27 Aralık'03
Sayı: 2003 (13)


  Kızıl Bayrak'tan
  Herkese parasız sağlık hizmeti!
  Emekçilerin birleşik mücadelesi örgütlenmelidir!
  İstanbul'da 24 Aralık iş bırakma eylemi
  "Herkese ücretsiz-eşit- ulaşılabilir sağlık hakkı!"
  Kıbrıs'ın geleceği emperyalistlerin ellerinde!
  YÖK yasa taslağı!
  Gençlik hareketinin bir yılı
  Maraş katliamının 25. yıldönümünde kanlı düzenin yeni yönelimleri...
  KESK'e karşı linç kampanyası
  Dinler ve demokrasi tartışmaları üzerine
  Sağlık sektöründe özelleştirme saldırısına hayır!
  Kapitalizm engelli insan üretiyor!
  Kamu emekçileri hareketinin bir yılı...
  19 Aralık katliamı ve tarihsel-siyasal arka planı
  İçerde dışarda hücreleri parçala!
  İstanbul'da 19 Aralık katliamı eylemlerle protesto edildi
  19 Aralık katliamı protestoları...
  Asgari ücret üzerine demagojik söylemler
  Irak'ta direniş emperyalistler ülkeden sökülüp atılana kadar sürecek!
  Çürüten siyonsit vahşete isyan!
  Akdeniz'in "Don Kişot"u Kaddafi tövbe ediyor!
  "Gerçek yaşamda seyirciye yer yoktur, herkes katılır yaşama!"
  Demokrasi havariliğine soyunan ABD'nin kirli icraatları
  Hain bürokratları başımızdan defedelim!
  Sultanbeyli PSA Şubesi'nde gerici-şovenist yönetim!
  Bir noel masalı
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
24 Aralık’ın gösterdikleri...

Emekçilerin birleşik mücadelesi örgütlenmelidir!

5 Kasım’da “Herkese sağlık hakkı, insanca yaşanacak ücret ve iş güvencesi” talepleriyle iş bırakan sağlık çalışanları, taleplerinin karşılanmaması üzerine 24 Aralık’ta bir kez daha iş bıraktılar.

Eylemin talepleri hem sağlık hizmetinden faydalanan emekçi halk kesimlerini hem de sektör çalışanlarını doğrudan ilgilendiriyor. Eylemin talebini oluşturan üç temel başlıktan birincisini geniş halk kesimlerinin ücretsiz, nitelikli, ulaşılabilir sağlık hizmetine kavuşması oluşturuyor. Bu anlamda 5 Kasım eylemiyle anlamlı bir kamuoyu desteği de oluşturulmuştu. Eyleme katılım hem eylemi düzenleyenler hem de hükümet cephesinden beklenenin üzerinde olmuştu. 5 Kasım eyleminin üzerinden birbuçuk ay gibi bir süre geçmesine rağmen oluşturulan kamuoyu desteği sürekli hale getirilemedi. Aksine 5 Kasım sonrası eyleme katılanlara yönelik sürdürülen soruşturma terörü ve baskılar bertaraf edilemediği için 24 Aralık eylemine katılımı düşüren bir etkene de dönüştü.

Sermaye uşağı hükümet 5 Kasım sonrası geri adım atmadığı gibi saldırılarını yoğunlaştırarak sürdürme niyetinde olduğunu ispatladı. 4924 sayılı Kanun çerçevesinde, eleman temininde güçlük çekilen yerlerde çalıştırılmak üzere 11 bin sözleşmeli yardımcı sağlık personeli istihdamı için somut adımlar attı. Sağlık hizmetinin özelleştirilmesi ve pahalılaşmasının ilk adımı olan döner sermaye uygulamasını performansa dayalı ücretlendirme sistemiyle daha da ağırlaştırarak devam ettirmek niyetinde vb.

Eylemi düzenleyenlerin de işaret ettiği gibi, kamu alanının tasfiyesine, kamu hizmetlerinin piyasaya açılmasına dönük bu saldırıların gerisinde emperyalist odaklar var. AKP’nin hükümet programında yer alan sağlıkta dönüşüm projesinin mimarları, İMF ve DB başta olmak üzere emperyalist kurum ve kuruluşlardır. Kamunun tasfiyesi, düşük ücretler, işgüvencesine yönelik saldırılar sağlık sektörüyle de sınırlı değildir. Bu denli kapsamlı bir saldırı dalgasının da sektörel düzeyde gerçekleştirilen eylemlerle püskürtülmesi mümkün değildir.

