ABDnin Irak için Türkiyeden asker isteyeceğine ilişkin haberler gittikçe yoğunlaşırken Boston Globedan Ellen Goodman Amerikan İmparatorluğu yalancılık üzerine kuruluyor başlıklı yorumunda, Bushun Irakta savaşa girmesinin arkasındaki gerçek nedenleri ve bu nedenlerin neden halka anlatılamayacağına inandığını hâlâ bilmiyoruz diyor.
Ağır sorumluluk
The Guardianın da vurguladığı gibi Irak çok tehlikeli bir yer; orada dünyanın en militarize olmuş halkı yaşıyor. Irakta erkeklerin büyük bir çoğunluğu askeri eğitim görmüş, bir kısmının da İran-Irak savaşından kalma cephe deneyimi var. İşgalci güçler, şimdi bir gerilla savaşı geliştirmeye başlayan Baas Partisi militanlarıyla, ABD işgalinden hoşnutsuz, kendi yönetimlerini kurmak isteyen, dişinden tırnağına kadar silahlı Şii milisler arasında sıkışmaya başladı. Pazartesi gazeteler, ABD askerlerinin, isyanı bastırmak için güç göstermeye karar verdiğini, sömürge valisi, Bremerın İrademizi eninde sonunda bu ülkeye dayatacağız dediğini aktarıyordu. Çatışmanın ateşi giderek yükselecek.
Çocuklarınızı böyle bir ortama, öldürmeye ve ölmeye gönderebilmeniz için çok sağlam ahlaki ve tarihsel gerekçeleriniz olması gerekir. Ama, öncelikle, ortak olmaya hazırlandığınız işgali başlatan koalisyon güçlerinin gerekçeleri konusunda kafanız açık olmalıdır. Bu yüzden, ABD Türkiyeden asker talep ettiğinde, hükümeti ahlaki ve tarihsel açıdan ağır bir sorumluluk bekliyor. Bu özellikle ağır bir sorumluluk olacak çünkü, ABDde ve İngiltere medyasında gittikçe biriken kanıtlar, her iki yönetimin de savaşa gidebilmek için kendi kamuoylarına ve parlamentolarına yalan söylediğini gösteriyor.
İmparator bu, yalan da söyler gerekirse...
Hatırlarsanız, kitle imha silahlarına sahip olduğu için, Saddam rejimi hem komşuları hem de dünya için büyük, acil bir tehlike oluşturuyordu. Bu yüzden ABD-İngiltere koalisyonu, Saddam kitle imha silahlarından barışçıl yollarla arındırılmadığı için Irakı işgal etmişti. İlginçtir, Saddam rejimi kendisini imha etmeye gelen güçlere karşı kitle imha silahları kullanmadığı gibi, 1 Mayıstan bu yana işgal güçlerinin tüm çabalarına rağmen Irakta kitle imha silahlarının izine rastlanamadı.
Ya Bush ve Blair hükümetleri, savaşa girmek için ülkelerinin parlamentolarına ve halklarına yalan söylemişti ya da istihbarat örgütleri tümüyle başarısız kalmıştı. Her iki ülkede de istihbarat örgütleri üst düzey yetkilileri, adları gizli kalmak koşuluyla, güvendikleri gazetecilerle konuşup hükümetlerinin verdikleri bilgileri saptırdığından, raporlara makyaj yapmaları için kendilerine baskı yapılmış olduğundan yakınmaya başladılar. Şimdi her iki ülkede de birer parlamento komisyonu iddiaları soruşturuyor. Ortaya dökülenlerse istihbarat örgütlerinin yakınmalarında haklı olduğunu gösteriyor. Savaşa gerekçe olarak ileri sürülen dosyalarda temelsiz iddialar ortaya atılmış, savlar kimi araştırmacılardan çalınan metinlerle kaynak gösterilmeden zenginleştirilmiş, istihbarat abartılarak raporlara konmuş vb...
Ancak, muhafazakar İngiliz gazetesi Timesın yorumcularından Ben Macintyrea göre ortada şaşılacak bir şey yok. Olanlar imparatorluk sürecinin gereği. Bugün Trafalgar Meydanında heykeli bulunan General Sir Charles Napier da Hindistanın Sind (Pakistan) eyaletini yine böyle uydurma raporlarla desteklenen gerekçelerle işgal etmiş. İleri sürülen itirazlara karşı Napier şöyle diyormuş: Sindi almaya hiçbir hakkımız yok ama yine de alacağız ve bu, çok kârlı, faydalı bir alçaklık olacak. (Times, 28/06)
Peki öyleyse savaşın gerçek nedeni ne diye soruyorsanız yardımcı olmaya çalışayım. İsrail gazetesi Haaretz, Bush ile Filistin Başbakanı Abbasın yaptıkları konuşmanın metnini açıkladı. Bush, Abbasa demiş ki: Tanrı bana El Kaideye vur dedi, vurdum. Ondan sonra Saddama vur talimatı verdi, ona da vurdum. Şimdi Ortadoğu sorununu çözmeye kararlıyım. (26/06) Eskiden imparatorlar kendilerini Tanrı ilan ederlerdi. Bush mütevazi, peygamberlikle yetiniyor... Sanırım durum şimdi açıklığa kavuştu. Biliyorsunuz peygamber ikinci kez gelip ordularının başına geçtiğinde iyi ve kötü arasında bir Armageddon (nihai büyük savaş) başlayacaktı...
