18 Şubat 2011
Sayı: SİKB 2011/07

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci bahara yürüyelim!
Kıbrıslı işçi ve emekçiler sadaka
değil özgürlüğünü istiyor!
“Sonunuz Mübarek olsun!”
Kürdistan: Toplu olarak toprak
altına konulanların ülkesi - H.Eylül
Torba yasa meclisten geçti
HSSGPden torba yasa eylemleri.
Metalde 21 yıl sonra grev kapıda!
Birleşik Metal-İş Eskişehir Şube Başkanı Bayram Kavak’la grev süreci üzerine konuştuk
Sendikal bürokrasi ve
taban örgütlenmeleri
Yerel işçi kurultayları
hazırlıkları sürüyor
Küçükçekmece’de
kurultay çalışmaları.
İzmir’de tekstil paneli
Sıra burjuva diktatörlüklere de gelecektir!
Ortadoğu ve Kuzey Afrika yangın yeri
Halk ayaklanmalarında
son sözü işçi sınıfı söyleyecek!
Bielefeld’de coşkulu gece.
Rotterdam’da 1 Mayıs’a yönelik polis ve yargı terörü
“Sendikalar işçilerindir!
Kahrolsun sendika ağaları!”
Afşin’de işçi katliamı
TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk’le UPS direnişi üzerine konuştuk.
44. yılında DİSK’in mücadele iddiası
ve pratiği üzerine
DİSK’ten değerlendirme
Eşitsizliğe ve sömürüye karşı
8 Mart’ta alanlara!
Dinci gericiliğin emperyalizme bağlılık yemini: Kanlı Pazar
Volkan Yaraşır’ın yeni kitabı çıktı:
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürdistan: Toplu olarak toprak altına konulanların ülkesi

H. Eylül

 

“Onların yolunu gözleyen en azından mezarını bilmek isteyen, en azından az önce müze haline getiren orada gördüğümüz gibi, elbisesinden bir parçayı koklamak isteyen nice anneler var, nice kadınlar var Srebrenitsa’da. Srebrenitsa’da insanlık onuru ağır bir yara almıştır. Srebrenitsa’da Balkan tarihi ve Avrupa tarihi bir kara leke almıştır. Srebrenitsa’da güvenli bölge tanımı uluslararası barış gücü tanımı çok ağır bir darbe almıştır”, “Bosna Hersek’te ölen her can için Türkiye’nin 81 vilayetinde gözyaşı döktük, dua ettik. Saraybosna, İstanbul’un kardeşidir. Belgrad, Ankara’nın dostudur. Zagreb, İzmir’in akrabasıdır. Kızılırmak nehrinin, Sakarya nehrinin, Tuna’nın tarihi ortaktır, birdir.”

Bu sözler Srebrenitsa Soykırımı’nın 15’inci anma törenlerinde konuşan Başbakan Erdoğan’a ait. Sanırsınız ki bütün bu sözler kendisini dünya barışına adamış birisine ait. Oysa konuşanın ve konuşturanların hüküm sürdüğü toprakların bir bölümünde, toprağın kazıldığı yerden insan kemikleri çıkmaya devam ediyor. Başbakan’ın deyimiyle Saraybosna’nın kardeşi İstanbul kazılsa, Belgrad’ın dostu Ankara’nın toprağı eşelense, Zagreb’in akrabası İzmir’de su için çukur açılsa yerin altından tarih fışkıracak. Ama Fırat’ın ve Dicle’nin aktığı topraklar hafifçe bir aşındırılsa içinden insan kemikleri, Kürt kardeşlerimizin kemikleri çıkmaktadır.

Ama elbette Saraybosna’yı, Filistin’i gören gözler Kürdistan’a bakınca toplu mezarları göremeyecek kadar kördür. Elbette dilleri laldir. Çünkü Kuyucu Murat Paşa’ın torunları ecdatlarının izini sürmektedir.  

