15 Ekim 2010
Sayı: SİKB 2010/40

 Kızıl Bayrak'tan
İnkar ve imha düzeni işçi sınıfının mücadele sahnesine çıkmasıyla aşılabilir..
İşçi sınıfına kapsamlı
saldırı hazırlığı!
“Orta vadeli” saldırı programı!
Düzenin tasfiye seferberliği sürüyor
Alevi emekçilerine
asimilasyon dayatması
Zorunlu din dersi kaldırılsın!.
Bir grup TEKEL işçisi Tek Gıda-İş önünde direniş başlattı.
Tek Gıda-İş önünde bekleyen TEKEL işçileriyle konuştuk..
İşçi ve emekçi hareketinden.
BETESAN’da direniş kazanacak!
Tuzla cehenneminde
bir iş cinayeti daha!
Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli ile konuştuk.
Referandum sonrası
düzen siyaseti
Merkezi geceye hazırlanıyoruz
Hizmet sektörü çalışanları panelde buluştu
Bu ülkede nice Aziz var!..
Üniversitelerde direniş var!.
6 Kasım çalışmalarından...
Emperyalist-Siyonist güçler silahlanma yarışını körüklüyor..
Fransa’da işçi ve emekçiler
yine ‘grev’ dedi
Şilili madenciler yeryüzünde
Kimyasal atık felaketi büyüyor!
Kapitalizm açlık ve
yoksulluk üretir!.
Kamu emekçileri kreş hakkı ve ebeveyn izni için eylemdeydi
“Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İnkar ve imha düzeni işçi sınıfının mücadele sahnesine
çıkmasıyla aşılabilir

“Açılım” politikasıyla Kürt sorununda yaratılan çözüm havası büyük ölçüde dağılmış bulunuyor. Her yeni gelişme devletin niyetinin Kürt sorununu çözmek değil PKK’yi tasfiye etmek olduğu gerçeğini doğruluyor. İnkarcı sistemi zorlamayacak kırıntılar karşılığında PKK tasfiyeye razı edilmeye çalışılıyor.

Bu süreçte PKK’nin dayanma gücü ile birlikte devletin esneme sınırlarını Kürt emekçilerinin mücadele dinamizmi belirlemektedir. Zira bugün Kürt hareketi hala gücünü koruyabiliyorsa, bunu büyük ölçüde bu mücadele dinamizmine borçludur. Kürt emekçileri devletin ve onunla işbirliği yapan Kürt burjuvazisinin gerici propagandasına rağmen kurulu düzenle barışık değildir. Kırıntılar karşılığında barışmaya da niyeti yoktur. Devleti Kürt sorununda özellikle kaygılandıran da Kürt emekçilerinin bu mücadele gücü ve eğilimidir. Bunun için verilecek kırıntılardan ziyade bunların Kürt emekçileri üzerinde yaratacağı etkileri önemsemektedir. Bir takım kırıntılarla Kürt halkının tatmin edilemeyeceğini düzen güçleri de bilmektedir. Bu nedenle de çıkışı, kazanma inancını kırmakta ve yeni bir mücadele iradesi ortaya koyamayacak hale getirmekte bulmaktadır. Halihazırda yapılmaya çalışılan büyük ölçüde budur.

Sermaye devleti bunun için Kürt halkı içerisindeki farklı sınıfsal eğilimlere de oynamaktadır. Zira her sınıfın ulusal soruna yüklediği anlam farklıdır. Kürt burjuvazisi kaderini Türk burjuvazisine bağlamıştır, bu nedenle bölgede onun gibi “huzur” aramaktadır. Bu sınıfsal beklenti, ulusal sorunda da devletin vermeye hazır olduğu kırıntılarla yetinen bir yaklaşıma yol açmaktadır. “Ne olursa olsun silahlar sussun, PKK’nin silahlı gücü tasfiye edilsin, zaten verilmiş bulunanlara yeni bazı hak kırıntıları eklensin yeter da artar” anlayışı, kabaca Kürt burjuvazisinin çözüm perspektifidir. Bu çizgisiyle sermaye iktidarının ve politikalarının temel dayanağı durumundadır.

Mülk sahibi Kürt orta sınıfları ise, kurulu düzenin nimetlerinden yararlanmak, ancak bunun için Kürdistan bölgesinde tekelci burjuvazinin ezici politik ve iktisadi egemenliği karşısında kendi konumunu koruyup güçlendirebileceği korunaklı alanlar elde etmek istemektedir. Bu sınıfsal hesaplar, ulusal soruna yaklaşımda da kendine özgü bir bakış açısı oluşturmakta ve bugün Kürt hareketine hakim “demokratik özerklik” çizgisinde ete kemiğe bürünmektedir.

Kuşkusuz bu talep özünde ulusal baskı ve eşitsizlikler karşısında ilerici demokratik özlemleri ifade etmektedir. Ancak halen kurulu düzenin bu talebi karşılayacak kadar esnemesi mümkün görünmemektedir. Fakat daha da önemlisi, bu talep karşılansa bile, Kürt işçi ve emekçilerin ekonomik ve sosyal sorunlarına çözüm olamayacaktır. Dolayısıyla “demokratik özerklik” talebiyle sınırlı bir bakış, soruna Kürt orta ve küçük burjuvazisinin penceresinden bakmak demektir. Kürt işçi ve emekçilerinin sınıfsal çıkar ve beklentilerine doğası gereği yanıt veremeyen burjuva bir çözüm platformudur bu.

