27 Aralık'03
Sayı: 2003 (13)


  Kızıl Bayrak'tan
  Herkese parasız sağlık hizmeti!
  Emekçilerin birleşik mücadelesi örgütlenmelidir!
  İstanbul'da 24 Aralık iş bırakma eylemi
  "Herkese ücretsiz-eşit- ulaşılabilir sağlık hakkı!"
  Kıbrıs'ın geleceği emperyalistlerin ellerinde!
  YÖK yasa taslağı!
  Gençlik hareketinin bir yılı
  Maraş katliamının 25. yıldönümünde kanlı düzenin yeni yönelimleri...
  KESK'e karşı linç kampanyası
  Dinler ve demokrasi tartışmaları üzerine
  Sağlık sektöründe özelleştirme saldırısına hayır!
  Kapitalizm engelli insan üretiyor!
  Kamu emekçileri hareketinin bir yılı...
  19 Aralık katliamı ve tarihsel-siyasal arka planı
  İçerde dışarda hücreleri parçala!
  İstanbul'da 19 Aralık katliamı eylemlerle protesto edildi
  19 Aralık katliamı protestoları...
  Asgari ücret üzerine demagojik söylemler
  Irak'ta direniş emperyalistler ülkeden sökülüp atılana kadar sürecek!
  Çürüten siyonsit vahşete isyan!
  Akdeniz'in "Don Kişot"u Kaddafi tövbe ediyor!
  "Gerçek yaşamda seyirciye yer yoktur, herkes katılır yaşama!"
  Demokrasi havariliğine soyunan ABD'nin kirli icraatları
  Hain bürokratları başımızdan defedelim!
  Sultanbeyli PSA Şubesi'nde gerici-şovenist yönetim!
  Bir noel masalı
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Gençlik geleceğini haramilere bırakmamalı!

YÖK yasa taslağı!

Türk burjuvazisinin üniversiteleri kendi yeni ihtiyaçları ekseninde yeniden örgütleme çabası aralıksız devam ediyor. Ancak durum tam bir komediye dönüştü. Neredeyse üç yıldır, farklı hükümetler tarafından, farklı farklı yasa tasarıları hazırlanıyor ve rafa kaldırılıyor. Bugünlerde hükümet ve Üniversiteler Arası Kurul’un hazırladığı iki ‘yeni’ yasa tasarısı da aynı kötü sonu paylaşacak mı bilinmez ama, kesin olan şu ki, hazırlanan tasarılar özü itibariyle birbirinin aynı. Daha önce defalarca söyledik; hükümet ve rektörler ile YÖK arasındaki çatışma, farklı klikler arasındaki ‘uzlaşılabilir’ çıkar ve üstünlük elde etme çatışmalarından ibaret.

İki ay öncesinde yaşanan hükümet-rektörler ve YÖK gerginliği, hükümetin attığı geri adımla bir kez daha ertelenmiş; tartışma ÜAK tarafından hazırlanacak yeni çerçeve yasa taslağı sonrasına bırakmıştı. Hükümetin bu manevrasının arkasında, YÖK başkanı K. Gürüz’ün görev süresinin dolması ve yeni YÖK başkanının daha ılımlı bir yaklaşıma sahip olacağı beklentisinin yattığını söylersek yanılmış olmayız. Hükümetin bu tür ‘küçük hesapları’ ile daha önce de karşılaşmıştık.

Hükümetin ÜAK’a verdiği bir aylık süre dolalı hayli oldu. Nihayet ÜAK tasarıyı hazırladığında YÖK başkanı değişmiş, yeni başkan Erdoğan Teziç tasarıya “el koymuş”, kendi ifadesi ile “tasarıyı hukuki dile çevirmeye” başlamıştı bile. Hükümetin yeni başkana dair umutları da bu tasarı süreci ile suya düşmüş oldu. Çünkü Teziç, ÜAK’ın hazırladığı tasarıyı hükümete göndermeyi tercih etmedi. Böylelikle yeni YÖK başkanı ayağının tozuyla hükümetle ilk ufak gerginliğini yaşamış oldu.