Hükümetin havuç-sopa taktiği

5 Kasım eyleminde sağlık çalışanlarının eylemine pervasızca saldıran AKP, bu sefer farklı bir yöntem izledi. AKP’nin bu tutum değişikliğinde bir yandan yerel seçimlere dönük hesapları, diğer yandan eyleme dönük saldırgan tutumun eylemin daha fazla sahiplenilmesi sonucunu doğurması etkili oldu.

AKP’nin doktor ünvanı taşıyan milletvekilleri Mahmut Koçak ve Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu eylemde TTB Başkanı Füsun Sayek’e çiçek ve çözüm için çalışma sözü vererek, sözde “barış çubuğu” uzatmış olduklarını ifade ettiler. Saldırıların dayandığı emperyalist politikalar gözönüne alındığında, çözümün ne verilen sözlerle ne de çiçeklerle sağlanamayacağı çok açık. Bu tutumun yaklaşan yerel seçimlere dönük popülist bir uygulama olduğu ortada. Diğer yanıyla bu tür “barışçıl” yöntemler sağlık emekçilerini sahte söz ve vaadlerle oyalamaktan öte bir anlam ifade etmiyor.

İşçi ve emekçilere savaş açmış bir hükümet temsilcisinin “barışçıl” söylemlerle çiçek uzatması emekçilerin bilincini bulandırmaya dönük bir manevradır. Böylece işçi ve emekçilerin bilincine söke söke kazanılması gereken hak ve özgürlükler mücadelesi yerine lobicilik, düzen parlamentosundan beklentilicilik, sermayenin dayattığı koşullarda uzlaşmacılık kazınmak isteniyor.

Birkaç AKP milletvekili barış çubuğu uzatırken Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın yaptığı açıklamalar bunun somut kanıtıdır. Eylemi “etik” açıdan eleştiren Akdağ, sağlık çalışanlarının iş bırakma eylem biçimini ve eylemin mekan seçimini yanlış bulduğunu belirtti. “Sağlık çalışanları ile el ele vererek çözüm üretmek istiyoruz” diyen Akdağ, böylece emekçilere eylem yeri ve biçimi olarak işyerlerini ve alanları değil meclis koridorlarını, bakan odalarını göstermiş oldu.

24 Aralık eylemine katılım beklenenden düşük oldu

Sağlık sektöründe yaşanan sorunların derinleşmesi 5 Kasım eylemine katılımı kendiliğinden artıran etkenler arasındaydı. SSK ve devlet hastanelerinde teknik, ekonomik ve personel alanında yaşanan sıkıntılar özellikle taşra kentlerde eyleme katılımı artırmıştı. 5 Kasım sonrası sağlık emekçilerinin soruşturma terörüne ve idari baskıya maruz kalması özellikle taşrada eyleme katılımı düşüren bir etkene dönüştü.

Her iki eylemde de TTB ve SES’in eyleme dönük ciddi bir hazırlığından, pratik bir çabasından söz etmek mümkün değil. İki eylem arasında ön hazırlığın yapılması için yeterli bir zaman dilimi varken bu değerlendirilemedi. Üstelik 5 Kasım’da eylemin bir ilk olduğu, talepler karşılanmazsa yayılarak ve artarak devam edeceği ilan edilmişti. İddialı bir karşı çıkışın altını doldurmak için bu iddiaya uygun bir pratik çaba gerekiyordu. Böylesi bir çaba sergilenemediği gibi bunlara bir de KESK ve TTB’nin ayrı eylem kararları alması eklenince 24 Aralık eylemi beklenenden zayıf geçti. KESK’in 10-11 Aralık iş bırakma eylemi sağlık emekçilerini de ilgilendirmesine rağmen eylemler ve talepler ortaklaştırılamadı. 24 Aralık eylemine SES genel merkez düzeyinde eyleme katılımcı olarak imza atarken KESK aynı gün mecliste kabul edilen ‘04 ütçesine karşı farklı bir eylem kararı alarak pratikte eylemi bölmüş ve zayıflatmış oldu.

