15 Ekim 2010
Sayı: SİKB 2010/40

 Kızıl Bayrak'tan
İnkar ve imha düzeni işçi sınıfının mücadele sahnesine çıkmasıyla aşılabilir..
İşçi sınıfına kapsamlı
saldırı hazırlığı!
“Orta vadeli” saldırı programı!
Düzenin tasfiye seferberliği sürüyor
Alevi emekçilerine
asimilasyon dayatması
Zorunlu din dersi kaldırılsın!.
Bir grup TEKEL işçisi Tek Gıda-İş önünde direniş başlattı.
Tek Gıda-İş önünde bekleyen TEKEL işçileriyle konuştuk..
İşçi ve emekçi hareketinden.
BETESAN’da direniş kazanacak!
Tuzla cehenneminde
bir iş cinayeti daha!
Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli ile konuştuk.
Referandum sonrası
düzen siyaseti
Merkezi geceye hazırlanıyoruz
Hizmet sektörü çalışanları panelde buluştu
Bu ülkede nice Aziz var!..
Üniversitelerde direniş var!.
6 Kasım çalışmalarından...
Emperyalist-Siyonist güçler silahlanma yarışını körüklüyor..
Fransa’da işçi ve emekçiler
yine ‘grev’ dedi
Şilili madenciler yeryüzünde
Kimyasal atık felaketi büyüyor!
Kapitalizm açlık ve
yoksulluk üretir!.
Kamu emekçileri kreş hakkı ve ebeveyn izni için eylemdeydi
“Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalistler semirirken
1 milyardan fazla insan aç!

“2010 Küresel Açlık Endeksi” adıyla yayınlanan rapora göre dünyada 2009’dan bu yana 1 milyardan fazla kişinin aç olduğu belirtiliyor.

Rapora göre çoğu Sahra Çölü’nün güneyinde ve Güney Asya’da bulunan 29 ülkede, açlık düzeyi, ‘tehlikeli’ ya da ‘son derece tehlikeli’ boyutlarda seyrediyor.

Endeks “gelişmekte olan ve geçiş aşamasındaki” 122 ülkeden alınan verilerle oluşturuldu. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, ‘açlığı’, hergün sağlıklı ve verimli bir yaşam sürdürmek için gerekli görülen ‘1800 kaloriden az besin alınması’ şeklinde tanımlıyor.

Endekse göre açlığın en çok arttığı ülkeler Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Kuzey Kore.

Rapora göre açlıktan en çok etkilenenler 2 yaşın altındaki çocuklar. Açlık bu yaşlardaki çocuklarda geri dönüşü olmayan hasarlara yol açıyor.

Yapılan hesaplamalara göre 1990-2006 Yılları arasında yetersiz beslenen insanların sayısında düşme eğilimi görülürken, son yıllarda bu gidiş tersine dönmüş durumda. Özellikle krizin ardından faturanın emekçi halka kesilmesi ve gıda fiyatlarındaki yüksek artışlarla, açlığın ve sefaletin boyutları genişliyor.

Kapitalisler semirirken milyarlar ölümün eşiğinde yaşamaya çalışıyor.




Felaketlerin ortasında
zenginlikler katlanmış!

İsviçre kökenli bankacılık devi Credit Suisse yayınladığı bir raporla, küresel zenginliğin son on yılda yüzde 72 arttığını duyurdu. Banka, bu artışla toplam servetin 195 milyar dolara ulaştığını belirtiyor. Banka ayrıca toplam servetin 2015’de yüzde 61 oranında artarak 315 trilyon dolara çıkacağını da tahmin ediyor.

Açlık ve sefaletin insanlığı pençesine aldığı, dünyanın felaketlerle kasıp kavrulduğu bir dönemde bu çarpıcı zenginlik artışı akla mantığa aykırı. Ancak bu aykırılığın sırrı kapitalizmdir. Kapitalizm bir yandan insanlığın üretici güçlerini geliştirerek zenginlikleri devasa boyutlarda arttırırken diğer taraftan ise bu zenginlikleri özel mülkü yapmaktadır. Bu nedenle kapitalistlerin servetleri misliyle artarken milyarlarca insanın sefaleti büyümektedir.

Zaten Credit Suisse raporunda bu gerçeği de kabul etmek zorunda kalmıştır. Rapora göre dünya nüfusunun yüzde 68,4’ünü oluşturan 3,03 milyar kişi toplam servetin yalnızca yüzde 4.2’sine sahipken, yüzde 0,5’ini oluşturan 2,4 milyon kişi küresel zenginliğin yüzde 35,6’sına sahip durumda. Yüzde 68’lik kesim ortalama 10 bin dolarlık bir servete sahipken, 0,5’lik kesim ise ortalama 1 milyon dolardan fazla serveti bulunuyor.

Aynı rapora göre ise toplam servetin ülkeler arasındaki dağılımı da ortaya konulmuş. Buna göre, 54 trilyon 600 milyar dolarla ABD başta geliyor. ABD’yi toplam 21 trilyon dolarlık servetle Japonya, 16 trilyon dolar servetle Çin takip ediyor. Avrupa ülkelerinden Fransa ise Almanya ve İngiltere’yi geride bırakıyor. Fransa’daki servet 12 trilyon 100 milyon doları buluyor. Demek ki, dünyadaki mevcut servetin ağırlıklı bölümü bu az sayıdaki büyük ülkede ve elbetteki bu ülkelere sırtını dayayan emperyalistlerin elindedir.

