05 Mayıs 2010
Sayı: SİKB 2010/18

 Kızıl Bayrak'tan
Taksim’i kazanmanın
coşkusu ve gururuyla!
Burjuvazinin ikiyüzlülüğüne inat Taksim zaferi direnen emekçilerindir!
Yüzbinlerce işçi ve emekçi Taksim Meydanı’nı doldurdu..
Adana’da 1 Mayıs
Bursa’da 1 Mayıs
Kayseri’de 1 Mayıs
Her yerde 1 Mayıs coşkusu
Kürdistan illerinde 1 Mayıs
Taksim’in kazanımları ile 26 Mayıs’a hazırlanıyoruz!
DİSK, Türk-İş ve KESK’e bağlı sendikaların yöneticileriyle 1 Mayıs ve 26 Mayıs üzerine konuştuk...
2010: Kitlesel ama ruhunu arayan 1 Mayıs-Volkan Yaraşır
Taksim Meydanı zorbalığa karşı devrimci direnişle kazanıldı!
Çelebi’den Erdoğan’ın Taksim 1 Mayısı
değerlendirmesine yanıt..
Avrupa’da 1 Mayıs kutlamaları
Almanya’da’da 1 Mayıs
kutlamaları .
Dünyadan 1 Mayıs gösterileri
Denizler devrime aittirler..
Nazizmi ezen Kızıl Ordu ve direnen komünistlerdir!
Sermayenin meclisinde
hoyrat tepişmeler
İktidar savaşı ve demokrasi üzerine…
M. Can Yüce
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermayenin çıkarlarını savunanlar işçi sınıfının düşmanlarıdırlar…

Taksim Meydanı zorbalığa karşı devrimci direnişle kazanıldı!

İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’a burjuvazi ve onun siyasi temsilcilerinin kin kustuğu, 1886’dan günümüze kadar sayısız kez kanıtlanmıştır. Ankara’daki Amerikancı rejim de tarihi boyunca aynı çizgiyi izlemiştir. ‘77 1 Mayıs katliamına, 1 Mayıs yasaklamalarına ve alanlara çıkanları hedef alan azgın devlet terörüne bakıldığında, denebilir ki, Türk burjuvazisi ve onun devleti işçi sınıfına, emekçilere ve onun siyasal temsilcileri olan ilerici ve devrimci güçlere saldırganlıkta sınır tanımamıştır.

Çıkarları birbiriyle çatışan farklı sermaye grupları ile onun tüm siyasi temsilcileri, sömürü ve köleliği sorgulayan, demokratik-sosyal taleplerle mücadele eden (ki, 1 Mayıs bu mücadelenin en önemli simgelerinden biridir) işçi ve emekçilere aynı azgınlıkla saldırmaktadırlar. Aralarındaki çatışmaya rağmen, işçi sınıfı ve ilerici-devrimci güçlere saldırmak sözkonusu olduğunda birlikte hareket etmeleri, bu gerici güç odaklarının aynı sınıfa mensup olmalarından, bu bilinçle hareket etmelerinden kaynaklanmaktadır.

Devlet terörü ters tepince...

Kapitalist devletlerin 1 Mayıslar’da işçi sınıfının üzerine kolluk kuvvetleriyle gitmeleri, özellikle kitle hareketinin güçlenme belirtileri gösterdiği dönemlerin temel politikasıdır. Amaç, zor yoluyla işçi ve emekçileri sindirip hareketin gelişimini baltalamaktır. Zira eylem halinde olmayan bir sınıfı sömürü ve köleliğin en vahşi biçimlerine “razı” etmek mümkündür.

Ancak zorbalık her zaman hedeflenen sonuçları yaratmaz. Hatta geri çekilme dönemlerinde değilse eğer, sınıf ve kitle hareketi genellikle burjuva devletin saldırganlığına karşı militanlaşma eğilimine girer. Böylesi dönemlerde, militan mücadeleye yönelen işçi ve emekçilerin iradesini kıramayacağını gören egemenler taviz vermek zorunda kalırlar. “Hak verilmez alınır!” şiarı bunu anlatır.

Geçen yıl 1 Mayıs’ın tatil kabul edilmesi, bu yıl ise Taksim’in 1 Mayıs kutlamalarına açılması, işçi sınıfı ve emekçilerin, ilerici ve devrimci güçlerin devlet terörüne karşı direnişleri sayesinde mümkün olmuştur. Tabandan yükselen basıncın etkisiyle DİSK ve KESK’in de bu mücadeleye katkısı olmuştur kuşkusuz. Fakat bu kazanımda asıl belirleyici olan, azgın devlet terörü ve liberal reformistlerin desteğini alan sendika ağalarının bozgunculuğuna rağmen, devrimci güçlerin önderliğinde 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen işçi ve emekçilerin iradesinin kırılamaması, dahası Taksim’e çıkma isteyenlerin sayısının yıldan yıla artmasıdır. 

