09 Nisan 2010
Sayı: SİKB 2010/15

 Kızıl Bayrak'tan
1 Mayıs’a etkin hazırlık
Direnen işçilerin yolundan
1 Mayıs’a!
Saldırılar meşru/militan bir direnişle karşılanmalıdır!
Polis “yakaladı”
boyalı basın yargıladı...
Devrimci sınıf mücadeledesini yükseltelim!
BDSP’ye yönelik
tutuklama terörü protesto edildi
Sermaye devleti 5 sınıf devrimcisini tutukladı...
Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan açıklama..
Taksim 1 Mayısları’nda
4. yıla doğru.
18 Nisan’da
Kayseri İşçi Kurultayı’na!
İşçi ve emekçi hareketinden
1 Mayıs’tan 26 Mayıs’a greve, direnişe yürümek için! / EKİM
1 Nisan eylemi ve gösterdikleri
Bir bürokratın ağzından
dökülen inciler
İTO YK Üyesi Dr. Nazmi Algan’la konuştuk..
Sınav (sömürü) sistemi can alıyor
Avrupa’nın en zayıf halkası:
Yunanistan - Volkan Yaraşır
Venezüella-Rusya ilişkilerinde
yeni dönem
Amerikan demokrasisi ile
katledilen siviller..
Anayasa değişiklik paketi ve demokratikleşme… - M. Can Yüce
Rakamlarla polis devleti
uygulamaları
Azadiya Welat gazetesi çalışanı katledildi!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Açılım” kirli savaş
yöntemleriyle sürüyor!

Sermaye devleti arkasına aldığı uluslararası destekle önümüzdeki dönemde Kürt halkına ve Kürt hareketine yönelik kapsamlı saldırıları hayata geçirmek için harekete geçmiş bulunuyor. Türk ordusunun askeri sevkiyatlarla sınırdaki hareketliliği yoğunlaşmış durumda.

Diğer yandan Kürt hareketini tasfiye amacıyla 10 BDP milletvekiliyle ilgili 16 dokunulmazlık dosyasının Meclis Başkanlığı’na sunulması, Azadiya Welat gazetesiAdana çalışanı Metin Alataş’ın ölü bulunması, Türkiye’ye Habur’dan giriş yapan 34 PKK’liden 17’si hakkında dava açılması vb., iflas eden “açılım süreci”ne dizginsiz baskı, terör ve kirli saldırıların eşlik edeceğini gösteriyor.

Kürt halkına dönük imha ve inkâr politikaları çerçevesinde Kürdistan’da onyıllarca yıl kirli savaş sürdürüldü. Kürt halkı onlarca kez kitlesel katliamlara uğradı, binlerce “faili meçhul” cinayet işlendi. Yakılan köyler, tecavüzler, işkenceler, aşağılanmalar, gerilla kıyafetleriyle köylere yapılan baskınlar, yakılan araçlarda kömür olan insanlar, öldürülen köylüler... Sermaye devletinin kirli tarihi Kürt halkına karşı sistematik olarak yürütülen kirli savaş örnekleriyle doludur.

Bu baskı ve zulmün örnekleri bugün de sürüyor. Günlük Kürtçe yayın yapan Azadiya Welat gazetesi “örgüt propagandası” iddiasıyla bir aylığına kapatıldı. Gazetenin yazı işleri müdürü 21 yıl hapis cezası aldı. Eski müdür Vedat Kurşun ise 525 yıla kadar hapisle yargılanıyor.

Azadiya Welat gazetesi Adana çalışanı Metin Alataş’ın ölü bulunması ise, kirli savaş yöntemlerine başvurulacağını gösteriyor. 3 Nisan günü gazete dağıtımı yaptığı mahalleden ayrıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Metin Alataş, bir portakal bahçesinde ağaca asılı halde bulundu. 22 Aralık 2009’da kimlikleri belirsiz sivil giyimli beş kişi, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İl binası önünde gazete dağıttığı sırada Alataş’ı hastanelik etmişti. Sürekli izlendiğini belirten Alataş, Adana Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmuş, ancak bir sonuç alınamamıştı.

“Barış ve Demokratik Çözüm Grubu” adı altında Kandil ve Mahmur kamplarından gelerek Türk devlet güçlerine teslim olan ve “etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanan 34 kişiden 17’si hakkında PKK propagandası yapmaktan dava açıldı.

10 BDP milletvekiliyle ilgili 16 dokunulmazlık dosyası ise (Selahattin Demirtaş’ın 2, Sevahir Bayındır’ın 5, Bengi Yıldız’ın 2, Emine Ayna’nın 3, İbrahim Binici, Hasip Kaplan, Sebahat Tuncel, Özdal Üçer, Hamit Geylani ve Osman Özçelik’in birer dosyası) Meclis Başkanlığı’na sunulmuş durumda.

Öte yandan TSK’nın sınır hattına yönelik sevkiyatı aralıksız sürüyor. Geçtiğimiz günlerde 100 araçlık bir konvoy sınır noktasındaki askeri birliklere asker ve mühimmat taşıdı. Ardından gerillanın denetimindeki alanlara yönelik havan ve obüs atışı yapıldı. Aralıklarla devam eden saldırıların Zap bölgesine yöneldiği belirtiliyor. Top atışları sınıra yapılan askeri sevkiyata paralel olarak artıyor. Şırnak’ın Cizre ilçesinde zırhlı birlikler 5 aylık bir aradan sonra araziye çıktılar. Cizre Tank Taburu’na bağlı tankların eğitim sürüşleri yapması dikkat çekiyor.  