Cumartesi gecesi BBCde yayımlanan İsrailin Gizli Silahı adlı program, İsrail ile BBC ilişkilerini bir kez daha gerginleştirdi. İsrail, BBCyi boykot kararı aldı. BBCnin Muhabir/Correspondent dizisinin bir parçası olan program aslında, dünyanın tek nükleer rehinesi olan Mordehay Vanunu üstüneydi. Mart ayında BBC 2de 19.15te yayımlanması programlanmıştı. Ancak, Azor Adalarındaki Bush/Blair zirvesi haberleri gerekçe gösterilerek yayımlanmamış, dizinin yapımcılarının büyük tepki göstermesi üzerine prime time olmayan 23.20de yayına sokulmuştu. Cumartesi günü tekrarlandı. Olenka Frenkielin hazırladığı programda, Mordehay Vanununun izinde, İsrailin nükleer çalışmaları; bir zamanlar Vanununun da çalıştığı Dimona Nükleer Merkezinin faaliyetleri; bu merkezin Knesset denetiminde olmayıp sadece başbakana ağlı çalışması ve bu merkezde çalışanların 100den fazlasının radyasyon nedeniyle nasıl hastalandıkları gözler önüne seriliyordu. Kimse konuşmak istemiyordu. Hastalar, İsrail Gizli Servisi tarafından susturuluyor ve Akıbetiniz Vanunuya benzer diye tehdit ediliyordu.
İsrailin nükleer çalışmalarını da yürüten kahramanı, general Yakovun emekli olduğunda Hayat Hikâyem adı altında anılarını yayımlayıp, İsrailin nükleer programını açık etmesiyle nasıl vatan hainliği mertebesine indirildiği, 2 yıl ev hapsine mahkûm edildiği de programda yer alıyordu. 3 yıl önce İsrailli Araplardan meclis üyesi bir milletvekilinin büyük tabuyu yıkarak Knessette, İsrailin nükleer silahları hakkında yaptığı konuşmanın nasıl engellendiği de sergileniyordu. Ayrıca İsrailin 2000 Şubatında Gazzede, Filistinlilere karşı, biyolojik gaz kullandığı da iddia ediliyordu. İsrail her türlü ulusal ve uluslararası denetim dışında 1967 yılında Nixon ve Golda Meir arasında imzalanan anlaşma uyarınca nükleer ve biyolojik silahlara yönelik faaliyetini sürdürüyor. BBC sık sık İsrailin Filistinlilerekarşı biyolojik silah kullandığını dile getiriyor. İsrail hükümeti onları antisemitizmle suçluyor. Bu arada ABD ve Birleşik Krallık, bir türlü bulunamayan nükleer ve biyolojik silahları gerekçe ederek Irakı işgal ediyor; İranı ve Kuzey Koreyi tehdit ediyor; Ortadoğuyu kan gölüne çeviriyor.
İsimsiz mahkûm Vanunu
Mordehay Vanunu, İsrailin nükleer tesisi Dimonada 1976 yılından 1985 yılına kadar teknisyen olarak çalıştı. Fabrikanın gizlice nükleer silah ürettiğini saptadı. 1986 yılında Londrada yayımlanan Sunday Times gazetesine İsrailin nükleer silah programını belgeler ve fotoğraflarla açıkladı. Kanıtları, o tarihte İsrailin, meclisinin ve vatandaşlarının bilgisi dışında 200 adet nükleer silah başlığı depoladığını ortaya koyuyordu. Eylül 1986da, daha Sunday Times haberi yayımlamadan, Mordehay Vanunu, Mossadın bir kadın ajanı tarafından baştan çıkarılıp Londradan Romaya getirildi. Romada kaçırıldı, ilaçla uyutuldu ve İsraile götürüldü. Gizli bir mahkemede ihanet ve casusluk suçlamalarıyla 18 yıla mahkûm edildi. Hiçbir para almamış, hiçbir yabancı ülkeyle teması olmamıştı. 1998 yılına kada ailesi, avukatı ve bir din adamı ile ekran aracılığıyla, nadiren yapabildiği görüşmeler dışında tecritte tutuldu. Mart 1998de tecrit cezası, İsrailin güvenliğine artık bir tehdit oluşturmadığı gerekçesiyle sona erdirildi; ancak af talebi suçlu olduğunu kabul etmediği için reddedildi. Bütün bölgeyi tehdit eden nükleer silahlanmayı açığa çıkarmak için özgürüğümü feda ettim ve hayatımı tehlikeye attım. İsrail vatandaşlarının ve bölge halklarının çıkarı için çalıştım.
Vanununun cezasının bitimine 1 yıl kalmış olmasına rağmen serbest bırakılması beklenmiyor. Duruşmaları gizli sürdürülüyor. Serbest kalma talepleri reddediliyor. Vanunu, Iraklı olsaydı, Batı dünyası onu kahraman ilan ederdi. Nobel Barış ödülüne bile aday gösterilirdi. Ama Mordehay Vanunu, Iraklı değil. O, ABDnin stratejik müttefiki olan İsrailin nükleer silahlanma programını açıklayan İsrail vatandaşı bir Yahudi.