Önümüzdeki günler, ilginç gelişmelere gebe... Türk devleti, İmralı Partisi KADEKe yönelik olarak topluma yeniden kazanma yasası denilen Pişmanlık Yasası üzerinde çalışıyor. KADEK yönetenleri bu yasal düzenleme girişimine şiddetle karşı çıkıyorlar. Bu yasayı onursuzluk olarak değerlendiriyor ve bunun hiçbir işe yaramayacağını belirtiyorlar. Liderlerinin İmralıdan gönderdiği mektup ve talimatlarda Pişmanlık Yasasına nasıl yattığını unutmuşa benziyorlar, topluma da unutturma çabasını sergiliyorlar. (Bu konudaki çarpıcı belgeleri geçen yıl yayınladık, dileyenler sitemizde bunlara bakabilir.) Onlar, şimdi Genel Af kampanyasını başlatmış bulunuyorlar... Umutlarını da buna bağlamışlar...
Kuşkusuz bu gelişmelerin ABDnin Irak işgali ve Irakı yeniden biçimlendirme politikasıyla yakından ve doğrudan ilişkisi var. ABD, Güney Kürdistanda konumlanmış bulunan KADEK güçlerinin ya tümden silahsızlanarak yeni Irakın vatandaşları haline gelmelerini, ya da Güneyi terketmeleri gerektiğini dayatmaktadır. Bu silahsızlandırma ve tasfiye planına karşılık KADEK, ABDye karşı ateşkes ilan ettiğini açıkladı. (Sanki ABD ile herhangi bir savaşları varmış gibi!) Güneydeki uzantısı partinin bundan böyle silahlı mücadele vermeyeceğini ve yasal demokratik mücadeleyi esas alacağını açıkladı. Bunlarla birlikte ABD ile işbirliği içinde olacaklarını belirtmeyi de ihmal etmediler. Basına yansıyan haberlere göre, ABD yetkilileriyle belli bir görüşme süreci de başlamış bulunuyor. Bu görüşme sürecinin tasfiyeplanlarının bir parçası olduğundan kuşku duymamak gerekir.
ABD emperyalizmi Irak ve Güney Kürdistanı yeniden biçimlendirme bağlamında tek egemen ve otorite gücü olmayı hedeflediği ve bununla çelişen bütün unsurları tasfiye etmeye ve boyun eğdirmeye çalıştığı bilinmektedir. Bu nedenle KADEK için iki seçenek kalıyor. Ya ABD politikalarına tümden, kayıtsız koşulsuz ve itirazsız boyun eğmek, ya da direnişe geçmek!
Direnmek de tek başına yetmiyor. Nasıl bir direniş, hangi politik ve stratejik hedeflere bağlı bir direniş sorusu da yaşamsal bir nitelik kazanıyor. Meşru savunma dedikleri şey, hiçbir politik ve askeri anlam ifade etmiyor. KADEK, zaten ideolojik, politik ve stratejik olarak kendini silahsızlandırma, amaçsızlaştırma ve tasfiye etme hareketidir. Dolayısıyla tasfiye ideolojik, politik ve askeri-stratejik düzlemde zaten gerçekleşmiştir. Geriye içi boşalmış bir kabuk, onun bunun hesabına kullanılmaya açık bir silahlı topluluğun fiziksel varlığı kalmıştır. Şimdi bütün hesaplar ve planlar bu topluluğun dağıtılması ve tasfiyesi üzerinde odaklanıyor. ABDnin de yapmaya çalıştığı bu, TCnin yapmaya çalıştığı da bu...
KADEK bir tasfiye hareketi, Kürdistan değerleri ve geleceği üzerinde bir ipotek hareketi olmasına rağmen Kürdistan sorunu bütün canlılığı ve yakıcılığı ile varlığını sürdürüyor. Bugüne kadar yaratılan değerler, bir öz boşaltma ve çarpıtma sürecine alınmış olsa da belli bir ulusal bilinç var; ve bu, TC devleti ve ABDnin bölge politikaları için ciddi bir tehdit potansiyelini taşıyor. Henüz bu değerler ve birikim, Kürdistan sorununun kendisi yeni bir ulusal patlama düzeyine gelmeden, bağımsız bir kalkışa geçmeden tasfiye edilmek, en azından bugünden kontrol altında tutulmak isteniyor.
