Vanunu: Dimona Nükleer Santrali ikinci Çernobil olmaya aday!
Ortadoğu halklarını tehdit eden İsrailin
nükleer silahları derhal imha edilmelidir
İsrailin nükleer programı ile ilgili bilgileri için 18 yıl cezaevinde yatan Mordehay Vanununu, siyonist rejim ajanlarının yakın gözetimi altında tutuluyor. Bu arada İsrail Yüksek Mahkemesi yeni aldığı bir kararla, Vanununun söyledikleri ile yaptıklarını kısıtlama yetkisi olduğunu iddia etti. Bu karara dayanan Şaron yönetimi, Vanununun İsrail dışına çıkmasına izin vermiyor.
Kuşatma altında tutulmasına rağmen Vanunu, Arapça yayınlanan El-Hayat gazetesine, İsraildeki nükleer santralle ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı. Eskimiş ve yıpranmış Dimona Nükleer Santralinin İsrailde ve komşu ülkelerde yaşayan milyonlarca kişiyi tehdit ettiğini vurgulayan Vanunu, tesisin en kısa süre içinde denetime açılması gerektiğini söyledi.
Vanunu, 40 yıl önce Necef Çölünde yapılan santralde bir kaza meydana gelmesi halinde, bunun ikinci bir Çernobil olacağını söyledi ve bu santralden sızabilecek nükleer radyasyon nedeniyle komşu ülkelerdeki milyonlarca insanın tehdit altında olduğu uyarısında bulundu. Ürdünün İsrail sınırı yakınlarındaki bölgelerde yaşayan yurttaşlarını tıbbi denetimden geçirmesi gerektiğini hatırlatan Vanunu, bölgede yaşayanlara radyasyonun bulaşıp bulaşmadığını anlamak için bunun gerekli olduğunu belirtti.
İsrail hükümetinin de bir süre önce Dimonadan olası radyasyon sızıntısına karşı bölgede yaşayan halka iyot hapları dağıtmayı planladığı bildirilmişti.
Çernobilde 1985te meydana gelen faciada, 15 bin kişi ölmüş, yaklaşık 3 milyon kişi de radyasyondan etkilenmişti. Nükleer santralden sızan radyasyonun etkisi yıllarca sürmüş, milyonlarca insanı sakatlığa mahkum etmişti. Yağmur bulutlarıyla Karadenize kadar taşınan radyasyon, bölgedeki çay ve fındık gibi ürünlerin zehirlenmesine neden olmuştu. Çernobil benzeri diğer kazalarda da binlerce insan ölmüş ve bu tür nükleer santrallerin çevresinde yaşayan insanlarda sakatığın nesilden nesile devam ettiği gözlenmiştir.
Ortadoğunun merkezinde yeralan Dimona santralinde olası bir kazanın yol açacağı felaketi düşünmek bile korkunçtur. Bu açıdan Vanununun yaptığı uyarı mutlaka dikkate alınmalıdır.
İsrail yönetimi sadece Nükleer santralle değil, biriktirdiği yüzlerce nükleer başlıklı füze ile de bölge halklarını fiili bir felaketle yüz yüze bırakmaya her zaman adaydır. Siyonist yönetimin, Filistin halkına karşı sürdürülen etnik temizlik saldırısını organize eden soğukkanlı katillerden oluştuğu da gözönüne alındığında, tehlikenin boyutu daha iyi anlaşılır.
Kendi halkı dahil olmak üzere tüm bölge halklarını tehdit eden İsraildeki siyonist rejim, sürekli hedef alınarak hem nükleer santrali kapatmaya, hem de sahip olduğu tüm kitle imha silahlarını yok etmeye zorlanmalıdır
Amerikan ordusu işkence vahşetini
birkaç askerin üzerine yıkmaya çalışıyor
Amerikan ordusunun katliamcı, işkenceci kimliği şu ana kadar sayısız kere belgelenmiştir. Bağdattaki Ebu Garib zindanından yansıyan işkence/tecavüz kareleri ise, halen hafızalarda tüm tazeliğini korumaktadır. Bu kanlı sicilinden dolayı ABD ordusu ve onun hizmetine giren tüm güçler, dünya halkları nazarında daha şimdiden birer katil, işkenceci/tecavüzcü olarak yer etmiştir.
