Hükümet, işçiye vermek istediği zammın brüt maliyetinin yaklaşık 800 trilyon, net maliyetinin ise yaklaşık 500 trilyon lira olduğu gerekçesiyle ilk altı ay için sıfır zam dayatmasında bulunuyor. İşçiye kaynak yokluğundan yakınan hükümet sıra silahlanmaya, vurguncuya, kaçakçıya, hortumcuya gelince oldukça cömert davranıyor. Büyük patronlar vergi kaçırırken, çalışanların ücretlerinden kesilen vergiler işçi ve emekçilere baskı, soygun, vurgun olarak geri dönüyor.
Savunma projeleri ve silah alımını gerçekleştirmek amacıyla 1986 yılında kurulan fona 16 yılda 8 milyar dolar kaynak aktarıldı. Demek oluyor ki, silahlanma ve savunmaya yılda ortalama 500 milyon dolar harcanıyor. Bu noktada akla gelen ilk soru kime karşı silahlanma, kime karşı savunma? İMF, DB vb. emperyalist kuruluşlarla yapılan anlaşmalar; GATS, MAİ, MİGA, Tahkim vb. yapılan sözleşmeler, en son ABye uyum çerçevesinde Türkiye kapitalizminin emperyalist sisteme tam uyumunu öngören uyum paketleri, Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerine sosyal yıkımı, özelleştirmeleri, kölelik yasalarını, işsizliği, düşük ücretleri, sefalet ve yoksulluğu dayatıyor. Yaşanan hak gaspları ve saldırılara karşı işçi ve emekçilerin harekete geçmesi, mücadeleyi yükseltmesi sermaye iktidarının en büyük korkusu. Sermaye sınıfı, örnekleri birçok kez görüldüğü gibi, işçi direnişlerine, grevlerine ve eylemlerine saldırmak, direnişi kırmak, hareketi baskı altında tutmak amacıyla silahlanma ve savunmaya ödenek ayırıyor. ABD emperyalizminin Irak saldırısında olduğu gibi şimdi de İrana saldırısı için bölgede Türkiyeyi saldırı üssü olarak kullanma niyeti ve bu yönde hükümetin attığı adımlar silahlanma ve savunmanın kime karşı olduğunu gösteriyor. İçerde işçi ve emekçilere karşı baskı ve zor kullanmak, dışarda kardeş bölge halklarına saldırganlıkta ABD emperyalizmine taşeronluk yapmak.
Hükümet emeğiyle, alınteriyle geçinenlerden kıstığını soyguncuya, vurguncuya, hortumcuya ayırıyor. Batık bankaların şu anda Hazineye getirdiği yük 40 katrilyon lira düzeyinde bulunuyor. Hazine bu yükü TMSFye iç borçlanma kağıdı vererek üstlendi. Söz konusu kağıtların önemli bir bölümünün de nakit olarak geri ödemesini yaptı.
AKP hükümeti 45 bin eğitim, 19 bin sağlık personeline ihtiyaç varken Diyanete 15 bin kadro ayırıyor. Diyanetin idare edildiği bütçe ise Türkiyenin en büyük 10. bütçesi durumunda. 15 bin yeni imam kadrosunun bütçeye ayda yükleyeceği yük ise 8 trilyon. İMFye verilen niyet mektuplarıyla sağlık, eğitim vb. sektörlere kadro alımını sınırlayacağı, buralarda çalışanları ise işgüvencesi ve sosyal hakları ile birlikte tasfiye edeceğin sözünü veren hükümet, sıfır zam dayatmasını da yine İMFnin direktifleri doğrultusunda gündeme getiriyor.
AKP hükümeti bir yandan yolsuzlukla mücadele ettiğini iddia ederken, bir yandan da kaynak ve barış gerekçesiyle gümrük kaçakçılığına af getiriyor. TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonunca ayrı bir dosya olarak incelenen ve sayısının 60 bin olduğu ifade edilen, çoğu kendi çevresi ve parababalarından oluşan lüks araba kaçakçılarına da otomobillerine de af düşünülüyor. TBMM Adalet Komisyonunda kaçakçılıkla mücadele tasarısı için oluşturulan alt komisyon çalışmalarını tamamladı. Tasarıya eklenen geçici maddeyle, kaçakçılık kapsamında olan birçok suça af getirildi. Gerekçe ise, Adli mercilerde birikmiş davaların ortadan kaldırılması, para cezalarının tahsiliyle Hazine kaybının giderilmesi ve el konulan eşya ile nakil vasıtalarının ekonomiye kazandırılması diye açıklandı. Kaçakçılar afla ödüllendirilirken, işçi ve emekçiler düşük ücrete mahkum ediliyor.
Hükümet, kölelik yasası ve özelleştirme saldırılarından sonra karşısında yükselen bir sınıf hareketi görmediği için kamu işçilerine sıfır zam dayatıyor. Eğer süreci tersine çevirecek bir gelişme yaşanmazsa sırada kamu emekçileri var. Bu hem işgüvencesi ve çalışma yaşamı ile ilgili olarak hazırlanan saldırı yasalarında yaşanacak, hem de ücret artışlarına yansıyacak.
Çalışma Bakanı Murat Başesgioğlu yaptığı açıklama ile kamu emekçilerine reva görülen ücreti şimdiden duyurmuş oldu. Kamu-Senin kamu yönetim reformuyla ilgili düzenlediği bir panelde konuşan Başesgioğlu, ekonomik dengeleri bozarak memur maaşlarında iyileştirme yapmanın doğru olmayacağını belirterek Hükümetler çalışanına maalesef gönlünden geçeni istese de veremiyor. Bütçe imkanları deniyor, uluslararası anlaşmalar deniyor. Bu süreci birlikte yaşayacağız. Bu süreç zor bir süreç, çetin bir süreç diye konuştu. Bilindiği gibi hükümetin kamu emekçileri için öngördüğü artış ilk 6 ay için %5, ikinci 6 ay için %7.
Sermaye iktidarı sınıf hareketinin içinde bulunduğu durgunluk ve geri çekilmeden de güç alarak birbiri ardına saldırıyor. Hükümetin ücret artışları için gerekçe olarak gösterdiği kaynak yokluğu ve uluslararası anlaşmalar işçi sınıfı ve emekçilerin yolaçtığı sorunlar değildir. Ne bütçeden vurguncuya, hortumcuya kaynak aktaran, ne de İMF ve benzeri emperyalist kuruluşlarla anlaşma yapanlar işçi ve emekçilerdir. Tüm bu uygulamalardan sorumlu olmadıkları gibi, bunun faturası da işçi ve emekçilere ödettirilmeye çalışılmaktadır. Üstelik verilen sözler karşılığında İMFden alınan krediler de işçi ve emekçilerin çıkarı için kullanılmamakta, emperyalizmle çıkar birliği halindeki sermaye sınıfına aktarılmaktadır.
Sendika bürokratları da her sözleşme döneminde hükümetin sunduğu bahanelerin arkasına sığınmakta ve işçileri kandırmaktadır. Kaynak yokluğu, İMFye söz verdik ve şartlar bu kadarına izin verdi yalanı işçi ve emekçilerin ürettiğinin karşılığı olan İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret! talebinin önüne bahane olarak konulamaz. Hükümet ve sendika bürokratlarının yalanına karşılık İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret! talebini İMFye ve ücretli kölelik düzenine karşı mücadeleyle birleştirerek örgütlü mücadeleyi yükseltmek gerekmektedir.