09 Nisan 2010
Sayı: SİKB 2010/15

 Kızıl Bayrak'tan
1 Mayıs’a etkin hazırlık
Direnen işçilerin yolundan
1 Mayıs’a!
Saldırılar meşru/militan bir direnişle karşılanmalıdır!
Polis “yakaladı”
boyalı basın yargıladı...
Devrimci sınıf mücadeledesini yükseltelim!
BDSP’ye yönelik
tutuklama terörü protesto edildi
Sermaye devleti 5 sınıf devrimcisini tutukladı...
Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan açıklama..
Taksim 1 Mayısları’nda
4. yıla doğru.
18 Nisan’da
Kayseri İşçi Kurultayı’na!
İşçi ve emekçi hareketinden
1 Mayıs’tan 26 Mayıs’a greve, direnişe yürümek için! / EKİM
1 Nisan eylemi ve gösterdikleri
Bir bürokratın ağzından
dökülen inciler
İTO YK Üyesi Dr. Nazmi Algan’la konuştuk..
Sınav (sömürü) sistemi can alıyor
Avrupa’nın en zayıf halkası:
Yunanistan - Volkan Yaraşır
Venezüella-Rusya ilişkilerinde
yeni dönem
Amerikan demokrasisi ile
katledilen siviller..
Anayasa değişiklik paketi ve demokratikleşme… - M. Can Yüce
Rakamlarla polis devleti
uygulamaları
Azadiya Welat gazetesi çalışanı katledildi!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Anayasa değişiklik paketi ve demokratikleşme…

M. Can Yüce

AKP hükümeti öteden beri değiştirmesini düşündüğü Anayasa paketini Meclis’e sundu. Bu konu gündemde ve birçok boyutuyla tartışılmaktadır. Bu konuda devrimci ve yurtseverlerin yaklaşımı ve tutumu da önemlidir. Bu konuda birkaç söz söylemenin gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Öncelikle “demokratikleşme”, “sivilleşme” olarak sunulan bu girişimin anlamını ve politik özünü doğru kavramak gerekir. Bu yapılmadan öteden beri süren iktidar kavgasının bir payandası, aleti veya parçası haline gelmek, kaçınılmaz hale gelecektir. Bu nedenle bağımsız bir duruş için, bağımsız bir bakış açısı zorunlu olmaktadır.

Hemen vurgulamalıyız ki, son iki yıldır egemenler cephesinde çok boyutlu bir iktidar mücadelesi yaşanmaktadır ve bu alanda önemli bir noktaya gelindiği de söylenmelidir. Son Anayasa değişiklik paketini de bu kavganın, yeni bir platformu, yeni bir düzeyi olarak algılamak gerekir. Görünen şu ki, AKP, arkasına aldığı iç ve dış güçlerin desteği ile bu alanda önemli bir mesafe kaydetti, ama bu “kazanımlarının” henüz tam oturmadığını, daha sağlam güvencelere bağlanması gerektiğini düşünmektedir. Daha da önemlisi bu alanda daha engelsiz yol almak, tüm iktidar iplerini adım adım elinde toplamak için katetmesi gereken birçok yolun olduğunu, aşılması gereken engeller olduğunu bilmektedir. Gelinen noktada “Yüksek Yargı”, HSYK, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay gibi kurumları kendi iktidar planları bakımından mutlaka aşılması gereken engeller olarak görmektedir. Bu engelleri aşmanın, ancak anayasal değişiklikler bağlamında olabileceği bilinmektedir. Son paket birçok farklı maddeden oluşsa da son girişimin, esas politik hedefi anılan yargı organlarını aşmaktır.

Hiç kuşkusuz, anılan kurumlar, 12 Eylül faşizminin ürünleridir ve esas işlevleri 12 Eylül ile yeniden kurumlaştırılan Cumhuriyet’in her açıdan bekçiliğini yapmaktır. Hem bu işlevleriyle, hem iktidar yapısı içinde tuttukları yer ile anti-demokratik, daha doğru bir tanımla, özel savaş aygıtının tamamlayıcı unsurlarıdır. En gerici, katliamcı unsurların bu kurumlara seçilmesi de boşuna değildir. Yani bizim için bu kurumların özel savaşçı, despotik yapı ve işlevleri tartışma götürmeyecek kadar açıktır!