1 Mayıs’ın içini boşaltma saldırısı

Sadece 1 Mayıslar’da değil, diğer kitle eylemlerinde de işçi sınıfının üzerine polis ordusunu salan AKP hükümeti, kıramadığı irade karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştır. 2009’da 1 Mayıs’ı tatil ilan etmesi de, 2010’da Taksim alanı üzerindeki yasağı kaldırması da, işçi ve emekçilerin yılları bulan mücadelesi, ama özellikle son üç yılda sergilenen kararlı direniş sayesinde mümkün olmuştur.  

AKP hükümeti, temsil ettiği kapitalist sınıfın çıkarlarına uygun davranmış, 1 Mayıs’ın Taksim alanında kutlanmasını engellemek için elinden geleni ardına koymamıştır. Taksim’e çıkış talebini, “ayaklar baş olursa kıyamet kopar” deyimi ile karşılayan Erdoğan, işçi ve emekçi düşmanlığının iliklerine kadar işlediğini ilan etmekten çekinmemiştir.

Demek ki, 1 Mayıslar’ı “çayıra/çukura” mahkum etmek isteyenlerin işçi sınıfı ve emekçilere bahşettiği bir şey yoktur. 1 Mayıs ve Taksim Alanı, meşru militan direniş ve ödenen bedeller sayesinde kazanılmıştır.

Tam bu noktada AKP’den CHP’ye, MHP’den DSP’ye kadar tüm düzen partileri, “işçi dostu” kesildiler. İşçi sınıfı ve emekçileri işsizliğe, yoksulluğa, sefilliğe, köleliğe mahkum eden kokuşmuş kapitalist düzenin bu bekçileri, tam bir ikiyüzlülükle “emeğin onuru”ndan, “işçilerimize haklarının verilmesi”nden, “emekçilerin refahını yükseltmek”ten dem vurmaya başladılar.

1 Mayıs alanlarına polis ordusu salan Erdoğan, “ayaklar”a “işçi kardeşlerim” demeye başladı. Yayınladığı mesajda Muhammed’in “İşçinin hakkını alınteri kurumadan veriniz” hadisine atıfta bulunarak, “emekçilerden yana” olduğunu iddia etti. Bir yanda dolar milyarderlerinin sayısını ikiye-üçe katlayan, öte yanda işsizler ordusuna yeni milyonlar ekleyen icraatlara imza atan bir hükümetin başının “işçi kardeşlerim” söylemi, arsızlıkta sınır tanımamanın yeni bir örneği oldu.

1 Mayıs mesajı yayınlayan bir diğer sermaye siyasetçisi ise, faşist partinin şefi Devlet Bahçeli oldu. Hak arama mücadelesi veren işçiler, öğrenciler ve ilerici devrimci güçler üzerine faşist güruhlarını salarak linçler organize eden MHP’nin şefi de “işçi dostu” kesiliverdi. Oysa bu parti, kurulduğu günden bu yana sömürü ve köleliğe karşı mücadele eden güçlere saldırmıştır. Tarihi boyunca kontrgerilla ile organik bağları olan bu parti, 12 Eylül faşist darbesini hazırlayanlara tetikçilik yapmıştır. DSP ve ANAP’la kurduğu koalisyon hükümeti döneminde İMF-Dünya Bankası reçetelerinin uygulayıcısı olan faşist partinin şefinin, “işçi dostu” pozlarına girmesi de, sermayenin, işçi sınıfının güçlenen mücadele eğilimini boğmak için hazırladığı saldırıyla bağlantılıdır.

Faşist parti ve ANAP’la koalisyon hükümeti kuran DSP de “işçi hakları savunucusu” havalarına bürünmüş görünüyor. Taksim Alanı’ndaki 1 Mayıs’a da katılan bu işçi ve emekçi düşmanı partinin şefleri, kanlı sicillerini unutturmaya çalışıyorlar. Fakat bu nafile bir çabadır. Zira bu partinin şefi Bülent Ecevit başbakan iken, “cezaevlerine hakim olmadan, İMF ile imzaladığımız anlaşmaları uygulayamayız” diyecek kadar ruhunu sermayeye ve emperyalistlere satmış bir siyasetçiydi. 19 Aralık katliamının birinci dereceden sorumlusu olan faşist zihniyetli Ecevit, ‘99’daki Marmara depremini fırsat bilerek, hem de emekçiler henüz enkaz altında iken, “mezarda emeklilik yasası”nı meclisten geçiren hükümetin de başbakanı idi. Şimdi bu partinin başkanı olan Masum Türker adlı sermaye hizmetkarı, “Grevsiz sendika, sendikasız emekçi, emekçilerin sesini çıkaramadığı bir çalışma yaşamı düşünülemez” diye vaaz veriyor.