Yeni YÖK başkanı göreve gelir gelmez etrafa gülücükler saçarak, bir YÖK başkanının ağzından kolay kolay çıkmayacak sözler sarfetmeye başladı. “Gönderilen metin komisyonun metni. Kamuoyunda benimsenen bir metin değil.... Herkes görüşünü sereserpe söylemeli. Benim ortaklarım çoğaldığı zaman ben güçlü olurum. Cumhurbaşkanı, hükümet, öğrenciler, üniversitelerin hepsinin bir bütünlük içinde onaylayacağı bir metin çıkması lazım. Bu süreçler yapılmazsa ölü doğan bir metin ortaya çıkar… Öğrencileri dışlamak isabetsiz olur. Sert ve coşkulular, onlara sabır göstermemiz lazım.” vb., vb...

YÖK ve başkanının tüm toplumda bugüne kadar topladığı tepki, yeni başkanını bu tür çıkışlar yapmaya zorluyor. Sezer’in seçimi de bu duruma uygun düştü elbette. ‘Demokrat’ bir imaja sahip birini seçeceği herkes tarafından biliniyordu. Ancak Erdoğan Teziç’in demokratlığı Sezer’den ne fazla, ne eksik. Yaptığı açıklamaları da bu eksende algılamak gerek. Yanı sıra, tıpkı Teziç’in söylediği gibi, YÖK, yeni yasa konusunda ‘ortakları çoğaldığında’ daha da güçlü olur. Bu nedenle de yeni başkan topluma şirin görünmek durumunda. Teziç’in öğrencilere ilişkin söyledikleri, YÖK’ün ve YÖK’e karşı mücadelelerin tarihinden çıkarılmış dersler olarak ele alınmalıdır. Doğal olarak bu söylem hiçbir biçimde gerçeklerle uyuşmuor. Şu sıralar tüm üniversitelerde sürmekte olan, tek merkezden yönlendirildiği son derece açık soruşturma terörü bile kendi başına Teziç ve Teziç gibilerinin anlayış ve sabır sınırlarını göstermeye yetiyor.

ÜAK’ın taslağında neler var?

ÜAK’ın hazırladığı tasarı bizzat Teziç’in marifetiyle kamuoyundan sır gibi saklanıyor. Tasarı yalnızca kamuoyu tarafından değil, hükümet tarafından da sınırlı bir biçimde biliniyor. Ancak basına sızan bazı temel noktalar biliniyor. Buna göre ÜAK hazırladığı tasarı ile YÖK yürütme kurulunun tamamen kaldırılmasını istiyor. Bunun yerine 16 üyeden oluşan tek bir kurul getiriyor. Böylelikle YÖK son derece gereksiz ve şimdiye kadar hiçbir işlevi olmamış kalabalık yürütme kurulundan kurtulmuş olacak. Söylemeye bile gerek yok ki, bu düzenlemeyle ara sıra yürütme kurulundan çıkan çatlak sesler ortadan kaldırılacak, YÖK’e sırtındaki kamburdan kurtulma fırsatı verilecek.

Tasarı daha öncekilerde olduğu gibi üniversitelere mali özerklik ve sözde idari özerklik tanıyor. Onların özerklikten ne anladıklarını biliyoruz. Mali özerklik adı altında üniversite bir ticari kuruma dönüştürülecek, sermayenin talanına açılacak. Nitekim, daha önceki tasarılarda ‘işletme hesabı’ adı ile gündeme getirilen, üniversitelerin özel banka hesapları oluşturabilmelerine olanak tanıyan bölüm, ÜAK’ın taslağında da aynen korunuyor. Bununla birlikte taslak ile üniversitelerin özel gelirleri ve özel sermayenin kaynak aktarımları vergiden muaf tutuluyor.