Bununla birlikte yeni paketle bunların yerine ikame edilecek veya edilmesi öngörülen kurumların bundan daha demokratik ve “halktan” yana olduklarını savunmak da mümkün değildir! Demokrasi, halk, emekçiler, Kürtler ve diğer farklı grup ve tabakalar için bu değişikliğin kayda değer bir anlamı yoktur. Oturtulmaya çalışılan yeni iktidar dengelerine uyumlu, onu itekleyen ve geliştiren bir yapılanma öngörülmektedir; işin özü bu!

Meclise sunulan pakette 12 Eylül’ü yargılamanın kapılarını aralayacak bir madde de var. Elbette bu olumlu ve gecikmiş bir adımdır. Ancak bununla birlikte bu girişimin paketin özünü gözlerden kaçırmaya dönük, politik ve kitlesel destek ve “müttefikleri” çoğaltmaya dönük bir yönünün olduğunu da dikkatten kaçırmamak gerekir.

Aylar öncesinden ilan edilen “açılım”la ilgili tek bir maddenin bu paket içinde yer almaması gerçekten ilginç ve düşündürücü değil mi? Kürtler, Aleviler, Romanlar ve diğerleri söz konusu olduğunda “üç maymunları” oynayan, ya da “papaz”, “iyi polis” rollerinin ötesinde bir adım atmayanların ne kadar ikiyüzlü ve aldatma sanatında “ustalaştıkları” bir kez daha açığa çıkmış olmuyor mu?

Seçim barajının indirilmesi konusunda kılını kıpırdatmayanların, bir yıldan fazla bir süredir yayına sokulan TRT-6’nın yasal bir temele oturtulması için herhangi bir girişimde bulunmayanların “demokratik açılım” laflarına inanmak, bunlara umut bağlamak safdillik değilse nedir?

AKP ve liderinin bazı ülkelerin Ermeni Soykırımı’nı kabul etmeleri üzerine yaptığı açıklamalar, aynı soykırımcı gelenek ve kültürün ne kadar derinlere işlediğini bir kez daha açığa çıkardı. Ekonomik gerekçelerle çalışmaya gelen Ermeniler’in sınır dışı edileceği tehdidi, 1915 Tehcir ve Soykırımı’nı, bunun ardındaki egemen kırımcı mantığı bir kez daha hatırlatmıyor mu? Tehcir ve kırım, inkâr ve imha, bu cumhuriyetin, onun her renkten hükümet ve unsurunun ruhuna ve düşünce sistemlerine işlemiştir!

AKP ve onu destekleyen odakların demokrasi konusundaki ikiyüzlülüğü sadece Kürtler’e, Aleviler’e, Romanlar’a değil, emekçilere karşı da çok daha net bir biçimde açığa çıktı. Yeni bir Ankara eylemini gerçekleştirmek isteyen TEKEL işçilerine karşı geliştirilen şiddet ve terör, bu hükümetin işçi, emekçi ve halk düşmanı kimliğini bir kez daha ortaya koymuştur.

Pakette memurlara grevsiz toplusözleşme hakkının tanınması, hem göz boyamaya, hem de emekçilerden duyulan korkuya, bundan dolayı sınıf kinine işaret etmektedir.

Bu kısa alt-başlıkları toplayıp birlikte değerlendirdiğimizde Meclis’e sunulan paketin politik özü de netleşmiş oluyor:

Bu anayasa değişikliği paketi, bir demokratikleşme girişimi değil, AKP’nin bütün iktidarı eline geçirme, bunu sağlam temellere oturtma çabasıdır!

Asgarinin asgarisi bir demokratikleşme, kuşkusuz, Kürtler’in, Aleviler’in ve diğer grupların varlığını kabul eden, özgür düşünme ve kendini ifade etme, örgütlenme hakları önünde her maddesiyle engel olan 12 Eylül Anayasası’nı tümden ortadan kaldıran, yine 12 Eylül’ün bütün temel yasalarını lağveden bir yaklaşım ve iradenin olması gerekir. Ancak biliniyor ki bunun ufukta en küçük ve sıradan bir işareti görülmemektedir!

Dolayısıyla yurtsever ve devrimcilerin yaklaşım ve tavırları, bize göre, çok açık ve nettir:

Bir: Sürmekte olan iktidar savaşının içyüzünü teşhir etmek!

İki: Bu teşhir çabalarını Cumhuriyet’in teşhiri ve tecridi eksenine bağlamak!

Üç: Bu iktidar savaşının basamağı, payandası ve aleti olmamaya özen göstermek!

Dört: Bütün bunları bağımsız bir duruş ve perspektifle ele almak kaçınılmaz olmaktadır.

6 Nisan 2010