28 Haziran'03
Sayı: 25 (115)


  Kızıl Bayrak'tan
  Temel demokratik hak ve özgürlükler için mücadeleyi yükseltelim!
  İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret için mücadeleye!
  Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!" talebini yükseltelim!
  Özelleştirme yağma ve talandır!
  Yolsuzluk boydan aşıyor, komisyon ancak diz boyuna ulaşmış!..
  Af isteyenler terörle susturulmaya çalışılıyor
  Diyanete değil, eğitime ve sağlığa kadro!
  Krizin faturasını kapitalistler ödesin!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Geçmişe sırtını dönenlerin geleceği yoktur!..
  Devlet güdümlü Sivas katliamının 10. yılı...
  Türkiye ABD askeri işgaline açıldı...
  Selanik zirvesi: Yeni saldırı kararları
  Almanya: Metal işçilerinin grevi kararlılıkla sürüyor
  Direniş, ABD'nin Irak hesaplarını boşa çıkarıyor!
  Hiçbir yere çıkmayan yol
  Avrupa'da sosyal hak gasplarına karşı mücadele sertleşiyor!
  Amerika-Taliban işbirliği yeniden başlıyor
  Kanımızı emmelerine artık izin vermeyeceğiz!
  Ücretli köleliğe ve kölelik yasasına hayır!
  Ellere var...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Silahlanmaya, vurguncuya, hortumcuya, kaçakçıya kaynak çok, emekçiye yok!

İnsanca yaşamaya yeten
asgari ücret için mücadeleye!

Ekonomisini İMF’ye bağlamış olan sermaye iktidarı yeni niyet mektubu için kamu TİS’lerinin imzalanmasını bekliyor. Niyet mektubu, yasal ve idari düzenlemelerin yanı sıra kamuda yapılacak ücret artışlarının da belirlenmesinin ardından gönderilecek. Bu çerçevede özellikle kamu işçileriyle yürütülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin sonuçlanması bekleniyor. Hükümet geçen hafta işçilere ilk altı ay için sıfır zam dayatmasında bulunmuştu. 5 Nisan tarihli niyet mektubunda, işçi ve memur ücretlerinin geriye dönük endesklemeye tabi tutulmayacağı ve işçi ücretlerindeki toplam maliyet artışının yüzde 15’lik kesin bir sınıra tabi olacağı taahhüt edilmişti. Hükümetin işçilere bu taahhüt doğrultusunda bir artış sağlayacağı, memurlara yılın ikinci yarısında yapılacak zammın da % 20’yi aşmayacak şekilde belirleneceği belirtiliyor.

İşçilere “kaynak yok” diyen hükümet
nelere kaynak ayırıyor?

Hükümet, işçiye vermek istediği zammın brüt maliyetinin yaklaşık 800 trilyon, net maliyetinin ise yaklaşık 500 trilyon lira olduğu gerekçesiyle ilk altı ay için sıfır zam dayatmasında bulunuyor. İşçiye “kaynak yokluğu”ndan yakınan hükümet sıra silahlanmaya, vurguncuya, kaçakçıya, hortumcuya gelince oldukça cömert davranıyor. Büyük patronlar vergi kaçırırken, çalışanların ücretlerinden kesilen vergiler işçi ve emekçilere baskı, soygun, vurgun olarak geri dönüyor.

Savunma projeleri ve silah alımını gerçekleştirmek amacıyla 1986 yılında kurulan fona 16 yılda 8 milyar dolar kaynak aktarıldı. Demek oluyor ki, silahlanma ve savunmaya yılda ortalama 500 milyon dolar harcanıyor. Bu noktada akla gelen ilk soru “kime karşı silahlanma, kime karşı savunma?” İMF, DB vb. emperyalist kuruluşlarla yapılan anlaşmalar; GATS, MAİ, MİGA, Tahkim vb. yapılan sözleşmeler, en son “AB’ye uyum” çerçevesinde Türkiye kapitalizminin emperyalist sisteme tam uyumunu öngören “uyum paketleri”, Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerine sosyal yıkımı, özelleştirmeleri, kölelik yasalarını, işsizliği, düşük ücretleri, sefalet ve yoksulluğu dayatıyor. Yaşanan hak gaspları ve saldırılara karşı işçi ve emekçilerin harekete geçmesi, mücadeleyi yükseltmesi sermaye iktidarının en büyük korkusu. Sermaye sınıfı, örnekleri birçok kez görüldüğü gibi, işçi direnişlerine, grevlerine ve eylemlerine saldırmak, direnişi kırmak, hareketi baskı altında tutmak amacıyla “silahlanma ve savunma”ya ödenek ayırıyor. ABD emperyalizminin Irak saldırısında olduğu gibi şimdi de İran’a saldırısı için bölgede Türkiye’yi saldırı üssü olarak kullanma niyeti ve bu yönde hükümetin attığı adımlar “silahlanma ve savunma”nın kime karşı olduğunu gösteriyor. İçerde işçi ve emekçilere karşı baskı ve zor kullanmak, dışarda kardeş bölge halklarına saldırganlıkta ABD emperyalizmine taşeronluk yapmak.