Sermayenin bir diğer azılı savunucusu CHP ise, aynı plana hizmet eden farklı bir taktik izledi. “Kontrgerillanın avukatlığını yapmak” dışında bir meziyeti olmayan bu parti bu yıl belli bir kitlesellikle 1 Mayıs alanlarına çıkma kararı aldı. Sermayenin neoliberal saldırısına destek veren, polis terörü ve cinayetlerine dair tek kelime etmeyen CHP şefleri, devletin Kürt halkına karşı izlediği ırkçı-inkarcı politikayı savunma konusunda ise MHP ile yarışıyor.

Sermaye medyasındaki bazı köşe yazarlarının sık sık hatırlatmalarına rağmen, işçi sınıfı ve emekçilerin haklarının gasp edilmesi konusunda demagojik de olsa söz söylemekten kaçınan CHP şefleri de artık “işçi-emekçi dostu” postuna bürünmeyi tercih ediyorlar. 

İşçi ve emekçi düşmanı oldukları halde, tüm düzen partilerinin “işçi dostu” kisvesine bürünmeleri bir rastlantı değil. Elbette bunda oy avcılığının da önemli payı var. Fakat Taksim alanının kazanılmasının ardından sergilenen bu mutabakat, esas nedeni konusunda da bir fikir veriyor.

Militan sınıf direnişi sürdürülmelidir!

1 Mayıs’ta Taksim’e yüzbinlerce işçi ve emekçinin çıkması, sermaye iktidarının yürüttüğü neoliberal saldırılara karşı biriken öfkenin vardığı boyutu göstermekle kalmadı, işçi sınıfı ve emekçilerdeki uyanış ve mücadele isteğinin de açığa çıkmasını sağladı.

Taksim’deki görkemli 1 Mayıs kutlamasının, işbirlikçi burjuvazi ve emperyalist efendileri tarafından da dikkatle izlendiğine şüphe yoktur. Taksim’deki tablo, 1 Mayıs’ın sınıfsal özünü boşaltma ve tarihsel önemini yozlaştırma saldırısının, sermaye iktidarı ve onun hizmetindeki partiler tarafından daha da önemsenmesine yol açacaktır. Zira bu uyanışın devam etmesi ve sermayenin saldırılarına karşı örgütlü bir direnişe dönüşme potansiyeli taşıması, düzenin temsilcilerini tedirgin etmek için yeterlidir. Çünkü burjuvazi ile AKP hükümetinin gündeminde, esnek çalışmayı “tek geçerli kural” haline getirmek, bölgesel asgari ücret uygulamasını başlatmak, kıdem tazminatını gasp etmek ve dolaylı vergilerle işçi ve emekçilerin cebine el uzatmak var.

Diğer manevraların yanısıra, 1 Mayıs’ı devrimci özünden uzaklaştırıp “panayır”a çevirme çabaları, yeni boyutlara taşınmak istenen sermaye saldırılarının uygulanabilmesi açısından önem taşıyor. Zira sınıf saflarında biriken öfkenin örgütlü bir direnişe sıçraması durumunda, söz konusu saldırıyı hayata geçirmek bir yana, işçi sınıfı kaybettiklerini de geri alacaktır. Bu ise, kapitalizmin krizinin derinleştiği bir dönemde sermayenin en büyük korkusudur.

Onlar korkulu rüyayı önlemeye çalışıyorlar. Başta komünistler olmak üzere tüm ilerici ve devrimci güçlerin temel görevi ise, sermayenin korkulu rüyasını kâbusa dönüştürmek için tüm güç ve olanakları seferber etmek olmalıdır.

 

 

 

Sendika bürokratı bürokratı savundu

Sermaye hükümeti AKP’nin “uslu ve yandaş sendikacısı” Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu, Taksim’de gerçekleştirilen 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun kürsüye çıktığı sırada protestoların hedefi olmasını ve sahneden inmek zorunda kalmasını değerlendiren Uslu “çarpıcı ve iddialı” açıklamalarda bulundu.