 Bugün Kürt halkının öfkesini anlamak, bir halkın neden tüm baskı ve zulme karşı böylesine isyankar olduğunu hissedebilmek için, topraklarının altından tarih fışkıran insanların en basit bir yolla empati yapması yeterlidir. Annesi, babası, amcası, kardeşi, çocuğu bir sabah evden çıkıp bir daha geri gelmeyen, zindanlarda, sokakta, nefes aldığı her yerde imha ve inkar edilen, gün aşırı evi basılıp talan edilen, dışkı yedirilen, kız kardeşleri ve sevdikleri tecavüze uğrayan, zorla göç ettirilen, dili, kimliği, kültürü, geçmişi, geleceği yok sayılan, “bir Türk dünyaya bedel” iken “Kürtten evliya koymaya avluya” diyerek aşağılanan, dilini yasaklayıp bozuk Türkçe’yle konuştuğunda kıro diye dalga geçilen bir halkın yaşadıklarının en yalın resmidir toplu mezarlar.

Kendi evlatlarının toplu mezarlara gömüldüğünü bilen, gören ama defin işlemlerini yapamayan, ölülerinin mezarlarını ziyaret edemeyen...  Kollarında kardeşi ölen, çocuğunun gözleri önünde vurulan, işkence seanslarına ailece alınan, çığlıkları dinlettirilen bir halkın öyküsüdür toplu mezarlar. Asit kuyularında erimeye bırakılan bedenlerin trajedisidir...

Bu ülke bölünmüştür, evet; toplu mezarlarla dolu başka bir ülkedir orası. Sınırları insan kemikleriyle çizilidir. Bir halkın damarıdır Zilan deresi, Newala Qasaba (Kasaplar Deresi), 33 kurşun... İşte o topraklar Türkiye’nin Srebrenitsa’sıdır.

Göçüklerde kalan madencilerle kaderleri de aynıdır aslında. Toprak altında bırakılan insanların kardeşliğidir yaşanılan. Yazgı aynıdır. Kürt halkı, tarihin en barbarca zulmünden nasibini daha fazla almıştır. Adları eşkiyaya çıkmış bir halka “vur emri” hep yürürlükte kalmıştır. Devletin gizli siyaset belgesinde, haklarında hep ölüm fermanları çıkarılmıştır. Mazlum bir halkın yükselen çığlığı “ferman padişahınsa dağlar bizimdir” demiş ve dağlarına ve dağların barındırdıklarına sahip çıkmışlardır o sesin sahipleri. Yetmiştir bunca zulüm, bunca acımasızlık. Yok sayılan bir halkın varlığı isyanla hatırlanmıştır.

Uzak coğrafyaların uzak halkları için burkulan yürekler, kendi kardeşine yapılanları görememiştir. Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri ezen ulusa mensup olmanın vebalini kendilerine yükleyen ve yine kendisini ezen o gerçek düşmanla, sermaye sınıfıyla hesaplaşamamıştır. Kendilerine düşman belletilen Kürt halkıyla gerçekte nasıl bir kader birliği içinde olduğunu anlayamamıştır. Kürt halkına kendi vatanları çok görülüp, onlara toplu mezarlar reva görülürken torba torba yasalar geçmiştir sömürgecilerin meclislerinden.     

İHD Diyarbakır Şubesi, toplu mezarlarla ilgili uzun süredir yürüttüğü ve 1989 ile 2010 yıllarını kapsayan çalışma sonucunda hazırladığı raporu açıkladı. Şimdiye kadar yapılan araştırmalar sonucunda içinde bin 469 kişiye ait kemiklerin bulunduğu 114 toplu mezarın tespit edildiğine dikkat çekilen bu raporda, şimdiye kadar açılan 26 toplu mezarda 171 kişinin kemiklerine ulaşıldığına vurgu yapıldı. Bu rapora göre bölgede toplu mezar olayının ilk olarak 1989 yılında gündeme geldiği belirtilmektedir.

Hala daha askeri alanlardan ve asit kuyularından katledilen insanların kemikleri çıkmaktadır. Tüm bu gerçekleri, şovenizm zehriyle bilinci köreltilmiş işçi ve emekçilere ulaştırmak oldukça önemlidir. Çünkü Türkiye işçi sınıfı ve kardeş Kürt halkı aynı kaderi paylaşmaktadır. Ve yakın gelecekte de aynı özgür ve sömürüsüz bir geleceği yine birlikte paylaşacaklardır.