ABD ordusu, dünyanın gözleri önüne serilen bu iğrençlikle hesaplaşmak bir yana, üstünü örterek, böylece bundan sonra da aynı uygulamaları devam ettireceğini göstermiş oldu. Ebu Garibden yansıyan işkencelerle ilgili raporu açıklayan ordu başmüfettişleri, işkenceden, ordu disiplinini bozan bir avuç askerin sorumlu olduğunu iddia ettiler. Onlarca işkencede ölüm, işkence ve tecavüz vakasının incelendiği raporda, sadece 7 asker hakkında soruşturma açıldığı, suçlu bulunan asker sayısının ise 1 olduğu dile getiriliyor. Bu da gerçek amacın işkenceyi meşrulaştırmak ve bundan böyle de aynı şekilde devam ettirmek olduğunu ortaya koyuyor.
Amerikan ordu başmüfettişlerinin işkenceyi birkaç disiplinsiz askere yükleme çabalarının kimse için bir inandırıcılığı bulunmuyor elbet. Zira savaş çığırtkanı Amerikan medyası bile, işkence olaylarından doğrudan doğruya ordu ve savunma bakanlığının üst kademesinin sorumlu olduğunu ortaya koyan kanıtlar yayınlamış durumda. Savaş kundakçısı çetenin önde gelen isimlerinin de işkenceden sorumlu olduklarını kanıtlayan pek çok belge, işkence ve tecavüzün sistematik ve yaygın bir şeklide uygulanan Amerikan devlet politikası olduğunun tartışmasız kanıtlarıdır.
Emperyalist/kapitalist sistemin özünde savaş ve zorbalık vardır. Dolayısıyla sistemin işkence ve işkencecilerden vazgeçmesi sözkonusu bile değil. Hele işkencecilerden hesap sorması hiçbir şekilde beklenemez. Çünkü barbarlık düzeni ayakta durabilmek için daima işkenceye ve işkencecilere ihtiyaç duyacaktır.
Afganistandaki işkenceci grubun şefi, doğrudan Pentagona bağlı olarak çalıştıklarını söyledi....
Amerikan emperyalizminin
özel işkence merkezleri
Guantanamo, Ebu Garib gibi zindanlarda, toplama kamplarında ABD ordusunun yaygın ve sistematik bir şekilde işkence yaptığı bilinmektedir. Haftalarca basında yeralan işkence, cinsel taciz/tecavüz fotoğrafları, Amerikan vahşetinin ibret verici belgeleri olarak duruyor ortada.
Son olarak Afganistanda açığa çıkan özel işkence merkezi, emperyalist işgalcilerin paralı askerlerin yanısıra paralı işkenceciler de çalıştırdığını gözler önüne serdi. 3 Amerikalı ve 4 Afgandan oluşan işkenceci ekip, bir evin içine cezaevi kurup burayı işkence merkezi olarak kullandı. Sözkonusu ev açığa çıkartıldığında, 8 Afganlı ayaklarından tavana asılı şeklide işkenceye tabi tutuluyordu. İşkenceciler Amerikan Savunma Bakanlığına bağlı olarak çalıştıklarını ifade ettiler.
Afganistanın başkenti Kabildeki işgal gücü İSAF, eski askerlerden oluşan işkenceci ekibe ev baskınlarında yardım ettiğini açıkladı. İSAF sözcüsü, bu kişilerin kendilerini aldattığını ve onlara yanlışlıkla yardım ettiklerini iddia ediyor. Oysa İSAF, suçüstü yakalanan işkencecileri derhal tutuklamayarak gerçekte onların suç ortağı olduğunu açıkça göstermiş oldu.
Olayın basına yansımasında sonra Kabilde yargılanmaya başlayan işkenceci güruhun lideri, Washington yönetimi adına ve ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeldin bilgisi dahilinde çalıştıklarını açıkladı. Sözkonusu kişi, Afganistanda islamcı militanları takip ederken sık sık Pentagon ve diğer resmi kurumlarla ilişki kurduğunu da basına açıkladı. İşkenceci şef aynı açıklamasında, ABD anti-terör birimi için, Pentagon ve diğer federal kurumlarla birlikte çalışıyorduk. Bakan Rumsfeldin bürosu ile faks, e-posta ve telefonla doğrudan ilişki içindeydik. Ama Pentagon beni yüzüstü bıraktı dedi.
Bu olayın da gösterdiği gibi, emperyalistler resmi, gayri-resmi, açık veya gizli işkence merkezleri kurarak, işgal ettikleri ülkeleri birer mezbahaya çeviriyorlar. Bu da demokrasi ihraç etmekten, insan haklarına saygı göstermekten söz eden bu haydut takımı ve onların hizmetindeki medya soysuzlarının aşağılık birer yalancı olduklarının kanıtıdır.
|