Emekçilerin zorlu mücadeleler sonucunda kazandığı “resmi tatil hakkı”nı ve Taksim’in emekçilere açılmasını “devletin bugüne kadar kavgalı olduğu 1 Mayıslara karşı ezberini de bozması” olarak değerlendiren Hak-İş bürokratı, hizmet ettiği sermaye hükümeti ve sınıfına karşı “sorumlulukları”nı yerine getirdi.

Uslu’dan bürokrat dayanışması

1 Mayıs Alanı Taksim’in emekçilere açılmasını emekçilerin mücadelesinden çok sermaye hükümetinin ve devletinin “lütfu”na bağlayan Hak-İş bürokratı, Mustafa Kumlu’yla da bürokrat dayanışması göstermekten geri durmadı. Kumlu’ya yönelik protestoyu “saldırı” olarak değerlendiren Uslu, “Olaylar her ne kadar Kumlu’nun kürsüye çıkmasıyla başlamış olsa da, doğrusu bu olayın önceden kurgulanmış bir tezgah olduğu düşüncesindeyiz’’ dedi. Uslu, 1 Mayıs günü kürsüye atıldığı iddia edilen bir bıçağı da gazetecilere gösterdi.

“Kumlu’ya saldıranların işçi değil, işçilerin arasına sızan provokatörler olduğunu” düşündüklerini belirten Uslu, Türk-İş bürokratına sahip çıktı.

DİSK ve KESK’i hedef aldı

“Provokatörler” demagojisine sığındığı konuşmasında Uslu, Kumlu’ya yönelik protestoların ardından kürsüye çıkan kitleye seslenen DİSK ve KESK başkanlarını da hedef aldı.

Uslu şöyle konuştu:

“Biz 4 konfederasyon alanı terk ettiğimiz halde, diğer iki konfederasyonun halen alanda kalmaya devam edip, adeta fırsatı ganimete dönüştürmek istercesine konuşmalarına devam etmelerini her şeyden önce ahlaki bulmuyorum. Bu 1 Mayıs’a farklı yönlerden, ama kol kola birlikte girmeyi başardık. Ama ne yazık ki kol kola bitirmeyi başaramadık. Kaygım şu ki; bizden sonra konuşmaya devam edenlerin bu provokasyondan haberleri var mıydı? İki konfederasyon başkanının orada kalıp hiçbir şey olmamış gibi davranmasını yadırgıyorum.’’

Türk-İş bürokratı Kumlu’yu savunurken TEKEL’deki mücadelenin ve Türk-İş içindeki farklı hesaplaşmaların da etkisiyle “muhalif” mertebesine yükselen Tek Gıda-İş’i de hedef alan Uslu açıklamasını şu sözlerle sürdürdü:

“DİSK, sanki önceden böyle bir tepkinin olacağını bilerek, TEKEL işçilerine veya TEKEL işçilerinin içerisine sızan provokatörlere bir ‘taşıyıcı annelik’ yapmıştır. Bunu yadırgıyorum. Kimin nerede yürüyeceği belliydi. Geçen basına yansıdı. DİSK Genel Başkanı Çelebi ile Tek-Gıda-İş Başkanı Türkel birlikte yemek yediler. Herkes istediğiyle yemek yiyebilir, bunu yadırgamam, ama acaba ‘Tek-Gıda-İş Türk-İş’in içinde yürümesin, DİSK’in önünde yürüsün. Biz onlara uygun zemin hazırlarız’ konuşması o yemekte mi yapılmıştır.’’

Uslu’dan 1 Mayıs tehdidi

İddialarında sınır tanımayan ve oldukça kapsamlı bir komplo teorisi oluşturan Uslu, diğer örgütlere kendilerini sorgulamaları çağrısında bulundu. Sırtını sermaye hükümeti ve patronlara yaslayarak 1 Mayıs’ın içinin boşaltılması için gece gündüz çalışan Hak-İş bürokratı Uslu, bu örgütlerin (DİSK ve KESK’i kastediyor), kendilerini sorgulamamaları ve kamuoyunun önünde özür dilememeleri durumunda hiçbir 1 Mayıs’ta yan yana olmayacaklarını dile getirdi.

Kürsüye atıldığını iddia ettiği bir bıçağı da basına gösteren Uslu, “Bundan sonra Taksim Meydanı’ndaki 1 Mayıslara katılacak mısınız?’’ sorusu üzerine de, “Gideriz, ama onu gelecek yıl gösterir. Şimdiden bir şey demem imkansız. Bizim için Taksim kutsal bir mekan değildir. Alan fetişizmi içerisinde değiliz. Her yer 1 Mayıs alanıdır. İşçi ve emekçinin olduğu her yerde kutlanır’’ yanıtını verdi.