Bu rakamlar insanlığın, devasa zenginlikleri az sayıda asalağın elinde toplayarak milyarlarca insana yaşam hakkı tanımayan bu emperyalist-kapitalist düzenden kurtulmak zorunda olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır. İnsanlık “Ya kapitalist barbarlık, ya sosyalizm!” ikilemini çözmek zorundadır. Aksi halde dünyayı ve insanlığı daha büyük felaketler bekliyor.




Odalardan çevre felaketi açıklaması

Macaristan'ın Ajka şehrinde bir alüminyum fabrikasından doğan çevre felaketi üzerine, TMMOB'ye bağlı Metalurji Mühendisleri Odası ve Çevre Mühendisleri Odası yazılı basın açıklaması gerçekleştirdiler. Açıklamalarda ilgili bakanlıkların gerekli önlemleri alması gerektiği dile getirilirken, felaketin Türkiye'ye yansımasıyla ilgili bilgilerin çarpıtıldığı söylendi.

4 Ekim 2010 tarihinde Budapeşte'nin 160 kilometre güneyinde bulunan Ajka kentinde alümina üreten tesisin atık barajı bentlerinin yıkılmasıyla, milyonlarca ton toksik özelliğe sahip, kırmızı çamur doğaya yayıldı. Metalurji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Cemalettin Küçük konuyla ilgili yaptığı açıklamada bu felaketin bölgenin topografik, jeolojik, hidrolojik, meteorolojik birçok özelliğe bağlı olarak doğal çevre ve yaşayan canlılar üzerinde ağır etkileri olacağının belirtti. Büyük boyutlu bu tür kimyasal atık kütlelerinin, bulunduğu bölgenin ötesindeki coğrafyaları da etkileyeceğini ifade etti.

“Kırmızı çamurun derelerle Tuna nehrine taşınarak nehrin geçtiği yöreleri ve Karadeniz‘i etkilemesi kaçınılmazdır. Çok geniş bir alana yayılacağı ve etkilerinin uzun süreceği de ortadadır. Toprakta ve suda yaşayan organizmalarda ölümlere yol açabilecek, o canlıları tüketen üst canlıları etkileyecektir. Bunun sonucunda uzun vadede hastalıklar oluşturabilecektir.” denilen açıklamada Çevre ve Orman Bakanı'nın atıkların Türkiye'yi etkilemeyeceği yönündeki açıklamalarının gerçeği yansıtmadığına dikkat çekildi.

Cemalettin Küçük, bakanın bu sorunu uluslararası anlaşmalara bağlayarak aşıldığını açıklamasının şaşırtıcı olduğu dile getirerek “Kirletilen çevre ve çevre katliamları uluslararası anlaşmalarla çözülür mü?” diye sordu.

Konu bu kadar ciddi iken Çevre ve Orman Bakanı'nın Türkiye'de atık havuzu bulunan şirketleri korumak amacıyla yaptığı açıklamaların, bakanın kimin sözcüsü olduğunu gözler önüne serdiğini ifade etti.

Açıklamada şunlar söylendi: “Konuyu basite indirgeyip hiçbir sorun olmayacağını kamuoyuna açıklamak yerine, bundan daha tehlikeli atık barajlarının Türkiye‘de olduğunu ve yenilerinin inşa edildiğini gündeme alıp, bunlara yönelik çalışmaları başlatması, olabilecek benzer olaylarda halkın nasıl davranacağı ve bölgeden nasıl tahliye edileceği gibi konuları gündeme getirmesi gerekirdi. Yenilerinin eklenmesini engelleyebilirdi.

Çünkü buna benzer ve daha tehlikeli atıkları içeren barajların yaygınlaşmasında, (siyanürlü atık barajları ve yığınları, asidik yığınlar) bakanlığın kimin çıkarlarına hizmet ettiği yıllardan beri yaşadığımız bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bakanlık ekolojik sistemimizi korumak yerine çevre felaketlerini gizlemek gayretindedir.

Çevre ve Orman Bakanlığının bu olayla ilgili yaptığı açıklama bilimsellikten uzak ve yanlıdır"

Açıklamada ayrıca çevre ve halk sağlığını hiçe sayarak firmaların çıkarlarını koruyan siyasi iktidarlar ve idarecilerin yanlı tutumlarına karşı mücadele etmeye ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının savunulmaya devam edileceği vurgulandı.

Çevre Mühendisleri Odası ise bu çevre felaketinin Karadeniz'e kıyısı olan Türkiye için tedirginlik verici olduğunu söylendi. Karadeniz'de yapılan balıkçılık faaliyetlerini etkileyecek bu felaket ile ilgili Çevre ve Orman Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı'nın gerekli önlemleri alması gerektiği ifade edildi. Ayrıca Tarım Bakanlığı'nın felaketten etkilenen altı ülkeden tarım ürünü ithalatını ivedilikle durdurması gerektiği de söylendi.