19 Mart 2010
Sayı: SİKB 2010/12

 Kızıl Bayrak'tan
TEKEL Direnişi’nin ateşini 1 Mayıs’a ve 26 Mayıs’a taşıyalım
Güçlü bir grev-direniş süreci için taban örgütlülükleri oluşturulmalıdır!
Newroz’un isyan ateşi kızıllaştırılarak saldırılar yanıtlanmalıdır!
Metal İşçileri Birliği MYK’sının
Mart ayı toplantısı sonuçları
İzmir’de öncü TEKEL işçileri buluşması
Direnişçi TARİŞ işçileriyle
konuştuk..
İşçi ve emekçi hareketinden
Liseli gençlik çalışmasının
sorunları
Geleceksiz yaşamaya, güvencesiz çalışmaya karşı genel greve-direnişe
Devrimci kanı akıtanlar
akıttıkları kanda boğulacaklar!
Mart ayı katliamları lanetlendi!
Hüseyin Temiz sosyalizmin
günışığında yaşıyor!
Gençlik, 16 Mart’ta alanlardaydı..
Gençlik hareketinden
ABD Ortadoğu’da barışın değil, hegemonyanın peşindedir…
Afrika’daki açlığın kaynağı kapitalist barbarlık düzenidir!
Newroz ve Kürt halkının
trajedisi! - M. Can Yüce
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamalarının ardından
Tarihin gördüğü ilk işçi iktidarı Paris Komünü 139 yaşında
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD, Ortadoğu’da barışın değil, hegemonyanın peşindedir!

Filistin halkı emperyalist planlarla değil, direniş ve enternasyonal dayanışma ile özgürleşecektir!

Irkçı-siyonist İsrail rejimi küstah, kural tanımaz, saldırgan politikalarına yeni halkalar eklemeyi sürdürüyor. Üç yıldır Gazze etrafındaki vahşi kuşatmayı kaldırmayan İsrail, Batı Şeria’daki tarihi bir cami ile türbeyi “Yahudi kültürel miras” listesine ekleyerek, Filistinliler'in kutsal kabul ettiği bu iki mekanı gasp etme teşebbüsünde bulundu. Filistinliler'in militan direnişiyle karşılanan İsrail’in bu zorbalığı, Batı Şeria’daki gerilimi yeniden tırmandırdı. 

Bu küstah girişim, Arap Birliği dışişleri bakanlarının baskısıyla, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın İsrail’le görüşmelere yeniden başlanmasını kabul ettiğini açıklamasının hemen ardından gerçekleşti. Pek çok vesile ile vurguladığımız üzere, siyonist rejim, Filistin sorununa olası bir iğreti çözümü bile engellemek için her yola başvuruyor; iki tarihi mekanın gaspı yönündeki girişim, bir kez daha bu gerçeği gözler önüne sermiştir.  

Siyonist rejimin toprak gaspı, emperyalistlerin desteği ile sürdürülüyor!

“Ortadoğu Barışı”nı tesis etmek için uğraşan ABD yönetimi, bir yıl önce işbaşına gelmesinin ardından dışişleri bakanını, Barack Obama’nın yardımcısı ve temsilcilerini bu iş için seferber etti. Ancak bir yıla yayılan çok sayıda girişime rağmen, bu alanda bir arpa boyu yol alamadı. Umut vaat eden siyahi başkan Obama’nın tüm girişimlerinin kayda değer bir sonuç yaratamaması, bölge halkları nezdinde yerlerde sürünen ABD imajını düzletme teşebbüslerinin fiyaskoyla sonuçlanmasına yol açtı.

Bu fiyaskonun temel nedenlerinden biri, barış için çaba sarf ettiğini iddia eden Barack Obama yönetiminin, siyonist İsrail’in çıkarlarını korumayı temel alan bir politika izlemesidir. İsrail’in çıkarları ise, Ortadoğu halklarının çıkarlarıyla taban tabana zıttır. Bu karşıtlıkta ise ABD emperyalizmi her zaman siyonist rejimin safında olmuştur. Barack Obama yönetimi, iğreti bir barışa şiddetle ihtiyaç duymasına rağmen, bu çizgide zerre kadar bir değişiklik yapamadı.