Tasfiye planlarının yöntemleri ve ayrıntılarında ABD ile TC uzlaştılar mı? Bu sorunun yanıtı belirsizdir. Ancak Güneydeki KADEK güçlerinin silahsızlandırılması ve dağıtılması konusunda ABDnin çok ısrarlı olduğu ve bunu TCye dayatmak istediği açıktır.
Üzerinde durulması gereken bir soru daha var. Paradoksal olsa da soru şu: TC, şimdi gerçekten Güneydeki KADEK güçlerini tasfiye etmek, silahsızlandırmak ve dağıtmak istiyor mu?
Bu soruya ilk çırpıda evet yanıtının verileceğini söylemek kehanet olmayacaktır. Ancak biz bir yönüyle ve çelişkili de gelse öyle düşünmüyoruz. Bir kez, TCnin Güney politikalarında, tasfiyenin derinleştirilmesinde, devrimci dinamiklerin bastırılmasında KADEKe hala ihtiyaçları var. Henüz Öcalan ve partisinin işinin tümden bittiğini düşünmüyorlar. TCnin, Güneydeki askeri varlığını ve Güneye müdahalesini meşrulaştırmak, iç ve dış politika krizlerinde bir bahane olarak kullanmak için de KADEKe hala ihtiyacı var. İkincisi, tasfiyenin, yozlaşma ve çürümenin henüz istedikleri noktaya gelmediğini düşünüyorlar. Öyle olmazsa hiçbir pratik ve politik değeri olmayan, herhangi bir sonuç doğurmayan pişmanlık yasalarında ayak diretir mi?
Üzerinde çalıştıkları Topluma Yeniden Kazanma Yasası adlı pişmanlık yasası eğer bu biçimiyle yasallaşırsa bunun herhangi bir sonuç doğurması mümkün değildir. Bunu kendileri de çok iyi biliyorlar. Kendi içlerinde bu konuda farklı eğilimlerin olduğu da biliniyor; bu, kimi köşe yazılarına da yansımaktadır. Öte yandan KADEKin tasfiyesi ve silahlandırılması konusunda ABD ile belli çelişkiler yaşayacakları ve zorlanacakları da bilinmektedir. Dolayısıyla bu konu TC için de dikenli ve mevcut sorunlarını daha da ağırlaştırıcı bir konu niteliğindedir.
Aslında TC de KADEK de önemli bir karar arifesinde bulunuyorlar. KADEK iradesiz olduğu için gelişmeler tarafından sürüklenerek umutsuz bir meşru savunma yapmak zorunda kalırsa bu kendisi için bir yıkım getirebilir. Öte yanda İmralı sürecinin mantıki gereği olan fiziki teslimiyet yolunu seçse, bu da kendilerinin sonu anlamına gelir. Bunları biliyorlar, o nedenle çareyi onurlu teslimiyette arıyorlar. Adında pişmanlık geçmeyen, içeriğinde pişmanlık ve itirafçılığı çağrıştırmayan hükümlerin bulunması durumunda silahlarını teslim etmeye, düzenle ve devletle bütünleşmeye çoktan razıdırlar... Öcalanın Rehabilitasyon Çiftliklerini hatırlayalım. Bir miktar ceza yatmaya razı olduklarını içeren açıklamalarını da unutmayalım. Dolayısıyla şimdi öyle yüksek perdeden atıp tutmalarına bakmayın. Onr sözcüğünü ağızlarından düşürmemelerine de aldanmamak gerekir. Dört yıldır yaptıkları bütün değerleri ve birikimleri canlarını bağışlamaya trampa etmekten başka bir şey değildir. Ancak TC bu yalvarmalarını hep aşağılayıcı bir tutumla karşıladı, bu yasa girişimi ile de aynı şeyi yapmaktadır. Bu kez ABD faktörü var ve işin tam da doğrudan tarafı konumunda. Bu, tasfiye sürecini daha da hızlandırbilir, tasfiye sürecine yeni unsurlar katabilir...
