Son MGK toplantısı ile ortalığa yayılan demokratikleşme hayalleri sistemli biçimde körüklenmeye devam ediliyor. ABye uyum çerçevesinde OHALin iki ilde kaldırılması, iki ilde ise son kez olmak üzere dört ay uzatılması, idam, Kürtçe eğitim ve yayın sorunlarının bir generale atfen bazı kirli formülasyonlara bağlanması; hem düzen cephesi hem de Kürt halkının gözlerini bağlamaya çabalayanlar tarafından, demokratikleşme sahtekarlığına malzeme yapılıyor. MGK toplantısından tek elle tutulur karar olarak çıkan OHALin kaldırılması gibi biçimsel bir adım ile sonrasında ordu tarafından yalanlanan idam, Kürtçe eğitim ve yayın planındaki iğreti formülasyonlar, teslimiyetçi Kürt liberalleri tarafından yeni bir süreçin başlangıcı sayılıyor. Dayanaksız beklentiler yaratmanın aracı olarak kullnılıyor. Teslimiyetçi platform demokratikleşme Bu, teslimiyetçi Kürt cephesinin artık karakteristik bir davranış biçimidir. Kürt halkının özgürlük istemlerine ve devrimci enerjisine yabancılaşmış, tüm umudunu emperyalistlere bağlamış bir siyasal platform olarak, düzene dönük boş beklentiler yaratmak, bu yolla Kürt halkının temiz duygularını küçük hesaplarına dayanak yapmak, onun artık siyasal varoluş tarzıdır. Bundan dolayıdır ki, düzenin iğrenç şoven saldırılar eşliğinde sürdürdüğü demokratikleşme oyununa tüm çabasıyla katılmaktadır. Son gelişmeler AB emperyalistlerine ve düzenin temel yönetici gücü orduya bağlanan sonsuz hayalleri bir kez daha parlatma olanağı olarak değerlendirilmektedir. Yıllardır OHAL uygulamasıyla kıyımdan geçirilen Kürt halkının OHALin kaldırılması üzerinden boş beklentilere kapılması, teslimiyetçiler için belli bir kolaylık sağlamaktadır. Ancak Kürt halkı geçmiş deneyimlerinden de biliyor ki, bu göstermelik bir adımdır. Nitekim daha önce OHALin kaldırıldığı illerde OHAL uygulamaları fiilen devam etmiş, OHAL büroları çalışmış, koruculuk sistemi, işkenceler, gözaltında kayıplar, köy boşaltmalar sürmüştür. Devrimci Kürt dinamiklerinin kanla bastırılması sonrasında göstermelik olarak kaldırılan OHAL kurumları, en küçük bir mücadele dinamiği karşısında bir terör mekanizması olarak dizginlerinden boşalmaktadır. İşte Öcalan demokrasisi ya da demokratik cumhuriyet de tastamam budur. Tüm değer ve özlemlerinden vazgeçerek katilinin önüne boynunu uzatmaktır. Öyle ki, düzen cephesinde idam konusunda yapılan sözde tartışmalarda en uzlaşmaz taraf olarak görünen MHP dahi tutumunu, terör tehdidine karşı toplumun da kabul edebileceği yetenek ve yeterlilikte tedbirleri geliştirelim, ondan sonra idamı yeniden tanzim edelim biçiminde ortaya koymaktadır. Yani, idamın kaldırılması ya da iğreti bazı kırıntılara evet, ama öncelikle Kürt halkının özgürlükleri uğruna girişebileceği her türlü mücadeleyi ezecek tedbirleri alarak bunu yapalım, deniliyor. AB tartışmaları boyunca ilkel bir şovenizmle keskin tavır alan MHP, MGKdan çıkan sonuçların ardından bunları söylüyor. MHPli şeflerin ağzından dile getirilen bu görüşler MGK çizgisidir. Aynı anlama gelmek üzere tekelci burjuvazinin ve AB