Siyonist İsrail’in "barış" diye bir derdi olmadığı gibi, attığı her adımla toprak gasp etmek ve Filistin halkını toptan sürmek niyetinde olduğunu, küstahça ortaya koyuyor. Irkçı duvar inşaatı, Kudüs’ün Araplar'dan arındırılması, dinci-faşist Yahudiler için kurulan yeni yerleşimlerin inşaatı, İsrail nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturan Arap vatandaşlarına karşı sistemli ırk ayrımcı politika izlenmesi vb… tüm bunlar siyonist rejimin rutin icraatlarıdır. Vurgulamak gerekiyor ki, bu vahşi icraatlar hem ABD hem AB emperyalistlerinin tam desteği ile mümkün olabilmektedir.

Bunlara Gazze’yi hedef barbarca saldırıyı da eklemek gerek.

Siyonizm hamiliği öyle bir noktaya varmış ki, bölgesel politikalarının uygulanabilmesi için “barış sürecini canlandırma” girişimini başlatmak zorunda kalan Barack Obama yönetimi, İsrail’in yeni Yahudi yerleşimleri kurmasını bile engelleyemiyor. Buna karşın görüşmelere başlamak için Yahudi yerleşimleri inşaatının durdurulmasını şart koşan Filistin yönetimine baskı yapıyor. Yani emperyalistler, Filistin topraklarının yüzde 80’nini işgal eden siyonistlerin, geri kalan yüzde 20’lik toprak parçasını da parça parça gasp etmelerini desteklerken, Filistin yönetimine, “barış” görüşmelerine başlaması için sürekli baskı yapıyorlar.

Oysa ABD emperyalizmi isteseydi, siyonist rejimi dizginleyip, toprak gaspına son vermesini sağlayabilirdi. Zira siyonist rejimi finanse eden, siyasi, askeri, diplomatik alanda himaye eden ABD’dir. Nitekim Camp David Antlaşması'yla Filistin halkını sırtından hançerleyen gerici Mısır rejimine İsrail işgali altındaki Sina Yarımadası iade edilmişti; elbette İsrail bunu isteyerek değil, ABD’nin baskısıyla kabul etmek zorunda kalmıştı.  

Son günlerde yaşanan gelişmeler, Barack Obama yönetiminin İsrail’i zorlamaya niyetli olmadığını, tüm açıklığıyla gözler önüne serdi. ABD’nin Ortadoğu özel temsilcisi George Mitchell’ın, dolaylı görüşmeleri başlatmasından sadece 24 saat sonra; üstelik ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın, ‘tarafları cesaretlendirmek için’ bölgede bulunduğu sırada İsrail, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerinde 1600 yeni konut inşasını içeren planın onaylandığını ilan etti. Siyonist rejimin bu küstahlığı, Barack Obama yönetimini rahatsız etti. Ancak görüldü ki, onlar için sorun toprak gaspının devam etmesi değil, bunun Joe Biden’ın sahte umutlar dağıtmak için uğraştığı sırada yapılmasıdır. Bu arada İsrail basını, siyonist rejimin Doğu Kudüs ile Batı Şeria’da 50 bin konut inşa edeceğini ve bu geniş kapsamlı toprak gaspı projesinin hazır olduğunu yazdı. 

Obama ile adamlarını küçük düşüren bu tutumu bir özürle geçiştiren siyonist rejim, toprak gaspı kararından geri adım atmadı. Buna karşın Obama ve adamları, dolaylı görüşmelerin başlatılması için Filistin tarafına baskı yapmayı sürdürüyorlar.

Hal böyleyken Batı Şeria’daki Mahmud Abbas yönetimi, halen Filistin halkının cellatlarından, yani emperyalist güçlerden medet umma talihsizliğinden kurtulabilmiş değil. 

Emperyalist/siyonist saldırganlığı seyretmekle yetinen Arap Birliği’nin Filistin halkına ihaneti devam ediyor!

ABD güdümündeki gerici Arap rejimleri ve bu rejimlerin etkisindeki Arap Birliği, ırkçı-siyonist İsrail’in katliamlarını, saldırgan/küstah politikalarını, aralıksız devam eden toprak gaspını, Doğu Kudüs’ün Arap nüfustan arındırılmasını, İsrail vatandaşı Araplar'ın ırk ayrımcılığına tabi tutulmasını halen izlemekle yetiniyor. Arap egemen sınıfları ve onların devletlerinin bir kısmı ise, doğrudan veya dolaylı bir şekilde siyonist İsrail’le ilişkiler geliştiriyor.

Bu ayın başlarında Mısır’ın başkenti Kahire’de toplanan Arap Birliği üyesi 13 devletin dışişleri bakanı, Mahmud Abbas’a baskı yaparak, dolaylı görüşmelere katılmayı kabul etmesini sağladılar. Oysa Abbas, Yahudi yerleşimleri inşaatı durdurulmadan görüşmelere katılmasının sözkonusu olmadığını ilan etmişti.

