11 Eylülden sonra, Bush yönetimi, Blair hükümetiyle birlikte uluslararası terörizme savaş açtı. Teröristlere yataklık yaptığından kuşkulandıkları iki ülkeyi işgal ettiler, sömürgeleştirmeye başladılar, bu arada onbinlerce insanı öldürdüler, binlercesini hiçbir yasal hak tanımadan kamplara kapattılar, işkenceden geçirdiler. Ama, geçen hafta Riyad ve Kazablanka saldırılarının, Kenyaya uçuşların yasaklanmasının gösterdiği gibi terörizm ayakta, Iraktaysa tam bir kaos var. Dünya petrol piyasasının en önemli istikrar unsuru Suudi Arabistana gelince o da uzatmaları oynamaya başladı.
El Kaide yeniden sahnede
Geçen hafta pazartesi, Suudi Arabistanın başkenti Riyadda, yabancıların, yabancılarla çalışan, onlar gibi yaşamayı seçen zenginlerin yaşadığı, sıkı güvenlik tedbirleriyle, duvarlarla korunan üç yerleşim yerine aynı anda yapılan silahlı ve bombalı saldırılarda, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheneyin açıkladığına göre (Financial Times 14/05), içinde Amerikalıların da bulunduğu 90 kişi öldü, yüzlerce kişi de yaralandı. Cuma günü Fasın Kazablanka kentinde, Avrupalı ve Yahudi kökenli insanların kaldığı bölgelerde aynı anda beş yere yapılan bombalı saldırılarda 41 kişi öldü, 100e yakın insan yaralandı (CNN 18/05). Bu iki saldırı El Kaidenin hala ayakta ve bir hafta içinde en az 26 intihar eylemcisini sahaya sürebilecek güçte olduğunu gösterdi.
Bir taraftan hem El Kaide adına yapılan açıklamalar, hem de İngiltere kaynaklı yarı resmi stratejik araştırmalar kuruluşu IISSnin yayımladığı bir rapor, terörizme karşı mücadelenin tümüyle başarısız kaldığını gösteriyordu. The Newstatesmenin aktardığı rapora göre, terörizme karşı savaş, zaten çok merkezli ve uluslararası bir örgütlenmeye sahip terörizmin daha da yayılmasına neden olmuş, tanınmasını, etkisizleştirilmesini daha da zorlaştırmış. El Kaide çok daha hareketli sanal bir örgütlenme geliştirmiş (19/05). Raporun editörü Jonatan Svensonun Timesdaki yazısında da en az 20 bin eğitimli kadroyla 60 ülkede etkin, liderliğinin büyük ölçüde hala ayakta olduğu, kadro sayısının da büyük bir olasılıkla önümüzdeki günlerde artacağı vurgulanıyordu (17/05).
Nitekim, Riyad saldırısından önce bir açıklama yapan El Kaidenin yeni sözcüsü Tabet ibn Kuvayis, örgütlenmenin ve liderliğin yenilendiğini, 11 Eylül ekibinin kızağa çekildiğini, yeni görevlerin yepyeni ve bilinmeyen bir ekibe emanet edildiğini söylüyor, yeni saldırıların kaçınılmaz olduğunu haber veriyordu (Asia Times 15/05). Daha sonra, Londrada çıkan bir Suudi gazetesinde El Kaide adına gönderilen, Abu Muhammed al Ablaj imzalı bir elektronik mesaj, bombalı saldırıları üstlendi (Financial Times 14/05). Asia Timesın mayıs başında yayımladığı bir araştırmada El Kaidenin artık Uluslararası İslami Cephe adı altında, Hikmetyar liderliğinde yeniden toparlanan Taleban, Hindistanda Keşmir bölgesinde etkin Laşkar-ı Taiba, Filipinlerdeki Moro İslami Cephesi gibi örgütleri de içeren, hem birbirleriyle ilişkili hem de ayr ayrı çalışabilen gevşek yapılı, ama yaygın bir yapıya ulaştığını gösteriyordu.
