<

18 Haziran 2010
Sayı: SİKB 2010/24

 Kızıl Bayrak'tan
“Eksen kayması” tartışmaları safsatadan ibarettir
Zorlu mücadele gündemleri ve
görevler
Kürt halkına yönelik çok yönlü saldırılar sürüyor
Sivas’ın hesabını soracağızi
Madenlerde ölümlerin
sorumlusu kapitalizmdir!
30 madencinin kanı kurumadan bir madenci daha katledildi
15-16 Haziran Direnişi selamlandı.
ÜNSA Çuval’da sendikal ihanet ve sınırsız sömürü.
HABAŞ Demir-Çelik’te iş bırakma eylemi
Birleşik Metal-İş Anadolu Şube Başkanı Seyfettin Gülengül ile MESS Grup TİS süreci üzerine konuştuk
KESK üyeleri tasarıya
karşı eylemdeydi.
İşçi ve emekçi hareketinden..
Karadağ cinayeti davası avukatlarıyla dava üzerine konuştuk!
Karadağ cinayeti davasının ilk duruşması yapıldı 
Karadağ davası duruşması eylemlerle karşılandı
Gençlik işçi sınıfının çelik disiplini ile kavga alanlarında,
fabrika havzalarında sınanmalıdır!
Gençlik eleme sınavlarına karşı alanlardaydı
BM Güvenlik Konseyi, İran’a yeni yaptırım tasarısını kabul etti...
Çin’den Avrupa’ya kölece çalışma
can alıyor!..
Dünya’dan işçi ve emekçi eylemleri
Kırgızistan’da çatışmalar sürüyor!
Kadına yönelik cinsel taciz ve
tecavüz gün geçtikçe artıyor!
Yeni-Osmanlıcılık ve Kürdistan sorunu…
- M.Can Yüce
Kayıp yakınlarının
Ankara yürüyüşü başladı..
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Zorlu mücadele gündemleri ve görevler

26 Mayıs genel grevinin öngünlerinde sendikal bürokrasi eylemin hedefini TEKEL Direnişi’yle sınırlı tutmaya özen gösterdi. Çoğu, bu eylem kararının TEKEL Direnişi’nin “heyecanı ve duygusallığıyla” alındığını, dolayısıyla direniş bittikten sonra bu eylemi gerçekleştirme nedeninin kalmadığını iddia ediyordu.

Oysa, TEKEL Direnişi’nin basıncıyla gündeme gelmesine karşın bu eylem, işçi sınıfını ve emekçileri yakından ilgilendiriyordu. TEKEL işçilerinin yüzyüze kaldığı saldırı, sınıfa ve emekçilere yönelik genel saldırıların özgül bir biçimiydi. Söz konusu olan, işçi sınıfını iş güvencesini ortadan kaldırma, esnek çalıştırma, kazanılmış ekonomik ve sosyal haklarının gaspıydı. Bu genel saldırının TEKEL’de uygulanması çabası işçilerin militan mücadelesiyle karşılanmış, bu mücadele de sınıfın yakıcı ihtiyacı olan birleşik direniş için bir kanal açmıştı. İşçi sınıfı ve emekçiler bu kanaldan ilerleyerek, kölelik zincirlerini kalınlaştıran saldırı politikalarına karşı koyma, onları boşa çıkarma olanağına ulaşabilirlerdi. Ancak bilinen nedenlerle bu süreç kesintiye uğradı.

İşçi sınıfı ve emekçiler sermayeye karşı mücadeleyi büyütemediği için, bugün sermaye cephesi saldırı politikalarını birer birer raftan indirmektedir. Bu öyle birkaç maddelik bir saldırı da değildir. İşçi sınıfı ve emekçiler tarafından her biri “grev nedeni” olan saldırı maddeleri bir program halinde gündeme sokulmaktadır. Sermaye cephesi, genel grevi başarma gücü gösteremeyen işçi sınıfı ve emekçiler karşısında topyekûn bir saldırıya geçmektedir. Amaç, ileriye çıkma gücü gösteremeyen işçi sınıfı ve emekçiler cephesinde tam bir bozgun yaratmak ve böylece yıllardır hedeflenen sonuçlara ulaşabilmektir.

Bu amaçla gündeme getirilen saldırı programı işsizliğe çözüm bulmak adı altında “Ekonomik Koordinasyon Kurulu” (EKK) tarafından hazırlandı. Zaten bu kurulun temel işlevi de bu yaftayı saldırı programına yapıştırmaktı.

Hazırlanan programın maddeleri tanıdık saldırı başlıklarından oluşuyor. Bu başlıklardan biri esnek çalışma ile ilgili. Buna göre, esnek çalışanların oranı yüzde 3.6’dan yüzde 18.8’e yükseltilecek. Bu, part-time, taşeronluk gibi uygulamaların yaygınlaştırılması anlamına geliyor. Diğer saldırı maddeleri, kıdem tazminatlarının gaspı, işçi sınıfını tümden örgütsüzleştirme ve sendikasızlaştırma sonucunu verecek olan özel istihdam bürolarının kurulması ile bölgesel asgari ücret uygulamasına geçilmesi...