Hükümet emeğiyle, alınteriyle geçinenlerden kıstığını soyguncuya, vurguncuya, hortumcuya ayırıyor. Batık bankaların şu anda Hazine’ye getirdiği yük 40 katrilyon lira düzeyinde bulunuyor. Hazine bu yükü TMSF’ye iç borçlanma kağıdı vererek üstlendi. Söz konusu kağıtların önemli bir bölümünün de nakit olarak geri ödemesini yaptı.

AKP hükümeti 45 bin eğitim, 19 bin sağlık personeline ihtiyaç varken Diyanet’e 15 bin kadro ayırıyor. Diyanet’in idare edildiği bütçe ise Türkiye’nin en büyük 10. bütçesi durumunda. 15 bin yeni imam kadrosunun bütçeye ayda yükleyeceği yük ise 8 trilyon. İMF’ye verilen niyet mektuplarıyla sağlık, eğitim vb. sektörlere kadro alımını sınırlayacağı, buralarda çalışanları ise işgüvencesi ve sosyal hakları ile birlikte tasfiye edeceğin sözünü veren hükümet, sıfır zam dayatmasını da yine İMF’nin direktifleri doğrultusunda gündeme getiriyor.

AKP hükümeti bir yandan yolsuzlukla mücadele ettiğini iddia ederken, bir yandan da “kaynak” ve “barış” gerekçesiyle “gümrük kaçakçılığına af” getiriyor. TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’nca ayrı bir dosya olarak incelenen ve sayısının 60 bin olduğu ifade edilen, çoğu kendi çevresi ve parababalarından oluşan lüks araba kaçakçılarına da otomobillerine de af düşünülüyor. TBMM Adalet Komisyonu’nda kaçakçılıkla mücadele tasarısı için oluşturulan alt komisyon çalışmalarını tamamladı. Tasarıya eklenen geçici maddeyle, kaçakçılık kapsamında olan birçok suça af getirildi. Gerekçe ise, “Adli mercilerde birikmiş davaların ortadan kaldırılması, para cezalarının tahsiliyle Hazine kaybının giderilmesi ve el konulan eşya ile nakil vasıtalarının ekonomiye kazandırılması” diye açıklandı. Kaçakçılar “af”la ödüllendirilirken, işçi ve emekçiler düşük ücrete mahkum ediliyor.

Sırada kamu emekçileri var

Hükümet, kölelik yasası ve özelleştirme saldırılarından sonra karşısında yükselen bir sınıf hareketi görmediği için kamu işçilerine sıfır zam dayatıyor. Eğer süreci tersine çevirecek bir gelişme yaşanmazsa sırada kamu emekçileri var. Bu hem işgüvencesi ve çalışma yaşamı ile ilgili olarak hazırlanan saldırı yasalarında yaşanacak, hem de ücret artışlarına yansıyacak.

Çalışma Bakanı Murat Başesgioğlu yaptığı açıklama ile kamu emekçilerine reva görülen ücreti şimdiden duyurmuş oldu. Kamu-Sen’in kamu yönetim reformuyla ilgili düzenlediği bir panelde konuşan Başesgioğlu, ekonomik dengeleri bozarak memur maaşlarında iyileştirme yapmanın doğru olmayacağını belirterek “Hükümetler çalışanına maalesef gönlünden geçeni istese de veremiyor. Bütçe imkanları deniyor, uluslararası anlaşmalar deniyor. Bu süreci birlikte yaşayacağız. Bu süreç zor bir süreç, çetin bir süreç” diye konuştu. Bilindiği gibi hükümetin kamu emekçileri için öngördüğü artış ilk 6 ay için %5, ikinci 6 ay için %7.

İnsanca yaşamaya yeten
asgari ücret için mücadeleye!

Sermaye iktidarı sınıf hareketinin içinde bulunduğu durgunluk ve geri çekilmeden de güç alarak birbiri ardına saldırıyor. Hükümetin ücret artışları için gerekçe olarak gösterdiği “kaynak yokluğu” ve “uluslararası anlaşmalar” işçi sınıfı ve emekçilerin yolaçtığı sorunlar değildir. Ne bütçeden vurguncuya, hortumcuya kaynak aktaran, ne de İMF ve benzeri emperyalist kuruluşlarla anlaşma yapanlar işçi ve emekçilerdir. Tüm bu uygulamalardan sorumlu olmadıkları gibi, bunun faturası da işçi ve emekçilere ödettirilmeye çalışılmaktadır. Üstelik verilen sözler karşılığında İMF’den alınan krediler de işçi ve emekçilerin çıkarı için kullanılmamakta, emperyalizmle çıkar birliği halindeki sermaye sınıfına aktarılmaktadır.

Sendika bürokratları da her sözleşme döneminde hükümetin sunduğu bahanelerin arkasına sığınmakta ve işçileri kandırmaktadır. “Kaynak yokluğu”, “İMF’ye söz verdik” ve “şartlar bu kadarına izin verdi” yalanı işçi ve emekçilerin ürettiğinin karşılığı olan “İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret!” talebinin önüne bahane olarak konulamaz. Hükümet ve sendika bürokratlarının yalanına karşılık “İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret!” talebini İMF’ye ve ücretli kölelik düzenine karşı mücadeleyle birleştirerek örgütlü mücadeleyi yükseltmek gerekmektedir.