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Güney Kürdistan’daki PKK varlığının tasfiyesine ilişkin çalışmaların, Irak’ta yeni hükümetin kurulmasının ardından hızlanacağını vurguladı. Habur’dan gelişleri, toplumu rahatsız eden görüntüler ortaya çıktığı için durdurduklarını belirterek şunları söyledi: “Ama şimdi özellikle de Irak seçimlerinin sonucu açıklandıktan ve hükümet kurulduktan sonra çalışmamız Kuzey Irak boyutuyla ilgili hızlanacak. Yeni gelişler olacak demeyelim ama Kuzey Irak şu anda masada, ABD’lilerle ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’yle uzun görüşmeler yaptık. Ancak herkesin beklediği, Irak’taki seçim sonuçları. İstikrarlı bir hükümet kurulursa süreç daha iyi yürüyecek.”

“Mahmur Kampı’nın kapatılmasıyla PKK’nın üst düzey elemanlarının üçüncü bir ülkeye gönderilmesi gibi şeyler de gündeme gelecek mi?” sorusuna ise, “Kuzey Irak’taki kamplarla ilgili her şey gündeme gelebilecek” yanıtını verdi.

Öte yandan, Güney Kürdistan yönetimi Peşmerge Bakanlığı Sözcüsü Cabbar Yaver, sınır bölgesinde Türk ordusunun hareketliliğinin arttığına yönelik haberlere ilişkin yaptığı açıklamada, bunun PKK’nin eylem ve faaliyetinin engellenmesine dönük olduğunu söyledi. Eski Güney Kürdistan Başbakanı Neçirvan Barzani’nin 30 Mart’ta İstanbul’da yaptığı, “Türkiye’nin emniyetini kendi emniyetimiz gibi önemsiyoruz. Toprağımızın kimseye karşı kullanılmasına izin vermeyeceğiz” açıklamasıyla paralellik arzeden bu sözler, sınırdaki askeri yığınak ve çatışmalardan herhangi bir rahatsızlık duyulmadığını anlatıyor.

Tüm bu yaşananlar gösteriyor ki, bugün çözüm olarak sunulan “Kürt açılımı”, Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlik taleplerine yanıt vermek bir yana, onu tümüyle boğmaya yöneliktir. Bunun, Kürt sorununun çözümüyle, Kürt halkının ulusal özgürlük taleplerinin karşılanmasıyla herhangi bir ilişkisi yoktur. Sömürgeci sermaye devletinin amacı Kürt sorununu çözmek değil, Kürt hareketini silahsızlandırıp teslim almaktır. Böylece, Kürt halkının ulusal özgürlük umudunu bitirerek direnişçi kimliğini kırabilmektir.

Bugün “açılım”ın imhaya dayalı tasfiyeci karakteri daha iyi görülmektedir. Sömürgeci sermaye devletinin imhacı ve inkârcı politikaları bir kez daha günyüzüne çıkmış, “açılım süreci” tam bir tıkanma noktasına gelmiştir. “Açılım” ve “demokratik anayasa” söylemleri eşliğinde Kürt halkı üzerindeki baskı ve terör yoğunlaştırılmaktadır.

 “Açılım” politikası ilan edildiğinde, birtakım kırıntı düzeyinde değişiklikler öngörülüyor, Kürt halkının hiçbir temel talebinin karşılanmayacağı açıkça dile getiriliyordu. Sermaye devleti, ABD, Irak ve Güney Kürdistan yönetimleriyle kapalı kapılar ardında yapılan anlaşmalar yoluyla Kürt hareketini tasfiye etmeyi hedefliyordu. Birkaç kırıntı ile Kürt hareketinin tasfiye edilebileceği ve Kürt halkının yatıştırılabileceği hayalleri kuruluyordu. Fakat bu hayal Kürt halkının direnişine çarparak suya düştü.  

Kürt halkının sergilediği direnme kararlılığı, toplumsal çelişkilerin de beslediği büyük bir potansiyel devrimci enerjinin varlığına işaret ediyor. Kürt halkının son derece haklı ve meşru olan ulusal özgürlük ve eşitlik talepleri, tüm zulüm ve zorbalığa rağmen bastırılamıyor. Bu gerçek her fırsatta kendini açığa vuruyor. Kürt halkına yönelik saldırıların boyutlanmasının gerisinde de bu gerçek duruyor.

Artık “açılımın devam ettiği” yönündeki açıklamaların Kürt halkı için herhangi bir inandırıcılığı kalmamıştır. Kürt halkının son derece meşru ve haklı olan talepleri orta yerde durmaktadır. Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkının tanınması, her türlü ulusal baskı, eşitsizlik ve ayrıcalığa son verilmesi, tüm dillere tam hak eşitliği sağlanması ve anadilinde eğitim hakkının tanınması vb. talepler karşılanmadan, Kürt sorununun gerçek ve kalıcı bir çözümü sağlanamaz. Bundan dolayı da, gerçek çözüm yolunun bu düzenin içine sığan bir mücadeleyle açılması mümkün değildir.