Mahmud Abbas yönetiminin son irade kırıntısının da kırılmasını, yani Filistin halkının kaderinin emperyalist cellâtlara teslim edilmesini hedefleyen bu girişim, Arap egemen sınıfları ve onların çıkarlarını koruyan zorba devletlerin uğursuz rolüne işaret ediyor. Bu tutum, devletlerin ulusal veya dinsel aidiyetlere göre değil, temsil ettikleri sınıfların çıkarlarını temel aldıklarını birkez daha kanıtlamıştır.

Dinci-gerici AKP ile NATO’nun ikinci büyük ordusu siyonist saldırganlığın suç ortaklarıdır!

ABD emperyalizminin bölgedeki iki tetikçisi olan Türkiye ile İsrail orduları arasındaki sıkı işbirliği, son 15 yılda doruğa çıkarıldı. İki savaş aygıtı arasındaki ilişkilerin yanısıra, İsrail’le ilişkiler sermaye hükümetlerinin de öncelikleri arasında yer almaktadır. Buna, bunlara İsrail’le bazı geçici gerginliklere neden olan açıklamalar yapan AKP hükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan’da dahildir.

Siyonist rejime milyar dolarlık silah ihalelerinin verilmesi, Filistin halkının başına bomba yağdıran pilotların Konya Ovası'nda eğitilmesi, bölgede tecrit altında bulunan siyonist rejime soluk borusu açılması hem ordunun hem sermaye hükümetlerinin temel öncelikleri arasında yer almaktadır.

Emperyalist güçlerin bile İsrail’i, -ikiyüzlü de olsa- eleştirdiği günlerde Gazze’yi yakıp yıkan ordunun şefini Ankara’da ağırlayan Türk Genelkurmayı ile AKP hükümeti, her koşulda siyonist rejimle suç ortaklığına devam edeceklerini bir kez daha kanıtladılar.

Ankara’ya gelen İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ile iki ülke arasındaki askeri işbirliğini görüşeceğini belirtti. Heyetler arası görüşmeler de içeren ziyaret, İsrail basınında geniş yer buldu.

İktidar uğruna birbiriyle kapışan AKP ile ordunun siyonist rejimle işbirliği sözkonusu olduğunda “tek yumurta ikizi” gibi hareket etmeleri dikkate değer…

İsrail savaş makinesinin şefinin Ankara ziyaretinden bir süre önce alçaltıcı muameleye maruz kalan Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol, konutunda İsrail Parlamentosu (Knesset) üyelerine yemek vermiş, burada yapılan konuşmalar, “ilişkilerdeki soğukluğun giderilmeye başlandığının işareti” olarak değerlendirilmişti. Yemekte konuşan alçaltıcı muameleye maruz kalan büyükelçi, “Türkiye-İsrail ilişkilerinde önümüzdeki haftalarda gelişmeler bekleniyor” diye “müjde" vermişti.

Görüldüğü üzere AKP hükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan, İsrail saldırganlığının ayyuka çıktığı günlerde bile, siyonist rejimle suç ortaklığını pekiştirici adımlar atmaktan geri durmuyor.

Siyonist işgale ve saldırganlığa karşı etkili tek yol, meşru/militan direniştir!

Tel Aviv’deki ırkçı rejimin politikalarının feyz aldığı siyonist şeflerin Filistin halkı ile ilgili sarf ettikleri sözler, bu zorba zihniyetin iğrençliğini gözler önüne seriyor:  “Filistinli diye bir şey yoktur”, Golda Meir; “Filistinliler iki ayaklı hayvanlardır”, Menahem Begin; “Filistinliler'in çekirgeler gibi ezilmeleri gerekiyor”, İzak Şamir.  

Hâlihazırdaki siyonist rejim, adı geçen üç cellat tarafından ifade edilen zihniyetin en pervasız uygulayıcısıdır.

Filistin halkı ne bu zihniyetin savunuculuğunu yapan emperyalist güçlerden ne emperyalist güçlerin uşaklığını yapan gerici rejimlerden medet umabilir. Tek yol, bu gericilik koalisyonuna karşı her tür araçla meşru militan direnişi geliştirmektir. Halklar ve ilerici devrimci güçlerin ise Filistin halkının direnişiyle güçlü bir enternasyonal dayanışma içinde olmaları ihmal edilemez görevler arasındaki yerini korumaya devam ediyor.