Kızıl Bayrak'tan...
2011 yılına girdiğimiz şu günlerde yaşanan tüm gelişmeler, yeni yılın zorlu bir mücadele yılı olacağını gösteriyor. Önceki yıldan devralınan mücadele gündemleri sıcaklığını koruyor. Ağır saldırılar ve düzenin çok yönlü ablukasına karşı işçi sınıfı, emekçiler, Kürt halkı ve gençlik cephesinden güçlü bir çıkış yapılabilmesi zorunlu bir ihtiyaç olarak ortada duruyor.
Ancak işçi sınıfı cephesinden yılın ilk günlerinde toplanan Türk-İş Başkanları Kurulu kendisinden bekleneni yaparak işçiler tarafından önüne konulan mücadele görevlerini ortada bıraktı. Sınıfa pervasızca saldıran sermaye ve hükümeti karşısında boynunu eğdi. Bir kez daha ihanet bayrağını göndere çekti.
Kuşkusuz bu ihanet aşılması gereken büyük bir engeldir. Çünkü işçi sınıfının birleşik mücadelesinin en önemli zeminlerinden birisi böylelikle boşa çıkmıştır. Ancak işçi sınıfı bir şey kaybetmiş de değildir. Çünkü zaten sendikalar yıllardır bu ağalar tarafından kendi çiftlikleri haline getirilmiştir. O nedenle de sendika bürokratlarının bu kararı, tabandaki ileri-öncü güçleri harekete geçmek için yapılmış yeni bir uyarı olarak okunmalıdır.
Diğer taraftan devletin Kürt halkına yönelik inkar politikasının değişmediği yılın son günlerinde alenen görülmüştür. “Tek dil, tek millet, tek devlet” desturu arkasında birleşen düzen güçleri Kürt halkının meşru ulusal hakları karşısında gericilikte buluşmuşlardır. Bu artık kesin bir gerçekken Kürt halkının önünde devrimci mücadele yolunda ilerlemek dışında başka seçenek kalmamıştır. Bu nedenle Kürt halkı için 2011 yılı çetin bir mücadele yılı olmaya devam edecektir. Kuşkusuz işçi sınıfı cephesindeki gelişmeler de Kürt halkının mücadelesinin seyri üzerinde belirleyici olacaktır.
2010 yılının son aylarında hareketlenen gençlik ise devlet terörüyle üzerinde bastırılmak istenmesine karşın direnmeyi sürdürüyor. ODTÜ’de yaşanan son polis terörü karşısında bu bir kez daha görülmüş oldu. Öğrenci gençlik kitleleri baskı ve teröre rağmen başını kaldırmakta direnç gösteriyor. Kuşkusuz gençliğin devletin yıllardır üzerinde estirdiği ve şu sıralar ayrıca pekiştirdiği çok yönlü teröre rağmen bunu yapıyor olması son derece anlamlıdır. Diğer taraftan ona bu ablukayı kırmasında işçi sınıfı ve diğer toplumsal mücadele güçlerinin desteği hayati önemdedir. Dolmabahçe’deki polis terörü sonrasında anlamlı bir desteğin olduğu da bir gerçek. Ancak şimdi bu desteğin büyütülmesi, daha güçlü ve kitlesel hale getirilmesi günün en önemli görevlerindendir.
Tüm bu tablo ağır saldırıların yanında güçlü umutların da filizlendiği yeni bir yıla girdiğimizi gösteriyor. Bahara doğru yürüdüğümüz şu günlerde bu filizleri büyütmek için elimizden geleni yapmalıyız. |