Oysa kamu alanında yaşanan sorunlar ne sağlık sektöründe yaşanan sorunlardan, ne ‘04 bütçesinden, ne de kamu yönetimi reformundan bağımsızdır. Bu yanıyla eylemlerin/taleplerin ortaklaştırılamaması ve yaygınlaştıralamaması ciddi bir eksiklikti.

Devam eden soruşturmalar eyleme katılımı düşürdü

Eylemin ön hazırlığının yeterli düzeyde ve etkin bir şekilde yapılamamasının yanı sıra bir önceki eylem sonrası devam eden soruşturmalar eyleme katılımı azaltan bir diğer etken oldu.

SES Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, 5 Kasım sonrası soruşturma terörüne karşı işyerlerini terketmeme eylemi yapacaklarını duyurmuştu. TTB Başkanı Füsun Sayek de “Biz kimseye dokundurtmayız” demişti. Ancak soruşturmalar devam ederken söz konusu açıklamaların pratik karşılığı hayata geçirilemedi. Örgütünün aldığı karar doğrultusunda eyleme geçen emekçiler soruşturmalar karşısında örgütünü bir bütün olarak arkasında göremeyince hem örgütüne hem de mücadeleye karşı güvensizlik duyuyorlar.
Toplu olarak yapılan iş bırakma eylemine karşı açılan soruşturmalar yine fiili olarak toplu bir eylemle karşılanamayınca, devletin soruşturma terörü bireylerin kağıt üzerinde sınırlı kalan savunma dilekçeleriyle tekil olarak karşılamaya çalıştığı etkisiz ve yaptırımsız bir eyleme dönüşüyor. Bu da örgütlü güce duyulan güveni zedeliyor.

Son dönemlerde devletin etkili bir silah olarak kullandığı soruşturma terörünün eylemlere katılımı olumsuz yönde etkilediği gözönüne alındığında, her türden soruşturma, baskı ve anti-demokratik uygulamalara karşı mücadeleyi eylemin talepleriyle birlikte fiili eylemlerle örgütlemek gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Özellikle İstanbul’da İl Sağlık Müdürlüğü’nün eylem sonrası “Eylemlere katılanlar hakkında gerekli incelemeleri yapıyoruz. Yasal girişimlerde bulunacağız” açıklaması soruşturma terörünün artarak devam edeceğini gösteriyor. Eylemin gerçekleştiği diğer il ve ilçelerde de benzer bir yöntemin izleneceği hesap edildiğinde, soruşturmalara karşı mücadelenin güncel, acil ve ertelenemez olduğu görülecektir.

Emekçilerin birleşik mücadelesi örgütlenmelidir!

İşbirlikçi sermaye iktidarının kamu alanına dönük saldırıları önümüzdeki süreçte hızlandıracağı, kapsamlı bir özelleştirme, köleleştirme ve örgütsüzleştirme operasyonuna giriştiği bir sır değil.

TTB gibi bir meslek örgütünün amacı ve işlevi düşünüldüğünde, mücadelede tuttuğu yer, gücü ve sınırları bellidir. KESK’in ise yaşadığı bürokratik kurumlaşma, reformist önderliğin yarattığı tahribat, bunun sonucunda hareketin yaşadığı yorulma, yıpranma ve özgücüne güvensizlik hesaba katıldığında sektörel düzeyde gerçekleştirilen bir günlük iş bırakma eylemleri ile sürecin göğüslenemeyeceği açık.

Eylemlerin arkasında yatan zaaf ve eksiklikler ne olursa olsun, ortada emekçilerin örgütlü birleşik mücadelesi ile püskürtülmesi gereken bir dizi saldırı, kazanılması gereken bir süreç var. Bugün sınıfın acil ve güncel sorunlarından, sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarından sürece bakmak gerekmektedir. Tepede yaşanan tıkanıklığı aşmak için öncü, ilerici unsurların sürece müdahil olması şarttır. Süreci kazanmak için devrimci bir mücadele programı etrafında birleşmek, tabanda sınıfın örgütlü birleşik mücadelesini örmek gerekmektedir.