18 Şubat 2011
Sayı: SİKB 2011/07

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci bahara yürüyelim!
Kıbrıslı işçi ve emekçiler sadaka
değil özgürlüğünü istiyor!
“Sonunuz Mübarek olsun!”
Kürdistan: Toplu olarak toprak
altına konulanların ülkesi - H.Eylül
Torba yasa meclisten geçti
HSSGPden torba yasa eylemleri.
Metalde 21 yıl sonra grev kapıda!
Birleşik Metal-İş Eskişehir Şube Başkanı Bayram Kavak’la grev süreci üzerine konuştuk
Sendikal bürokrasi ve
taban örgütlenmeleri
Yerel işçi kurultayları
hazırlıkları sürüyor
Küçükçekmece’de
kurultay çalışmaları.
İzmir’de tekstil paneli
Sıra burjuva diktatörlüklere de gelecektir!
Ortadoğu ve Kuzey Afrika yangın yeri
Halk ayaklanmalarında
son sözü işçi sınıfı söyleyecek!
Bielefeld’de coşkulu gece.
Rotterdam’da 1 Mayıs’a yönelik polis ve yargı terörü
“Sendikalar işçilerindir!
Kahrolsun sendika ağaları!”
Afşin’de işçi katliamı
TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk’le UPS direnişi üzerine konuştuk.
44. yılında DİSK’in mücadele iddiası
ve pratiği üzerine
DİSK’ten değerlendirme
Eşitsizliğe ve sömürüye karşı
8 Mart’ta alanlara!
Dinci gericiliğin emperyalizme bağlılık yemini: Kanlı Pazar
Volkan Yaraşır’ın yeni kitabı çıktı:
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Torba yasa meclisten geçti…

Haklarımızı geri almak için
dişe diş mücadeleye!

Torba yasa 17 gün süren genel kurul görüşmelerinin ardından TBMM’de kabul edildi. 224 madde ve 19 geçici maddeden oluşan tasarı mali aftan, kamu borçlarının yeniden düzenlenmesine, öğrenci affından, 3. köprü ihalesine kadar farklı konulara ilişkin bir dizi düzenleme içeriyor.

AKP hükümeti işçi ve emekçilere saldırının adı olan bu saldırı paketini çıkarmak için her tür yöntemi kullandı. Milletvekilleri fazladan mesai yaptılar. AKP kurmayları milletvekillerinin oturumlara katılıp katılmadığını dahi kontrol ettiler. Tüm bunlar elbette işçi ve emekçiler lehine yasalar çıkarsın diye yapılmadı, yapılmazdı.

Hangi saldırılara yasal kılıf giydirildi?

İşçi ve emekçilerin protestoları eşliğinde meclisten geçen torba yasa birçok saldırıyı içinde barındırıyor. Torba içerisinde yer alan ilgili maddelerle, esnek çalışma ve güvencesizlik yasallaştırıldı.

Bilindiği üzere torba yasa istihdam yaratmak yalanıyla parlatıldı. Oysa gerçekte torba yasası ile kapitalistlere önemli ayrıcalıklar sağlandı. Örneğin kapitalistler SSK primleri yükünden kurtarıldı. Sigorta primlerinin 10 yıl boyunca işsizlik sigortasından karşılanmasının önü açıldı. Böylece işsizlik fonunun kapitalistlere iç ettirilmesinin önündeki tüm engeller temizlendi. Asgari ücret tümüyle sefalet ücreti haline getirildi. İşçilerin çok daha ucuza çalıştırılmasının yolu açıldı.

Meclisten geçen torba yasası ile hak gasplarının, sürgünlerin, zorla çalıştırmanın önü açılıyor. Torba yasa ile belediyede çalışan işçiler “ihtiyaç fazlası” kabul ediliyor, Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün teşkilatlarına “hizmetli” olarak atanmalarının önü açılıyor.

Torba yasa ile stajyerlik için uygulanan asgari ücret 229 TL’den 178 TL’ye çekiliyor. Asgari ücret, 16-18 yaş arası için 599 TL’den 518 TL’ye düşürülüyor. Stajyer çalıştıranların yerleri için çalıştırılması gereken işçi sayısı sınırı 20’den 5’e çekiliyor.

