihtimaline dikkat çekmesi son derece anlamlıdır. Dolayısıyla metal işçilerinin grevi bahar dönemini kazanmak açısından önemli bir olanaktır.

Diğer bir olanak ise, değişik toplumsal kesimlerin mücadele sahnesine çıkıyor olmasıdır. Mart ayı içerisinde Alevi emekçiler ile sağlık emekçileri de alanlara çıkacaklar. En önemlisi ise Kürt emekçi hareketidir. Devletin ulusal hak taleplerini karşılamaktan kaçındığı Kürt emekçileri aynı zamanda yoğun bir sosyal hoşnutsuzluk içerisindedir. Bu ikisi bir arada, özellikle manevra yapmak amacıyla PKK’nin “ateşkes” kararını bozması bu hareketliliği arttıracaktır. Ancak, Kürt hareketi cephesinden atılacak bu adımların, düzen tarafından şovenizme başvurulmasıyla sınıf mücadelesinin gelişimi üzerinde tersten etkiler yaratması da muhtemeldir. En azından bu yönde ciddi tehlikeler bulunmaktadır.

Ama tehlikenin büyüğü seçim sürecinin başlamış olmasıdır. Düzen güçleri arasındaki iktidar mücadelesinin sahnesi olacak olan seçim süreci, yüksek bir gerilim altında geçecektir. Çünkü bu seçim süreci, referandumdan sonra ipleri iyice eline alan AKP ile rakip siyasal güçler arasındaki mücadelenin geleceği bakımından belirleyici bir önem taşımaktadır. Bu da burjuva güçlerin ana aktörleri oluşturduğu seçim oyununun gücünü arttıracaktır. Düzene karşı sosyal ve siyasal hoşnutsuzluğun seçim sandığında boğulması sonucunu yaratabilecek bu süreç, önemli gelişme dinamiklerine sahip olan sınıf ve kitle hareketinin önündeki en büyük tehlikedir. Seçimler ve parlamenter hayallerle işçi ve emekçilerin sersemletilerek düzen partilerine ve seçim sandığına bağlamak sonucunu verecek olan bu süreci boşa çıkarabilmenin yolu, sınıf mücadelesini yükseltmekten, kitleleri mücadele alanlarına çıkarmaktan geçmektedir.

İşçi ve emekçilerin hak talepleri doğrultusundaki mücadelesinin örgütlenmesi kendi başına yeterli değildir. Yanısıra, düzenin seçim oyununa ve parlamenter hayallerine karşı etkili bir ideolojik-politik mücadele ile birlikte işçi sınıfının bağımsız-siyasal programının ve duruşunun güçlü biçimde örgütlenmesi gerekmektedir. Bahar döneminin devrimci günleriyle sınıf ve kitle hareketinin mücadele süreçleri bu perspektif ışığında ele alınmalı ve bu perspektife uygun bir politik-pratik müdahale düzeyi ortaya konulabilmelidir.