emperyalizminin çizgisidir. Teslim alınmış, tüm mücadeleci değer ve özlemlerinden arındırılmış bir Kürt hareketine karşı ancak bir takım kırıntılar bahşedilebilir, ama bu sürekli ve sistemli imhacı bir kurumlaşmanın varlığıyla bir arada yapılabilir. Teslimiyete karşı çıkanlar hedef Teslimiyetçi Kürt liberalleri bunun bilincinde olarak, demokratik çözüm adına sürdürülen tüm bu sahtekarlıklara ve teslimiyete karşı çıkan öteki Kürt çevrelerini ve bu arada Kürt devrimcilerine karşı yeni bir seferberlik başlatmıştır. Özgür Politika gazetesinin Ufuktan köşesinde yayınlanan Yeni bir sürece girilirken başlıklı başyazıda bu güçler hedef gösterilmekte, demokratik çözümün önündeki belli başlı engellerden biri olarak ilan edilmektedirler: Türkiyedeki bu çelişki ortamında, demokratik bir çözümün çıkmamasını, Kürt sorununun bu temelde çözümünü istemeyen ve Avrupada oturan bir Kürt eğilimi de var. Bunların çeşitli Avrupalı çevrelerle ve devletlerle de ilişkileri var. Son olarak, PKKnin terör listesine alınmasında çözüm istemeyen bu eğilimlerin ortak çabası belirleyicidir. Duygularını seri seri yazdıkları yazılara yansıtmaktadırlar. Bu yazılarda zafer çığlıkları duyulmaktadır. (Özgür Politika, 3 Haziran 02) Yine aynı günlerde ve aynı köşeden yayınlanan başka bazı yazılarda da aynı güçler hedef gösterilmektedir. Buna PKK 7. Kongresinin teslimiyetçiliğe karşı duruşu terör olarak kodlayan kararlarını da ekleyebiliriz. (Şimdilerde teslimiyetçi Kürt şefleri bunu sermaye devletine yaranmak için sık sık tekrarlıyorlar.) OHALin kaldırılacağı üzerinden sahte beklentiler yayanlar, MGK kararlarının neyi değiştirip değiştirmeyeceği bir yana, OHAL uygulamalarının geçmiş sonuçlarını ağızlarına alamayacak kadar ruhsuzlaşmışlardır. Kürt halkının özgürlüğü için savaşırken kirli savaş taktikleriyle vahşice katledilenler, sokak ortasında katledilenler, kaçırılıp kaybedilenler, yerinden yurdundan türlü işkencelerle göç ettirilenler üzerine kalın bir çizgi çekilmiştir. Sermaye devletinin kanlı elleriyle yaptığı düzenbazlıklara bel bağlanmakta, yaşanan tüm acıların ve kırımın üzerinden katliamcılarla demokratik çözüm oyunu oynanmaktadır. Kürt halkı içerisine çekildiği bu bataklığın ağırlığını ve ödediği bedellerin acısını duymaktadır. Demokratik cumhuriyet, demokratik çözüm ve demokrasinin zaferinin yaşamlarında zerrece bir karşılığı olmadığı her gün daha açık görülmektedir. Kölelik zincirleri kalınlaşmakta, onuru ezilmekte, zulüm altında inletilmekte ve açlık içerisinde kıvranmaktadır. Kısacası emekçi Kürt halkının istemleri ve umutları ile teslimiyetçi Kürt liberallerinin ona sunduğu dünya birbirine tezattır. Her yeni siyasal gelişme bunu yeniden yeniden doğrulamaktadır. Kürt burjuvazisi gelişmeler karşısında Sermaye düzenine itaatin, AB-ABD emperyalizmine bağlanan umutların sonu, Kürt emekçi halkına özgürlük değil kölelik, onur değil leke, emekçi halklarla kardeşlik değil halklara karşı emperyalist kapitalizmin koltuk değneği olarak cepheye sürülmektir. Çünkü bu teslimiyetçi liberal