Ayrıntıları basına yansıtılan Pişmanlık yasası henüz nihai şeklini almış değildir. Yapılacak MGK toplantısında yasaya son şekli verilecek, bu son sözde ABDnin de etkisi, istemleri ve politik yönelimleri etkili olacaktır. Irak işgalinden sonra ABD, artık Kürt sorununda, KADEK konusunda dolaylı değil, doğrudan bir taraftır ve bu noktada kesin bir politik çizgi izlemek durumundadır. Daha önce ilişkisi daha dolaylıydı. Ama bugün işin doğrudan bir tarafı... Bu gerçekliği hesaba katmadan gelişmeleri kavramak, gelişmelerin olası yönlerini kestirebilmek mümkün değildir...
Görüldüğü gibi Kuzey Kürdistanın kaderi üzerinde önemli pazarlıklar yapılmakta, geleceğini doğrudan belirleyecek politik adımlar atılmaktadır. Ancak Kürdistan halkı bir öncüden, kendi ulusal çıkarlarını, özgürlüğünü temsil edecek bir çizgi ve güçten yoksun bulunmaktadır. Kürdistanın son otuz yıllık değerleri ve birikimleri ise KADEK denilen İmralı Partisi, teslimiyet ve tasfiyecilik hareketi tarafından gasp edilmiş, son kalan kırıntılar da yine bunlar tarafından peşkeş çekilmeye çalışılmaktadır. Bundan daha acı veren ve öfkelendirici bir şey olabilir mi? Yüreğinde devrim ve özgürlük ateşini taşıyan yurtseverler ve devrimciler bu duruma daha ne kadar seyirci kalabilirler? Ne yapmalı, bu baş aşağı gidişe nasıl dur demeli soruları çok yakıcı ve yanıtını bekliyor. Hem de hiç zaman yitirmeden... Terik yanıtı besbellidir! Ancak biz pratik yanıttan ve bunun somut adımlarından söz ediyoruz...
İzmir İHD Şubesi 17 Mayıs günü Uluslararası Gözaltında Kayıplar Haftası dolayısıyla bir eylem düzenledi. Saat 13:00te İHD önünde biraraya gelen 100ü aşkın kişi Konak Sümerbank önüne doğru yürüyüşe geçti. Eylemde Gözaltında kayıplara son!/İHD pankartının yanı sıra Türkiyede bugüne dek gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı.
Sümerbank önüne gidiş yolunu kapatan polis kitlenin buradan alana yürümesini engelledi. Yapılan görüşmeler sonrası başka bir yoldan alana gidildi. Alanda gözaltında kaybedilenler için saygı duruşu yapıldı. Daha sonra yapılan basın açıklamasında İHD Şube Başkanı okudu. Açıklamada şunlar söylendi: Dün inkar ettiğiniz ve hala inkar etmekte olduğunuz kaybetmelerle aslında devleti, hukuku ve bizce en önemlisi halkı inkar ediyorsunuz. İnsanlık bu k(ayıp) benim diye haykırdıkça bu ayıp büyüyor. Unutmayın ki yaşamı inkar edemezsiniz ve kaybetmek yaşama karşı büyük inkardır. Durun ve artık halkı kaybetmeyin. Artık yeter! Kaybetmelere son verilsin! Kaybedilenleri biliyoruz, kaybedenlerin listesini istiyoruz! Faillerin açığa çıkarılmasını ve yargılanmasını istiyoruz.
Açıklama sonrası beş dakikalık oturma eylemi gerçekleştirildi. Oturma eylemi sırasında yerde siyah bir bezin üstüne kayıpların fotoğrafları konuldu, mum yakıldı. Yürüyüşte ve alanda Gözaltında kayıp istemiyoruz!, Faşizme karşı omuz omuza!, Baskılar bizi yıldıramaz!, Kayıplar bulunsun hesap sorulsun!, Anaların öfkesi katilleri boğacak!, Yargılı, yargısız infazlara son! vb. sloganları atıldı.