Kürt işçi ve emekçileri açısından gerekli ve zorunlu olan, ağır bir işsizlik, yokluk ve yoksulluk anlamına gelen bu düzeni alaşağı etmektir. Bunun içinse sınıf mücadelesini yükseltmekten başka bir seçenek yoktur. Fakat mevcut haliyle işçi sınıfının bağımsız politik bir güç odağı olamaması nedeniyle Kürt emekçileri de devrimci bir çıkış yolu bulamamakta, ulusal duyarlılıkları devrimci bir mecraya taşınamamaktadır.

Dolayısıyla bugünün en önemli ihtiyacı, işçi sınıfının bağımsız politik hareketinin geliştirilmesidir. Ancak işçi sınıfının mevcut durumu bu bakımdan iç açıcı değildir. Zira saflarında biriken tüm öfke ve hoşnutsuzluğa, giderek yaygınlaşan hareketliliğe karşın bugün işçi sınıfı büyük ölçüde örgütsüz, dağınık ve gerici burjuva akımların eklentisi durumundadır.

Bu köklü zayıflık aşılmadan, işçi sınıfı bağımsız bir güç olarak siyasal mücadele alanına çıkarılmadan bu düzene ve onun saldırı politikalarına karşı etkili bir mücadeleyi örgütlemek, Kürt sorunu dahil hiçbir temel sosyal ve siyasal sorunun gerçek çözüm yolunu açmak mümkün değildir. Bu nedenle Kürt sorununa devrimci müdahale, esas olarak bağımsız siyasal bir sınıf hareketini geliştirmek görevi temelinde örgütlenmek durumundadır. Bunun dolaysız sonucu, Kürt halkının meşru ulusal hak mücadelesine işçi sınıfının desteğini örgütlemek, Kürt halkıyla dayanışma bilincini yaygınlaştırmak olacaktır.

Bu yöndeki faaliyetin sınırlarını elbette işçi sınıfının mevcut bilinç ve örgütlenme düzeyi belirleyecektir. İşçi sınıfı geri bir bilince ve örgütlenme düzeyine sahip olduğu için, bugünkü koşullarda Kürt halkıyla dayanışmayı yükseltmek üzere eylemli sınıf desteğini örgütlemenin zorluğu ortadadır. Mevcut koşullarda yürütülen faaliyet işçi sınıfı ve emekçileri Kürt halkının ulusal hak mücadelesiyle dayanışmaya çağırmak üzere yaygın bir ajitasyon-propaganda sınırlarında kalsa da, bugün için önemli olan, bu sorunu siyasal sınıf çalışmasının bir gündemi yapabilmektir.

Bir öteki temel önemde nokta, tüm milliyetlerden işçi sınıfının ancak mücadele içinde birleşip kaynaşabileceği, her türlü ulusal önyargının da ancak bu sayede kırılıp aşılabileceği gerçeğidir. Bu, sorunun asıl çözüm alanının sosyal mücadelenin kendisi olduğu anlamına gelir ve bir kez daha devrimci açıdan soruna müdahalede kavranması gereken halkaya işaret eder.

TEKEL Direnişi deneyimi bu çerçevede yeniden hatırlanmalıdır. “Açılım”ın ilk perdesi kapandığı sıralarda direniş ateşini yakan TEKEL işçileri “gerçek açılımı biz yaptık” iddiasındaydılar. Zira Türk, Kürt ve diğer milliyetlerden işçiler sınıf mücadelesinin bu ön cephesinde buluşmuş ve ulusal kimlikleriyle kendilerini özgür bir biçimde ifade edebilmişlerdi. Kuşkusuz TEKEL işçileri bunu söylerken hala da burjuva ideolojisinin ve politikalarının etkisi altındalardı. Mücadeleyle yeni tanışıyor, dost ve düşmanlarını yeni tanıyorlardı. Buna rağmen bu sınırlarda ortaya konulan bu politik duyarlılık, sınıf mücadelesinin Kürt sorununda da nasıl bir yol açabileceğine dair güncel bir örnek olmuştur.

Gelişen bir sınıf hareketi yerel taleplerden politik taleplere, mevzi mücadelelerden birleşik militan mücadelelere doğru ilerler. Tek tek kapitalistleri hedefleyen bilinç düzeyi, bir bütün olarak burjuvaziyi ve devletini hedefleyen bir bilince doğru gelişir. İşçi sınıfı bu gelişim süreci içerisinde toplumun diğer ezilen kesimlerinin mücadelelerine destek verir, güvenlerini kazanır ve böylece onları ardından sürükleme olanağı bulur. ‘90’lı yılların başında sınıf hareketinin yaşadığı süreç, henüz son derece dar sınırlar içinde de olsa, bunu kendi yönünden doğrulamıştır. Bu dönemde, kısmi ve yerel mücadele düzeyinden merkezi militan mücadele düzeyine ilerleyen işçi sınıfı Kürt halkının mücadelesine çok daha duyarlıydı. Ankara’ya yürüyen maden işçilerinin “Zonguldak Botan elele!” sloganı bunun bir yansımasıydı.

Sonuç olarak, tüm güç ve enerjimizi bağımsız politik bir sınıf hareketini örgütlemek üzere yoğunlaştırmalıyız. Ancak bunu yapabildiğimiz ölçüde tüm milliyetlerden işçi ve emekçileri sermaye düzenine karşı ortak bir mücadele kanalında birleştirmede mesafe alabiliriz.