Irakta kaos ve terör
Durum Irakta da daha iyi değil. Financial Timesın vurguladığı gibi, Müthiş zaferin üzerinden bir aydan fazla zaman geçmiş olmasına karşın, Irak hala bir kaosun içinde yuvarlanmaya devam ediyor: İşgalci güçler hala mal ve can güvenliğini sağlayamadılar, altyapı hizmetlerini yeniden işler hale getirmediler. Yeni bir yönetim konusunda bugüne kadar ciddi bir adım atılamadığı gibi hafta sonunda İngiltere ve ABD, yönetimi Iraklı sivillere devretme projesinden belirsiz bir süre için vazgeçtiklerini açıkladılar (The Observer, 18/05).
Irak Sömürge Yönetimi, bir işgalci güç olarak kendisinden Cenevre Anlaşması bağlamında beklenen en temel görevleri bile yerine getiremiyor ama, oluşan iktidar boşluğunda da yeni siyasi partilerin sayısı hızla artıyor. Bu ilk anda bir normalleşme, sivil toplum belirtisi gibi görünse de New Republic dergisinin Iraka gönderdiği araştırmacısının bildirdiğine göre, bu partilerin hemen hepsi hızla silahlanıyor ve aralarındaki anlaşmazlıklar da artıyor. Irak işgalin yanı sıra belki de bir Beyrut olmaya doğru evrimleşiyor (15/05). New Republicin yankı uyandıran araştırmasında, Radikal İslamcı örgütlerin, Iraktaki bu kaos ortamından faydalanarak hızla örgütlendiği, örneğin Hizbullahın birçok şube açtığı da bildiriliyor.
Suudi endgame
Irak savaşı sonrası olasılıkları tartışırken yazılarımızda, Suudi rejiminin listenin başında olduğunu vurgulamıştık. Iraka yerleşmiş olmak ABDye, bir kriz anında Suudi petrollerine el koymak açısından eşsiz bir olanak sağlayacaktı. Henüz bu noktada değiliz, ama gidişatın yönü bu olasılığı güçlendiriyor. Suudi Rejimi üzerine, The House of Saud adlı araştırmasıyla dikkat çeken Said Aburişe göre Suudi Arabistan toplumu neredeyse bir yıldır, adeta sürekli bir başkaldırı içinde. Bunu Vahabi grupların otoriteye itaatsizliklerinden, tüccarlar arasındaki ılımlı ve aşırı İslamcı eğilimlerin çatışmasından, kadınların Bush karşıtı protesto düzenlemesinden, gittikçe yükselen suç dalgasından görmek olanaklı... Protestolar, çok farklı kaynaklardan fışkırsa da hepsi rejime karşı (The Guardian 16/05).
Riyad bombaları bu zemin üzerinde patladı, bir siyasi şok yaratarak, Suud rejiminin kaderini belirleyecek bir süreci başlattı. Rejim ayakta kalmak için, liberal demokrasiye doğru çok ufak adımlardan oluşsa da bir reform süreci başlatmaya hazırlanıyordu. Halbuki, şimdi hem hızlanmaya başlayan zaman içinde reform riski almak artık olanaksız, hem zaten El Kaide ve genelde Vahabi gruplarının derdi reform değil. Aksine onlar rejimin Batılılaşarak dejenere olduğunu, ABD ile bağlarını koparması gerektiğini düşünüyor.
Önümüzdeki 20 yılda dünya petrol üretim kapasitesi içindeki payı yüzde 14ten yüzde 18e çıkması beklenen, halen petrol fiyatlarını düşük tutmaya olanak veren, günlük 2 milyon (Irak savaştan önce bu kadar ihraç ediyordu) varillik ek kapasiteye sahip, Batıdan yılda 30 milyar dolarlık ithalat yapabilen, ABD ve Avrupa piyasalarında 500 milyar dolardan fazla sermaye bulunduran Suudi rejiminin önündeki seçenekler hızla azalıyor. Ya kendi halkına dönüp terörizmi ezmek için baskıyı arttıracak. Ya da ABD ve Batıyla ilişkilerini kesmeye, içine kapanmaya başlayacak. Her durumda da tünelin ucu kapalı. Suudi rejimi dağılmaya başlayınca da yeni bir petrol krizinin gündeme gelmesi kaçınılmaz!
Sonuçta, İmparator, Financial Timesdan Phil Stevensin sözleriyle, Ortadoğu pazarına dalmış boğaya benziyor: Kaos karmaşa ve yıkım. Bir imparatorluk adayından daha tehlikelisi, sanırım ne yaptığını bilmeyen sakar bir imparatorluk adayıdır. Evet beterin de beteri var ve o da geliyor!