çizgi, çıkarları emekçi Kürt halkına temelden karşıt Kürt burjuvazisinin siyasal çizgisidir. Bu çizginin özlediği ve dilinden düşürmediği demokrasi, işçi ve emekçilerin köleleştirilmesine dayanmaktadır. Teslimiyetçi platforma ruhunu veren de onlardır. Son gelişmeleri büyük bir keyifle karşılayan Kürt burjuvazisinin temsilcileri artık tüm ipleri ellerine almanın verdiği rahatlıkla davranıyorlar. Denilebilir ki, uzlaşmaz sınıflardan oluşan Kürt ulusu içerisinde halihazırda sınıf çıkarlarının gerekleri konusunda açık bir bilinç ve tutarlılıkla davrananlar da onlardır. Kürt burjuvazisinin tipik temsilcilerinden bir olan Yaşar Kayanın Özgür Politikada yayınlanan son yazılarından biri bu açıdan çarpıcı bir örnektir. Bu örnek Kürt burjuvazisinin teslimiyet sürecindeki yerini ve rolünü, aynı şekilde teslimiyetçi politikaların özünü ve hedeflerini göstermesi açısından ek bir söze gerek bırakmamaktadır: Kürtler bir yandan Avrupa Birliği isterken, bir yandan da biz NATOya karşıyız diyemezler. Bu bir paradokstur. NATO Avrupa Birliğine dahil devletlerce kurulmuş bir askeri ittifaktır. Bu NATOya, Varşova Paktı dayanamamıştır. Neticede Rusya NATOya girmiştir. Fukara Kürt NATOya karşı olsa ne olacak. Unutulmasın ki biz Kürtler en azından on NATO ülkesinde, mülteci veya işçi olarak yaşıyoruz. Üstelik de NATO merkezi Kürtlerin ulusal kongrelerinin bulunduğu Brükselde bize 4-5 km uzaklıkta bile değildir. Bugün artık global batı sistemi bir bütündür. Kim NATO ile çarpışacaksa o karşı çıksın. Üstelik benim NATO asamblesinde biri Finlandiyalı, biri İngiliz, birkaç tanesi de başka ülke milletvekili dostum var. Bir zamanlar kendisini solcu sanan herkes ben NATOya da Centoya da karşıyım diyordu. Türk ordusu da ülke radyolarıın mikrofonunu her ele geçirişinde biz NATOya, Centoya bağlıyız diyordu. Cento bitti, Avrupa Birliği müşterek ordusu kurulursa NATO da tarih olacak. Biz dünyanın nereye gittiğine bakalım. (Özgür Politika, 3 Haziran 02) Yaşar Kayanın bu sözleri, ABye umut bağlayanların nasıl dipsiz bir bataklığa yuvarlanacağını yalın biçimde gösteriyor. ABye körü körüne secde ederek bağlanmanın sonucu, emperyalizmin vurucu savaş örgütüne kurşun asker olmaktır. İşte Kürt burjuvazisinin Kürt emekçilerine biçtiği rol ve gelecek bu kadardır. Demokratik çözüm, demokratik düzen yaftasının altında savaşlar, yıkımlar, acı ve gözyaşı var. Barış havarisi olarak ortalıkta dolaşanlar Kürt halkına işte böyle bir dünya sunuyorlar. Kürt emekçi halkı ulusal özgürlük ve sosyal kurtuluşa ancak, geleceğini emperyalizme bağlayan Kürt burjuvazisinin bu siyasal çizgisinden koparak ulaşabilir. Tüm milliyetlerden işçilerin ücretli kölelik zincirlerini parçalama mücadelesini, ezilen ulusların kurtuluşu için eşitlik, özgürlük, gönüllü birlik temel ilkesi ile birleştiren işçi sınıfının devrimci programı altında, emperyalizme, sermayeye, sömürgeciliğe ve yerli işbirlikçilerine karşı savaşmaktan başka yol yoktur. Kürt emekçilerinin bağımsız ulusal-sınıfsal çıkarları bu hedefe uygun davranmayı gerektiriyor. |
|||||