Tüm bunlar, son yıllarda köleliği pekiştirmek, kapitalistlere sınırsız, kuralsız ve keyfince sömürme olanağı sağlamak amacıyla gündeme getirilen temel saldırı başlıklarıdır.

Her bir saldırı maddesi gündeme geldiğinde işçi ve emekçiler tarafından büyük bir hoşnutsuzlukla karşılanmış, sendika yönetimleri tarafından de grev nedeni sayılmıştı. Bu nedenle, bazen yasallaştırma denemeleri yapılsa da, geri çekilmek zorunda kalınmıştı. Ancak kapitalistlerin ve hükümetin hep gündemindeydi, sadece uygun bir an bekleniyordu. Göründüğü kadarıyla bu kez bütünlüklü bir program halinde kapsamlı bir saldırı hamlesi planlanmaktadır.

Bu saldırıyla birlikte gündeme getirilen diğer bir ciddi saldırı hamlesi ise kamu emekçilerini hedef almaktadır. Bu saldırıyla, özünde uzun yıllara yayılmış olan kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesi politikalarının bir parçası olarak, kamu emekçilerinin iş güvencesi ortadan kaldırılmak istenmektedir. Kamu emekçilerini çalışma koşulları bakımından büyük ölçüde özel sektördeki işçi sınıfıyla eşitleyecek olan bu saldırı da yukarıda özetlediğimiz saldırı programıyla aynı hedefleri taşımaktadır: Esnekleştirme, güvencesizleştirme ve geleceksiz bırakma!

Bu saldırı programının her bir maddesi “genel grev nedeni”dir. Çünkü işçi sınıfı ve emekçilerin boynunu sıkmakla eşdeğerde sonuçlar yaratacak nitelikte maddelerdir. İşçi sınıfı ve emekçilerin önünde bu saldırı programına karşı koyacak bir mücadeleyi yükseltme görevi durmaktadır. Bu somutta, 26 Mayıs ihanetiyle birlikte karartılmaya bırakılan genel grev-genel direniş perspektifinin yeniden canlandırılması anlamına gelmektedir. Bununla birlikte, bu dönemin ortaya çıkardığı güç ve olanakların yeni mücadele gündemleri çerçevesinde değerlendirilip harekete geçirilmesi gerekmektedir. Hedef, kapsamlı saldırı programına karşı genel grev-genel direnişi örgütlemek olmalıdır. Bu ise sınıf kitlelerinin uyarılması, mücadeleci unsurların örgütlenip eyleme çekilmesi, eylemli bir süreç içerisinde genel grev-genel direnişe hazırlanılmasıyla mümkündür.

Bu noktada temel sorun, bu mücadele görevlerini kimlerin üstleneceğidir. TEKEL Direnişi ve 26 Mayıs bu bakımdan son derece aydınlatıcıdır. Sendika bürokratlarının bu mücadele görevlerini üstlenme gibi bir sorunları olmadığı yeterince açıktır. Ancak onlara rağmen tabanda bir hareketlenme olduğu, böylece basınç altına alındıklarında harekete geçeceklerdir. Bu böyle bir durumda ne yapacakları da TEKEL Direnişi sürecinde yaşananlar üzerinden iyi bilinmektedir.

Bu durumda öncelikli görev, ilerici ve devrimci sınıf güçlerine düşmektedir. Mücadele görevlerini üstlenecek, sınıfı tabandan genel grev-genel direniş hedefiyle mücadele alanlarına çekecek ve bunu aynı zamanda sendikal ihanet çetelerini etkisizleştirme göreviyle birleştirecek olanlar onlardır.

Bu noktada 26 Mayıs’ta ihanet çetesinin kapısına dayanan direnişçi işçilerin yanında saf tutan alt kademe sendika yöneticilerini de yeni bir samimiyet sınavı beklemektedir. Eğer, ihanet çeteleri karşısında tok bir tutum alıp tercihlerini sınıfın tabandan örgütlülüğünü geliştirmek, mücadelesini örgütlemek, tüm sendikal olanakları onun hizmetine sunmak doğrultusundaki sorumluluklarını yerine getirmezlerse, sınıfın tabandan yükselen eylemiyle onlar da sendikalardan süpürüleceklerdir.

Sınıf devrimcileri bu mücadele görevlerinin hakkıyla yerine getirilmesi, sürecin sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına bağlı olarak örgütlenmesinde belirleyici bir rol üstlenmek sorumluluğuyla yüzyüzedirler. Bulundukları tüm alanlarda, saldırılar konusunda yaygın bir uyarma ve bilinçlendirme çalışması yürütmeli, işçi ve emekçi hareketinin mücadeleci öğelerini birleştirerek eylemli bir mücadele sürecini örgütlemelidirler. Geçmişte kölelik yasası ve GSS saldırısına karşı yürütülen mücadele süreçleri bugün yapılacaklar için örnek oluşturmaktadır. Bu deneyimlerden de öğrenerek mücadele görevlerini omuzlamalıyız.