Sendika bürokratlarının yardımıyla yasalaştı

Torba yasa ile kapitalistlerin çıkarları için işçi ve emekçilerin ekmeğine kan doğrandı. İşçi ve emekçilere yönelik tarihin en kapsamlı saldırısı karşısında Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen ve Kamu-Sen yönetimleri kıllarını bile kıpırdatmadılar. Bir kez daha saldırının yaşam bulması için ihanette sınır tanımadılar. Yasa mecliste kabul edildi. Bu ihanet şebekelerinden göstermelik de olsa hiç ses seda çıkmadı.

Türk-İş ve Hak-İş’in başına çöreklenmiş sendika bürokratları ihanetlerine hiçbir kılıf uydurma gereği bile duymayacak kadar pervasızlaştılar. Manevra yapma ihtiyacı hissetmeden, göstermelik eylemlere dahi başvurmadan, daha baştan sürecin önünü kestiler. Bu tutumlarıyla geçmiş ihanetlerini aşan bir performans sergilediler.

Tabandan gelen tepkilerin basıncı altında Türk-İş bürokratları önce işçileri beklentiye soktular. Bir süre sonra sonuçsuz toplantılarla beklentileri tümden boşa çıkardılar. Böylece yeni bir ihanetin daha altına imza attılar. Ama ihaneti kılıfına uydurma gereği bile duymadılar.

Türk-İş yönetimi, torba yasası saldırısı nedeniyle binlerce üyesini kaybedeceğini bile bile suskunluk fesadını sürdürdü. Çünkü Türk-İş’in merkezinde bulunanlar AKP’nin özel desteği ile yönetime gelmişti. Bu nedenle AKP hükümetine diyet borcu vardı. Borcu bir kez daha sınıfı satarak ödedi.

Türk-İş bürokratlarının suskunluğunun bir diğer önemli nedeni TEKEL direnişine benzer bir işçi tepkisinin ortaya çıkmasından duyduğu büyük korkuydu. Torba yasasına karşı gelişebilecek işçi tepkisinin TEKEL direnişini aşması fikri bile onları korkutmaya fazlasıyla yetiyordu. Zira torba yasası gibi kapsamlı bir saldırının karşısında gelişebilecek işçi ve emekçilerin öfkesi sert eylemlere yol açabilir, böylesi bir süreç ihanet şebekesinin tahtını sallayabilirdi.

DİSK ve KESK protestoculuğu aşmadı

Torba yasasını kabul etmeyeceklerini söyleyen KESK Genel Başkanı Döndü Taka Çınar, “Bizim açımızdan mücadele bitmedi, devam ediyor” dedi.

Diğer emek örgütlerine yönelik birlikte tutum sergilemek için çağrıları olduğunu belirten KESK Genel Başkanı Çınar, “Hiç kimse ile birleşemezsek bile, Kamu Emekçileri Sendikaları olarak bizler Cumhurbaşkanlığı aşamasında da uygulama aşamasında da her türlü direnişi göstereceğiz” dedi.

KESK ve DİSK torba yasaya karşı illerde basın açıklamaları, oturma eylemleri gerçekleştirmiştir. Bu süreçte en önemli eylem olarak 3 Şubat eylemi planlanmıştır. Tüm bu eylemlerin temsili katılımı aşması için, bu örgütler hiçbir çaba göstermemişlerdir. Ankara eylemini meclisi kuşatma sözleriyle başlatan DİSK ve KESK yöneticileri, inisiyatifi ise CHP milletvekillerine bırakmıştır. Polisin açık saldırganlığı karşısında panikleyen sendika bürokratları alanı terk etmişlerdir.

Torba yasasına karşı çokça mücadeleden bahseden KESK ve DİSK protesto eylemlerini aşan bir mücadele pratiği örgütleyemedi.

Mücadele görevleri ortada duruyor

Mecliste kabul edilen ve Cumhurbaşkanı’nın onayına sunulan torba yasası saldırısına karşı harekete geçmek için reformist önderliğin günü geçiştirmeye dönük eylem kararlarına bel bağlanamaz. Torba yasadan sonra da uzlaşmacı sendikal anlayışla hesaplaşmak, politik ve pratik planda ayrışmak kaçınılmaz bir görevdir.

