İşçileri ve emekçileri bölmenin, sersemletmenin ve denetim altında tutmanın bir aracı...
Kapitalizm ve futbol Bir dünya kupası daha başladı. Yine milyonlarca insan televizyon ekranlarından kimin kazanacağını izliyor. Futbolun tüm insanlığı birleştiren ortak değerlerden biri olduğu söylemlerinden geçilmiyor. Peki gerçekten böyle mi? Futbol kapitalist sistem içinde ortak değerleri ve çıkarları olmayan işçi sınıfı ve burjuvaziyi birleştiren evrensel bir değer mi? Yoksa kapitalist sistem sınıflı yapısını ve uzlaşmaz çelişkilerini burada da mı ortaya koyuyor? Burjuvazi için genelde spor, özelde futbol iki yönlü bir işleve sahip. Bunun bir yanı sporun kapitalist sistem için kârlı bir pazar haline gelmesi, diğer yanı ise ezilen kitleleri bölen ve sersemleten bir rol oynamasıdır. Futbolun artan popülerliği onu giderek pazara sunulan bir meta haline getirdi. İlk dönemlerde sadece bir spor olarak ortaya çıksa da, kapitalist sistemin işleyişi kendini burada da ortaya koydu. Spor giderek kârlı bir yatırım alanı haline geldi. Onbinlerce kişilik stadlar yapılıyor, milyonlarca dolar harcanarak futbolcular satın alınıyor ve yine milyonlarca dolara kupa maçları düzenleniyor. Sadece maç biletleri ve yayın haklarından elde edilen kârlar bile oldukça yüksek. Yanısıra her takım taraftarlarına, satmak amacıyla kendi ürünlerini üretiyor ve pazara sunuyor. Üyelerden toplanan aidatlar kârı daha da arttrıyor. Şimdilerde ise takımların şirketleşmesi ve böylece pazarda daha etkin olma çabaları var. Böylesine büyük bir pazar, kendi pazarını yaratma kavgalarını da birlikte getiriyor. Özelikle geçen yıl ortaya çıkan pislikler futbol sektörünün eldiği noktayı yeterli açıklıkta ortaya koyuyor. Futbol sektörü ayrıca kara para aklamada da önemli bir olanak. Kulüp başkanları ve önde gelen üyelerin neredeyse tamamı mafya ağının içinde. Kirli yollarla kazandıkları paraları böylece aklayıp, bunu kitleler nezdinde prestij kazanmak için kullanabiliyorlar. Özellikle son dönemde oldukça tanıdık simalar, Susurlukla birlikte anılanlar bu alanda. Ali Fevzi Bir ve Mehmet Ağar bunların en tanınmışları. Böylece hem kârlı pazardan paylarına düşeni alıyorlar, hem de çeteci, mafyacı kimliklerini meşrulaştırabiliyorlar. Aynı zamanda her takımın başında birkaç önemli burjuva bulunuyor. Ve bunlar işçilerini üç kuruş vermemek için kapı önüne koyarken, milyonlarca doları bir futbolcu için harcamaktan ya da federasyona rüşvet olarak vermekten çekinmiyorlar. Futbolun işçi ve emekçiler üzerindeki olumsuz etkisine gelince. Normal koşullarda sporun kitleleri kaynaştırıp bedenen ve zihnen geliştirmesi gerekirken, ezilenleri bölmek, sersemletip denetim altına almak için etkili bir silah olarak kullanılıyor. İşçi ve emekçilerin düzene karşı tepkisini ve biriken öfkesini rakip takıma ya da taraftarına yöneltmesi sağlanarak, sınıf içinde yapay bir düşmanlık yaratılıyor. İşçi ve emekçiler böylesine saçma bir nedenden dolayı bölünürken, sisteme karşı öfkesi de maçlar yoluyla boşaltılmış oluyor. Patronundan istediği zam geri çevrilmiş, ustabaşı tarafından azarlanmış işçi, bunlara karşı biriken öfkesini maçta rakip takıma yönelterek rahatlayabiliyor. Ayrıca burjuvazi tarafından futbol sayesinde şoven milliyetçi duyguları tırmandırılarak diğer uluslara karşı düşmanlık körüklenebiliyor. Özellikle milli maçların olduğu dönemlerde rakip takımın mensup oduğu ulus hakkında edilmeyen hakaret kalmıyor. Kimi zaman bu amaçla tarihsel gerçekler utanmadan çarpıtılıyor. Zaman zaman bu düşmanlık akıl almaz sonuçlar yaratabiliyor. Bundan birkaç yıl önce İstanbulda maç öncesi iki İngiliz taraftarın öldürülmesi tam bir vahşetti. Medya da her zamanki işlevini yerine getirerek bu vahşete çanak tutmuş, olayı faşist duyguların tırmandırılmasına vesile etmişti. O dönem Star gazetesinin Sahada da sokakta da yeri öptürdük manşeti ibret vericiydi. Sermaye bir yandan futbol aracılığıyla emekçilerin öfkesini manipüle ederken, diğer yandan da onları bu kârlı pazarın bir müşterisi haline getiriyor. Bu özellikle işçi gençlik içerisinde önemli bir yankı buluyor. Ancak, kronikleşen krizler, yoğunlaşan işsizlik ve ağırlaşan yaşam koşullarının biriktirdiği öfke, burjuvazinin tüm çabalarına rağmen hasır altı edilemeyecek kadar büyük ve derin. Tarihte de egemenler sporu biriken öfkeyi boşaltmak ve dikkatleri başka yönlere çekmek için kullandılar. Romada halkın hoşnutsuzuluğunun ve köle isyanlarının arttığı dönemde Romaya colleseum inşa edildi. O dönemde binlerce kişiyi alan bu alanda kimi zaman spor yarışmaları kimi zaman da ölümüne dövüşler düzenlendi. Sonrasında Franko İspanyasında gördük bunu. Faşist Frankonun iktidarını ayakta tutmak için kullandığı etkili bir silahtı futbol. Burjuvazinin işçi ve emekçileri yönetmek için kullandığı silahlar ne kadar etkili olursa olsun, sonunda gerçekliğin duvarında tuzla buz olmaya mahkumdurlar. Bu kirli silahları etkisizleştirecek olan ise sınıf savaşımının kendisidir. İşçi sınıfı önderliğinde ezilenler tepki ve öfkelerini yaşadıkları sömürünün asıl kaynağı olan kapitalizme yönelttiklerinde, kurtuluşun yolunu da açmış olacaklardır. İşte o zaman spor, insanlığı gerek fiziken ve ruhen geliştiren, gerekse de işçi ve emekçileri kaynaştıran bir rol oynayacaktır. |
|||||