Dahası, taslak, devlet okullarına, kuracakları vakıflar aracılığıyla özel üniversite kurabilme hakkı tanıyor. Daha önce hiç gündeme gelmeyen, bu yönüyle tamamıyla ‘yeni’ olan bu düzenleme ile, üniversitelerin özelleştirilmesi ve paralı eğitim uygulamasına geçiş kolaylaşacak, devlet üniversitelerinin kaynakları bu vakıflar aracılığıyla özel üniversitelere aktarılacak. Bunların yanı sıra, birer ticari girişimci olarak ortaya çıkan devlet üniversiteleri, kendi özel kurumları ile rekabet etmekten kaçınacak, tersine, daha fazla kâr edebilmek için bu özel üniversiteleri teşvik edecek. Bunun doğal sonucu ise, devlet üniversitelerindeki ‘kalite’nin daha da düşürülmesi olacak.

Taslakla YÖK’ün yetkilerine belirli sınırlamalar getiriliyor. YÖK’e aldığı her kararda ÜAK’tan görüş alma zorunluluğu getiren taslak, rektör seçimlerinde YÖK’e tanınan sıralamayı değiştirme hakkını da elinden alıyor.

Hükümet de boş durmuyor!

ÜAK’ın tasarısı hazırlandığı esnada hükümet de üçüncü taslağını hazırlamaya koyuldu. Bu tasarı da bütünüyle kamuoyundan gizlendi. Yine basına sızan bilgilere bakılırsa, hükümet bir önceki tasarının temel tartışma noktası olan rektörleri ve birçok akademisyeni tasfiyeyi öngören geçici maddeden vazgeçmiş. Büyük üniversitelerin bölünmesi ile ortaya çıkacak yeni rektör atama sorunu da atılan geri adımla, öğretim görevlilerine verilen seçim hakkı ile çözülmüş oldu.

Hükümetin hazırladığı yeni taslakta da, YÖK’ün yetkilerinin önemli bir kısmı ÜAK’a devrediliyor. Bu yanıyla ÜAK’ın taslağından bir farklılık taşımıyor. Aslında hükümet 26 bin öğretim üyesini tasfiyeyi öngören geçici maddeden vazgeçerek, uzlaşmazlığın önündeki temel engeli ortadan kaldırmış oldu. Gerek hükümetin gerekse de ÜAK’ın hazırladıkları taslakların birbirleri ile çok benzeştiğini, bu taslaklar açıklandığında hep beraber göreceğiz.

Gençlik geleceğini haramilere bırakmamalı!

Yıllardır gündemde tutulan YÖK yasa tasarıları kolay kolay meclise gelemiyorsa bunda, sınırlı da olsa, ortaya çıkan öğrenci gençlik hareketinin de etkisi var. Bu yılki 6 Kasım eylemleri de gösterdi ki, devletin ve rektörlerin hesapları öyle kolay kolay tutmayacak. Gençlik başına çorap örülmesine seyirci kalmayacak.

Son derece bilinçli bir tutum ve politikanın ürünü olan bugünkü baskı ve terör ortamı, üniversiteli gençliğin mücadelesinin önüne engel olarak çıkamaz. Ancak bu saldırılar başarıyla püskürtülemezse eğer, öğrenci gençlik hareketini zaafa uğratacak bir durumun ortaya çıkması da kaçınılmaz olacaktır. Bu saldırıları püskürtebilmek için ise, güçlü ve dinamik yerel çalışmalar üzerinde yükselen merkezi çıkışlara ihtiyaç var.



Çalışmalarımızı kesintisiz sürdüreceğiz!

Ekim Gençliği’nin “Irak’ta işgalci okulda müşteri olmayacağız!” şiarıyla 13 Eylül ‘03 günü tüm Türkiye genelinde başlattığı kampanyayı, Edirne yerelinde 15 Eylül ‘03 günü SES Edirne Şubesi’nde yaptığımız basın toplantısıyla duyurmuştuk. Bu süreçte kampanyanın saptadığı gündemleri işçi, emekçi ve gençliğe taşıdık. Bu temelde yürüttüğümüz çalışma sonucu yerelimizde 3 bin kişiden söz aldık. Topladığımız imzaları 28 Aralık günü Ankara’da gerçekleştireceğimiz bir etkinlik ve basın açıklamasıyla kamuoyuna duyuracağız.

Kampanyamız işgal ve YÖK Yasa Tasarısı karşıtı bir zeminde devam edecek.

Ekim Gençliği/Edirne