İşçi ve emekçi hareketindeki devrimci önderlik boşluğu hızla doldurulmalıdır. Bu iradeyi devrimci olma iddiası taşıyan tüm işçi ve emekçiler göstermek zorundadır. Zaman kaybetmeden geniş emekçi kesimleri bilgilendirmek, saldırıların asıl hedefini, yaşanacak hak gasplarını, işçi ve emekçi kıyımını anlatarak bilinçlendirmek bir zorunluluktur.

Sermaye medyasının etkisi altında bulunan, torba yasasının özünü oluşturan saldırıları “reform” olarak algılayan geniş işçi ve emekçi kesimleri süreçten ve saldırılardan haberdar edilmeli, gasbedilen ve gasbedilmek istenen haklarına sahip çıkmaya ve mücadele etmeye çağrılmalıdır. Geniş kesimleri hak alıcı bir mücadele programı etrafında birleştirmek ve dişe diş bir mücadeleye hazırlama görev ve sorumluluğu öncü işçi ve emekçilerin temel görevidir.



Torba yasada Türk-İş başarısı mı?

Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu son açıklamasıyla yeniden gündemde. Bu açıklama torba yasa kapsamında yıkım maddelerinden 3 tanesinin torbadan çıkartılmasının nasıl “başarıldığı” ile ilgili. Torba yasanın tümüne nüfuz eden yıkım projeleri düşünüldüğünde sadece 3 saldırı başlığını “kurtarmak” Türk-İş’in başarısı değildir elbet. Türk-İş yönetiminin sınıfa ihaneti kesindir. Göstermelik eylem ve açıklama bile yapmayan Türk-İş yönetimi doğal olarak hiçbir kazanımın sahibi değildir.

Türk-İş yönetiminin tarihi ihanetlerle doludur ve sınıf mücadelesinin önünü kesmek onların en büyük başarısıdır. Bu başarıya son olarak da torba yasa saldırısına göz yummak eklenmiştir.

Meclisten geçen torba yasadan, “tekriri müzakere” ile “evden çalışma ve uzaktan çalışma” gibi esnek çalışma biçimlerini yaygınlaştıran maddeler ile “denkleştirme ve deneme sürelerinin uzatılmasına” ilişkin maddeler geri çekilmiştir. İlk bakışta bu üç başlığın çıkarılmasıyla sorun kalmamış gibi görünüyor, fakat gerçekte yapılan gaspların yanında birer kırıntı olarak kalmaktadır.

Kumlu yaptığı açıklamada bu 3 başlığın kaldırılmasının altındaki “başarı” öyküsünü anlatıyor: “Sorunlarımıza Çalışma Bakanı ile çözüm bulamayınca başka yollar aradık. Bakan Cemil Çiçek ve Faruk Çelik ile yaptığımız görüşmeler ve Başbakan’ın talimatıyla bu üç madde geri çekildi.”

Kumlu işçi sınıfının eylemlerinin önlenmesinin sözde faydalarını söylerken, ihanetçi çizgiyi şöyle savunuyor: “Çünkü ne kadar eylem yaparsanız yapın, sorunu çözmek için oturup müzakere etmek zorundasınız. Yani bir yandan eylem yaparken, diğer yandan görüşmeleri sürdürmek zorundasınız. Diyalogu koparırsanız, sorunu kiminle çözeceksiniz? Bizim meselemiz bağcıyı dövmek değil üzüm yemek.” Mustafa Kumlu’nun sarf ettiği bu sözler mücadele kaçkınlığını gizlemek içindir.

Kumluların istediği eylemden uzak, sesini çıkarmayan ve haklı taleplerde bulunmayan bir sınıf tablosudur. Bunun için hem mücadele dinamizmini örselemekte hem de sınıfın haklarının kırpılmasına yol açmaktadır. İşte bu yüzden de torba yasanın karşısında işçi ve emekçiler yekpare bir duruş sergileyemediler, parça parça ve kitlesel olmayan eylemler sonucunda bir yıkım programı daha emekçilere yüklenmiş oldu.

Kumlu işçi ve emekçileri mücadele alanlarına değil sermayeyle uzlaşma masalarına çağırmaktadır. Bu anlayışa göre eylem ve mücadele sonuç alıcı bir yöntem değildir. Eğer sonuç almak istiyorsanız sermayeye biat edeceksiniz onların sunduklarına razı olacaksınız. Oysa bu hainlerin kendileri de biliyorlar ki mücadele etmeden, direnmeden her hangi bir hak elde etmek mümkün değildir.